bir netflix filmi. ne anlattığını anlayamadigim ama çıtır çerez niyetine izlenebilir diyebileceğim film.
filmde büyük bir tarantino etkisi mevcut fakat beklenen o patlama bir türlu olmuyor. madem tarantinovari bir film cekeceksiniz, hani bu filmin toplu katliamı?
10/4 veriyorum. bu dört puanda bar sahini güzel ablamiz ve söylediği güzel şarkı için. zaten filmden de akılda sadece bu sahne kalıyor.
karadenize özgü bir çeşit sıra gecesi. en az 5 kişi olması, bir kemençeci olması ve mutlaka alkol olması gerekmektedir. genelde mezere de ya da yaylada yapılır. hafif çakır olduktan sonra masada bulunanlar sırayla dertlerini atma türkü şeklinde söyler. muhabbet masalarında bir çok konu konuşulabilir. aşk, hasret, gurbetlik, mahalle dedikoduları. youtube'a muhabbet masası yazıp nasıl olduğunu görebilirsiniz. bu işin mucidi dertli ferhat diye anılan akçaabatlı ferhat yurdakuldur ve kendisi muhabbet masasında sarhoş olup, kardeşini vurmuştur. hapishane ortamında yaptığı muhabbetlerin kasetleri hala piyasade gezmektedir. günümüzde yaşayan efsane olarak nitelendirilen ve muhabbet masalarından emekli olan şeref kara bu işin piridir. rahmetli çayan hüseyin, necmi cinal bu işin içinde star muamelesi gören sanatçılardır. ek olarak sait uçar da bu sınıfta yer almaktadır. hatta ilk kasetleri tamamen muhabbet seklindedir sonradan sanatını başka bir alana kaydırmıştır.
amk mali. Moskof gotu opmekten başka bişey yapmazsınız. Bu millet sizi her gördüğü yerde katlediyor. Anadolu'nun koylerinden şehirlerine kadar bogazlaniyorsunuz. Hala Moskof peşindesiniz. izin vermeyeceğiz. Türk adı bilge hanında dediği gibi unutulmayacaktır ve türk gencligi sizi bogazlamaktan zevk almaya devam edecek. Moskoflarin anası kaşar.
Sensizlige bilsen nasil dayandim
Verdigim o sozu hic tutamadim
Bir seni dusundum bir sana yandim
Unutmadim seni unutamadim
Şarkilar vesile sazlar vesile
Bu nasil iskence bu nasil cile
Her seyi unuttum kendimi bile
Unutmadim seni unutamadim
Baska yar sevmedim duyarsin diye
Beni bir vefasiz sayarsin diye
Cok umit besledim cayarsin diye
Unutamadim seni unutamadim.
Çenemin sol tarafına doğru bir iz var, yerini sadece ben biliyorum ve ne zaman birine göstermek istesem o iz kayboluyor. Aynada saatlerce izliyorum oysa, evet diyorum burada. Yan odada bulunan anneme göstermek için hareketleniyorum, tam kapıdan çıktığım da kayboluyor deyyus.
Oysa bu yara izini gösterebilsem, orijinal hikayeler anlatabilirim karsimdakine. Bak bu askerdeyken oldu, düşman bıçağını salladiginda gırtlağıma denk getirmedi, beceriksizdi o yüzden ceneme geldi. Bu sebepten hayattayım falan derdim ama yazık, bu hikaye benim fantazi dünyamda kalacak ama anlatacak bir hikayem daha var, eğer dinlemek isterseniz. Bu sefer gerçek, fantazi falanda değil.
