hayatta başa gelebilecek en güzel şey aşk. her anı bir başka güzel. tohumunun atılması, fışkırması, filizlenmesi her şeyiyle çok güzel, huzur verici... bazen derler ya ölümsüz aşk yoktur. aslında aşk ölümsüzdür bitse bile elinde binlerce anı vardır. bu yüzden bitmez aşklar. sadece yollar ayrılır. yollarını ayıranlar da zaten aşkın değerini hakketmemiş olanlar değil midir?
evet sayın seyirciler ev hanımlarının yeni gözdesini açıklıyorum:
avonculuk şimdi abiler ablalar. amerikadaki ev hanımlarılar bitiyor bu işe siz deyin 1 ben deyim 1000000* kişi bu işi yapıyor. kapılarda dolaşıyor. herkes avon satıyor. ve bu iş kapısı türkiyede. herkesde bir avon katalogu. nedir bu çılgınlık bilmiyorum. sanırım insanlar işşiz kaldıkça böyle çareler üretiyor.
daha askere gitmedim ben ama hep askerlik anıları duydum. en ilginci de şuydu:
olay deniz kuvvetlerinde geçiyor. yıl 1975.1000 kişilik taburu toplamış komutan sinemaya götürüyor ve tam sinema kapısının önüne gelince komutan bağırıyor " -tabur dur! geri çark marş" askerler aklı karışık ve olanlara anlam verememiş. ve yolun ortasında komutanlardan biri "- tabur dur! çökün arkadaşlar" demiş. ve tabur oturmuş yere. komutan da tarih öğretmeniymiş. "-arkadaşlar size bir şeyler anlatıyım" demiş
ve anlatmaya başlamış.
bir gün şeytan askeriyeye kızmış ve askeriyeye bir ceza vermek istemiş. ve bir taburun geçtiği köprünün ayaklarını çok inceltmiş. ve saklı bi yerde beklemeye başlamış. ve tabur köşeden gözükmüş. rap rap sesleri inletiyomuş her tarafı. askerler tam köprüye gelmiş komutan "-tabur dur! geri çark marş"
şeytan kalmış öyle. ve demiş ki "yılların şeytanıyım şu askeriyenin işine benim bile aklım ermedi." demiş
velhasıl kelam arkadaş askerlikte yapılan işe kimsesinin aklı ermez. hiç yoktan dayak yersin. sürünürsün askerlik işte.
sensiz bir günün sabahı anne
sensiz geçen 1346, gün
söylemesi bile uzun di mi?
ilk günler ne zordu
uykusuz günlerdi
şarkılar, reklamlar ne koyardı
çok az benzediği halde
hülya koçyiğit'i bir an görmem kafiydi
hasretini biraz olsun dindirmek için
yine bir sabah anne
ama güneş yok
oysa ne çok ihtiyacım var
güneşe, sıcağına
çünkü belki bir an olsun
sıcaklığını hatırlarım diye
pencereyi aç anne
içime çektiğim koku..
hanımeli...
hayır anne onun adı anaeli
zira kokusu senin gibi
senden ayrılalı
1346 gün olmuş anne
oysa dün gibi di mi?
amacına uygun kullanıldığı zaman çok işlevsel olan bir programdır. 10 yıldır görüşmediğin ve izini kaybettiğin arkadaşını götünün dibinde bulabiliyorsun. facebook un güzel tarafı da bu.
dün gece kanal 24te repörtajı yayınlanan efsane oyuncu. anlattığı şeyleri dinlerken gözlerim dolu dolu oldu. türk telekom arena stadının açılışında efsane kadronun bir araya gelmesini istedi.
öncelikle sabır gerektiren bir iştir.ama insanların bu mesleği para kazanma amacıyla yapması zaten hassas olan cocukları daha da içine kapatmaktadır.eğitimleri türkiyedeki çeşitli illerde olmaktadır.özel eğitim derslerinin yanında psikoliji ve formasyon dersleri de gösterilir.tabi ki türkiyede sorunsuz bi mesleğin olmucağı gibi bu mesleğinde sorunları vardır.zihin engelliler öğretmenine duyulan ihtiyaç devleti emekli sınıf öğretmenlerini bu alana aktarmasıyla çözülmeye calışılmaktadır tıpkı ingilizce öğretmenliğine ziraat mühendisleri ve sınıf öğretmenliğine herhangi bir lisans bölümünden mezun olanları atadığı gibi.4 senelik eğitimi 1 aylık kısa bir döneme sıkıştırmıstır.tabiki de özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri parayı düşündüğü için özel eğitim öğretmenlerini değilde sınıf öğretmenlerini bünyelerine katmışlardır çünkü ssk derdi yok.bu da özel gereksinimi olan çocukların eğitiminde sorunlara yol açmıştır.
