brenden gleeson ve taylor kitsch'in başrol oynadığı 2013 kanada yapımı komedi filmi. film bir balıkçı kasabasında geçmektedir. genç doktorun kasabaya yerleşmesi ve kasabanın tekrar kalkınması için söylenen yalanları anlatan eğlenceli bir filmdir.
marsilya emniyet müdürünün özel kalemi olan kişidir.
aynı zamanda fransa'nın marsilya kentinde ışid'i protesto eylemi yapan kürtlere : "Burada eylem yapacağınıza Fransa'dan defolup gidin ve Irak'ta, Suriye'de islam Devleti'ne karşı savaşın" diyen kişidir.
"2014-2015 Eğitim-Öğretim yılı tüm öğrencilerimize ve öğretim üyelerimize hayırlı olsun." yazısıdır sadece. bu sabah internet sitesine girip baktığımda "allah allah bizim fakülte kutlama falan mı yapıyor" dedim, gireyim dedim, baya merak ettim dedim. ama sadece bu yazıyla karşılaştım. altına birde not düşmüşler "dekanlık" diye. bu mu yani anlayışınız ? bu mu sizin öğrencilere verdiğiniz değer. yok arkadaş mezun olup gitmeye bakıyorum şu üniversiteden, artık batıyor yahu.
iskoçya'nın paisley kasabasında marius wojcik denen adamın başına gelen durumdur.
sarhoş olduğu için tanımadığı bir evin posta kutusu deliğine penisini sokmuş çıkartamamış. içeride de iki kadın garibim epey korkmuş(doğal olarak). kim olsa korkar, kimse evin posta deliğinden içeri girmiş bir penis görmek istemez. öyle olunca polise haber vermişler ama adam hala suçunu inkar ediyor. öyle de bir cesaret.
havaalanında insanın hayretler içinde kalmasına neden olan olaylaydır.
kanada'ya ve almanya'ya iş için gidersiniz. her iki ülkede sizin vizenizi gayet güler yüzle verir sizi ülkelerine alırlar. ondan sonra türkiye'ye dönüşte havalimanında tam anlamıyla rezillik denecek bir olay yaşarsınız. uluslararası sahadan türkiye topraklarına girecekken "siz bu ülkenin vatandaşı değilsiniz" derler ve 1 saat boyunca rezil anlar yaşarsınız, sonra buna "teknik bir sıkıntı olmuş kusura bakmayın" derler.
not : yaşanan dumur olaylar şeklinde düzeltin lan şunu, sinirden elim ayağım titredi yanlış açmışım amk.
tofaş yanında foto çektiren türk kezbanlarının yanında lada yanında fotoğraf çektiren rus kezbanlarının rekabeti denebilir. ama rus kezbanlarının sürümü farklı. *
devlet bahçeli'nin 30 mart 2014 seçimlerini değerlendirirken söylediği şey. ilk duyduğumda doğru mu okudum diye kontrol ettim, emin olamadım tekrar kontrol ettim, sonra bir kez daha kontrol ettim ama sonuç aynı. adam hakikaten bu sonucu görmüş ve "biz başarılı olduk" demiş.
ortalıkta muhalefet partisine oy patlaması yaşatabilecek bu kadar sebep dururken sadece %15 civarında oy alması başarı değil tam tersine hezimettir.
akp seçim sonucu doğru okumalı falan diye birşey de yok. akp 3'e 5'e bakan bir parti değil, kazandım mı kazandım diyen bir parti. erdoğan'dan böyle bir beklenti içinde olmak siyaset değil gerçekleri görememektir.
günlerdir hem akp hem anti akp tarafından yürütülen "oy pusulasına onu yazıyoruz bunu yazıyoruz" kampanyalarının yalan olduğunu ve bi sikime yaramayacağı gerçeğini görerek başlatılan kampanyadır.
bırakın bu işleri, bu ülkede hakikaten salaklar var çünkü. gider biri yazar, önce gülersin "ulan ne saflar var" diye ama sonradan ülkenden demokrasi uçup gidince oturur ağlarsın, bu yüzden kafa karıştırma.
radikal gazetesi yazarı ezgi başaran'ın 17 mart 2014 tarihli yazısının başlığıdır.
başbakan artık söylemleriyle ülkeyi benimkiler ve onlar şeklinde ayırdığı için dile getirilen bir istektir aslında bu. başbakan her konuşmasında kendisine oy vermeyenleri, en küçük eleştiri yapanları bile terörist ilan ediyor. artık kendisine oy vermeyen solcu, laik, komünist, liberal, ateist, müslüman, hıristiyan, muhafazakar kim varsa "terörist". böyle bir ülkede yaşayınca insan haliyle "ya bölsünler bizi ya da ben buradan çekip gideyim" diye.
yazı da bu düşünceden bahsediyor işte. böyle şeyler düşünürken çok suçlu hissediyor insan kendini ama, bunu düşünmeye sebep olanlar utansın.