Geçen yıl bu zamanlar iş yerinde sakin çalışırken gözüme bir kız çarptı. Oysa başı önüne eğik gezen birisiyimdir ama anlatılmayacak kadar güzel bir kızdı bu. Sanki, Afrika'da altın arayan bir çocuktum dere yatağında ve saçlarının sarısı gözüme çarptığında, evrrka diye kostum sağa sola. Tabi abartıli bir anlatim oldu, esasında sadece iç geçirdim ve yazacak bir hikayem olur belki diye yasladım ona doğru bünyeyi.
not: Esasında geniş çaplı giriş gelişme sonuç içeren bir hikaye olacaktı bu, fakat yazarın bu yazıyı ithaf ettiği kişi büyük bir hayal kırıklığına sebep olduğu için devamı yazılmayacak. siz bu hataya düşmeyin, bitmemiş hikayeler insanı çok yorar. bizzat kendimden biliyorum.
yorgunsun, biliyorum. oysa bir tek sözcük yeter anlatmaya.
saçlarım ellerini özlüyor. çığlar yuvarlanıyor ömrümün uçurumlarında.
seni anlıyorum.
o en saklı yerinde ağlayan kahkahalar, hangi yasak umudun ihanetidir?
birer birer koparmışlar çiçekleri.
şu yoksul duvarların dili olsa da, anlatsa neler çektiğini.
buz gibi yastıklara sarılıp da sabahı zor ettiğini.
anılara da sığmıyorsun.
yaprak döktüğün satır arasında altı kırmızı ile çizilmiş ve tırnak içine alınmış suskunluğun başharflerisin.
şehirler uyurken, boğazına sarılırken öfkeler, bu gizli gülmeler, bu sessi ağlamaların nedir anlamı? s
en hangi mevsimin yağmurusun?
ağlıyorsun,
artık gülüp geçiyorsun aşklara,
inanmıyorsun.
yanımdan geçerken gözlerini ayakucuna sabitlediğin gün vazgeçmem gerekirdi senden. adını bile bilmiyordum oysa, peşine düştüğüm için üzgün değilim ama keşke adını bilsem. ece diye duymuştum ama değilmiş. ne bileyim, keşke adın elif olsa. gidip neden sormuyorsun adını? diyenler olacaktır. yeni bir hikayeye ihtiyacım yok cevabını vermek sizi tatmin eder mi? ya da bu cevabı vermek bana, yaralı ve şairane bir duruş kazandırır mı? bilmiyorum.
sadece gücümün kalmadığının farkındayım. bu aşk meşk işlerine çok fazla mesai harcadım. kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. sonuçta, etten ve kemikten varolmuş ve çeşitli sinir sistemleri ile birbirine bağlantılı binlerce hücreden oluşuyorum herkes gibi. ama herkesin aksine, benimkiler vazgeçmiş.
bu eşiğe ne zaman geldiğim hakkında bilgim yok. zaman içinde kendliğinden oluştu. hergün bir doz vazgeçtim ve yeteri kadar zaman geçtikten sonra, hep böyle olduğuna inandım.
kime göre güzelsin? hayatın boyunca bu soruyu sorduğunu düşünmüyorum ama en başından beri cevaplar sende saklı. seni sen yapan bu olsa gerek.
gelecek yaz, kimsenin beni tanımadığı ve fiziksel yönüm yüzünden dikkat çekmeyeceğim bir yerlerde tatil yapmak istiyorum. oralarda doğayı gözlemlemek istiyorum. mümkünse sarısına beyaz karışmış papatyaları görmek. kulaklığımda hafif duygusal, hafif senfonik bir müzik olsun ve ben güneşin altında giderek terliyeyim. böylelikle bir recoverye girmiş olurum.
canım, ne zaman tekrar ayağa kalkarım bilmiyorum. ben ne zaman kendimi süper hissetsem etrafımda bana ilgi duyanlar oldu. ne zaman kendimi bok hissetsem, kimseyi göremedim çevremde.
adını bir bilsem, güzel olurdu 25 ihtimalden biri ve kesinlikle ece değilsin.
ben beraber neşet ertaş türküsü dinleyebilme ihtimalini sevdim. neşet ertaş'a neden garip dendiğini, neden ozan olduğunu ve bu kadar çok sevildiğini anlatmak istedim ama nasip değilmiş. gece yarıları neşet ertaş dinleyerek göz yaşı ile karışık rakı içmekmiş benim kaderim.
