ne sikim iş arkadaşım bu? neden cevap alamıyorum? "bir derdim var" dediğiniz şey ne işe yarıyor? mesaj attığım moderatör arkadaş 3 gündür tuvalette mi?
beni rahatsız etmiyor. sokakta rap müzik dinleyen insanlar da rahatsız etmiyor işin garibi. en az "benim yaptıklarım, benim dinlediklerim, benim sevdiklerim en iyileridir" mantığı güden sığ ve sanal faşistler kadar doğal karşılıyorum.
farklı ses ve renklerin uyumlu olarak bulunabildiği ortamları seviyorum ben. iyi bir internet sözlüğü için önemli olan bu değil miydi?
bahsi geçen iki insan da aynı duruşta aslında. başarılıdır ya da değildir, konu o değil. konu, marilyn manson'ın ismail yk ile birlikte şarkı söyleyince komik bir durum ortaya sanmaktır.
marilyn manson denen insan, toplumun genel kabulünden farklı bir dış görünüşte müzik yaparak dikkat çeken, vasat bir şarkıcı. ğeşinden sürüklediklerinin yansımalarını zaten ülkemizde görmüyorsanız kör olmanız lazım. hayko cepkin, hande yener... ne yani şimdi hayko cepkin ve hande yener'i aynı kefeye koyduğum için kendimi bilgisiz ve kötü mü hissetmeliyim? hahah
sahne şovunda abartıya kaçmak, bir yere kadar dikkat çekici bir şeydir. arkasında sağlam bir müzik, sağlam bir melodi ve anlatılar varsa bunu gözardır edebilirim. jartiyer giymiş bir erkek bana ne kadar itici geliyor ve şarkılarını umursamamama neden oluyorsa, ismail yk'nın kolunda taşıdığı zincirler, isyankâr duruşuyla mazlum edebiyatı yapması da yine aynen buna neden oluyor.
bu ikisinin düet yapması, farklı uçlardaki iki insansın ortak işler içine girmesi beni hiç şaşırtmaz. sonuçta olay paraysa gerisi teferruattır.
yapacakları parça dinlenir, sevilir, ucubeler diyarındaki unutulmaz eserlerden biri bile olabilir. yakışır dinleyenlerine.
sinirlendikçe izliyorsun, garip bir durum. yarışanlar, sunucu acun ılıcalı'nın "bizden biri" ayakları... aslında kutusunu seçen yarışmacının kutusunu önüne koyduğu an biten bir yarışmadan, kredi kartı borçlarını ödeyebilmeleri, ev/araba vs. her insanın kolayca sahip olamadığı malları alabilmeleri için bütün hayatlarını/secerelerini/özellerini ortaya dökmekte hiç bir sakınca görmedikleri, kısaca paranın nelere kâdir olduğunu gösteren bir ibretlik.
"pişmanlık ve hüzün"
büyük sanatçılara ilham vermiş, yaratıcılıklarını beslemiş, hayatlar bitirmiş/başlatmış bu iki kelimenin içi bu yarışmada tam anlamıyla boşalıyor. birkaç dakika önce ağlayan insan, üstelik kafasında olan, hatıralarında duran hikâyelere herhangi bir yorum katmadan dillendirince ağlayan bir insan, bir adriano'ya, bir ronaldo'ya tezahürat yaparcasına çığıran insanlar sayesinde sevinç çığlıkları atıp, masalar üzerinde tepinebiliyor. tamamen şansa dayalı (şov unsurları katılıp, ayarlama yapılmadığını varsaysak bile) bir kutu açma durumunu, bir ayine bir ritüele çevirebilip, kafasında oluşturduğu -sahte- kader ilerleyişinde hayal ettikleri olmayınca tekrar yıkılabiliyor. işin komik tarafı bu rüyayı aynı anda yüzbinlerce kişinin görebiliyor oluşu... bir de internete sanal deriz. kurgunun sadece insan karakterine dayalı olanı daha mı az sanal? değilmiş görüyoruz.
"dostluk"
belki de acun ılıcalı'nın "bizden biri" ayaklarının ortaya çıkardığı tek sahte duygu. böylesine eski ve temeli hayvani dürtülere kadar dayanan bu duygu, kutu açarken birbirlerine sarılan, kazanılan program başı paralarla tatillerde zaman geçiren insanların menfaatlerine indirgenebilir mi? abartma yok. hayli fazla kişi bu yarışmaya kitleniyor, orada yapılan yorumlar katlanarak yayılıyor. aynen benim yaptığım gibi.
