Ne dersen de geçiyor. Hiç beklemediğin zamanda öyle biri çıkıyor ki karşına eski acılarına gülüp geçiyorsun. Sonra o da acıtıyor, sonra o da unutuluyor. Hayat böyle..
Ben çok severim bu nesil türküleri. Alaydım elin elime, hangi bağın bağbanısan gülüsen, fincanın etrafı yeşil gibi benzerlerini de.. ne kadar masumlar, mutlu ediyor bunları dinlemek..
Ah arı maya, onu hiç unutmadım. Bir de pembesi vardı. Koyu yeşil olanının koklama tiryakisiydim. Hatta silgimi fazla koklama, kokusu bitiyor lafını duymuşluğum vardır bir arkadaşımdan. Kokulu kalem, kokulu kağıt türevleri de vardı bunların. Ne mutluluktu bunlardan yeni bir tane almak..
Kalbim, unutacağız onu
Bu gece, sen ve ben.
Işığını sen unut,
Onun sıcaklığını ben.
Unuttuğun vakit söyle bana,
Ola ki düşüncem donar.
Acele et, oyalanırken sen,
Hatırlayabilirim tekrar..
Kuş tabi ki, ama çok yükseklere uçabilenlerinden. Denizaşırı göçebilen, istediği yerde yaşayabilenlerinden. Veya balina. O muhteşem denizler altı cumhuriyetlerinin hakimi olmak Harika olurdu.
Bir Türk kızı olarak söylüyorum ki kafa karışıklığı diye birşey yoktur. Sevmek ya da sevmemek vardır, sevmekten aşkı kast ediyorum. Onca baskı sonucunda artık tamam pes diyerek o çok iyi çocukla buluştum. Tamam çok iyi ama bir saati nasıl geçiördim bir ben bilirim. Bitsin diye dakikaları saydım resmen. Aşıkken böyle mi, sesi kötüymüş, yüzünde kırışıklar varmış, ailem beğenir miymiş umrunda bile olmuyor insanın. Aşk diyorum aşk. Kafa karışıklığı olarak görünen tek şey aşkın varlığı veya yokluğu...
Hakikaten oldu birkaç tane. Tam kötü diyemem de yarım akıllı ve dengesiz idiler. Kafa nasıl çalışıyor anlayamamıştım bir türlü.. Beni bir kaç kez şoka uğratmışlıkları vardır..