"Youtube gibi facebook gibi platformlar dünyanın her tarafında geçerli olan şeyler ve bunların kapatılması diye bir şey söz konusu olmaz." şeklinde yapılan açıklamadır.
shakira ve rihanna'nın yeni düet şarkısıdır. açıkçası ikisinden bu kadar güzel bir şarkı çıkacağını düşünmemiştim ama bu şarkıya da güzelliğini asıl katan shakira'dır, onun güçlü sesidir.**
hsyk teklifinin görüşüldüğü adalet komisyonunda yargıçlar sendikası başkanı ömer faruk eminağaoğlu'nun kürsüye çıkmasıyla başlayan kavgadır. eminağaoğlu'nun çıkmasına tepki gösteren akp'li vekiller ile chp'li vekiller arasında tartışma çıktı. en sonunda tartışma kavgaya dönüştü ve milletvekilleri birbirilerine sıraların üzerine çıkıp uçan tekmeyle girişmeye başladılar, başkaları da dizüstü bilgisayarlar ile headshot yapmaya çalıştı.
ne yapmak istediği belli olmayan teyzelerdir. tam bir mizah malzemesidir bu teyzelerimiz.
yahu allah aşkına teyzecim; yaşın olmuş 60, karl marx bile seni emekli etmiş. senin neyine bu yaştan sonra sosyolojiii, senin neyine ekonomi ? ha kitap alma, bunları hiç okuma demiyorum. oku. ama açıköğretime girmek ne oluyor ? o açıköğretim diploması senin bu yaştan sonra neyine yarayacak ? git evinde otur ya da çık seyahat et, dolaş. zaten şu 60 senelik ömründe yeterince yorulmuşsun, azıcık dinlen be kadın.
bugün gazi üniversitesi'nin bir fakültesindeydim sınav için. sınav başlayalı 5 dakika olmuş, bir teyze koştur koştur geldi. bir görseniz nefes nefese kalmış. yav yazık be, vasfiye teyzenin deyişiyle ne çektin be ? rahatına bak, kafanı dinle bu yaştan sonra. sosyolojiyle biz ilgileniriz, sıkıntı yok.
edit : ne dediğim pek anlaşılmadı galiba. şunu demek istiyorum : okumanın yaşı olmadığını bende biliyorum, eğitimin olmadığı yerde kan döküldüğünü bende biliyorum. tarihin ve modern çağın ünlü sosyologlarını ya da ekonomistlerin yorumlarını hiç okumasınlar demiyorum bu insanlara. bunları elbette okusunlar. imkanı olan okumalı, imkanı olmayana da imkan yaratılıp okumalı. her yaştan insan hemde. ama bunun için açıköğretim fakültesine gelip sıkıntı çekmeye gerek yok, açıköğretim fakültesinden bırakın da gençler faydalansın. d&r var, kitapyurdu var, idefix var, nt var, dost kitabevi var. var da var, bir sürü kitapçı var. buralardan alıp okuyabilir teyzelerimiz.
derinkuyu ilçesinde bulunan, yer altında tünellerle birbirine bağlı kurulu bir şehirdir. derinliği 85 metredir. içerisinde yemekhane, kilise, okul, yatacak yer, hapishane, mezarlık vs hepsi vardır.
insan gerçekten çok merak ediyor. o insanlar nasıl orada yaşamış, tüneller dapdaracık, eğilmekten belin çatlıyor, yani istediği kadar kaya olsun, o kazdığın tünellerin altında kalıp ölme riskin var ve sen orada yaşıyorsun, orayı inşa ediyorsun. bu muazzam bir sabır ve zihinsel güç gerektiriyor. daha bugün bu tünele girdim; gerçekten hayran kaldım o zamanlar bu tünellerde yaşayanlara.
klostorofobisi, astımı, kalp krizi vs bilimum hastalığa sahip yazarlarımızı hariç tutarak hepsine söylüyorum; kesinlikle gidin ve görün bu tünelleri. ama hariç tuttuğum yazarlar kesinlikle gitmesin, insan üzerinde yoğun baskı olabiliyor. çok dar ve çok basık tüneller var, ayrıca uzun da tüneller bunlar.
istanbul il genel meclisi'nin yaşanan kötü darbe anılarını silmek amacıyla yaptığı çalışma ile yassıada'nın ismi demokrasi ve özgürlük adası oldu. akp sözcüsü remzi aydın : "iktidarı ve muhalefetiyle, demokrasi tarihimizde kara bir süreci teşkil eden adadaki yargılamalar ve akabindeki idamlar, milletin hafızasında daha olumlu noktaya çekilmesi için, il idare Kurulunun kararı bizce uygundur. Yerinde bir karardır. Biz uygun görüş veriyoruz" demiş.
o kadar demokratik bir devlet oluyoruz ki; çok mutluyum şu aralar. elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırıyorum. demokrasimizin önünde en büyük engellerden biri yassıada'nın ismiymiş. biz nasıl oldu da göremedik bunu şimdiye kadar ?
biraz daha somut hareketler canlar, biraz daha somut hareketler görmek istiyoruz.
uludağ sözlük'te nefret söylemleri kapsamında incelemeye alınması gereken tespittir. son günlerde sol frame de onuncu nesil ve troll olanlara karşı yoğun nefret söylemleri dönüyor. troll lere çok kızıyor olabiliriz. ama onlarda sonuçta insan ve doğru yola gelebilirler. bu yüzden onları kusmuklarında ya da bir kaşık suda boğmayalım. illa onlara savaş açacaksak şikayet yolları var buraları deneyelim.