bugün bile adı yezit'leri korkutmaya yeten kızılbaş..
''hızır paşa bizi berdar etmeden
açılın kapılar şaha gideyim
siyaset günleri gelip çatmadan
açılın kapılar şaha gideyim
yıkılın kaleler dosta gideyim
kalenin kapısı daşdan demirden
yanlarım çürüdü yaşdan yağmurdan
bir kimsem yoktur ki dostu çağırtam
açılın kapılar şaha gideyim
yıkılın kaleler dosta gideyim
çıkarım bakarım kale başına
mümin müslümanlar gider işine
bir ben mi düşmüşüm can telaşına
açılın kapılar şaha gideyim
yıkılın kaleler dosta gideyim
abdal pir sultan'ım ye hızır paşa
bizi hasret koydun kavum kardaşa
yazılan mı gelir sağ olan başa
açılın kapılar şaha gideyim
yıkılın kaleler dosta gideyim''
bir şeyi bilmek bilmemekten daha iyidir, hazırlıklı olmak belki herşeye. hayat boyu bunun için mücadele etmiyormuyuz gelecegimizi bilmek sonumuzu planlamak bir süpriz gibi hep yarını beklemek. önce büyümek için mücadele ediyoruz sonra seviyoruz ayrılıyoruz hep acıdan ölecek gibi olup bir şekilde sarılıyoruz hayata, soluk almaya, sevmeye illa birisini değil bir kuşu belki bir çiçegi sevmek için yaşamıyormuyuz. beklenen son ne zaman gelirse gelsin hep erken olmuyormu zaten. kimisi her zamanki gibi sabah çıkıyor evden akşam dönecek gibi, kimimiz farkına bile varmadan hiçbiseyin. kimimiz belki hayattan en çok zevk aldıgı an da yada en çok sevdiği şarkıyı dinlerken bırakıp gitmiyormu herşeyi.. her an kapı çalacak da içeri girecekmiş gibi olmuyormu geride kalanlara.direnmekten başka çare varmı yaşamaya, yaşamak diyorum çünkü insan yaşamaya direnir ölüm ise karşılıksız bir teslim oluştur.. teslim olmamak için direnmek gerek her koşulda.
aşık olacağını anladığı an değilde alıştığını anladığı an kaçan insandır, aşk zamanla oluşacak bir duygu olmanın dışında insanı sağnak bir yağmur gibi birden yakalar daha sığınacak bir saçak altı bulamadan iliklerine kadar ıslanırsın ama üşümezsin, farkında bile olmazsın hayatının normal akışı olur nefes almaya başladığından beri içine çektiğin hava gibidir aşk, sonra alışkanlığın olmaya başlar.. aşkın alışkanlığa döndüğü zamanlarda ilişkiyi bitiren insan.
herşeyi iki bacak arasına kurduğumuz erkek egemen bir toplumda bu söylenenlerin hepsi aslında kendine kandırmaktır ulaşılmaza muadiller sunmaktır ve masturbasyondan öteye geçmez. gerçek orgazmdan alınan hazın yerini hiçbiri tutmaz.
varsayalım ki başbakan ''kriz bizi teğet geçti sözünü'' toplumun kriz geliyor korkusu ile paniğe kapılmasını önlemek için sarfetmiş olsun ve bu söze takılanlar da siyaset cahili olsun.
-Elhamdulillah seriatciyiz. 21.11.1994 milliyet gazetesi. bu sözü sarfedenler neyin cahili olsun?
-Askerlik yan gelip yatma yeri değildir! 04.09.2006 - Artık şehit cenazesi istemiyoruz diyen şehit ailesine verdiği cevap dır. şehit aileleri, gaziler, bu bayrağın dalgalandığı her noktada koşulsuz, pazarlıksız canı pahasına nöbet bekleyenler neyin cahili olsun?
-Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok 1994. ama hocaların, şeyhlerin eteğini öpmeye gerek var! bunlar neyin, kimin cahili olsun?
-anasını alıp giden gaziler kimin cahili olsun?
