üstündeki insanın her dediğine gerekli gereksiz gülen operasyon görevlisi kız sanırım buna örnektir. adam hapşırsa, patronum ne kadar da komik hapşırdınız, siz harikasınız diyip, kahkahayı basacak gibime geliyor. bundan önceki de böyleydi. prototip olarak üretilen bir model mi bunlar, anlamadım ki.
"internet yokken bilgiyi ansiklopedide aramış nesil" ve "pilot kalemle dönem ödevi hazırlamış efsane nesil" başlıklarını görünce aklıma gelen durum.
bizim ilkokul öğretmenimiz tam bir ansiklopedi hastasıydı. kendisi devamlı okurdu. bu sebeple de gazete kuponları ile sınıftaki bütün öğrencilerin de bir ansiklopedi seti almasını zorunlu kılmıştı. devamlı bize oradan ödevler verirdi. ya kompozisyon (evet pilot kalemle) olarak öğrendiklerimizi yazmamız ya da sınıfta öğrendiklerimizi sözlü olarak anlatmamız gerekirdi. işte o zaman belki biraz zor gelirdi çalışması ama bacak kadar bir çocuğun ağzından 'aztekler, lale devri' gibi kelimeler dökülürdü.
ne diyebilirim bilmiyorum ki. sağol hocam. belki büyüdükçe biz senin ziyaretine gelmeyi bıraktık ama senin bizim üstümüzdeki emeğin hala duruyor.
haberi bugün fox'da gördüm. sanırım hakkında bir başlık açılmamış.
chp ankara milletvekili necati yılmaz'ın hazırladığı rapora göre; türkiye'de son 1 yıl içinde 150'nin üzerinde kişi (yani neredeyse 2 günde 1 kişi) iş bulamadığı için ya da ağır çalışma şartlarından bunaldığı için intihar ediyormuş.
bunlar arasında 'çocuk' işçiler de varmış ki sanırım bu en üzücü yanı. 'çocuk' yaşta birisinin bu ülkede yaşamak ile ilgili bütün ümitlerini tüketebilmesi. bunun anlaşılabilmesi çok zor gerçekten.
bir ülkenin gelişmişliğinin en önemli ölçüsünün vatandaşlarının refahını, gelecek beklentilerini ve mutluluğu sağlaması olduğunu düşünürsek, türkiye'nin ne durumda olduğu sanırım çok belli. her neyse durmak yok yola devam.
başlığın doğrusu: türkiye'nin 155 ülke arasında en mutlu 69. ülke olması olacaktı elbette.
Birleşmiş Milletler'in yaptığı bir araştırmaya göre, gün geçtikçe büyüyen Türkiye'mizin, Afrika ve Orta Doğu'lu güçlü rakiplerini birer birer saf dışı bırakarak, 155 ülke arasında aldığı sıralamadır. Kuşkusuz ki güçlenen ekonomisi, azalan işsizlik oranları, sosyal hayatta yüksek cinsiyet eşitliğini sağlaması, özgürlükçü yapısı, demokrasiye olan sıkı bağlılığı ve etkili dış politikası aracılığı ile artan güvenlik seviyesi bu haklı gururu yaşamamızın başlıca unsurlarıdır. allah devlet büyüklerimizden razı olsun.
başlık aslında "hollanda olayında kazançlı çıkan grupların hollanda'daki sağ parti ve ak parti olması" olacaktı ama malum karakter sınırı. bu başlığı açmamın tek sebebi bu süreçte kaybeden kesimin biz 'hayır' oyu vermeyi düşünenler olduğuna inanmam ve "avrupa ve chp birlik olmuş diyen" andavallara bir cevap vermek istemem.
bana göre; bu gerginlikten hem hollanda'nın sağ partisi, hem de akp kazançlı çıkıyor. yani iki taraf için de 'win-win' durumu var. hayır bunu aralarında illaha 'danışıklı bir dövüş var' anlamında filan söylemiyorum. gerçekten şu an ilişkiler oldukça gergin. sadece bu gerginlik hem hollanda'daki sağ hükümet ortağına, hem de rte'ye oldukça yarıyor. burası kesin.
olaya önce hollanda açısından bakarsak, öncelikle genel olarak batı'da, özel olarak ise avrupa'da sağ görüşün tekrar yükselişe geçtiğini görmemiz gerekiyor. küreselleşme denilen olgu batı sermayesini birçok dertten kurtarmış olsa da, batı toplumu için aşılması zor bir takım sıkıntılar yarattı. ülkeleri batı'da yaşayabilmek adına ucuz iş gücü olmayı kabul eden gurbetçilerle ve özellikle arap baharından sonra mültecilerle doldu. zaten kültür olarak bu kesimler bir türlü birbirleri ile kaynaşamadılar. öte yandan, kendilerini oldukça vuran ekonomik kriz ve artan işsizlik oranları, avrupa'da ciddi bir müslüman düşmanlığını beraberinde getirdi.
