sıradan bir gün daha. can sıkıntısı, insana neler hatırlatıyor bir kez daha gösterdi işte. durun hemen bahsettiğin nedir diye sormayın, yavaş yavaş konuya uygun bir girizgah bulacağım elbette...
içi doldurulmamış bakınızlar girip sözlük kişilerini boş yere umutlandırarak her tıklayışın ardından açılan başlığın kurak çöller gibi ıssız olmasından ötürü sinirlendirip hayal kırıklığı ile başka bakınızlardan medet uman kendilerinden bolca küfür yememek için amme hizmeti yapayım da hem edecekleri küfürlere mani olup günaha girmelerini önleyeyim hem de fuzuli anılarımı paylaşayım diyerek yazmak istedim.
maksat sözlüğe renk katıvermek olsun...
eğitim sistemimizin ne kadar kaliteli (!!!!) olduğunu buradan bir kez daha tekrarlamaya gerek yok, malum... mezunu olduğum güzide üniversiteyi kazanabilmek için ben kişinin de öss'ye girmesi gerekiyordu; öss'nin bana girmemesi için de bir miktar çalışmak lazımdı tabi. gerçi pek bir yatarak hazırlanmıştım aslında; öhööööm, tevazuya gel! yüksek lise demekten çekinmediğim sıradan devlet okullarından biri işte, şimdi çok pişmanım kazandığıma ya; neyse, itiraf com a dönmesin sözlük...
öss hazırlık sürecinde pek kıymetli üstadım, yol göstericim, bilge kişilik ağabeyim benimle az uğraşmamıştır; sağ olsun hakkını teslim etmek gerekli kendisine. çözmeye doyamadığım * testlerin keyfini doyasıya yaşadığım o günlerde üniversite 1. sınıfta okurdu kendileri. sırt sırta verip soluksuz ders çalışırdık beraberce. ben sorularla cebelleşirken o da vize ve finallerine hazırlanırdı deli gibi. yok kendimi kandırmayayım genelde hep su koy verirdik aslında; yarım saatlik çalışmaının ardından 2 saatlik molalar ve geyik muhabbetleri ile noktalardık koca günümüzü. bu bitmek bilmeyen geyik muhabbetimlerimizin odak noktasında ise peder beyimiz ve onun her gün istisnasız gerçekleştirdiği bizi teftiş etme ritüelinin çattığı an olurdu. saati gelince kendimizi hazırlardık. fırtına öncesi sessizliğe benzer bir bekleyiş hakim olurdu bizde. önce ayak seslerini duyardık; akabinde ani bir hareketle, tıklatma gereği duymadan açtığı kapının rahatsız edici sesi!.. kafamızı çevirip kendisine baktığımızda bizi görmezden gelir salonda televizyonun olduğu yöne çevirirdi kafasını; ses gelmemesine rağmen aptal kutusunun karşısında biri olduğunu umarak... hayal kırıklığı ve muz kabuğu ile sonuçlanan bu bekleyişin ardından hep aynı soruyu sorardı inatla; sanki ne yaptığımızın farkında değilmiş ya da gördüğü tablo karşısında çalışkan evlatları ile gurur duymasını sağlayacak o kısa cevabı bekliyormuş gibi:
genellikle animasyon tarzında yaptıkları kısa film ve video kliplerden oluşan birbirinden orijinal çalışmalarıyla tanınan shynola, gideon baws, chris harding, richard kenworthy ve jason groves'dan kurulan aşmış bir ekibin adıdır.
bazı zaman müziğin bile önüne geçebilen yaratıcılık ve özgün fikir konusunda rakipsizler.
uzun uzun anlatmaya gerek yok esasında. yaptıkları çalışmalardan bazılarını izleyip fikir edinebilmeniz için;
bilhassa doğu karadeniz yöresinde çok afedersiniz bok anlamında kullanılan fuşkiyi mideye indirmekte sakınca görmeyen lüzumsuz makat ağızlıları tanımlamak için kullanılan pek bir veciz kelime öbeği olan fuşki yiyenin kısaltılmışı olup asabiyet durumlarında kullanıldığı zaman bünyeyi sakinleştirmekte üstüne yoktur. pek bir yakışıyor birilerine.
sükût... *
üç noktanın yanına en çok yakıştığı, cümleler deryasında yeni bir başlangıç için en uygun kelimedir.
önce dinlemesini bilen kişinin tercihidir aslında; zamanı geldiğinde söyleyecekleri kelimelere açılan kapıyı aralayan anahtar gibidir.
kimine göre en güzel ve yerinde cevap, kimileri içinse sinir harbi sebebidir.
işbu satırları yazan sözlük kişisinin ilk entrysinin müsebbibi olan manidar parçanın da ismidir aynı zamanda; hemen alttaki linki tıklayarak klibini izleyebileceğin. ***