türkiyede çok az üniversitede bölümleri vardır. ve bir çoğu eğitimini hakkıyla yapmazlar(nerede tam olmuş o ayrı bir sorun)
telefon çalar. arayan annem. oğlum çabuk eve gel ben gidiyorum elmalıya anneannen hastalanmış. annem telefonu kapattı. içimden kızıyordum 48 yaşına gelmişti annem ve annesi tarafından 2 yaşından beri reddedilmişti. her gördüğünde "döğüsün kızı" diyordu anneannem anneme. hiç sevgisini göstermemişti.
oysa benim güzel annem bizi nasıl severdi. nasıl kollardı. anlamıyordum niye gidiyordu. her gittiğinde hoşgeldin küfürüyle karşılaşıyordu.
aradan bir hafta geçti. güneş yeni doğuyordu. telefon çaldı arayan yine annemdi. ağlıyordu. ömer gel anneannen öldü. cenazesine yetiş.
annem için gidiyordum. musalla taşındayken yetiştim.
hoca sordu:
-hakkınızı helal ediyor musunuz?
-annem için ediyorum.
-hakkınızı helal ediyor musunuz?
-annem için ediyorum.
-hakkınızı helal ediyor musunuz?
-annem için ediyorum.
cenazesini omuzladım. ben bu kadının neyi oluyordum. anneannem miydi? annemin annesi miydi?
mezarlığa giderken bunu düşündüm. ilk toprağını benim atmamı istediler. o sırada kefenden yüzünü gördüm çok az. ömrümde 3. görüşümdü. ve 20 yaşındaydım.
annemin yanına gittim, ağlıyordu. ve içimi yakan şu cümleyi kurdu:
hayatımda ilk defa ciddi manada dün yaşadım. ve şu saatlerde bir günü dolduracağım.
dün saat 23,00: ayrılmak istediğimi söyledim. üzüldüm üzüldü. bilmiyorum belki de ağlıyordu. ben ağlıyordum hüngür hüngür sarılacağım tek kişi vardı. o da artık yoktu.
saat 01.00 konuştuk helalleştik. o an vazgeçmek istedim ama yapmadım. ağladım uzun süre sonra. daha önce hiç böyle bir ayrılık yaşamadığım için ne yapacağımı bilmiyordum. insanların ayrıldık demeleri ne kadar zormuş onu anladım yatağıma uzandım.
saat 03,00 uyudum sanırım.
saat 08.00 kalktım tuvalete gittim yüzüm şişmiş ağlamaktan herhalde. her yerde onun anısını görüyordum.
saat 09.00 kapıdan çıkarken sanki onun ayakkabılarını bağladığını gördüm. aşağıdayken köşeden çıkacakmış gibi geldi. yola çıktım önümden "23" numaralı dolmuş geçti hep onunla giderdik. çalıştığım yere gittim. zaman geçmedi yeni bir down sendromlu öğrencim vardı onunla ilgilendim. aslında o benimle ilgilendi
saat 13.00 okula gittim kimseyle konuşamadım her tarafta anısı vardı canım çok yanıyordu. vize sonuçları açıklandı. sınıfın en düşük notunu almışım üzülemedim bile.
saat 18.00 ev arkadaşlarıma haber verdim ilk benden duysunlar istedim. konuşurken dayanamadım yine ağladım. pişman olacağın şeyler yapma dediler. destek oluruz dediler. acaba ona destek olacak biri var mı yanında diye düşündüm.
saat 20,00 ödev için kütüphaneye gittim yolda annem aradı. anladı sesimin kötü olduğunu "ayrıldım" diyemedim. o anladı. hayırlısı olsun dedi. sonra annem destek olsun diye ablamı aramış olsa gerek ki ablam aradı. konuştuk
saat 23.00 msn de gördüm konuşmak istedim ona koyduğum isimle konuşmak istedim. yapamadım istemedim. konuştuk üzgündü. üzgündüm.