"para"
işte bunun hakkında daha fazla yorum yapılamaz. yoruma kapalı bir yaşam kaynağı. "yaşam kaynağı" sorusunun cevabı artık su olmamalı bulmacalarda. hayal ettiğini, henüz görememişken kaybettiğinde ağlayan, dünyası yıkılan, karşısındaki figüranların da dünyasını yıkan o kadar güçlü bir olgu ki. olgu diyorum, maddi olamayacak kadar değerli çünkü, düşüncesi bile bir insanın ne kadar "şebekleşebileceğini" gösteriyor.
programın geleceği mi? kazandırdığı paralara bakarsak, büyük hissettiren bir kazanç. karşımıza koyduklarına, koyanlara bakarsak küçücük bir umut bile hissettirmiyor.
konsantrasyon gereğidir. o kadar hikayeyi tek nefeste yazmak çok da kolay bir iş değil. yok efendim, deve yorulmuş da, üstlerinden kuş geçmiş de... temiz para şerefsizim.
tüm büyünün bozulmasıdır. halbuki ne güzel sallıyordu perdelerin arkasından. koskoca sözlük yazarı(!) kendisini deşifre etmemeli bence. tüylerim diken diken oldu.
damadın serseri arkadaşlarının bol paralı olanlarının peşindedir. gelinlikle gezen ufak çocukları severek anaç yapıda olduğunu anlatmaya çalışır. genellikle de limonata ve pastayı yedikten sonra evine gidip hayaller kurmaya devam eder. rüya gibi bir düğün hayaliyle uykuya dalar.
beğenileri bu kadar düşük, kalitesiz işleri halktan kopup gelmiş samimi şeyler sanan mankafalardan oluşan bayağı büyük bir kesim tarafından dinlenir de.
kolbastı denen bir zırvalıkla deli gibi zıplayan, sözümona eğlenen kriz mağduru cefakar halkım! "kulağıma ne güzel gelirse dinlerim" diye diye müzik denen sanat dalını serdar ortaç gibi insanlara emanet eden köylü kafalı şehirliler! size sesleniyorum! neyse... vazgeçtim ne haliniz varsa görün.
caner de para kazansın. biz sürünelim, bari onlar yaşasın ha? doğru valla.
eddie vedder şöyle diyor size toplumun öğeleri; society, you are crazy breed, i hope you not lonely without me. aynen.
ronaldo bu kadınla basına yakalandığında "daha iyisini bulamamış mı?" minvalli eleştiriler yöneltilmiş. sonuçta zengin bir kadın, her isteyenin birlikte olabileceği bir kadın olmaktansa seçen taraf olmayı başarabilen bir kadın. eyvallah, güzel değil dersin saygı duyarız abazan kesim olarak. yalnız, şunu da unutmamak gerekir ki, mal meydanda abi. dar. reklamsa reklam, yapıyor hatun bir şekilde. böyle zengin ve nüfuzlu, muamelesi de çoğumuzun bildiği üzere iyi olan bir kadınla ronaldo birlikte olmasın da ben mi olayım?
ama tabii beğendiremezsin bizim millete. ezilmiş, erkeğin üstünlüğünü kabul etmiş, kendi zevklerini karşısındakine göre şekillendiren güçsüz kadınların çekici bulunduğu bir ülkede yaşadığımızdan mı acaba? bence olabilir hacı.
en fazla leman kadar güncel, uykusuz kadar muhalif ve penguen kadar eğlencelidir. hepsini karıştırdığında ortaya yine o bildiğimiz klasik kız çıkar. aynı bokun laciverti yani.
hayatının baharında, çocukluk ve yetişkinlik arasındaki taşlı yollarda taşlar toplayıp çantasına doldurandır. geleceğini belirleyebilmek adına garip sorular çözerek hayatı formüllerden ibaret sanma yaşından kurtulması, mezun olup taşlarının bir boka yaramadığını görmesine kadar geçen süredir.
inancını(inançsızlıkta bir inanç biçimi sayılabilir) savunurken, herhangi bir dine mensup bireylerin misyonlerlik çabalarını da edinenleri vardır. ateist olmak bir nevi nötr olmaksa, bu davranış biçimleri din mantığından etkilendikleri gerçeğini değiştirmiyor.