kerhane gibi sitelerdir. acilen bir önlem alınması lazımdır. en çok aranan başlıklar bir siteye haber olarak konulur ve linklere de reklam, virüs artık allah ne verdiyse bağlanır. alayının anası sikişmiştir, site açmak bu kadar kolay olmamalıdır.
Gece çalıştığından dolayı o saatte orada olmak zorunda olanları tenzih ederek söylüyorum, işe yaramaz adamları taşıyan otobüstür. Son otobus 1 de olsa 1 de gidecek pezevenk.
Taksiye verecek para yok, baykuşa falan da düşersek bu kafayla eve gitmek iyice ızdırap olacak. onun için yakalamalıydım bu otobüsü, yakaladım.
"Kentkartın içinde para var mı?" tribini 'bakiyeniz yetersiz' diye oldukça kaba bir şekilde gerçeğe dönüştüren o gudubet karıyı bir defa daha duyacak mıyım? Ama çok şükür sadece dıııtt sesini duydum. Paranı yediyse konuşma gereği duymuyor kahpe, fahişeden beter.
Simdi oturma zamanı, kafa çok ağır, sakin bir yer bulsam bari. Zaten az olan alternatiflerin arasından ilk yüz yüze 4 lü olanların arasından son boş olana yönlenmiştim ki onların hemen bir arkasında bi dayının tek başına oturduğunu fark ettim, ona yönlendim. Arka oturmayı sevmiyodum zaten, iyi oldu.
Ama aslında ne kadar doğru bir karar verdiğimi, hemen önümde oturan 3 lünün (insan üçlüsü) oldukça sesli muhabbetlerini duyunca anladım. Yaşlar 18 yok.
Sürekli olumsuz görüş bildiren arkadaşının bu hareketine kızan kaşar1, tartışmada hiç r yapmaya niyeti olmayan kaşar2 yi 'Ne zaman yeni bir şeye başlasam hep olumsuz görüş bildiriyosun, bunun özel bi sebebi var mı?' diyerek sıkıştırıyor. Kaşar2 'Sadece olumsuz da olsa görüş bildiriyorum, bundan mı rahatsız oluyorsun?' diyerek topu geri çevirirken, karşılarında oturan ipne99 onları mat gözleriyle dinlemekle yetiniyor.
Ulan dedim kaç tane kafası güzel vardır bu otobüste acaba? Kim ne aldı acaba? Otobüsün ortasına geçip 'Gencler kimde ne varsa çıkarsın, söylesin amk böyle olmaz' diye bağıracaktım ki bağırmadım tabi. Düşünmeye devam ettim.
Ulan dedim yoksa ben gençleri anlayamayan, empati yapamayan, yeniliklere açık olmayan nesil mi oldum şimdi?
Hani bizim ergenliğimizde ana avrat sövdüğümüz.
Ben zaten bu düşünceyle meşkulken yanımdaki dayı:
-"çık, cık, cık'
diyerek ben de buradayım dedi. Aha benim sövdüğüm adam işte. Şimdi ben bu dudağını burnu delen, saçını lady gaga modeli yapanlardan yana mı olayım, yoksa gözü kapalı her değişime karşı olan bi sikimi beğenmeyen bu adamdan mı?
Dayı sözüne devam etti; "Bir baltaya sap olamaz bunlar' dedi. Bu defa bana bakarak söyledi ama. Benden de bir karşılık bekliyor. 'Takma kafana be dayı' diye sözü beynimde söyledim ama dilime kadar taşımaya üşendim. Normal zamanda olsa kaçırmam, destekler iyice fişeklerim. Dayıya faydam fizyolojik olarak gayet zor olan bir gülücük olabilmişti sadece.
'Görüyon mu yeni neslin halini? Bunların vatana millete faydası olmaz valla' diye direk bana söyledi.
Bu sefer de anca gözlerimi kırpabildim.
Tam olarak hatırlayamadığım süre bir sessizlikten sonra:
-"Gece çıkarıyomudur ki acaba dudağındakini?" diye sordu.
Ona da evet anlamında başımı sallayabildim.
"onla yatsın madem çıkarmasa olmaz mı?"
Bu sefer de hayır anlamında başımı sallayabildim.
Yine ne kadar olduğundan emin olmadığım bir süre sonra?
-"Gerçi sen de pek parlak sayılmazsın".
Bilmiyorum anlamında dudağımı büzüp, kafamı salladım. Dayı yeni nesli şikayet edebileceği en son kişi olan, kafası çok yüksekte olan adama şikayet etmeyi bıraktı.
