hitler birinci dünya savaşından döndükten sonra zamanın en meşhur insan evladı chaplin'di. hitler bu popülerliği kullanmak istemiş ve "iş bıyıkta galiba" diyerek kendisine monte etmiştir. oysa chaplin'in insanlığını taklit etse çok daha iyi olurdu. ikinci dünya savaşından sonra hitler'in kişisel arşivlerinde chaplin'in kendisiyle dalga geçtiği "büyük diktatör" filmi bulunmuştur. ölene kadar chaplin'in hayranı olmuştur.
sorunsal değil, matematiktir. 50 gr'dam sarış şekline göre 140 ile 150 arası çıkar, bir kiloda 20 adet 50 gr olduğuna göre yaklaşık 2800 ile 3000 arası eder. ama sarma sigara paketlenmiş sigaradan 2/3 kadar daha az tütün içerdiğinden 3000/20= 150 paket değil, 150/3*2= 100 paket sigaradaki tütüne eş değerdir.
küfüre değil, belki edene kızıyorlardır. hani sokaktan geçen bir köpek gelse kapının önüne pislese "boşver" der geçersin, ama bir dinci ile aynı havayı solumaktan bile tiksinirsin ya, işte öyle birşey.
insanı kahırlardan kahırlara sürükleyen bir çaresizliktir. hani ünlü bile olsak bayan olmadığımız için kaybederdik. hadi bayan olsak, bu şansla ancak yerel pavyon çapında ünlü olur yine medyatik olamazdık. hep talihsizlik, hep arıza, efkar bastı.
jarlaxe'i savunanların bir ya da birkaç şeyi anlamadığı için -ya da anladığı halde "ay inanmıyorum" sahtekarlığı içinde- yürüttükleri kampanya. aşağıda sıralayacağım maddeler kesinlikle benim kişisel görüşüm, inancım falan değildir.
1. Adam tabu bir tanım yaptı ve "ben pkk'lıyım" dedi. şimdi burada duracaksın: birincisi, sözlük formatı, yani "ben şuyum, ben buyum" diye başlık açıyorsan altını kişisel hislerinle doldurma. bir örnek: "ben arabeskçiyim leen" diye bir başlık görürsen, ve ilk entry'si de "çok seviyorum ben bu müziği yeeahhh" tarzı birşeyse, kim olsa siktir çeker, moderasyon olmasına bile gerek yok. ama bu "suç" değil. şimdi esas kısma, yani "tabu" olan hadiseye gelelim:
2. Türkiye ülkesinde kimse kamunun "meşru" kabul ettiği platformlarda "ben pkk'lıyım" diyemez, şaka veya gönderme maksatlı sebepler de buna dahildir. bunun denklemleri var, karmaşık bir hadise. şöyle düşünün, bu ülkede "ben kürdüm" veya "ben komunistim" demek dahi bir zamanlar suçtu, ayrımcılıktı. bugün belki değil, üstelik kim ne derse desin kısmen pkk'nın dahil olduğu bir hareket nedeniyle, kısmen doğu bloğunun yıkılması gibi sebeplerle suç değil. yani insanlar bugün "ben kürdüm" "ben komunistim" diyebiliyorsa bunlar devletin tek başına akşamdan sabaha "hadi millete böyle bir özgürlük tanıyalım" şıklığı ile edinilmiş bir haklar paketi falan değil, kısmen devletin değişimlere boyun eğmek zorunda kalmasındandır.
3. fakat açıkça "ben pkk'lıyım" demek başka bir düzlem: devlete karşı aktif olarak savaşan bir örgütün üyesi olduğunu ilan etmek dünyanın her ülkesinde yasa dışıdır, ve hukuki mantık dahilinde bundan tabi birşey olamaz, silahla savaşıyorsun daha ne? bir pkk'lı bile bazı yerlerde açıkça bu kimliğini ifşa edemez, etmez. bak mesela "eskiden pkk üyesiydim" dersin, bunda bir şey yok. ya da internette veya kamunun ve devletin meşru kabul et-me-diği başka platformlarda da "ben pkk'lıyım" dersin, bunda da birşey yok; ama o ortamlarda da "ben türk ordusunun elemanıyım" dedirtmezler, benzer sebeplerden.
işte uludağ sözlük varlığını kamunun meşru ve en önemlisi "yasal" saydığı bir ortama dayandırmaktadır. yarın bir gün davalarla uğraşacak olan uludağ sözlüktür ve böyle bir duruma düşmek istememe hakkı vardır. yani birgün siyasal ortam değişir ve eski pkk'lıların tamamı meşru olur; ama bunun tek koşulu ya pkk'nın ya da devletin bitmesi ile mümkündür. bunlardan her ikisi de varken ve birbirlerine gerçek mermiler atarken bazı sözcükler diğer taraf için aşılmaz tabulardır.
