türkiye'nin en kallavi kültür-edebiyat sitesi.
yaz aylarında bile durmak bilmeden yazılar yayınlıyor, tartışmalar yapıyorlar. http://www.harictengazel.com
terbiyesiz insanlar tarafından yapıldığı gün gibi ortada.
inanmazsanız http://www.geyiksozluk.com anasayfasına bakınız efendim, edepsiz herifler öyle her şey meydanda kanguru mudur geyik midir bi hayvan koymuşlar.. ne demek istiyolarsa artık..
o sözlüğün açık olduğu zamanları da bilirim, yine böyle ukala ukala butonları falan vardı herkesi yazar yapmıyorlar yaptıklarından da özellikle erkek olanları ayıklayıp atıyorlardı falan..
hacklenmişti iyi olduydu..
şimdi yine yeniden mi acaba diye düşündürüyor insana?
hatta korkutuyor beni.
hani tam başınızın üstünde ışık filan birsürü düğme olur ya, hatta "host/hostes çağır" anlamına gelen bir logosu olan tuş da vardır, ama ben kaç kez bastım gelen olmadı; her neyse işte orda bi de böyle üfürükçü hoca gibi delikli bi şey vardır, ondan bahsediyorum.
bazen hava çok sıcak olur bunalır açmak istersiniz, bazen de yüzünüze yüzünüze yahut göğüs dekoltenize dekoltenize(bu bayanlar için geçerli tabi) üfürür de rahatsız olur oynamak istersiniz.
işte bu andan itibaren sorun başlamıştır; zira hiçbi zaman bi ayar veremezsiniz, en azından ben bunu ömr-ü hayatımda becerebilmiş değilim. oldukça ergonomik gibi bulunan bu panele ayar vermek deveyi hendekten atlamak deyimi hatırlatır.
ayrıca bir de orta yerdeki hani o büyük şey vardır, devasa havalandırma, onu açmak en büyük derttir; bunu genelde muavinler yapar ki zaten benden tavsiye siz yapmaya kalkmayın ya yapamazsınız ya da muavin gelip ukalaca azarlar sizi ya da açar filan..
işte bu ve benzeri sebeplerden yıllardır şehirler arası yolculuklarımda otobüsü tercih etmiyorum, tren yahut uçak.. ne güzel.. otobüs zaten orta sınıf insanın işi, tren komünist işi, uçak aristokrat..
kişiliği cuk oturmuş insanların diğer zavalli, aciz insanlar üzerinde yorumlar buyurken sarfettikleri cümle.
saçmalık!
yahu kişiliği oturmamış ne demektir? patlıcan mı ki bu oturtacaksın? yahut ayakta kaldın abi buyur deyip bünyeye mi alacaksın o kişilik denen mefhumu?
küçükken sanardım ki büyükler her şeyi biliyor. sonra anladım, onların da bir şey bildiği yok. bilgi de işe yaramıyor zaten. külfet. yük insanın üzerinde. bu başlıktaki lafı eden insanlar ergenliklerini geçirmişler kişiliklerini oturtmuşlar, her şeyi biliyorlar da diğerleri hakkında ahkam kesiyorlar. yahu bir kere söylediğin pek matah bir şey değil ki. kelimelerin üzerine düşünelim: kişiliği oturmamış; yani kişilik bir giysi gibi, pantolon gibi, ceket gibi üzerine tam olmalı; alıp giymelisin, hazır yani, sipariş. sana ait bir şey değil. vitrindeki kişiliklerden birini alıp üzerine giyeceksin yoksa kişiliksiz olursun, kişiliği oturmamış insan olursun.
illa onlar gibi dogmatik olmalısın, bugün başka düşünüp ertesi gün farklı düşünürsen kişiliğin oturmamış demektir. bir insan 20 yaşına geldi mi her şeyi çözüp bitirmelidir, bir kişilik seçmelidir kendine. siktir lan dersem bana da kişiliği oturmamış etiketi vururlar mı?
