Geçenlerde bir elektrik ustasına işim düştü. Biraz muhabbet edeyim dedim, demez olaydım. Her sohbeti bir şekilde siyaset sosuyla süsleyip üst akıldan, dış mihraklardan bahsedip durdu. En son dayanamadım “Abi sen A Haber mi izliyorsun?” dedim. “Evet, başka hangi kanalı izleyecektim, Çok güzel haber sunuyorlar.” dedi.
iyi yapıyorsun aynen devam et dedim. Tabi elektrikçi abimiz hızlı çıktı. Bu kez de rockefeller ailesini anlatmaya başladı.
Doğu Yücel’in muhteşem ötesi öykü kitabı. Kitap üç bölümden oluşuyor. Düş gibi bölümünü okurken büyülendim. Aklın sınırlarını zorlayan ve bir o kadar da inandırıcı olabilen fantastik hikayeler okudum. Gerçek gibi bölümü fena değil. Gelecek gibi bölümünü okurken sanki o gelecekte yaşayan biçare bir insanmışım gibi oldum. Gelecek bize hiç de sandığımız, alıştığımız bir dünya olmayacak.
Dün bir radyo kanalında bu konuyla ilgili bir tartışma oldu. Evet sizce düğmeli kısım ayaklarımızın olduğu tarafta mı yoksa başımızın olduğu tarafta mı olmalı? Ben şahsen ayak tarafında olmasına yıllardır dikkat ederim. Öteki türlü uyuyamıyorum, rahatsız ediyor beni. Düğme veya fermuarlı kısım ne tarafta olmalı?
mesela 21.yy erkeği ile 19., 18., 5. yy ya da m.ö 3. yy erkeğinden beklen şeyler aynı mıdır? bir görsel bize bunun cevabını veriyor. işte o görsel: https://galeri.uludagsozluk.com/r/2017789/+
fransa kralı 14. louis’in resmî portresi bu. günümüz bakış açısına göre erkeklikle ilgisi yok bunun ama 18.yy da erkekliğin ve erkek gücünün simgesi.
Şeffaflık olmayan yerden pislik akıyor şahit olduğumuz gibi. Halbuki şeffaf bir sistemleri olsaydı Wuhana giriş çıkışlar zamanında kapatılır, bu virüs gizlenmez ve tüm dünyaya yayılmazdı. Bu virüsü ilk tespit eden Akedemisyenler susturulmuş ve görevlerine son verilmiş. Normal bir ülkede bu yapılamaz.
Net olarak insandır. insan kadar öldüren başka bir canlı, yeryüzünde yok. Ne aslanlar, ne kaplanlar, ne yırtıcı bilumum hayvanat. Üstelik insan denen tür hem hayvanları, hem bitkileri ve hem de cinsini yok eden bir katil. Üstelik bu işi zevk için yapan bile var.
Sanırım gereksiz bir eylem ama ben nasıl ki banyo yapmazken kendimi pasaklı hissediyorsam aynı şey Arabam için de geçerli. Araba iç dış yıkanınca bir ferahlık geldi bana.
Kitabın ilk kısımları Evrimle ilgili terimleri ele almış. Evrim nasıl oluyor, türler, taksonlar, genotip, fenotip v.s. Bu kısımlarda alana hakim biri olmadığım için yer yer zorlanarak okudum. Kitabın son kısımlarında insanın nasıl evrimleştiğinden bahsediyor Ernst mayr. insanın evrimleşmesi kısmı oldukça anlaşılır bir şekilde, çok fazla terim olmadan, herkesin anlayabileceği bir düzeyde anlatılmış. Kesinlikle kitap bittikten sonra bir çok bilgi öğreniyorsunuz. Ortak kökenimizin olduğu diğer türler, akraba türlerimiz v.b.
Ben çok rüya, çok kabus görürüm ama böylesini görmemiştim daha önce. Pastaneye giriyorum biri susamlı, biri susamsız iki simit ve bir de kaşarlı bir poğaça paketletiyorum. Paketi alıp 10₺ uzatıyorum ve kasadaki adam 80₺ tuttuğunu söylüyor. Nasıl olur diyorum çok değil mi diyorum. Adam gözlerimin içine dik dik bakarak Korona virüsü, dünyayı çok değiştirdi genç adam diyor. Paketi oracıkta bırakıp pastaneden ayrılıyorum.
Kerem cankoçak’ın, bilim ve gelecek kitaplığı yayınlarından çıkan kitabı.
Madde, evren, evrim hatta sosyal bilimler için bile Ufuk açıcı bir kitap olmuş. Bir çok soruya cevap vermiş, doyurucu bilgiler sunmuş. Evreni anlamak istiyorsak fizik v.b okumalar yapmamız gerekiyor kesinlikle. Bu kitap o okumalardan biri olabilir.
