kimseye söylenmemesi gereken bi şey bu. (evet az önce bi tanım yaptım) zaten iki kişinin bildiği şeyin sır olmadığı bu zalım dünyada... nitekim her yerde fenerliyim, cimbomluyum tadında paylaşımlar yapıp, şifreyi yok efendime söyliyim 1905 1907 yapmalar; kabak gibi 1976 doğumlu olup şifresi de bundan başka olmayan düz insanlar.. size sesleniyorum, biraz daha güncel biraz daha orijinal olunuz. sonra mağdur ve madara olursunuz.
bi de çok alakasız ama "kaltak olduğunu söylemiyorum ama eğer vajinanın bir şifresi olsa "123456" olurdu" diye de bi laf var.
ortaya para atılması gereken bir durumda "bozuğu olmayan insandır" demek isterdim ama demiyorum "bozuğu olmadığını iddia eden insandır" diyorum ya da "bozuğu olmadığı yalanını çatır çutur söyleyen insandır" diyorum.
çok zengindir; çünkü 50tllik banknottan aşağısıyla gezmez (!) ki hiç bozuk bulundurmaz.
çok zengindir; çünkü hiçbi boka para vermeden olaydan sıyrılmayı becerdiğinden iyi para tutar.
dinlediğini bildiğiniz veya size de önerdiği şarkıdır.
hoşlandığınız kişinin etrafında dönen dünyada genelde onun müzik zevki de bizi esir almıştır.
294853. defa başa sarıp dinlenen o şarkılar var ya hani?
hangimiz sırf onun için bazen rapçi bazen türkücü olmadık ki.
tabi bu çok uzun sürmüyor.
sonra " ilişkiler niye bitiyor? "
ruh eşini bulmuyosun, bulduğuna uyuyomuş gibi yapıyosun da ondan.
sevgililer arasında sorun yaratan hede.
-napıyosun tatlışş
-napiyim oturyuyorum ciciş
gibi dönen muhabbetlerin üstüne
-napıyosun tatlış
-napiyim oturuyorum süheyla
kesinlikle sinir belirtisi gibi algılanıyor.
sırf bu yüzden sebep sevdiceklerimizin güzelim isimlerini söyleyemez olduk.
nazar değmesinden korkulduğunda nazarı savmak için söylenen söz. söz demek isterdim ama bu saçmalığa ancak saçmalık diyebiliyorum.
maazallah nazar değmesin diye ortalıkta bi göt kokusu. nazar değsin daha iyi diyesi geliyor insanın.
şu batıl inançlarınızı alıp poponuza koyun, hani belki nazar değer..
-çok iyi arkadaşlığımız var bizim.
-aman poponu kaşı poponu.
-ajdkljpşrw!??
-yahu kaşı nazar değmesin.
-yürü git lan deli dehşet ömür billah düşmanım olsun daha iyi.
lisedeyken komik olaylara malzeme olmuştur. üst dönemdekilerden bir çocuk yeni gelen süt dökmüş masum birinci sınıfı şu şekilde kandırmıştır ve akabinde susmak zorunda kalmıştır:
-sen nerelisin
-gümüşhane abi.
-hadi ya, ben de gümüşhaneliyim. atatürk ilköğretimde okudum. (palavra)
-ben de abi ya ben de!! (tanıdık bulmuş olmaktan dolayı heyecanlı velet)
-müdürü de pek sevmezdim ha. uyuzun tekiydi.
-müdür benim babam abi.
- ...
insan hayatı böylesine mi basit, böylesine mi ucuz?
saçının teline dokunmaya kıyamazken sevdiklerimizin, bir gün ölüm haberini vermek için çalıyor telefonumuz.
ellerindeki su borularını silah sanmış jandarma.
"silah değil..düşman değilim" diye diye ölmüş iki insan.
geride kalan onlarca yakını, perişan..