4. kimse "faşist" diye tanımladığı insanlardan "ben pkk'lıyım" tarzında bir beyanatın satır aralarını okumasını beklemesin. böyle bir ifşadan sonra bu insanlar için "satır arası" diye bir alan kalmamıştır. içinde böyle bir ibare geçen yazının ne anlatmak isteyebileceğini sorgulayacak bir fırsat tanınmamış. kimse de "ne var bunda, basit bir dikkat dağıtma" diye savunmasın, o kadar basit değil. üstelik "ben pkk'lıyım ulan" diye vurgulamak var, bir de "ben de pkk'lıyım ama" diye vurgulamak var. burda adama sorarlar, "senin amacın ne" diye. ve amaç zaten vurguda kendisini haykırıyor. bu ifadeye tepki göstermemek demek açıkça bu insanların gözünde pkk'ya meşruluk sağlar, daha çok insan "ben de pkk'lıyım" diye ortaya çıkar.
5. "falanca memlekette pkk ile benzer mücadele gösteren başka örgütler sempati topluyor, neden pkk'ya bu ayrıcalık?" demek ise başka bir komedi: bir örnek, ingiliz ideolojilerine bile aldırmadan dünyadaki tüm direniş örgütlerine destek verirken kendi ülkesinde ira, yani irlanda cumhuriyet ordusu mensuplarının başını ezmeye çalışıyordu. bugün kuzey irlanda sakin, çünkü ira kendisini feshetti; büyük britanya ira'yı her zaman yasadışı bellemiştir, bunda değişen birşey yok. "faşist" denilen adamın farkı işte burda kendisini belli eder. faşist der ki, "bak ingiliz'de saymamış" ama ondan sonra ingiliz hükümetlerinin, kamunun, televizyonların, gazetelerinin nasıl elbirliği ile gerilimi düşürücü, o bölgenin insanını ve çelişkilerini anlayan silahsız bir çözüm üretmek için partiler üstü bir kampanya yürüttüğünü görmez.
jarlaxe anlaşılmasına anlaşılmıştır, ancak onun arkasından "ben de giderim" tavrı anlaşılmamıştır. sözlüğün faşizmle veya başka ideolojilerle ilgili tutumu yasalar dahilindedir; eğer yasalar faşizan tavırları hoş görüyorsa sözlükle itişip kakışmak bu yasaları değiştirmez. beri taraftan aynı faşistler de sözlüğün diğer tarafa göz yumduğundan yakınır: yine aynı mesele, yasalar izin verdiği kadar. sözlüğün sınırı da bu.
türkçe'ye "muhammed'in uydurma peygamberliğinin kanunları" olarak çevrilebilecek 1143 tarihli ilk latince kuran çevirisinin başlığı. Robert of Ketton isimli ingiliz bir astronom tarafından kaleme alınmış. esas uzmanlık ya da ilgi alanı islam medeniyetinin meşhur bilgeleri ibn'i sina ve al-battani gibi isimleri okumak ve çevirmektir. fransız papaz Peter the Venerable tarafından cesaretlendirilir ve ilk latince kuran ortaya çıkar. işin tuhafı, avrupalılar latince'den bağımsızlaşmaya başladığı 17. yüzyıla kadar batının "kuran" diye bildiği çeviri bu kitaptır.
doğarken kendi fikirlerini beraberinde getirmeyip yaşarken diğer insanlardan ödünç kelime, cümle ve fikir alıp kullanan insandır. yani herkestir. test etmesi basittir; aklına gelen en çılgın ve orjinal fikri yazarsın google'a, ne kadar kendi düşüncelerinle yaşadığını görürsün.
a) sistemin adamıdır.
b) sistemin kendisine birşeyleri inandırdığına hükmetmiştir.
c) sistemi inandırıcı bulur.
d) herkes enayi, bir tek kendi açıkgözdür, uyarır.
e) bazıları (özellikle ayıksan)
f) hepsi (kesinlikle hepsi)
pisliğin içine de doğsa, etrafı kirletip öyle gitse de farketmez: mesele hayatla başlar, hayatla biter. ne doğmamışlar, ne de ölmüşler sorumludur buradan, sadece ve sadece yaşayanlar.
bu sahne drama, şike, yanlış anonslar ve sonrasında gelen hayal kırıklığı, gidemeyenler ve kalamayanlar, kan, gözyaşı, el kol hareketleri, sahada maden arama tarzında değişik atraksiyonlarla süslenmiş opera tadında bir panayır yeridir.
çekişmeli geçecek türkiye 3. lig müsabakası. trabzon temsilcisi kanuni spor'lu futbolcular istanbul'da gecelere akmazsa galip gelmemeleri için bir sebep yok. fener cephesi ise iddialı: ruhani başkan'ın içerden gönderdiği mektup onursal teknik direktör adam gibi adam tarafından antreman öncesi futbolculara yüksek sesle okundu.
bu lafı söyleyen şahsın kendi web sitesinden özgeçmişi:
--spoiler--
1970 Ankara doğumlu olup, ilkokul, ortaokul ve lise tahsilini Ankarada tamamlamıştır. 1990 yılında Gazi Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesinde Lisans, l996 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Finansman Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans, 1999 yılında Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Muhasebe-Finansman Ana Bilim Dalında doktora eğitimini tamamlamıştır.