velhasıl bu lafı sevmiyorum, kişilik öyle oturacak bir şey değildir efendim; insan ömrünün sonuna kadar sürekli değişiyor. beyazlarımız kararmıyor mu zamanla, doğru bildiklerimiz yalanlanmıyor mu? kişilik biçmek ne haddimize, körü körüne hevesler peşinde koşmak, aman ne derler diye hareket etmek hangi aklın kârı?
hani o seksendört'ün artık her yerden duymaktan dolayı tiksindiğimiz şarkısı var ya; ben bugün farkettim aradan zaman geçti ya şarkıyı tekrar dinliyosun çok güzel geliyor. evet.
rock'n coke diye bas bas reklam edilen festivale ilk defa katılmayı düşünmüştüm bu sene, sırf hayko cepkin'i izleyebilmek için.
olmadı.
tv'den izledim.
tahmin ettiğim gibi muhteşem bir performans.
sanat dediğimiz şey orjinal olma, özgün olma değil midir dostlar?
işte bu adam öyle, sanat yapıyor, farklı besteler, farklı yorum, farklı sözler, farklı klipler...
oğuz yılmaz'ın pek bi içten okuduğu arabesk parça.
ortaokuldaydım sanırım, bi kıza aşık olmuştum, gidip söyleyemiyordum, ne alakası varsa bu şarkıyı dinlerdim hep. kimileri altı yaşından beri metal dinler biz de böyle damar parçalar işte.
adımlarını daraltıp bebek gibi yürüyen,
"canıım şu kavanozun kapaanı açar mısııığn?" diyen,
iki elini birden açıp kapayarak "bayyy" diyerek bayan,
"aşkıım yaaa", "canımmm yaa" gibi söyleyişlerle güzelim lafları da mahveden,
uzun uzun "nihayet beni anladı" dercesine ciddi bi konudan bahsettiğinizde, "inanmıyorum yaaa, nasıl olur" gibi abartılı tepkiler veren,
küçük bir sıyrık karşısında bile "ayyy ayy ben bakamam, canın acıyo muuğ?" diyen,
sevgilisine günde yüz kere "seni seviyorum" deyip cevap bekleyen, "ben de seni seviyorum" dediğiniz de "ayyy inanmıyorum gerçektn seviyo musuun beni?" tepkisi verebilen,
sustuğunuzda "ne düşünüyosun?"la bir işkenceye başlayan,
arkadaşken bir nebze katlanılabilen, sevgiliyken hiç çekilmeyen, "allah düşmanımın başına vermesin" türünden kızlardır.
lan manyak bi şeymiş.
geçenlerde peter jackson'a benzeyen bir arkadaş söylemişti, "abi süper gir takıl" diye, şöyle bi üye olmuştum ama felsefesini kavrayamamışım.
bu akşam bi daldım; of aman allahım o da ne? 8. sanat adeta.
yapanın edenin kafası iyi çalışıyomuş.
sözlük gibi ama değil; işte aranan buydu sanki.
sevan nisanyan'ın kelimelerin etimolojisi hakkında araştırmalarının ürünü olan kitabı.
elif ile alfa ve daha da geçmişe giderek her iki harf ile öküz arasında bağlantı kuruyor.
nişanyan'ın çalışması, bilimsel kitaplarda görülen kuru anlatımdan oldukça uzak. kitabın adından da tahmin edileceği gibi eğleneceli bir üslubu var yazarın.
konunun uzmanı olsa gerek pek çok yanlışa da düşmüş.
yine de etimoloji sahasında, ülkemizde pek kaynak bulunmadığını düşünürsek faydalı bir çalışma, demeliyiz, elifin öküzü ya da süprizler kitabı'na.
hilmi yavuz'un, ilk baskısı 1989 yılında yapılan, toplan 7 şiirden oluşan kitabı.
"sen fakir ve mazlum
türk rençberi
bunlar
ayışığının kenarına
yazılmış satırlar
değildir
bunlar
buğdaylar ve gelinciklerle
donatılmış bir hayatın
bir tarla gibi kendiliğinden
ve süssüz sözleri
(...)
ölümü
gülerek
kucakla" ["mustafa subhi anlatıyor" adlı şiirden]