bu ise hem avrupa hem de amerika'da popülist politikalar ve söylemler izleyen sağ partileri oldukça güçlendirdi. bunun ilk örneği ingiltere'nin brexit sürecinde kendini gösterdi ki hatırlayın evetçilerin seçim programlarının dayanaklarından biri 'türkleri istemiyoruz' söylemiydi. daha sonra benzer süreçleri, birçok farklı avrupa hükümeti ve trump'ın meksika ve zenci karşıtı söylemleri ile amerika yaşadı. bu bakımdan, hollanda'nın çavuşoğlu'nun referandum etkinliğini engellemisi, daha sonra da göstericilere şiddet uygulaması gelecek seçimlerde sağ görüşlü seçmenlerin oylarını konsolide edebilmek amacı taşıyor gibi (ki hollanda'da yaklaşık 5 milyon sağ seçmen olduğu söyleniyor. bu hollanda için çok büyük bir rakam). yani özet olarak hollanda sütten çıkmış ak kaşık filan değil ve yaptıkları, 'biz türkiye'de demokrasiyi bitirecek bir referanduma izin veremezdik' savunması pek doğru değil. zaten nasıl bir popülist politika izlediklerini "http://www.bbc.com/turkce...erler-dunya-37423434" ; buradan görebilirsiniz.
olaya rte açısından bakarsak ise; hepimizin bildiği gibi akp'nin 'evet' oyunu savunabileceği herhangi bir meşru argümanı yok. çünkü yeni anayasa paketi demokrasi getirmek için değil, tamamen diktatörlük getirmek için tasarlanmış. maddeler ortada. isteyen kişiyle bunu sabaha kadar tartışabilirim. bu sebeple, akp'nin elindeki tek seçenek (her zaman yaptıkları gibi) hırs ve düşmanlıkla tabanını mobilize etmek. bunu da zaten en başından beri 'hayır diyenler teroristtir, hayır diyenlere bakın oyunuzu ona göre verin' gibi söylemlerle yaptılar. almanya ve daha sonra da hollanda'nın yaptıkları ise akp için kelimenin tam anlamı ile 'hayat suyu' oldu. sıkışan propaganda retoriğini 'işte bakın avrupa'da hayırcı çünkü güçlü bir türkiye istemiyor' ile desteklemiş oldu. hepimizin bildiği gibi bizim ülkemizde de tarihsel ve sosyolojik olarak 'bütün dünya türk'e düşman, korkuyorlar bizden' mantığı var. bu sebeple, özellikle akp milliyetçi kesim ile bu kadar angaje olmuşken, bu taktik bence işe yarayabilir. zaten akp'de hollanda'nın kabul etmeyeceğini bildiği ve olayı iyice kızıştırmak istediği için betül sayan'ı hollanda'ya göndermeye filan çalıştı.
kısacası hollanda'nın bu yaptığı hem kendisi hem de akp için oldukça yararlı. sadece demokrasi kaygısı taşıyan ve bu sebeple hayır oyu veren bizler için kötü. o bakımdan hollanda güzellemesi yaparken biraz daha dikkat edin derim ben.
arkadaşlar ekşide gördüm haberi buraya da taşımak istedim çok önemli olduğunu düşünüp.
Hiçbir yorum yapmak istemiyorum, gücüm de kalmadı zaten.
Sadece haber linkini paylaşıyorum o yüzden.
son zamanlarda hepimizin bildiği üzere izmir marşı tekrar popüler bir hale geldi. sosyal medyada paylaşılıyor, konserlerde veya basketbol-futbol maçlarında coşkuyla söyleniyor. kemalist ideolojiye sahip ve referandumda 'hayır' oyu verecek kitleler tarafından, taraflarını belli etmek için kullanılıyor. zaten maçlarda izmir marşından hemen sonra söylenen 'mustafa kemal'in askerleriyiz' sloganı da bunu doğrular nitelikte.
referandumda neden hayır denmesi gerektiği şu ana kadar uzun uzun tartışıldı (ve elbette tartışılmaya da devam edilecek). hatta gerek bazı siyasi partiler, gerekse de barolar birliği teker teker hangi maddelerin değiştiği, bu değişimler sonucunda yasama-yürütme-yargının nasıl tekbir kişinin elinde kontrolsüz ve denetimsiz olarak toplandığı, temsili demokrasi sisteminin nasıl 'çoğulcu' demokrasiden 'çoğunlukçu' demokrasiye evrildiğini, küçük kitapçıklar halinde açıkladılar. isteyen kimseler google'dan çok basit bir araştırma ile bunlara zaten çok rahat bir şekilde ulaşabilir.
