aynı köln, münih ve londra gibi türkçe okunuşu kabül gören amerikan eyaleti. 1846'da amerika tarafından adeta işgal edilmiştir. kaliforniya bağımsız bir ülke olsaydı dünyanın ekonomisi en iyi 6. ülkesi olacaktı.
ağlıyorum be! acayip seviyorum hemde. görüyorum okulda bakıyorum o halinden memnun. işine gidip geliyor geziyor.. o geziyor ben ağlıyorum. o işe gidiyor ben iş yerimde ağlıyorum. oh kafa tertemiz mis!
her eski sevgili değil de bazıları var ki kişinin hayatında dönüm noktası oluyor. eski sevgiliden öncesi ve sonrası şeklinde hayatı ikiye ayırıyor.
kimisi için ''ben nasıl bu salakla beraber oldum'' derken kimisi için de iyi ki ''onunla olmuşum'' dedirtiyorlar. bazısı sizi tüketiyor bazısı sizi çoğaltıyor.
kendi adıma hiçbiri için keşke tanımasaydım cümlesini kurmadım. genel olarak beni tüketenler çoğunlukta olsa da kurmadım, tükenmiş halimle bile bana katkıları oldu. aradan yeterli zaman geçince hepsini gülümseyerek hatırlıyorsunuz aslında. bazılarının hayatınızdan çıkışı bile ödül size.
milyonlarca insan, ne yaptıklarını biliyor. en alt katmanına kadar birlikte işledikleri suçları yazılı ya da dijital olarak kaydetmiş durumda. hiçbiri diğerine güvenmiyor. alçak ya da yüksek akçeli işleri geçiyorum, onları medya ya da sosyal medya da konuşuyor zaten; birbirlerinin, aile aralarında yaşananlar dahil, her tür kişisel(?) yaşantı ve tercihlerine kadar her şeyi kaydetmiş herifler. akla gelecek ve aklın hayal etmekte zorlandığı sayısız ahlaksızlığı, günün birinde işe yarar diyerek yedeklemiş bu yapının elemanları. tabi, bazı şeyler yolunda gitmeyince... (muhtemelen bunların arasında tr dışı istihbarat servisleri ve mit için devşirilmiş kişiler vardır, muhtemel lafın gelişi, mutlaka vardır)
neyse, reyiz fitne falan diyor. reyiz haklıdır. akepe'de fitne var. olmaya da devam edecek.
tüm olumsuzlukları yaratandır. güzel yolunda giden her şeyi yok etmek için birebir. paranoyaya doğru hızla ilerler. mahveder adamı, yaşamdan soğutur. ve insanı sarar fark ettirmeden, artık günlük her olaya her söze şüpheyle yaklaşılır. ve belki de derinde bi' kendine güvensizlikten doğmuştur.giderilmedikçe içeri kurulur, oturur.
ms 1. yyda 50 yılında romalılar tarafından göksu deresi üstünde kutluca köyü ile duranlı köyü(kocaeli ili) arasında yapılmış olup geudos adı verilmiştir. tarihi ipek yolu ile nikomedyaya ulaşan yolun üzerinde olan köprü daha sonra bölgede yaşayanlar tarafından taşköprü adıyla anılmaya başlamış ve civar köyler kendilerini "taşköprü divanı" olarak belirlemişlerdir.
trafikte bekleyen insanların ilk öğrenmesi gereken şey 300 araç da aynı anda korna çalınca trafik açılmayacak. bunu öğrenin lütfen araç sürücüleri. evimin önünde akşam iş çıkışında çaldığınız kornalardan dolayı ağır söylemlerde bulunuyor ailenizi ve akrabalarınızı işin içine katıyorum. izmir trafiğinde bu sanırım daha fazla var istanbulda biraz anlamışlar da bu taraf henüz öğrenememiş.
estetik yaptırmakla çok doğru bir hamle yapmış olan kişidir.
vucudu hep güzeldi ama yüzü tavuğa benziyordu. dudakları daha az şişirebilirmiş.