-Çankaya'ya mı soracaktık? Aralık 2006 - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bir liman ve bir havaalanının Rumlara kullanımının Cumhurbaşkanı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nden gizli olarak teklif edilmesi üzerine.
uğruna kan verilen, kan dökülen vatan toprağını peşkeş çekenler neyin cahili olsun?
iki insanı birbirine bağlayan güç sevgimidir aslında yoksa sevişmekten alınan hazmı? sevgi tabiki bağlar insanları birbirine ama ne kadar, ve tabiki tutku, şehvet. bir oranı varmıdır bu bağlanmanın eğer sevgi bağlıyor ise neden ayrılık sendromunda hep tutkuyla seviştiğimiz anlar gelir aklımıza. bir insanı sevmezsen hayat boyu sevmezsin belki alışkanlık olur ama sevmezsin, tutkuyla seviştiğin heycanı, şehveti yaşadığın insana ise sevgi, belkide aşk dozunda bağlanabilirsin. uzun dediğimiz ama aslında kısa bir yaşamda hangisi bizim için önce gelir sevdiklerimizmi, seviştiklerimizmi bilinmez..
bir acıya kiracı
''sen ey kendiyle yetinen; fosforun yeri gece.
ne yapar gecesiz ateşböceği? belki anlamsız ve delice
kumrunun inanılmaz yuvası bir direğin tepesinde.
ama boşluktur biraz da bir kuşu biçimleyen.
bence böyle seni bilemem.
sen ey kendiyle yetinen; ne derlerse desinler su eğimine gidecek.
sen şaraba banılmış ekmek; deltasıyız bütün sözlerin
ve söz sonunda bak nasıl senle bana gelecek.
sen yarım kalmış bir aşkın kaçınılmaz sürgünü,
katlanan göğsündeki kayaya sen orda şimdi bir hüznü köpürt,
ben bir çocuğa su vereyim burda.
ben ki kiracıyım bir acıya
sen imzalarsın sabah akşam defterini bensizliğin,
bense kanla öderim kirasını kaldığım evin.
bir takvimi tersten açardık
eğer isteseydin.
sen ey kendiyle yetinen;
artık suyumuz bulanık,
bir güneş bile olsa sonunda
yolumuz kırık, önümüz karanlık
ve ağır tuğrası alnımızda
padişah yalnızlığın
ama yine de umudumuz kalabalık ''
günümüzde öncülüğünü liboş grubunun yaptığı cemaatin 1960 yılında ölen şeyhi. müritleri tarafından adı said i nursi olarak zikr edilmektedir. dilimizde aslını inkar eden soysuz'dur diye bir cümle var iken cemaati tarafından ''kürdi'' kelimesinden rahatsızlık duyulmaktadır.
''halklar layık oldukları şekilde yönetilir'' proleterya diktasını faşist diktatörlükler ile karıştıranlara buyrun kapitalizm, beğenmeyene faşist cuntalar var. bu ülke sosyalizm dışında her şey ile yönetildi ama herkesin tek sorunu sosyalizm nedendir anlaşılmaz.
sol zihniyeti paylaşan insanların bütün mücadelelerinin merkezinde din, dil, ırk, cinsiyet gözetmeksizin insan vardır. bütün amaç insanların daha iyi ve eşit bir dünyada yaşamalarıdır. ülkücü zihniyette ise daima üstün bir ırktan bahsedilir ve o ırk'a mensup olmayanlar dışlanır. her ne kadar bu milliyetçilik olarak adlandırılsada ki kavram olarak yanlıştır. günümüzde ülkücülük faşizme daha yakındır incelendiğinde faşist teorilerle uyuştuğu görülmektedir.
insan doğar ailesi hangi dine mensup ise onu kabul eder, ona göre bir hayat sürer. kedilerde ise sahibi hangi dine mensup ise kedininde o dinden sayılması muhtemeldir. sokak kedilerinde ise durum yaşadıkları ülkenin resmi dini ile açıklanabilir yani sokak kedilerine birer kimlik dağıtılacak olsa din hanelerinde müslüman yazma olasılığı yüksektir.