bu sebeple açıkçası ben referandumun nasıl rejim değişikliğine sebebiyet verdiğini tartışmaktan ziyade, yapılan muhalefetin bana göre çok niteliksiz, öfke dolu ve yanlış zeminde yapıldığını tartışmak istiyorum. öncelikle oldukça açık ki; ülkesini seven, kendisinin ve ailesinin geleceğini düşünen birisi için bu referandum oldukça hayati bir öneme sahip. yani 'aman ya ne olursa olsun benim için çok bir şey değişmez' diyebileceğimiz bir durumda hiçbirimiz değiliz. dolayısı ile herkesin elinden geldiğince bu sürece dahil olması, 'ben oyumu veririm gerisine karışmam, benim görevim bu kadar' anlayışından daha fazlası ile mücadele etmesi gerektiği açık. yoksa şaka değil ilerleyen yıllarda tarih kitaplarında 'yüz karası nesil' olarak isimlendirilmemiz oldukça olası.
bu mücadelenin en kilit noktası ise elbette referandumda 'evet' oyu vermeyi düşünen kesimlerle diyalog içine girebilmek, onlarla tartışabileceğimiz kanallar yaratmak. diğer bir değişle, referandum sürecinin parti üstü olduğunu ve yediden yetmişe herkes için son derece tehlikeli sonuçlara gebe olduğunu bu kesime açıklayabilmemiz oldukça elzem. bu sayede ise evet oyu vermeye yatkın, ama kararsız olan kesimleri (ve emin olun ki çevremden biliyorum sayıları hiç de az değil) ikna edebilmemiz mümkün. bu zaten siyasetin kendisidir. burada önemli olan nokta; 'onlar zaten değişmez ya da beni ilgilendirmezler, onlarla ben hayatta bir araya gelmem' 'şımarıklığına' kapılmamaktadır ki eminin referandumun ne kadar kritik olduğunu bilen kimseler de bu şımarıklığa kapılmaz.
ancak hayır oyu kullanacak kesimin muhalefet şekline baktığımda, yapılanın diyalog kurmaktan çok uzak ve öfke dolu olduğunu ya da yanlış düzlemde şekillendirildiğini görüyorum (elbette bu sadece benim kendi yorumum yanlış da olabilir yeter ki nedenlerini açıklayın). mesela referandum sürecini izmir marşı ya da mustafa kemalin askerleriyiz düzlemine indirgemek bize ne kazandırabilir çok merak ediyorum. zaten atatürkçü kesimlerin ne olursa olsun hayır oyu vereceği çok malum. peki bu anlayış türkiye'deki diğer sosyal kesimler tarafından nasıl oy almayı planlıyor? onların oyu da en az bizimki kadar geçerli ve değerli değil de ben mi bilmiyorum yoksa? aksine 'sizin karşınızda biz varız' anlayışı, ak parti seçmeni olan ama referandum sürecinde hayır diyebilecek kesimi daha da çok öfkelendiriyor ve erdoğan etrafında mobilize edilmelerini oldukça kolaylaştırıyor. akp'nin bu sosyal çatlağı yıllarca nasıl ustalıkla manipüle ettiği ve kendine oy olarak devşirdiği çok açık. inanın isteyen olursa onlarca örnek verebilirim. aynı şekilde karşı tarafa sürekli olarak 'çomar' dedikten sonra, nasıl onlarla bir daha sağlıklı bir kanalda iletişime geçmeyi ve konunun 'devlet meselesi' olduğunu anlatabilmeyi umabilirsiniz ki? işin daha da kötü yanı emin olun bu yaptığınız bunun için mücadele eden kişilerin de işlerini oldukça zorlaştırıyor. hayır chp'nin referandum sürecinde aldığı karar dahi bu şekilde bir siyaset izlenmemesi gerektiğini gösteriyor. delegelerden chp rozetlerini çıkarmaları, kesinlikle parti veya atatürkçülük siyaseti yapmamaları ve özellikle evet oyunun yüksek gelmesi düşünülen bölgelerde kapı kapı dolaşılarak, referandumun ve tek kişi diktatörlüğünün 'herkes' için ne kadar tehlikeli olduğunun anlatılması isteniyor.