Ünsal BAN, 1993 yılında Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi, Muhasebe ve Finansman Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. Akademik kariyerini bu fakültede yürüten Ünsal BAN, 2005 yılında Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Muhasebe/Finansman Anabilim Dalında Doçentlik kadrosuna, 2011 yılında da Gazi Üniversitesi iletişim Fakültesinde profesörlük kadrosuna atanmıştır. 05 Nisan 2011 tarihinden itibaren Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü olarak görevine devam etmektedir.
Evli ve iki çocuk babası olan Prof. Dr. Ünsal BAN, Almanca ve ingilizce bilmektedir.
--spoiler-- http://www.unsalban.com/ozgecmis/
arkadaş "1993 yılında Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi, Muhasebe ve Finansman Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır". yani 1990'da başladığı üniversitenin üçüncü senesinde araştırma görevlisi olmuş, daha mezun bile olmadan. şimdi denilecektir ki "yanlış yazılmış, 2003 olacağıdı". ama böyle bir savunmaya ancak "özrü kabahatinden büyük" denir; ne bileyim ben, belki çok yeteneklisin okulu bitirmeden kaptın pozisyonu. ya da daha kötüsü, yarın bir gün "başbakan'dan maaş alan öğretim görevlileri" meselesi kendisine hatırlatılınca yine "yanlış" yazılmış veya aktarılmış, hatta ve hatta bazı çevreler tarafından "maksatlı çarptırılmış" denilecektir. zemin hazır nasıl olsa.
ayrıca "almanca ve ingilizce bilen" bu yetkili abi'nin kendi web sitesinin ne almanca, ne de ingilizce versiyonu mevcut. bu da yetmez, makalelerinin tamamı türkçe, koy bir ingilizce makale dünya görsün ne kadar uzmansın, ne kadar ehilsin, ne kadar hakimsin bu reklamı yapılan dillere, olmaz mı? zaten ne zaman yurtdışına çıkıp yapmış o dilleri özgeçmişinde de bahsedilmemiş. varsa yoksa cumhurbaşkanı ile konfetiler eşliğinde çekilmiş sünnet organizasyonu tadında "üni" açılışından hatıra fotoğrafları, uçaklarda helikopterlerde basına demeç veriyorum pozları, ve diğer detaylar. şimdi bu şahıs"tuvalete gittiğimizi de yazalım bari" diye itiraz edebilir; gerek yok, beyanları ziyadesiyle aynı havayı yaratıyor zaten.
neyse prof kişi, hele sen kendi sayfandaki entry'lerini bi düzelt önce, ondan sonra bakarız.
daha önce bozuk aksanıyla "hayırlı bayramlar" demeye uğraşmış bir yabancı ile karşılaşmış olabilir. hatta o kişinin sırf böyle dedi diye bir anda türk'e dönüşmediğini de gözlemlemiş olabilir. sonra o yabancının bu çabasının kendisine ne kadar sempatik geldiğini de hatırlayabilir. olur böyle şeyler.
aslında kıyamet anlamında patlama çatlama modelinde bir son olmamakla birlikte, bilinen medeniyetin sonuna gelineceği ve insanlığın büyük bir sıçrama ile tarihe karışacağı, ya da teknoloji ile bir bütün haline geleceği, transhuman denen "insan ötesi" bir türün ortaya çıkacağı tarzında tahminlere dayanan öngörü. herhangi bir rüyaya, dine veya takvime dayalı değildir; ray kurzweil isimli amerikalı bir futurist'in teknolojinin katlanarak ilerlemesine, bilgisayarların ilk ortaya çıktığı 1960'lardan günümüze kadar geçen yarım asırlık zaman diliminde gerçekleşen gelişim grafiğine falan dayanarak yaptığı bir tahmindir (bkz: moore kanunu). bir de bu "2045" yuvarlak bir rakamdır, yani kimsenin 2000'de ya da 2012'de olduğu gibi yılın başını beklemesine gerek yok, kurzweil'ın demek istediği bu gelişme temposu ile insanlığın 21. yüzyıl'ın ikinci yarısını bile göremeyeceği ve bu gidişatı kimsenin durduramayacağı yönündedir.
daha şimdiden tüm dünya ticareti, ulaşımı, ekonomisi, iletişimi vs. bilgisayarlara teslim edilmiş ve herşey çiplere yüklenir olmuşken birilerinin kılıcını çekip atını şahlandırarak "yeter ulan" diye ortaya çıkacağını düşünmek daha büyük bir hayalperestlik olsa gerek.
edit: adamlar işi şansa bırakmak istemiyorlar anlaşılan, proje bile başlatmışlar: http://2045.com/