Gece gün nasıl bitiyorsa, insan da bitiyor. Gece otobüslerinde insanlar konuşmayı ve konuşanları sevmiyor. Hayatın yorgunluğu en çok gece hissediliyor. O geceden olduğunu sandığımız yorgunluğumuz, hayatın yorgunluğu aslında ama gündüz meşgaleden dolayı hissetmiyoruz. Ondan konuşmuyor kimse. Kendisiyle hesaplaşabildiği yegane zamanı insanın. Gün içerisinde oynadığı karakterden kurtulup, kendini yargıladığı, her defasında idama mahkum ettiği zamandır. O yüzden gece çalışmak yorucu derler. Gece hayatın yorgunluğunu hissettirdiğinden dolayı gündüz 10 saat yatmış da olsa yorgun hisseder insan. Yoksa fiziksel olarak 10 saat 10 saattir.
Sonra dedim ki ulan bu düşünceler acaba benim normalde düşündüğüm şeyler mi yoksa hakkaten bu meret kafayı derinleştiriyo mu?
Gidip illa ki yazacağım, aklıma gelenleri. Unuttuğum bir şey var mı bilmiyorum, çünkü unutmuşsam zaten unutmuşum ne biliyim.
yoktur. kişinin özellikle günümüzde entelektüel anlamda kendisini geliştirmek istemesinin tek sebebi ortamlarda egosunu tatmin etmektir.
yoksa hiç var olmamış yunan tanrılarının kuzenlerinin isimlerini, aslında hoşlanmadığı şarapların nerede ve ne çeşit üzüm ile yapıldığını veya piyasa olmuş bir yazarın az bilinen bir kitabını bilmek kişiye hiçbir şey katmaz.
zaten kişinin bunları öğrenmesinin sebebi de kendisine bir şey katmak değildir; ortamda konusu açıldığında havasını atabilmektir. inkar etmeyin sikerim.
hayatında 'hızlı' hiçbir şey dönmedği için, iyi veya kötü hiçbir olayını kimseye anlatmadığı için insanda ister istemez merak uyandıran tiplerdir ayrıca. Kafası çalışır.
bazen nedensiz bi şekilde dışarı çıkmak, hava almak, bazen nedensiz bi şekilde tuvalete gitmek istersin ya işte benim de bu paşa gönlüm bugün nedensiz bi şekilde yazmak istedi. tuvalete nedensiz gitme örneğinde istop etmeden buraya kadar okuduysan bi psikoloğa görünmeni tavsiye ederim canım*
-tık tık tık
tam ne yazcağımı düşünüyoken oldu bu konuşma işte hayat bu kıvamda akıp gidiyo, ciddiye aldığım, başıma gelmesinden korktuğum, hazırlandığım, beklediğim hiçbir şey yok. bunun sebebi etrafımdaki insanlar olsaydı da, ki değil, onları seçen de ben olduğuma göre yine bütün pisliklerin ihalesi bana kalırdı. arkadaş önemli mevzu ama. bu zamanda kalk cumaya gidek diyen arkadaşların nesli tehlikede, başka taraflara gidelim diyenlerin sayısı sağ olsunlar çok fazla~ ~smiley~ ~
en çok merak ettiğim konulardan bi tanesi de (şimdilik sadece bitanesini söylicem diğerlerini siktir et) hani böyle en olmadık şeylere, çok kritik bi önemi olmayan ders sınavlarına, hani hayata geniş açıdan bakınca(-güzel bi betimleme güven.-sağol güven) gerçekten ufak şeylere kafayı takan, panik yapan, üzülen insanlar o olayı atlattıktan sonra acaba oturup düşünüp
-ulan biz kendimizi paralamışız ama boşu boşunaymış bi şekilde geçiyomuş diyolar mıdır? bence kesinlikle demiyolardır çünkü öyle olsaydı en azından bi sonraki önemsiz şey için aynısını yapmazlardı.