bu bakımdan bence bu süreci ciddiye alan herkesin bu saçma elitistlikten, senin diktatörlüğün bitsin benimki başlasın mantığından uzaklaşarak, türkiye'nin öbür gerçekliği ile sağlıklı bir iletişime geçmesi şart. ben bu kadar şeyi de bu süreç için elinden geldiğince mücadele etmeyi düşünen insanlar için yazdım. diğerleri ciddeye almasa da, ya da bana küfür etseler de olur. tabii okunursa.
edit: bir yazar arkadaş demiş ki 'izmir marşını muhalefet etmek için söylemiyoruz'. bunun doğru olmadığı zaten çok açık, sadece youtube'da izmir marşı söylenen bir videonun altına baksan, nasıl sayfalarca referandum tartışması döndüğünü görebilirsin ki bu zaten çok normal. böyle zamanlarda bazı türküler, şarkılar sloganlar vs. simge olur insanların taraflarını gösterebilmeleri için. önemli olan bunun işe yarayıp yaramadığıdır.
aynı arkadaş daha sonra "izmir ve onuncu yıl marşlarını umutsuz dostlarımıza henüz bitmedi biz hala buradayız demek için söylüyoruz" demiş. açıkçası beni asıl umutlandıran şey hayır diyen insanların bir araya gelmesi ve referandumun hayır olarak sonuçlanması için 'etkili' bir şekilde mücadele edilmesi olur. eğer yapılan şey evet demeyi düşünen bir kişiyi, şu kısa süre içerisinde oyunu hayır'a dönüştürmesini sağlamıyorsa anlamlı değildir ve umut da vermez. öfkelerimiz yüzünden kafamızı kuma sokmak nasıl bir yarar sağlayabilir bize bilmiyorum ben.
bir diğer arkadaş ise özet olarak akp seçmeninin blok olarak zaten rejimin değiştirilmesini istediğini, bu sebeple bahsedilen şeylerin anlatılsa bile hiçbir geçerliliğinin olmadığını söylemiş. bu bence türkiye'nin en büyük sorunlarından biri olan 'indirgemeciliğin' harika bir örneği. elbette akp seçmeni içerisinde partinin ideolojisi ile organik bir şekilde bağlanmış, din tabanlı bir yönetime umutsuzca özlen duyan böyle bir sosyal taban var. ama bütün akp seçmeni bundan ibaret demek ise çok basite indirgenmiş ve hiçbir getirisi olmayan bir düşünüş şekli. akp içerisinde partiyi dinci değil muhafazakar bulduğu için, anap çizgisinden geldiği için, alternatif bir sağ partinin olmadığını düşündüğü için ya da ekonominin iyi yönetildiğine kendini inandırdığı için oy veren bir çok insan var. bunlar sandığınızın aksine partiye ve erdoğana ilk grup kadar sıkı ya da organik bir şekilde bağlı değiller. bu sebeple bu gruplar içerisinde evet oyu vermeyi düşünen insanlar, uygun bir diyalog vasıtası ile referandumun herkes için ne kadar tehlikeli olabileceği anlatılırsa ikna edilebilir.
başka bir arkadaş ise neden sadece muhalefet eleştirilmiş demiş. bak güzel kardeşim akp'nin referandumu savunabileceği bir argümanı bile yok. bu sebeple tek yapabildiği saçma sapan bir şekilde fetö-pkk-hdp-chp aynı safta, bu sebeple hayır diyenlere bakın ona göre kararınızı verin demek. bu çok etkisiz, somut bir düzleme oturtulmayan bir propaganda şekli. neden bundan şikayet edeyim ki. aksine hayır denmesini istediğim için çuvaldızı kendime batıracağım elbette ilk olarak ve hayır oyu nasıl arttırılabilir diye kafa yoracağım. bu çok açık değil mi?
geri kalan arkadaşlar ise beni akp'li ya da vatan haini olarak görmüşler onlara zaten söylemem gereken bir şey yok. kısacası sadece yaptığınız siyasetin; nasıl evet oyu vermeyi düşünen bir kişiyi hayır oyu vermeye ikna edebileceğini kendinizce düşünün. benim bütün dediğim özetle bu. cevabı hala dışlama ve küçümseme siyasetinde görüyorsanız, devam edin ne diyeyim ki?
sözlükteki ırkçı ve cinsiyetçi paylaşımlar beni her ne kadar rahatsız etse de, böyle bir başlık açmayı düşünmüyordum. bir iki gündür sol framede bu tarz başlıklar gördüğüm zaman, basit bir şekilde görmezden gelmeye çalışıyordum. ama biraz önce "babasız kızları tavlama usulleri" diye bir başlık açıldığını ve içerisinde de "babalarının yerine geçmek, bir anda tanrıları olup onlara emretmek" gibi bir entry görünce, kendimi bu başlığı açmak zorunda hissettim.
