burun ve genizde hafif bir yanma haricinde hiç bir duyu hissettirmeyecek olan, beyhudeliktir.
hele hele parfüm seçmek zorunda kaldıysanız, sürprizlere açık olmakta fayda var.
12 eylül 2010 halk oylaması öncesinde siyaset dehası recep tayyip erdoğanın kampanyayı 12 eylül askeri darbesi ile hesaplaşma şeklinde başlatmasıyla kendini göstermeye başlayan korodur.enteresandır, bir ömür 12 eylül'ü tek başlarına eleştiremeyen, birilerinin hadi yavrum göster pipini amcana demeden pipisini gösteremeyen çocuk gibi bir arka çıkmaya ihtiyaç duyan korodur.
yüzsüz ve arsız suçlaması zannediyorum ki bu utanmaz koro için hafif kalacaktır.
bu utanmazlar hayatları boyunca asker gelsin bize koysun yeter ki milletin adamları gelip de milletin iktidarını kurmasın derler, ve iktidara millet gelince de bir anda herkes 12 eylül mağduru kesilir başımıza.
ne yaptın ulan ne mağduru oldun söyle. hangi kapıdan çevrildin, 2 tane sarhoş masası ödülü alamadın diye miydi bütün bu mağdur edebiyatın. g.tüne cop yiyip de, darbe şeriattan iyidir diyen arsızlar olduğu müddetçe, namaz kılan adamı, g.tüne jop sokan adamdan daha tehlikeli görmeye devam edecek olan bu koronun palavradan sövgülerini dinlemeye devam edeceğiz sanırım.
(bkz: küçük enişte)
(bkz: tarık akan)
(bkz: müjdat gezen)
(bkz: zeki alasya)
(bkz: bedri baykam)
(bkz: ziya)
ilk akla gelenler 28 şubat sürecinde pek tabii sorgusuz sualsiz irticai faaliyet safsatasıyla atılanlardır.
sadece bu dönemde 1000 den fazla subay astsubay irticai faaliyetler gibi rezil-kepaze bir sebep uydurularak mütedeyyin bir anadolu insanı olmaları sebebiyle veyahut başörtülü eşe,anneye,kızkardeşe,kız çocuğuna sahip oldukları için önce fişlenip rapor edilmişlerdir,sonra da ilk şurada temyiz yolu kapalı olmak üzere atılmışlardır.
tabi bu mağdurlar 1997 ve müteakip senelerdeki keskin cadı avı vesilesiyle çok bilinenlerdir,ancak bunun daha da mazisi vardır.en somut örneklerden birisi de alevi ve aynı zamanda namaz kılan bir astsubayın başına gelendir:
--spoiler--
1991 yılında YAŞ kararıyla ordudan uzaklaştırılan Salim Aynacı, "Dinine bağlı bir Alevi'yiz. Eşim başörtülü ben de namaz kılıyorum. Anneme babama anlatamadım meseleyi. Çok zor anlatmak, Peygamber ocağı denilen bir kurumdan namaz kıldığınız için atıldığınızı kimseye anlatamıyorsunuz. Mutlaka bir suçun vardır ki, atılmışsın diyorlar. Namaz kılmakla ordudan insan mı atılırmış bile dediler. Üzücü olan bir diğer bir olay da; eskiden gelip gittiğimiz akrabalarım ve arkadaşlarım kapımı dahi çalmaz oldu. Artık haksız yere uzaklaştırıldığımızı herkes anlayacak." ifadesini kullanıyor.
izmir Hava Teknik Okulları'ndan 1982 yılında mezun olan Salim Aynacı, 1983 yılında Hava Astsubay Çavuş olarak Malatya'da göreve başladı. 4 yıl burada kaldıktan sonra Amasya Merzifon'a tayini çıkan Aynacı'yı Hava Kuvvetleri Komutanlığı görevlendirme yazısı ile Ankara'ya çağırır. Etimesgut'taki misafirhaneye götürülen ve farklı illerden gelen 25 asker, karşılaştıkları manzara karşısında şok olur. Pencereleri tahta ile kapatılmış, ışık almayan bir hapishaneye dönüştürülen misafirhaneye alınırlar. Yazılı bir savunmaları alınır. Yalan makinesine bağlanan askerlerin gözleri tuvalete giderken bile hiçbir şeyi görmeyecek şekilde önce pamuk sonra da bezle bağlanır.
Savunma sonrası 28 gün hücre cezası verilen Salim Aynacı, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Misafirhane denilen hücreye girdiğimiz gün savunmamızı aldılar. 25 kişiydik. Pencereler tahta ile kapatılmış, ışık sızmayacak bir ortamdı. Kara Kuvvetleri Komutanı imzasıyla savunma verdik. 'irticai faaliyette bulunduğunuz tespit edilmiştir. Bu konudaki savunmanızı yazın' diye önümüze kağıt verdiler. ilk gün savunmaları yazdık. Birkaç saat sonra savunma geldi. '28 gün oda hapsiyle cezalandırıldınız' diyerek aynı yerde cezamızı çekmeye başladık. Tuvalete bile gözlerimiz bağlı götürdüler. Sorguya giderken yine önce gözümüze pamuk koyup sonra bez takarak hiçbir yeri göremeyecek şekilde savunmamız alındı. Hiçbir belgeyi bize vermediler. Yalan makinesine bağladılar."
1991 yılının Aralık ayında YAŞ kararıyla ordudan atıldıklarını dile getiren Salim Aynacı için maddi ve manevi olarak zor günler başlamış. Ordudan atıldıktan sonra tuhafiye dükkânı açtığını vurgulayan Aynacı, "Bir insanın suçu ne ise mahkemede verilmeli. Damgalama yoluyla atılmak büyük haksızlıktı." açıklamasını yaptı.
--spoiler--
ilber ortaylının londrada tarih boyunca türk ingiliz ilişkileri konulu panelde kendisine atatürkün yahudi ve ingiliz ajanı olduğu iddialarının bazı internet sitelerinde yer aldığının hatırlatılması üzerine,atatürkün neden yahudi olamayacağını açıklarken yaptığı tespit.
bir bakımdan da muhteşem bir tarihçi yorumu.
17.yy da osmanlı'nın devlet düzeninin teşkilatının nın neden ve nasıl bozulmalara maruz kaldığını ele alan,ve bunların çözüm yolları gösteren enderun mektebinde değişik görevlerde bulunmuş koçi bey tarafından yazılmış bir nevi rapor.
günümüzün devlet denetleme kurulu raporları, teftiş kurulu raporları gibi olduğunu düşünebiliriz.
agos gazetesinin 12 mart 2011 günü okuyucalının karşısına çıktığı manşettir. https://galeri.uludagsozluk.com/r/120072/+
gariptir,tuhaftır,ilgi çekicidir.
ahmet şık ve nedim şener'in tutuklanmaları ile ilgili savcılığın halen yürütmüş olduğu soruşturmanın bugüne kadarki kısmından tatmin olmadıklarını belirtmişlerdir.
bana tuhaftan da öte gelen bir manşet olmuştur.
(bkz: gözyaşlarıyla veda)
simasını kemal kılıçdaroğluna fena halde benzettiğim kişidir.
sağlık iş genel başkanlığı görevini, yeniden aday olmayarak bugün itibariyle bırakmıştır.