ölmeyi hak etmek için düşman olmaya gerek yok, elindeki ekmeği silah sananlar varken.
her gün yaşarken ölüyoruz insanlığımızı kaybederken.
oysa ölmek için çok erkendi, çok erken..
edit: suçladığım asla ülkemin askeri değildir, ülkemin geldiği düzendir içimi yakan. ayrıca ölenlerden birisi yakınımda olan birinin yakınıdır. yürekler nasıl yanar insan görünce daha da bir etkileniyor. pkk yanlısı falan değilim.
isterseniz yine eksileyin ölen masum insanların benim artı oylarıma ihtiyacı yok zaten.
kahvaltının mutlulukla bir alakası olmalı diyenlerdenim. nitekim fazla kaçırılmış bir kahvaltı sonrasında, ağızda çay-peynir-ekmek tadının iğrenç bir mutsuzluğa dönüştüğü aşikardır. şüphesiz ki, onlar diş fırçalamayanlardır.
her mutfağın vazgeçilmezi haline gelen ve sürekli nemli kalmasından ve her türlü mutfak pisliğinin onunla silinmesinden kaynaklı iğrenç bir rutubet kokusuna sahip sarı bezdir. zamanla aşınıp delik delik olanı da vardır.
sarı renk haricindekiler taklittir, aslolan sarı bezdir,o iğrenç kokudur. hayattan soğutur.
annemin evde yumurtalı krep denemelerini beğenmeyince "sarı beze benziyo lan bu" diye aşağılamışlığım vardır. yazık lan kadına o kadar uğraşmış halbuki.
derdini anlatırsın "ayçoküzül-düüüüm" (böyle arada boşluk bırakmaksızın hızlı bi biçimde) der. sen kıçından nefes alıyosundur 2 dk sonra "ay ojelerim güzel miiii" diye sorar. ağzına sıçasın gelir ama çocuk o daha çocuk abisiii.
değişik bi psikolojisi var renklerin.
sabah kalkıp gidecekken başkadır odanın rengi. cumartesi sabahları kahvaltı kokusyula uyanınca daha bi parlaktır mesela.
yolcu olunacakken şehrin rengi bile değişir, terk ediyoruz diye.
zamanın bi rengi var bence..
çocukluk; sararmış fotoğraflar gibi sarı,
gençlik; asi ama pembe,
olgunluk; sanki koyu ateşli bir kırmızı,
yaşlılık da gri ve kahve.
sizce?
başlık 50 karakter sınırlaması arz-ı endam ettiğinden gerekli açıklama: smiley yaparken iki nokta üst üste yerine eşittir koyan tip.
şekilli örnekleme: : ) yerine =) hatta daha beter (= koyan insan tipi.
şimdi nihayet asıl istediğim karalama noktasına gelebildim: kendini daha sevimli sanan kız tipidir. eşittirle olmaz o işler bacım. çok itici duruyor.
büyük heveslerle satın alınıp ama asla becerip kullanılamayan şeylerdir. bazı insanlar için fötr şapka, saç bandı, bere bunların başında gelir.
erkekler için gereksiz alışveriş diye bir kavram olmadığından bu listede yer alacak şeyler kısıtlıdır veya yoktur.
yaşamayan bilemez. telefonunuzun bir menü geri alan back tuşu bozulmuştur artık.
her menüden çıkmak için C tuşuna basarsınız ve ta en başa, ana menüye dönersiniz. en ufak bir hatada her şeyi sil baştan almak zorunda kalırsınız. anlarsınız ki o tuş, eliniz kolunuz olmuştur meğer.
yaşam kaliteniz düşmüştür, hayat adeta anlamsızlaşmıştır. yaşamayan bilemez. allah kimselere yaşatmasın. amin.
her gün yayınlanmasından dolayı süresi daha kısa, bütçesi daha kısıtlı tutulmuş, akşam yemeğini bekleme dizileirdir.