şimdi içimdeki iyi güven kısık bi sesle sen onları eleştiriyon ama kendin adını bilmediğin dersin sınavlarına girmiş, almış üstüne geçmiş olduğun halde de bi derse girmiş, kendini rezil etmiş adamsın.(rezil olmaktan hiç korkmadım yalnız) ne hakkın var böyle düşünmeye. ama kötü güven de ordan diyo ki adını bilmesen de sınavı geçmişsin işte karıştırma. hem benimki kötü tamam ama hiç takmamanın kötü olması, kendini paralamayı haklı çıkarmaz ki. (canlı şizofren vakası)
ben başta başkanıma da dediğim gibi bu notu biraz da kendime yazdım. hafıza garip şey bazen yıllar öncesinin hiç kimseye hiçbir şey ifade etmeyecek sadece kendine özel bi simgesini, kavramını aklına getiriyoken bazen de adını aslında bildiğin, bildiğinden de emin olduğun bir şeyin adını hatırlamazsın. işte ben de şimdiki gibi zamanlarımda sonraki günlerde hiçbir şey hatırlayamamamdan dolayı düşüncelerimi kayıt altına almak istedim bugün. klavyenin zorluğu anamı ağlatıyo yalnız doğru düzgün yazcam diye.
adamın tekini gözümün önünde bıçaklayıp bağırsaklarını dışarı döktüler. tesadüfen de olsa buna şahit olan bi insan sınavlardan, işlerden niye heyecanlansın ki. ha bi de hayat birilerine daha çok küçükken öyle bi yumruk indirir ki daha sonra attığı tokatlar okşama gibi gelir.
kalp nakli yapılacak olsa hiç düşünmeden kalbimi vereceğim insanlar olması güzel (kimse böyle bi güzelliği ailesinden başkasına yapmaz. sadece anne baba kardeş değil eş te olabilir.) daha iyi bi hayat için çaba sarfetmenin gereksiz olduğunu düşündüğüm zamanlarda onları anımsarım. zaten kimsesizlerin hayata nasıl tutunduklarını hiç anlayamadım. ulan seni bağlayan ne ki bu hayata. kaldırım taşlarına mı aşıksın. zenginsen arabalara mı aşıksın nesin. yetimhaneden mezun piçlere de hep özendim zaten. öldüklerinde bile arkalarından üzülecek hiç kimseleri olmadığı için kendilerine zarar verme haklarını sonuna kadar kullanabliliyo piçler.
otel ayağına çok fazla insan tanıdığımdan mıdır insanların garip tutkuları da komik geliyo gözüme. adam 70 yaşında, kendini futbola adamış, çocukken başlamış sonra oynamış, antrenör olmuş falan. adamın hayatı futbolla geçmiş. karı tiyatrocu, belki de aslında o anda tiyatro yapıyodur, tatillerde insanlar karakterlerini de işlerini de değiştirirler, anlatıyo çocukken başlamış sonra okuluna gitmiş sonra oynamış kendi çapında hayatı o olmuş artık. bizim hasan amca da ilkokuldan sonra başlamış demirciliğe, çırak olmuş, kalfa olmuş, usta olmuş yani onun da hayatı demirlerle geçmiş. düşünsene her insanın hayatında bağlı olduğu bişeyler var ve dünyası ona indirgeniyo zamanla. futbolcu için hayat futboldur, artist için filmlerdir, boksör dünyanın boks üstüne kurulduğuna inanır, başka şey bilmez. dikkat edin berber ilk saçınıza bakar, boyacılar yüzünüzü görmez, ayakkabılarınıza bakar. demem o ki herkes bağlanıyo bi şekilde bi ucundan bu hayata da daha benim bu dünyada bi idealim, hedefim, isteğim yok. istesem hani belki sahip olcam ama o bile yok a.q.
-bu konuyu geçelim, düşündüklerimi her zaman aynı.
otobüslerde kızlara yer vermeye çalışan salakların 7 sülalesine söverim. bırak eşit eşit dikilsinler ayakta sen keyfine bak. illa bişey yapmak istiyosan yüzlerine alaycı alaycı bak yer verilir mi la kıza. sen ona yer verdin diye o da sana mı yer vercek sanıyon.
beni düşünceye salan noktalardan bi tanesi de, ulan hep düşünürüm salaklar salak olduğunu bilir mi diye. ama ben bu zamana kadar ben salağım diyen bi salağa rastlamadım. salak derken hani kastettiğim artık gerçekten çevresinin genelinin de salaklığının farkına vardığı onayladığı bi salak. bildiğin salak işte. bu adamlar onun bilincinde midir acaba. ama büyük ihtimalle bilmiyorlardır. her insanın kendi kafasında oluşturduğu hayatı artık bi film olmuştur ve o filmin baş karakteri de kendisidir. diğerleri de önemli yan karakterler, önemsiz yan karakterler, figüranlar falan. kendi kafasında oluşturduğu bi dünyasının olması ve diğer insanların bunu görmediğinden emin olması onları akıllı olduklarına inandırıyo.