şimdi mucize doktor dizisine doktor ela adıyla döndü. doktorlar dizisinde elinde şırınga yukarı kaldırıp çaat diye akciğere sokmuştu, milimetrik yapılması gereken bi işi. insan yapacağı rolü önceden çalışır di mi. neyse kimse iyi iş çıkarmayı umursamadıpı için...
bu arada emine ne ya. çocuk ileride onu mine filan yapacak. biraz fazla kocam köylü galiba. soyadını bile değiştirdi.
tarkan'ın yeni yıl hediyesi olarak sevenlerine armağan ettiği yeni albümünün ismidir.
gerçek bir metamorfoz mu olmuştur tarkan'da ona henüz karar veremedim. albüm kapağındaki fotoğrafı ve eskilerine göre tarzı biraz daha farklılaşmış parçaları nedeniyle bir değişim var bunu anladım ama sanki bu başkalaşımdan çok yaşlanma gibi geldi bana. ne şarkılarında ne de fotoğrafında o kıpır kıpır, full enerjili tarkan'ı göremedim.
arabadan pek anlayan bir tip değilim fakat bu araba alınmaz onu biliyorum. bu yıl bir ibiza bir leon alındı ofise leon rahat konforlu fakat ibiza o tarz bir araba değil. 2019 model sıfır araba olmasına rağmen sanırım fiyatıyla alakalı bir durum eski kız arkadaşımda da vardı eski modelinden onunla aynı yani sıfır ama sıfır da alınmaz. çok alacaksan 2. el al arada pek fark yok ikisinin de her şeyi aynı neredeyse.
özgür turhan ve deniz bağdaş'ın konuk olduğu ilişki testi bölümünü izledim, bu adamı daha önce görmüş olabilirim ama ne iş yapar vs bilmiyorum galiba komedyen gibi bir şeymiş galiba diyorum çünkü programda liseli ergen esprileri ve mikrofona hunharca bağırarak konuşması epey iticiydi.
çok garip özgür turhan ve deniz bağdaş kendileri gibi olamamış baya çekingen duruyorlardı onların 15 20 dakikalık sohbet videolarında ki hallerinden eser yoktu tabi her halükarda mesut süre'den çok çok komikler zaten onların mizahını herkes anlayamaz.
yorumlarda bile çok insan bunu dile getirmiş daha sonradan diğer videolarını izler miyim bilmiyorum ama biri ona daha az bağırarak konuşmasını ve ağzını yaya yaya gülmemesi gerektiğini söylemeli kendi değil biz gülmeliyiz.
bizim motor atölye hocasının en çok nefret ettiği meslek grubu. hocam taşıt arızalarıyla ilgili davalarda bölümümüzdeki diğer iki profesör hocamızla birlikte bilirkişilik de yapıyor (evet, üç tane profesörümüz var). konu ne zaman hukuk işlerinden açılsa bizim sınıfa "amman avukatlardan uzak durun, allah eline düşürmesin düşmanınızı, hem teknik detaylardan anlamazlar hem de anlamadıkları işlerden olmadık şeyler türetip başınızı belaya sokar" der her seferinde.
öğrencisi olarak ben de tiskiniyorum avukat milletinden. allah mahkeme yüzü göstermesin kimseye.
genelde müslüman olmayan öğrencilerinin din kültürü dersine girmemeleri durumu "muaf olmak" olarak adlandırılır. bu ders saatleri içerisinde öğrenciler genellikle kütüphanede zaman öldürür ya da kantinde tıkınırlar.
feodal beylikler sonrası kurulan krallıklar ve imparatorluklarda hükümdar yönetme yetkisini tanrıdan alırdı. mesela osmanlı padişahı olacak her hangi bir şehzade hakkında şeyhülislam ''kut indi'' fetvası verirdi. boğdurulacağı zamansa başka bir şeyhülislam bulunur ve ''kut kalktı'' fetvası verdilirdi.
