Start verilmek üzere olan öğrenim yılı.
(edit: içine Hakkı Devrim kaçmış, Türkçemizi ezdirmeyen kardeşlerime selamlar. Türkçenin içine etmişim, eksi oyları görünce titreyerek kendime geldim! Ağır ironi içermiş bu arada. Oylar.)
2 Mart 1786'da Mozart'ın bitirdiği bu eser 3 bölümden oluşur. sadece müzisyenlerin cirit attığı siteler değil, yahoo answers gibi sitelerde de "en çok sevilen piyano konçertoları" listesine ilk 4'ten girer genelde.
henüz geçen sene aynı bölümde olduğum bir kız tarafından gerçekleştirilen, sinsi ve dışarıdan kişilerin asıl gayesini anlayamayacağı eylemdir. akıldan çıkmayan, kabuslara girendir. şöyle ki; yüzükler başparmağa, ortaya, işarete ve serçeye takılır itinayla. yüzük parmağı evlenmek veya nişanlanmak faaliyetlerin hatrına boş bırakılır.. yorumuma göre yanlış anlaşılmaktan korku duyulur. bahsi geçen kızımıza göre "bi anlamı var" dır.
demeç verirken, yurtdışı seyahatinde uzatılan mikrofon ve kameraların karşısında, köşke çıkmış kalabalığa el sallarken, mütemadiyen ve ekseriya abdullah gül'ün yüzünde görülen fiildir. kendisinin ilk olarak cumhurbaşkanı seçildikten sonra eşiyle beraber balkondan halkı selamlarken güldüğünün görüldüğü söyleniyor.
görülüş o görülüştür.
disko kralı programında okan bayulgen'in, ailenizin programı formatından çıktığı an karşıdaki konuğun verdiği bilinçdışı ve spontane tepkidir.
hatırladığım kadarıyla son örneklerden biri demet evgar'la yaşanmıştır. filmdeki sahneyi "boru dansı" mı striptiz dansı mı yoksa pole sporu olarak mı değerlendirilmesi gerektiği gibi bir konu tartışılırken, demet evgar doğru anın geldiğini hissettiğinde düğmeye basmıştır: "ama babamlar izliyor şimdi yani"
Kültür ve Turizm bakanı günay'ın başbakan için adeta gövdesini düşünmeden siper edişinin cereyan ettiği olaydır.
kendisiin şunları kaydettiği malumdur: " BAŞbakan kars'ın şehir dokusuyla bağdaşmayan çok sayıda yapılaşma gördü ve üzüntüsünü dile getirdi. başbakan'ın ağzından 'ucube' sözü çıkmadı."
Bu gereksiz, haber değeri taşımayan ve zaten bilinen meseleye başlık açmamın sebebi şudur: burada bir sorun söz konusu. o da bakan günay'ın aslında öyle demek istememesi. kendisi istemeden birkaç gündür yazılı medyanın eleştiri oklarının hedefi olmuştur, savunmayı kendime görev bilirim.
kars'ın coğrafi açıdan 'yapılaşma' konusunda ermeni, baltık, rus 'yapılaşma'sından etkilendiği ya da kars'ın 40 sene (1817-1917) rus hakimiyetinde kaldığına bir itirazım yok sayın gazete yazarlar.
bi şeyi gözden kaçırıyorsunuz: şimdi, günay'ın 'dokU'dan kastı mimarı değil, biyogenetik anlamdadır. kendisi karslı insanın, kars toplumunun karakteri, özelliği, DNA'sı, yani dokusu demek istemiştir.
herşey bir yana ne biliyoruz "başbakan" derken bizimkinden bahsettğini? ağzından rte sözü çıkmadı ki.
ingiliz yayın kuruluşu BBC'nin 32 yıldır düzenlediği "Yılın Genç Müzisyeni" yarışmasının bu yılki birincisi 16 yaşındaki kız.Büyük başarı insanı. ingiliz vatandaşı kendisi ki bunu an itibariyle TRT Haber'deki canlı yayına katılmasını izleyince aksandan insan anlıyor direkt.
izmirli olduğunu girdiği entrylerde beyan etmesiyle "algıda seçicilik" hesabı dikkatmi çekmiş yedinci nesil yeni bir yazar. Ayrıyeten hemşerim.
Hoşgelmiş.