Yıllardır şu yarışmayı izleyenleri eleştirdim, yadırgadım onları. Yeri geldi kızdım, hatta kavga ettim kendileriyle. Ama ey dostlar! Ben de artık sıkı bir survivor izleyicisi oldum istemeden. Karantina dünyayı çok değiştirecek hakikaten.
Bundan böyle survivor’a ve Acun Bey’e laf atanlar, efelenenler en büyük düşmanımdır. Gerekirse canımı bu uğurda veririm.
Ey Acun! Sen ne büyük bir adammışsın! Çağımızın bir kahramanısın sen!
Tom stantage’in insanlığın tarihininin besinle paralel çizgisisini ele aldığı eser.
insanlığın takip edilebilen başlangıcından günümüze kadar olan serüveninde, besinin etkisinin had safhada olduğunu akılda kalıcı örneklerle ve üslupla ele almış. Besin=güç.
Gelişmiş ülkelerin daha doğrusu sanayileşmiş ülkelerin bu durumlarını besin fazlalığına borçlu olduklarını öğrendim mesela. Sanayileşen ilk ülke olan ingiltere’nin yaptığı tarım devrimin etkisini, daha sonra diğer ülkelerin ingiltere’yi örnek aldığını, Sovyetler birliğinin besin üretiminde başarısız olduğu için dağıldığını v.b bilgilerin olduğu bir başucu kitabı.
Atasözleri her zaman durumu özetler:
Aç ayı, oynamaz. Besin insanlık tarihinin şüphesiz en etkili silahı.
Bayılırım... bu sesi neye benzeterek anlatacağımı, nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Araba çakılla buluştuğu esnada gelen ve içimde değişik hisler uyandıran muhteşem sesler topluluğu. Hastasıyım...
Cem Say’ın, Bilim ve Gerçek Kitaplığı yayınlarından çıkan kitabı. Daha önce yapay zeka ile ilgili herhangi bir kitap veya makale tarzı bilimsel bir eser okumamış olanlar için ideal bir eser. Biraz dikkat istiyor tabi neticede bilimsel bir yapıt.
Yapay zekanın nasıl çalıştığını yer yer anlatmış ama daha çok yapay zekanın tarihine odaklanmış. Sorulara verilen cevaplar da “nasıldan”ziyade “neye” yönelik. Bu da gösteriyor ki 50 soruda yapay zeka bir başlangıç kitabı.
Elias Canetti, sadece haritadaki yerini hayal meyal hatırladığım bir ülkeyi be bu ülkenin insanlarını o kadar muhteşem anlatmış ki Cannetti’nin gözlem yeteneğine hayran kalmamak mümkün değil. Üstelik kurmaca bir eser de değil Marakeş’te Sesler. Canetti’nin kurmaca niteliğindeki eserlerini merak ettim ister istemez. Okunmaya değer bir yazar olduğunu düşünüyorum.
Eşofman takımı olmayan beden eğitimi öğretmenidir. Normalde sınıftan atılmalıdır. içinden geçtiğimiz şu çok zor günlerde yaptığı hareket görmezden gelinmiştir.
Tüketici toplum, birine platonik bağlılık gösteren biri gibi resmedilmiş. Karşılıksız tüketen ve tükettiğine aşık, doyumsuz insan yığınları akıcı bir dille anlatılmış. insanların sığ ve cahil olması mutlu olmaları için yeterli.
Farkında olmak zehirler. Siz siz olun farkına varmayın sakın diyor aslında Antony Burgess.
Tüket, düşünme, sığ ol, bol bol tv izle ve sana telkin edilenleri yaşamaya çalış. Aksini mi iddia ediyorsun o halde sonun romandaki Howard gibi olur ey okuyucu...
Kimdir Bu Mitat Karaman?
Mitat karakterinin analizi
Mitat oldukça silik, faydasız, ezik, işe yaramadığını hisseden, kaybeden biri. isminin ve soyadının “h” si yok. Küçük yaşta yetim kalmış. Özgüvenden yoksun ruh halini 3.ağız anlatıcı yoluyla zaten romanın başında anlıyoruz. Sayfa 73’te, Mitat’ı evdeki gereksiz eşyalara benzetiyor anlatıcı:
“Bir kere kullanıp gömleğini yakınca bir daha kullanmadığı, kenara koyduğu renkli düğmeleriyle devre dışı kalmış bir robot gibi olan ütü. Mitat oydu işte. Faydasız, işlevsiz ama orada. Duvara yaslanmış ütü masası da onun kadar işlevsizdi. Mitat evin içinde nereye baksa kendi soydaşlarını, gereksiz şeyleri görmeye devam etti. Herhangi bir ampülü yakmayan duvardaki düğme. Kapı koluna takılmış lastik tampon. Kablosuz internet kullandığından beri ihtiyaç duymadığı internet kablosu. Akıllı telefon kullandığından beri açmadığı laptopu. Kullanmadığı dijital televizyon platformuna ait tv kumandası. Okunmayan kitaplar. Tükenmiş tükenmez kalemler. Yanmayan ince uzun mutfak çakmağı. Bir teki kayıp olan çekmeceye attığı tek çorap. Mitat o tek çoraptı.