Açıkçası bir başlık daha ne kadar kötü niyetli ve babasını kaybetmiş bir insan için moral bozucu olabilir bilmiyorum. ama eminim ki bu başlığı düşünüp, açabilecek kadar iğrençleşebilen kişiler, daha da ötesine gitçeklerdir. bu yüzden bana göre bu noktada bir şeyler yapmaya 'çalışmamız gerekiyor'.
Öncelikle, açılan bu ve bunun benzeri onlarca başlık bana göre fikir özgürlüğü veya işte insanlar eğleniyor ne var bunda gibi
argümanlarla açıklanamaz. bu konularla ilgili hiçbir derin bilgim yok ve eminim bu sitede benden çok daha donanımlı onlarca insan vardır açıklama yapabilecek. ancak şu kadarını söyleyebilirim; her hangi bir şeyin fikir özgürlüğü içinde olabilmesi için ortada bir konunun ve bu konunun farklı yorumlara açık olabilmesi gerekmektedir. ancak ondan sonra ne kadar rahatsız edici olsa da bir görüşü savunmak ifade özgürlüğü olarak yorumlanabilsin.
Ama sadece bu başlığı girmek için ara butonuna bastığımda bile karşıma "159 den kısa bayanlar silinsin", "160 boyundaki bayan yazarlar silinsin", "gay yazarlar silinsin", "şişman yazarlar silinsin" gibi başlıklar çıktı ve eminim bunlardan daha onlarcası var. şimdi bu tarz başlıklar nasıl bir argüman, bilgi üretiyor ve düşünce özgürlüğü ile nasıl açıklanabilir sormak istiyorum.
Eminim bir çoğunuz işsiz misin, umursama geç, başka başlıklara takıl filan diyecektir. ama türkiye'de sosyal medya ile ilgili olan nüfusu düşündüğümüzde, bu siteye girenlerin çok ciddi oranının hala ergenlik döneminde olan ve kişiliği hala gelişme sürecinde olan insanlar ile dolu olduğuna eminim. siz yaptığınız her cinsiyetçi ve ırkçı söylemle birlikte aslında eşitsiz bir güç ilişkisi yaratıyorsunuz ve bunu meşrulaştırıyorsunuz. zaten kadınların her gün aşağılandığı, tacize uğradığı, tecavüze uğradığı, dövüldüğü, öldürüldüğü bir ülkede, bu yazılanlar süreci onlarca insanın gözünde normalleştirilmesi, kadının baskı kurulabilecek bir nesne olarak kabul edilmesi işlevi görüyor. hepsini geçtim. eğer açtığınız bir başlık yüzünden, her hangi bir yerde, hiç tanımadığınız ve tanımayacağınız, babasını kaybetmiş birisinin üzülmesine neden olduysanız, "batsın zaten sizin eğlence anlayışınız da arkasına sığındığınız fikir özgürlüğü yalanınız da" demek istiyorum.
açıkçası çok da fazla uzatmak istemiyorum. daha da ötesinde bu başlıkların ya da bunları yazanların silinmesi veya çaylağa düşürülmesi için hepimiz birlik olalım, gerekirse (ekşi de başka bir konu için zamanında yaptıkları gibi) şu ana kadar girmiş olduğumuz bütün entryleri silelim ve yeni entry girmeyelim filan demeyi de düşünmüyorum. biliyorum ki; ilk başta bu salaklık derecesinde hayalcilik olur ve daha da ötesinde türkiye'nin gündeminin bu kadar hareketli olduğu bir zamanda (referandum) bunu yapmak ne mümkün ne de mantıklı. eğer ilgilenen birkaç kişi olursa benim sizden tek istediğim bıkmadan, usanmadan bu başlıkları gördüğünüz zaman yönetime şikayet etmeniz. belki hepimiz aynı kişileri sürekli olarak şikayet edersek bir sonuç alabilir daha da önemlisi sadece şikayet etmenin ötesine geçmiş oluruz. olur da başka birisi çok daha güzel ve etkili bir öneri ile gelirse ne mutlu zaten.
onun dışında normalde sözlük yönetiminin kendisinin bu başlıkları ve yazanları engellemesi gerekirdi. ama umursamayacaklarını, hiçbir açıklama yapmayacaklarını çok iyi biliyorum. siyaset ile daha çok meşguller sanırım bu ara. ama ben elimden geldiğince onların da başını ağrıtmaya çalışacağım.