sorsalar, nasıl sevdin diye,
atilla ilhan gibi derdim. birisi var, bekliyorum, gelecek, şubat yolcusu falan derdim. ben esasında atilla ilhan şiirlerini ezberimde ona söylemek için biriktiriyordum hafızama ama öyle olmadı. bunun yerine, muhtelif bestelerde efkarlı efkarlı eşlik ettim -melodiden bağımsız- atilla ilhan şiirlerini. aysel git başımdan falan diyor. benim sevdiğim kızın adı aysel değil ama olsun. fark etmez ya bu saatten sonra aysel ya da fatma...
sevdim moruk,
ben hayatta iki şeye pişmanlık duydum. bir doğuştan trabzonsporlu olmadığıma bir de sigara içtiğime, sevdiğime pişman mıyım? değilim. keşke daha önceden görüp bilip sevseydim ama öyle olmadı. biraz geç sevdim 20 yaşımda falan ama olsun. sevmekten kim usanır? ben..
sevdim moruk..
ya da şöyle diyeyim,
ben sevmeyi bilmiyorum galiba. kimi sevsem zaman geçince bana düşman oldu.
sevmediklerimse neden hayatımdaydı zaten?
ulan ne haklar yedim, ne günahlara girdim senin yüzünden be kızım.
bir tanesine senin adınla seslendim mesela, unutmuyorum o yüz ifadesini. sonra kız bana çaktırmamaya çalıştı. laf arasında adını söyledi '' işte x sen salak mısın? dedim kendi kendime '' gibi, güya bana adını hatırlatacak. ulan ben senin adını untmadım ki, sadece onun yerine koydum seni, öyle sever gibi yaptım. böyle gönlüm bir vazo farzet, buradan taşanlar sana geldi. içinde, derinde hep o var.
var ve gitmiyor amına koyayim. unutamıyorum. galiba, üstad'ın söylediği gibi, oğlum kızım olsun hele, belki o zaman unuturum diyeceğim de,
moruk onda da yanlışımız var işte. senin adını vereceğim kızıma. ulan seni nasıl sevdim bir bilebilsen.
ah bir bilebilsen ne çok sevildiğini.
ah bir bilebilsen.
bir bilebilsen.
bir bilsen.
ama bilmiyorsun. bunda benim de hata payım oldukça yüksek. zamanında yaşadığım egom ile ilgili problemler yüzünden bana saplantılı damgası vurup bir kenara atmıştın. gerçekten saplantılı mıyım? diye uzun süre düşündüm hatta tedavisi varsa almayı da denedim. yok. saplantı düzeyinde bir şeyler yok bende. öyle olsa 7 senedir sesim soluğum çıkardı değil mi? demek ki saplantılı değilim.
tamam kabul, biraz dikbaşlı ve egoistim hala ama karadenizliyim ben be, bizim meşhur olan 3 şeyimizden biri dikbaşlı olmamız. affedilebilir miydi?
affedilmezdi dimi.
sende karadenizlisin çünkü, hatırlıyorum. son demlerimizde tartışırken, ''babanı mı öldürdüm?'' demiştim. 3 gün geçmeden baban gerçekten ölmüştü. ben kendimi ne kadar suçlu hissetmiştim bu başına geldiği için. keşke o cümleyi kurmasaydım.
geçen yaz babanın mezarını ziyaret ettim. komik geliyor şimdi 1000 km uzağa sırf bu yüzden gittim. gerçek şu ki ben bodrum'ada gitmeyi biliyorum ama hep oraya geliyorum. seni ilk gördüğüm yeri ziyaret ediyorum. bu yıl babanın mezarına gitmek aklıma geldi. üstüne gül dikmişlerdi. belki sen dikmişsindir diye aldım güllerden birini, kuruttum. çerçevelettim sonra astım duvara.
keşke daha önceden yapsaydım. babana rahmet bu arada.
hem babana, hem bana rahmet.
lan birgün barışırsak ki bence umut hiç yok. ne olur kızma bana. ben senin gibi başarılı olamadım. askerlikten vazgeçtim, sürünüyorum istanbul'da. potansiyelimin çok altındayım ve özel hayatım hala bok.
neyse, selim günseli'den bu kadar. daha da yazmam senle ilgil bişi.