106.sayfa: Mitat’ın ortaokul 3.sınıfta Biyoloji öğretmeninin sorduğu “insan vücudunda bir organ olsanız hangisi olurdunuz?” sorusuna verdiği cevap apandis. Hoca neden apandis diye sorunca Mitat: “ Vücutta hiçbir işlevi yoktur.” Yanıtını veriyor. Devamında diğer organların görevlerini sıralayıp sıra apandise gelince “orada durmak dışında hiçbir şey istemiyor. istese de bir işe yaramıyor zaten. Bence süper bir şey.” tespitinde bulunuyor. Böylece Mitat’ın neden “başarısının sınanacağı hiçbir ortama girmek istememesini” anlamış oluyoruz.
Olaya dayalı her türde karakterin yolculuğu anlatılır. Silik ve özgüvenden yoksun olan Mitat, Yıldız Hanım’ın vefatından sonra Yıldız’ın eşi Kadim Bey’in zorlamasıyla apartman yöneticisi oluyor. Kendisinin hep uzak durduğunu bildiğimiz batıl inançlara inanmaya başlıyor. Alt komşusu Ceylan’ın anlatıığı astrolojik bilgileri saçma bulan, en alt kattaki Eylem ve Büşra’nın anlattığı cin hikayelerine burun kıvıran Mitat, bir yöneticinin her şeyi düşünmesi gerekir düşüncesiyle onlara hak veriyor. Hatta polise verdiği ifadede Yıldız Hanım’ı cin çarptığını belirtiyor.
Mekan
Mekan tasvirlerinde zamanın eşyalar üzerindeki etkisi, benzetmeler, sıkça isim kullanma, sahnelere dram etkisi katma, cansız nesnelere duygu verme gibi mekan ögesini güçlendiren daha görünür olmasını sağlayan unsurlara yer verilmiş.
Diyalog
Diyaloglar küçük eylemlerle desteklenmiş. Örneğin sayfa 86: “ Mitat soldan sağa dönerek ‘Ben otuz beşimi geçtim, yolun ikinci yarısındayız.’ cümlesinin hecelerini kuşlara yem atar gibi serpti.” Diyaloglar küçük eylemlerle desteklendiği için sanki o mekanda oturanlardan biri de biziz ve olan biten gözümüzün önünde canlanıyor gibi. Böylece okur, oldukça gerçekçi mekan-diyalog ikilisiyle büyüleniyor.
Ayrıca diyaloglar bilgi veriyor, karakteri açığa çıkarıyor, hikayeyi ileriye taşıyor. 95.sayfada Kadim Bey ile Başar Bey arasında daha önce apartman toplantısında kamera için tartışma yaşandığını öğreniyoruz. Yine romanın sonunda Kadim Bey’in apartmana kamera sisteminin kurulmaması için Başar Bey’le niçin tartıştığını anlıyoruz. Çünkü Kadim Bey ileyeceği cinayete odaklanmış. Kamera çok büyük bir engel. Romanın mantıksal kurgusu için müthiş bir detay bu. 95.sayfada geçen kamera diyaloğu romanın sonlarına bağlanıyor planlı bir şekilde.
Kısmetim Sensin
Yazar Doğu Yücel; güncel, toplumsal, magazinsel hayatları eserine ustaca işlemiş. 15 Temmuz darbe girişimi ve o dönemki tartışma programlarını, siyasetçilerin demeçlerini, insanların ruh hallerini hemen hemen her bölümde diyaloglarla ya da anlatıcının ağzıyla aktarmış. “Kısmetim Sensin” evlenme programı da nasibini almış bu ustalıktan. Mürüvvet- ölen Yıldız Hanım’ın kızı- bu programda meşhur olmuş. isminin mürüvvet olması da ilginç bir detay. Cenazeden üç gün sonra televizyon kanalı Mürüvvet için görkemli bir düğün tertip ediyor. Cenazedeki teyzeler bunu ballandıra ballandıra anlatıyor. Romanın sonlarına doğru Kadim Bey, Mitat’a bir itirafta bulunuyor: “Aile” adlı gizli bir tarikattan bahsediyor. Tezgahlarla, planlanmış tesadüflerle insanları evlendirmeye çalışan gizli bir örgüt. Suikastler planlayan, hayat sigortalarından kendi payını almak için çiftlerden birini kaza süsüyle öldürten kirli bir örgüt. Romanın son sayfasında Hera, sevgilisi Mitat’a hamile olduğunu söyleyince Mitat bu örgütü hatırlıyor ve roman bu finalle sona eriyor.