önceden kaliteliydi: (bkz: bizim evin halleri) (bkz: bizim aile)
şimdi felaket: (bkz: dinle sevgili) (bkz: beni affet)
bilinmeyendir. bilinmez olarak kalması gerekendir ya da. adları bilinmeyen taş gibi hatunları o derece güzel kılan nedir, bilir misiniz? elbette ki "gizem."
bilinmezler, hayallerimizle boyadığımız resimlerdir. ve hiçbir "gerçek renk", hayal edebildiğimiz kadar güzel olmaz.
sınırları olmayan hayallerimizi, sığ kalan gerçekliklere tercih ederiz ve bu yüzden adını dahi bilmediğimiz birine deli gibi aşık oluruz.
aşk ne zaman biter? hayallerimize bir damla gerçek damlar, berraklık gider; aşk gider.
hayallerimizin sonsuzluğunu, sığ bir gerçek siler geçer.
oysa adını sorararak başlıyoruz tanışmaya. ilk adımdan her şeyi silmek ister gibi..
meraba yazıp silmek, naber:) deyip entera basmayı beklemek, yazmasını istemek ama yazmayacağını bilmek... tüm bunlar yeterince yorucu. offline olsun gitsin, sen rahat ben rahat...
panpişizm egolardan arınmaktır, insanları sevmektir herkesin eşit olduğu bir dünya yaratmaktır savaşmayın sevişin ilkesidir
demiş
ünlü türk düşünürü hilal cebeci.
bazen hak versem de çoğu zaman anlayamadığım durumdur. tamam yıllarca latince terimlerle konuları öğreniyor ve ona alışıyorsunuz. türkçesini belki de bilemiyorsunuz. halkın hastalıklara taktığı ilginç isimler de malum şimdi. ama nedir arkadaş bu aşırı kibar ve latin konuşma haliniz? karşındaki adam grip olmuş sen ciğer dalak kansermiş gibi hissetiriyosun ona, daha mı iyi doktor yapıyo bu seni.
bi de ben tıp öğrencisiyim.
doğuştan kalça çıkığı diye bi şey öğrendik. ama dkç diyormuş buna doktorlarımız.
ne diyceksin hastana "beyfendi sizde dkç var." adam ne anlar kim bilir..doğumsal kanser çeşidi diye yorumlayabilir gayet.sonra seyreyle gümbürtüyü.
özetle, hastanın dilinden konuşun meslektaşlarım.
volkan konak zeynep başkan düetinden oluşan şarkı. şarkı değil huzur veren bir sanat eseri. karadeniz türküsü diye sınırlandırılamayacak kadar derin bir melodi. sözleri, karadenizle uzaktan yakından alakalı olmayan birini bile etkileyebilecek kadar dolu. damarlarımda dolaşan kanın nereye ait olduğunu hissettirdi bu şarkı. adeta terapi gibi. bu şöleni mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim. bununla birlikte söylemek istediğim bir şey daha var ki, bazı şarkılar aşkı anlatmadan da bir aşkı anlatabilir...
sözleri:
yazamadın mı bir yazı
ömer maçkaya maçkaya
bu sitem bir ince sızı
siner maçkaya maçkaya
dağlarında çam ormanı
havası gönül dermanı
dere boyunca dumanı
siner maçkaya maçkaya
yelde kemençe sezilmiş
çamlar horona dizilmiş
türkünün dili çözülmüş
yanar maçkaya maçkaya
dağlarında çam ormanı
havası gönül dermanı
dere boyunca dumanı
siner maçkaya maçkaya
"sonunda zafer bizim olacak sabret" diye devam eder.. inci tanem..mesafelerin uzaklıklarla eş değer olmadığını anlatarak..
uzak mesafe ilişkisi diyorlar adına. sanki sınıflandırılabilirmiş gibi sevmeler. ben de yaşadım, ordan biliyorum, özlemenin mesafesi olmaz derler.
akşam güneşinin güzele vurduğu vakitte, saat 6'yı işten eve dönmek geçerken, önünden yalnız başıma geçtiğim restoranların içinde iki lafın belini kıran çiftler görürüm. aslında kalbimi kırarlar bilmeden..
birlikte yemek yerler, yemek bahane.
içim burulur. özlerim. ben gencim..ben de sevgilimin ellerini ellerimde isterim.
o zaman hatırlarım bu şarkıyı, yüreğime bir buruk teselli veririm.
sonunda zafer bizim olacak sabret!