sanayi devrimi sonrası yaşanan burjuva aydınlanmasında yönetim erkinin yetkiyi tanrıdan alma olayı kaldırıldı. bunun yerine halk diğer anlamı sekreter de olan görevli ministerlar seçmeye başladı. tabii bunların başında bir kordinatör görevi görecek sir minister oluyordu. bu yolla yönetici erkten allahsal yetkiler alınmıştı. gerçi işte burjuvazi aydınlanması da demokrasi bakımından dört dörtlük işlememiştir. bir çok toplumda eleştirilemez allahsal yetkiler ''ulus devlet'' dogmasına bürünmüştür. fakat demokrasiyi yine de eli yüzü düzgün şekilde yürüten toplumlar çareyi ve tedbiri iktidarı hiç bir zaman tek bir partiye vermemekte bulmuştur. bunun adına da koalisyon diyoruz. dünyanın en demokratik yönetim şekli cumhuriyetten ziyade ''koalisyonlardır'' önermesi bence daha doğru bir yaklaşımdır. zayıf koalisyon hükümetlerinde halk daima devletten güçlüdür. ortakları birbirini satacağı için yolsuzluklar da daha az olur ve nisbi şeffalık sağlanır.
israrla 600 marka ayakkabım var deyip, kaldığı otelin verdiği otel amblemli terlikle gezen kadın. üzerine sarıp sarmaladığı çarşaftan bozma şeyin de fransız danteli olduğunu söylemekte. ben ciddi bi buhran geçirdiğini düşünüyorum. olduğu yeri kabullenemiyor fikrimce. sürekli giyiminden tut yediği istakoza kadar bahsetme gereği duyan bi insan. zamanın da evet türkiyeyi gürsel beyle yaşadığı ilişki sayesin de lüxle tanıştıran kadındır kendisi. ilk rolexi türkiye ye getirenin kullananın da kendisi olduğunu biliyoruz. aslın da banu alkanı kalitesiz yapan şimdiki maddi durumumun kötü olması degil, gereğinden fazla konuşuyor olması. üzülüyorum kendisine.
%8.5 bugünden itibaren kendi harcamalarımdaki artışı hesaplamaya karar verdim. bakalım ne çıkacak.
1)hesap makinesi casio fx 991ex
kasım 2017 85,00tl kasım 2019 150,00 tl.
artış %76.47 senelik ~%33*
2)ayçiçek yağı
kasım 2019 35,00tl litresi:5,00tl
3) su erikli
kasım 2019 1,30tl litresi:2,60tl
4) su güzelpınar
kasım 2019 0,50tl litresi:1,00tl
5)su hamidiye
kasım 2019 11,00tl litresi:0,58tl
6)istanbul kart aylık
kasım 2018 85,00tl kasım 2019 40,00tl
artış senelik ~-%52,94
*ekonomist değilim. 2 sene üst üste 33 gelse totalde 76 yapacağından senelik 33 dedim. direkt 2 ye bolup 38 demedim.
"erkekle kadının birleşmesi, (onların gözünde) bir kira anlaşmasından farksızdır. evlilik, kadının kocasına çeyiz olarak bir mızrak ve bir çadır getirmesiyle başlar. kadın, erkek tarafından belli bir bedel karşılığında ve belli bir süre için kiralanmıştır ve bu süre sona erince, erkeğin en ufak bir işareti ile yuvayı terk etmeye hazırdır. bu millette her iki cinsin de nasıl bir azgınlıkla seviştiklerini tanımlamaya imkan yoktur..."'
ammianus marcellinus
ekleme: adam, roma zamanından muta nikahını açıklamış... hani muhammed'in ilk önce onay verip sonra iptal ettiği cahiliye adetlerinden biri.
