red filminde kendini göreve adamış usta ajanı canlandıran dünyalar güzeli oyuncu. filmin sonundaki delikanlılığı da insanın sevgisine sevgi katmıyor değil.
gecelerce dinlersin de sıkılmazsın, hayat değişir ama bu sözler o hayatın bir yerinden çeker de yine uyar sana, yine oturur kalbine, Jason'ın sesi ruhuna bir kamçı gibi saplanır.
brown eyes your pulse is getting hotter
brown eyes your pulse is getting quicker
blue ya da green değil de brown demesi ayrı bi hoşuma gider.
Bir de Lioness vardır ki Jason Molina'nın yine, ikisi arka arkaya komaya sokabilir.
Sabah serinliğinde istiklal Caddesinde yakarsın bir sigara, aşağı doğru yürürken içinden şu sözleri düşünürsün : "the amber glow of a morning cigarette on the istiklal Kaddes (cadde demek istiyo aslında burda da kıyamam telaffuz edememiş)" işte Brazzaville huzuru budur.
kötü geçen ve tanıdık kimsenin olmadığı bir sınav salonunda girilmiş bir sınav için çok güzel bir bahane de olabilir. "ay sınavda bayıldım yoksa kesin yapıcaktım ya".
eserlerini içine çekersiniz, damarlarınızda dolaşır, ihtiyaca gore huzur buldurur, canlandırır, kaybettirir. aşırı doz alımı zararsızdır. ah yann sen nelere kadirsin..
bazı sözcüklerinin haddinden fazla uzun oldugu dil. odtudeki ingiliz bir hoca tarafından ikinci dunya savasını kaybetme sebebi olarak gosterilmiştir. (onlar uzun sozcuklerle anlaşmaya çalısırken biz go, kill,come diyorduk.)
bir yann tiersen şaheseri. masalsı dünyalara sürükler, tam dibe batmışken su yüzüne çıkarır, bulutlara dogru yaklaşırsın, derken bir tokat gibi biter.. alkışlar.. ve tekrar play..
solunum organı olarak agızın devreye girmesine neden olan hastalık. bir de saglıklıyken farkında olunmayan nefes alabilme özgürlüğünün değerini hatırlatır kendisi. lanet olasıca..