ilgi toplamak, dikkat çekmek için sürekli komünistlere laf atmak, sığ bir bakış açısı ile eleştirmek sürekli. anlaşılmayan nokta ise dünyanın yada sorunu daha mikro düşünürsek ülkemizin şu anda olduğu durumun komünizmin' den kaynaklanmaması. şöyleki bu bakış açısı ile bakanlara göre ben komünistim çünkü sekiz saatlik iş gücünü savunuyorum işçilerin, komünistim çünkü memurların, işçilerin sosyal haklarını elde etmesi, eşit işe eşit ücret kazanmasını savunuyorum, işçi babasının meydanlarda hakkını ararken keyfi polis dayağı yemesini protesto ediyorum, kardeşleri üniversitelerde harç vermeden okusun diye mücadele ediyorum, komünistim çünkü sosyal devletın sağlaması gereken barınma ihtiyacını sağlamak bir kenara dursun bunun karşısında duran iktidarı, devleti protesto ediyorum, komünistim çünkü bir tarım toplumu olan ülkenin tarımını bitirip ithalata mahkum edenlere karşı tepki veriyorum, halkı hem eğitip hemde bilinçlendiren köy enstitülerini kapatıp imam hatip açanlara, ilahiyat fakülteleriyle bu ülkenin aydınlık geleceğini karartanlara tepkiliyim, komünistim çünkü sen ben derken ben biz diyorum din, dil ırk demiyorum yaşasın halkların kardeşliği diyorum, komünistim çünkü sen hırsına iktidara taparken ben insana inanıyorum ve değişebileceğine bir gün gerçekleri göreceğine. cumhuriyet tarihi boyunca din sömürüsü yapan bütün iktidarlar halkın tepkisiyle yıkılmıştır bununda öyle olacağına ve bu halkın uyanıcağına inanıyorum.
kadınına orospu diyene bizim toplumumuzda gavat derler. çünkü biz o kadınlar için yaşarız.
''kadınlarımız,
Toprak öyle bitip tükenmez, dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.''
sözlükte açılan saçma başlıklara, bu başlıklara yazanlara ki bir dönem hepimizin açmışlığı yada yazmışlığı vardır böyle şeylere tabiki benimde, artık bir dur demenin zamanı geldiğini düşünüyorum. seviyesi düşen başlıklar içinde bulunduğumuz ortamında şeffaflığını düşürmekte. aynı toplumun katmanlarında olduğu gibi halkın eğitim seviyesi düşürülmek sureti ile yaratılan kolay yönledirme hareketinin etkileri buradada görülmekte. disiplin anlayışının kaybolduğu ki bu işin diğer tarafı adalet uygulaması gereken kurumun kantarının topuzunun ayarının kaçtığı görülmekte bir dolu seviyesiz başlık entry arguman olarak bize sunulurken bir kısma öncülük ettiği yada sivrildiği düşünülen kişilerin açtığı başlıklar silinmekte yazarlar basit nedenlerden cezalandırılmakta. çekip gitmek bir tepkidir tabiki ama kalıp savaşmak daha büyük bir tepkidir, çünkü insanların doğasında bu vardır ya kolayı seçip ezenin safında yer tutar yada karınca gibi ağzına bir damla su alıp yangına cesaretle koşar tarafı bilinsin diye.
tıpkı bir ülkede olduğu gibi fikirlerimizi paylaştığımız, eğlendiğimiz, her ne kadar fikir olarak çatışsakta yine bir şekilde düşüncelerimizi savunup bir paydada var oldugumuz bu ortamda tarih bir kez daha insan oğlunun en uzun süreli alışkanlığını iktidar hırsını ortaya çıkarmışdır. daha doğru tabir ile iktidarın kendisine rakip olarak gördüğü kişileri sindirmek, yıldırmak ve uzaklaştırmak için yetkilerini amaçları dışında kullanmıştır. açılan onlarca saçma-salak başlığı silme konusunda teğet geçerken, çoğumuz için daha anlamlı olduğunu düşündüğümüz başlıklar silinmekte arkadaşlarımız çaylak yapılmakta ve tarafsız olması gerektiğini düşündüğümüz mercinin taraf tuttugunu görmekteyiz, tabi ki bir disiplin mekanızması olması gerekiyor insanlar cezalandırılabilir ama sizin adalet anlayışınız bu ise, terazinin iki tarafı eşit değilken kantar herzaman şaşar, ve adalet dediğiniz şey bu ise demekki adalet o kadar da adil bir şey değil.
trafikte olur olmaz yerlerde karşıdan karşıya geçen türbanlı kadınlara yol veren ve bunu yaparken diğer sürücülerin güvenliği hiçe sayan mal şoförlere aksi öğretilmesi gerekli eylem.