türk kızları mı yabancı kızları mı tartışması yapan insanlara da hep güldüm. çocukluğunu bir durakta bir manyak bana bakıyor salak salak diyerek geçirmiş bizim güzelim kızları onlarla niye kıyaslıyonuz ki *
hakkatten lan bi de yabancılar var. kaç tane adım kaç tane karakterim oldu ben de unuttum. gereksiz nezaketin ne kadar can sıkıcı olduğunu da onlardan öğrendim. thank you diyo you're welcome diyoz üstüne buna da thank you diyo beni paradoksa sokuyo ben de devam ettirsem sabaha kadar tek sözümüz onlar olcak *
kendini bildi bileli izmir'de yaşayan biri olarak gördükçe üzüldüğüm olaydır. bildiğin köy kıvamında bir şehirde yaşıyoruz. insanı heyecanlandıran, şehre katkı sunabilecek, reklamını yapabilecek hiçbir şey yapılmıyor, daha da kötüsü proje aşamasında bile değil. cazibe merkezi yaratabilecek hiçbir yatırım yok, sanayisi gelişmiyor. mükemmel bir limana sahip olduğu halde deniz ticareti, kapasitesine oranla sıfır. kısacası izmir yavaş yavaş ölüyor, belki de intihar ediyor.
edit: daha 5 dakika geçmeden gelen tepkilere bakılırsa, özür dilerim arkadaşlar izmir almış başını gidiyor da ben görmüyormuşum.
konak-karşıyaka arasına bir köprü kurulmuş, hatay metrosu aslında 10 yıl falan sürmemiş bir yılda bitmiş de biz bilmiyormuşuz, teleferik 1 yılda bitirilir denilip de 7 yılda bitirilemeyen bir skandal bakımda değilmiş, 6 ayda bitmiş de gitmiş ben görmemişim. istanbul'un 4te biri nüfusa sahip olduğu halde istanbul'la yarışabilecek bir trafik yokmuş izmir'de cigarayı fazla kaçırmışım arabaları çok görmüşüm malum zaman kavramını da yavaşlatıyor meret trafikte çok zaman kaybediyorum sanmışım. şehrin her tarafı metro olmuş da, yer altında olduğundan ben görmemişim, salaklık işte. şehrin nokta olarak merkezi olan yerlerde bile oturmamış olan, noktanın biraz dışına çıkıldığında bir felakete dönüşen çevre düzenlemesi ise bilinçaltımın bana oyunlarıymış. pardon.
herhangi bir ilişkiden sonra ortaya çıkabilen, hatırı sayılır bir oranda görülen, kişiyi aids kaptığı düşüncesine salan ve vücudundaki en normal olayları bile ona yormasına sebep olarak hayatını siken bir korkudur. acaba aids olmuş muyumdur sorusu sorulmasıyla başlar.
ciddi ciddi şüpheli ilişkiden aylar sonra bile test yaptırmaya devam eden, psikolojisi bozulan ve hatta intihar eden çok insan var.
demokrasinin bug larından mıdır nedir hiçbir şekilde oluşturulması mümkün olmayan hükümettir.
büyük çoğunluğu muhafazakar demokrat olan halkım hep orta sağ temelli hükümetlere yönelir. bu böyleydi, uzun zaman da böyle olacak gibi.
yani milliyetçilik ve dindarlık dozunu akp gibi mükemmel ayarlayıp, dini biraz daha ön plana sunup, milliyetçilik dozunu düşüren ama bunu halka kabul ettirerek yapan insanlar seçilir bu ülkede.
yalnız şöyle bir şey var ki, bir tarafın aha battık, ahan da satıldık, laiklik gitti elden demediği bir hükümet kurulabilir mi? zor.
dipnot olarak en kötü hükümetin, en iyi koalisyondan daha iyi olduğunu söyleyip çayımı içmeye geçiyorum. iyi akşamlar.
istanbul trafiğini aratmayan izmir trafiği ile, zaten herkese malum olan istanbul trafiğinin karşılaştırılmasıdır.
istanbul'u bir nebze anlayabiliyor insan, o kadar nüfüs varken de peki izmir'in sorunu ne??
yüzde elli gibi bir oran baz alındığında mutlaka olduğu düşünülen insandır. kaldı ki akp muhaliflerinin aşağılama odaklı yanlış muhalefet politikası göz önüne alındığında, başı kapalı annenin içki içip zina yapan oğlu pekala akp ye oy verebilir. olamaz mı? olabilir.
henüz tanışmamış olduğum insandır. ciddi ciddi bir tanesiyle tanışmam halinde hayat hakkında bu zamana kadar oluşturduğum ön yargıları kırabilecek olan insandır.