Çatışma
Romanın çeşitli yerlerinde toplumsal sınıflara açık ve örtük bir şekilde değinilmiş: “ Belki de ait olduğu dünya beyaz Türklerin cirit attığı çağdaş dünya değil, çocukluğuna dair kokunun bile muhafaza edildiği burasıydı.(Muhafazakar aile kastediliyor.)” Bu gönderme metnin alt yapısında akılda kalan bir çatışma yaratmış.
Taziye evinde Fatiha okunurken Mitat’ın kollarının iç tarafındaki Zeus ve Medusa dövmeleri görünüyor ve oradaki muhafazakar insanların sinirleri bozuluyor. Bu detay seküler(laik)- muhafazakar çatışmaya dikkat çekiyor.
Zaman
Mitat’ın hikayesi 15 Temmuz 2016 darbe girişimin olduğu geceyle başlıyor. Bu, romandaki geçmiş zaman. Romandaki olayların gerçekleştiği zaman ise Darbe girişiminden sonraki aylar olarak anlatılmış.
Anlatıcı ve Bakış Açısı
Anlatıcı 3.ağız ile ilahi anlatıcının bakış açısını kullanmış. Mitat ve diğer kişilerin duygularını, geçmişlerini, hislerini bilen bir anlatıcı var.
Bilim, edebiyat ve sanatı yerin dibine sokmuş. Üçünün de gelişimi insanları yozlaştırmış, ahlaksızlaştırmış. Her üç dal da insanlığa faydadan çok zarar vermiş. Vakit kaybı bu üç disiplinle uğraşmak Rousseau’ya göre. 1749 yılındaki verilere göre özellikle Avrupa’nın içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurarak böyle düşünmüş. Örnek olarak Osmanlı’nın maatbayı uzun yıllar boyunca reddetmesini göstermiş. Çünkü bilim ve sanat girdiği ülkelerin askerini ve yöneticilerini zayıflatıyor diye düşünmüş. Daha “kadınımsı” bir ruh veriyor güya.
1749’dan günümüze dönersek Avrupa’nın bilim ve sanatla nerelere geldiğini, Doğu medeniyetiyle arasını kendi lehine nasıl açtığını görüyoruz öte yandan.
Yalnız ben şuan Rousseau’yu eleştirdim sanırım. Evet öyle yaptım hakikaten.
corona ciddi ciddi dünyada yayılmaya başladığında türk genlerinin bu virüse dayanıklı olduğunu söyleyen, bu tezi yayan kürşatlar, asenalar vardı. dün bir vatandaşımızı aldı bu şerefsiz virüs. 98 vaka olduğunu resmî açıklamalarla öğrendik. bu hasta olanlar türk genlerine sahip değil mi?
şimdi nerdesiniz, tezinize ne oldu Asena ablalarım, Kürşat kardeşlerim? sesiniz,
soluğunuz kesildi.
Bugün bir cenazedeydim. Rahmetli toprağa verildikten sonra yaklaşık 5-10 dakika dört kişi kurandan ayetler okuyup akabinde ölen için dua ettiler. Tabi öncesinde yine maksimum beş dakika süren bir cenaze namazı kıldırdılar.
Neyse çok uzatmadan söyliyeyim akşam cenaze sahiplerinden öğrendim bu iş için 800₺ vermişler hocalara. Artık dört kişi nasıl paylaştı bilmiyorum.
Bana ait bir taşınmaz mal ile ilgili vekalet vermek için notere gittim. Medeni bir insan gibi sıramı bekledim. Nihayet sıram geldi. işlemimi gerçekleştiren görevli vekalet ücreti olarak 206₺ istedi. Alt tarafı bir damga vuruyorlar ve bunun için bir ton para istiyorlar. Çok değil mi bu arkadaşlar. Para bu kadar kolay kazanılmıyor ki bir evrak için 206₺ ödeyelim.
Bir de noter sahibinin havasını anlayamıyorum. Zannedersin barutu icat etmiş, kağıdı tüm dünyaya yaymış. O koltuğa kurumlu kurumlu oturuyor, tepeden tepeden bakıyor ve havalı havalı imza atıyor. Bir kere sen kimsin ya diyeceğim ama koskocaman hukuk fakültesi mezunusun ve en az 10 yıl hizmet vermişsin hukuk alanında. Yine de benim cebimi boşaltman için geçerli bir sebep değil bu.
Noter ücretleri acilen revize edilmeli, vatandaşın bütçesine göre ayarlanmalıdır.
Zeka geriliğine sebep oluyor. Potansiyeli kesinlikle yok ediyor. Tabi kimse zorla gel memur ol demiyor size. Hayat şartları zorluyor ama risk almasını bilen, cesaretli insanlar kesinlikle memur olmuyor.