Grimsi bir baz üzerine alaca bulaca harflerle yazılmış "Queen" yazısını gördükten sonra heyecanla modelin small bedenini ararken kızlar için olan kazaklarda neden böyle şeylerin hiç olmadığını düşünmektir. Marka tasarımcılarıNIN fabrikasyon zihniyetiyle her sweatshirt'e "new york" yazmaları ya da tweety koymaları, her kazağa pembe, mor baklava deseni yapmaları ile erkek kazaklarının small bedenlerinin kızlar TARAfINDAN GÖreceği aşırı talebin kısa bir fragmanı niteliğindedir bugün bu yaşadığım...
isveçli yazar ketil bjornstad'in iskandinav ülkelerindeki yabancılaşmayı ve yalnızlığı arka plana koyarak genç bir piyanistin ve bir grup piyanist arkadaşının hayallerini izleme hikayesini anlattığı romandır. fonda bol bol schumann, bach dinlersiniz.
beril yalçın'In kritik yazısı şöyledir:
Piyanonun tuşları insanı büyüleyebilir. Hiç dokunmamış biri için, o beyaz-siyah, kusursuz bir düzene sahipmiş gibi duran tuşlar çok çekici gelebilir. Onlara elinizi sürmek; sessizce varoldukları ve sabırla piyanistlerini bekledikleri kaderlerinde sizin için de bir yer var mı diye fal bakmak istersiniz. Siz müziği çok sevseniz de, müzik sizi sevecek mi, o büyüleyici dünyasının içine alacak mı diye merak edersiniz. Yeterince iyi misiniz, yeterince güçlü müsünüz, yeterince istekli misiniz? Norveçli müzisyen ve yazar Ketil Bjørnstad'ın yazdığı Müzik Uğruna, hayatlarında müziğin önemli bir rol üstlendiği bir grup genç insanın öyküsünü anlatırken, müzik sevgisinin ne olduğu, ne anlama geldiği ve aslında ne anlama gelmesi gerektiğine dair soruları da akla getiriyor.
Bir hırs mıdır müzik? Belkilere, şansa, tesadüflere bırakılabilecek bir şey midir? Çok çalışmak insanı müzisyen mi yapar yoksa 'icracı' mı? Aradaki farkı kim belirler, kim hisseder? Ve neden bazı aileler, anne-babalar, öğretmenler ya da organizatörler, on sekiz yaşına bile basmamış gençlerin hayatlarına, müziğin güzelliğini değil de seyircilerin takdirini yakıştırırlar? Kitapta söz konusu olan, konserlere eğlenmek için giden bir izleyici kitlesi değil. Onların dünyasında, 'hep beraber çalalım, söyleyelim, hatalı çalıp söylesek bile hep birlikte müziğin keyfine varalım' gibi bir duygu yok ne yazık ki. Gencecik piyanistleri bekleyen 'kader', şöyle bir topluluğun insafına kalmış: Hepsi de koltuklarında oturan ve saatler boyu da oturacak olan, verecekleri iyi-kötü herhangi bir tepkiyi en sondaki güçlü veya 'lütfen sunulacak' alkışlara saklayan bir izleyici kitlesi... Kitapta 'canavar' olarak da anılan kitle... Bugün de varolmaya devam eden, 'klasik müzikte çıt çıkmaz, konsantrasyon bozulursa her şey mahvolur' düşüncesine sımsıkı sarılmış, bu insafsız kaderi sorgusuz sualsiz kabul etmiş ve müzisyeni bir gün, bir gecede yargılayıverme gücünü elinde tutan kitle...
KAHiN pAUL'uN CENAZesine orta asya'dan türkiye cumhuriye'ne kadar yer kaplayan coğrafyada yaşayanların, almanya'ya sözlük aracılığıyla gönderdiği "başınız sağolsun" sagusudur.
Var bunlardan. Saçı yataktan yeni kalkmış gibidir, millet sırf eğlenmek için "saçın da yakıyor!" der, inanırlar. Ayrılmak istenirler "sen daha iyilerine layıksın denir,inanırlar."
Belki de hep kaybeden durumda olduklarını düşündüklerinden, gelecek her türlü ufak olumlu birşeye inanma eğiliminde oldukları için.
Sıfat olarak isminin önüne saf kelimesi kolaylıkla koyulabilecek insanlardır.
(28 Aralık 1911-27 Ağustos 1980)
Amerikan gazeteci, yazar, TV sunucusu. Esprili ve nüktedan aforizmaları tek geçilenlerdendir.
It's so simple to be wise. Just think of something stupid to say and then don't say it.
Bilge olmak öylesine kolay ki. Söylenebilecek çok aptalca birşey düşününüz; sonra da söylemeyiveriniz.
piyanist filminde annesinin naziler ağladığı için seslerini duymasın diye annesinin eliyle ağzını kapadığı için boğularak ölen, akabinde annesinin diğer yahudilerle bindirileceği treni beklerken aklını kaçırmışcasına "bunu neden yaptım?bunu neden yaptım?.." diye sayıklamasına sebebiyet veren bebektir.