en durgun insanı bile yerinden fırlattırabilecek bi eylemdir. bir türkü bar'da sakin sakin birasını yudumlayıp efkar dağıtırken caney caney'le bi anda pistte bulabilir insan kendisini. el ve ayak uyumu hiç bir zaman önemli değildir..üç adım kimi zaman iki, kimi zaman dört olur ; elde mendil olabilir yoksa yukarı doğru boşlukta salınım yapabilir..
halayın ayrı bi güzelliği de mekandaki tüm insanları bir araya getirmesidir. bi anda herkes serçe parmaklarını birleştirir, bir olur. kiminin ayakları malatya havasına giderken, kiminin caney tutturması önemli değildir. önemli olan zıplamak, tepinmek, stres atmaktır. halay bittikten sonra terler içinde gülüşerek vedalaşılır, şakalar yapılır. bi daha ki halay parçasında yine yürekler bir olur..
fiziksel anlamda hep kalabalık olsamda kendimi tanımaya başladığım günden beri yalnız olduğumun farkındayım. sevgilim, dostlarım, sevdiklerim varken de yalnızım ben. özellikle ontolojik sorular sorduğum, varoluş sancısı çektiğim günlerden birinde şöyle karalamışım defterimi; "bir tanrım bile yok". beni bir kişinin çok iyi anladığını sanmıştım uzun yıllar ve bir varlık tarafından korunduğumu... artık yoklar... avuçlarım arasına alıp başımı düşünme vakti... lütfen değer verdiğiniz, sevdiğiniz insanları kırmayın. ihmal etmeyin onları. kısıkta olsa gördüğünüz o ışığa yürüyün, siz yaklaştıkça o ışık büyüyecektir... leyla sen iyi bir dostsun derdi biri; benim adım leyla değildi. daha sonra anladım ki gece imiş anlamı leyla'nın. karakterimmiş leyla benim. o halde bu giri leyla'dan yalın kalanlara gelsin...
hakan günday'ın kitabını okurken neden böyle başlıklara denk geliyorum bilmiyorum ama kitapta kadınla ilgili kurulan cümleler o kadar iyi ki. sadece bu cümleleri yazsam bile toplumdaki kadının değerini, kadın algısını göreceğiz ama işte daha fazlasını yazmalıyım. söylenmemiş atlanmış her şeyi söylemeliymişim gibi.
kitapta kadın denilince akla gelen şöyle anlatılmış;
''doğu'da kızlar kadın doğar. ecellerinden önce ölürler. ilk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek, o kadar çok kadın gömer ki toprak bile artık dişidir. bu yüzden toprak ana diye bilinir. diri diri gömüle gömüle toprağı bile kadın yapmışlardır. bu yüzden verimsiz ve çoraktır. buna da kadının intikamı denir.''
doğu-batı diye ayırmaya gerek yok artık çünkü dönem değiştikçe gelişmesi gereken toplum bunu beceremiyor ve gerilemeye başlıyor. günümüz türkiye'si buna en iyi örneklerden bence. kadın cinayetleri, kısıtlamalar ve birçok detay. kadın öylesine arka plana atılıyor ki nefes alması bile fazla gelmeye başlıyor işte bu noktada kadını aradan çıkarmak için toplum baskısı ortaya çıkıyor. kadına seçenekler sunuluyor; ya intihar edersin ya da bir erkeğin nefretine, nefsine yenilirsin. birçok kadın bu seçeneklerden birisine mahkum ediliyor.
islami gelenekte kutsal sayılan bir sudur. bir rivayete göre hz ibrahim bir gün susuzluktan kuruyan bir şehirde ayağını yada asasını toprağa vurarak burdan su çıkmasını sağlamıştır.
bana ilginç gelen ise istanbul teknik üniversitesi' nde ismi lazım değil bir hidroloji akademisyeninin zem zem suyu hidrolojisini bilimsel makale konusu yapması ve burdan tinsel bir tatmin beklemesiydi. sahi şimdi ne yaptı bilmiyorum. ama bildiğim bir şey var ki dayım bu suyu rakıyla karıştırırdı. o da haramı nötralize ettiğine inanırdı.
akşamüstüne doğru, kış vakti;
bir hasta odasının penceresinde;
yalnız bende değil yalnızlık hali;
deniz de karanlık, gökyüzü de;
bir acaip, kuşların hali.
bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-akşamüstüne doğru, kış vakti-
benim de sevdalar geçti başımdan.
şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
zamanla anlıyor insan dünyayı.
ölürüz diye üzülüyoruz?
ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
kötülükten gayrı?
ölünce kirlerimizden temizlenir,
ölünce biz de iyi adam oluruz;
şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
hepsini unuturuz.
canım operatörüm beni hediye yağmuruna tutuyor. dijital operatör olduğundan beridir daha da sever oldum. bu toplamda hediye 5 gb internetin açıklaması olamaz. telefondan internet kullanmayan bünyeme çok fazla gelmiştir. yine de seviyoruz.
nolan'ın her şeyi mantığa dayandıracağım prensibi yüzünden hiç olan film!
kızın odasında bir takım gizemli simgeler var, ha kim yapmış olabilir? babası uzaya çıkıyor, he haliyle o yapmış işte! bunu anladıktan sonra filmin hikaye açısından pek bir numarası kalmıyor. macerayı izleyeyim diyorsunuz, nolan'ın amerikan kökenli olmayan oyuncularla film çekme fantezisi yüzünden o da olmuyor. gravitasyon denklemlerini bulmaya çalışıyorum, sen uzayda takıl gezegen ara diyen amca; filme hiç uymamış ve o denklemlerin bulunduğu her halinden belli. filmin sonlarına doğru denklemler çözüldü uaaa diye bağıran kızcağızımızın ve sonrasında yaşadığı hayal kırıklığı hiç etkilemedi; çünkü profesör rolündeki amca oynayamamış ve nolan matematiğince anlıyorsun olayı.
görsel efektler güzeldi yalan yok; fakat nolan filmlerine az biraz aşina olan, efekt kullanmamak için küçük maketlerle çekme fantezisi yüzünden roketin fırlatılma sahnesinin tam bir fiyasko olduğunu anlayabilir. kara delik güzeldi bir tek.
hangi kitaptı unuttum. irlanda'da geçiyordu. artik mücadele gücünü yitirmiş bir anne vardı. 5 çocuk, alkolik serseri bir koca. ekonomik sorunlar dağ gibi. kadının mutlu olduğu tek an bi seremoniye dönüştürdüğü çay içmekti. fazla dramatik, fazla insancıl.
çayı bardağa koyarken rengi gözüme güzel geldiyse tamam diyorum, demek demini almış. iç ve devam et hayata. seni aşağı çekenleri yok say.
behrengi'nin pancarcı çocuk öykü kitabından bu yana pancarın bende fena duygusal bir yanı var. hikâyede çocuk kışın sıcak pancar satar. kar vardır, fukaralık vardır, fırtınada kaybolmak vardır hatrımda kaldığınca.
bu hikâyeyi okuduğumda pancarın neye benzediğini bilmiyordum ve renkli ansiklopedimiz de yoktu. sadece kitaptaki çizime bakarak pancarı bir şeylere benzetmeye çalışıyordum. pek başarılı olduğum söylenemez o zaman için.
haşlanmış pancar en sevdiğim şeylerden biridir şimdi. elimi boyar, dilimi boyar, üzerinde kaldığı tabağı boyar. hayır bir de inatçı ki arkadaş, lekesini çıkarabilene aşk olsun!
o helva gibi olmayan hafif dişe gelir pancarı dilimleyip, üzerine labne sürdün mü öyle de lezzetli olur ki...