başlangıçta facebook'taki uyduruk uygulamaların çalıştığına insanları inandırmak için çıkarılan söz öbeği. söz konusu uygulamanın (örnek: seni hangi arkadaşın takip ediyor?!!!) gerçekten çalıştığını vurgulamak için bir kişi bu şekilde yazar, ardından koyun gibi herkes bu uygulamanın kişisel bilgilere erişmesine izin verir, olaylar gelişir... şimdilerde ise benim de sevdiğim bir popülerlikte günlük hayatta kullanılıyor.
yeni başlattığı kampanyayla, referansla üye olan herkese, uçak bileti alırken harcamak üzere 15 tl bonus veren uçak bileti satış sitesi. sadece bununla da kalmıyor, siz üye olduktan sonra sizin referansınızla üye olan her kişi başına size on tl bonus vermeye devam ediyor. bu şekilde on kişiyi üye yaparak memleketinize gidiş dönüş uçak bileti almanız işten bile değil.
not: kendiniz sıfırdan başlamak yerine referansla üye olup 15 tl kazanmak isterseniz, mesaj kutumu yakabilirsiniz.
maalesef çoğu türk vatandaşının halen imla hataları, yazım yanlışları yapmasının önüne geçemeyen durum. hala çoğu insan konuşurken de, yazarken de, kelimeleri, kavramları, noktalama işaretlerini, bağlaçları yanlış kullanıyor. resmi yazılarda bile. çünkü doğrusunu bilmiyor ve bunu hiç sorun bile etmemiş zaten. böyle insanları gördükçe sinirim bozuluyor.
evet, ben her şeyi doğru biliyorum. eğer benim bir yanlışımı bulup da gözüme sokarsanız, size minnettar kalırım.
bunlara neden bu şekilde dili asimile etmemeleri gerektiğini de anlatamazsın. basmaz çünkü. en güzeli, eğer karaktersiz bir insansanız ondan alacağınızı alana kadar dişinizi sıkmak(ne demek istediğimi anladınız) yok ben düzgün bir insanım diyorsanız da hiç bulaşmamaktır. usulca uzaklaşın onlardan. samimi olmayın. yoksa sizin sağlığınız bozulur.
bugün benim doğum günüm. aklım erdiğinden beri, bütün sevdiğim insanların bir gün de olsa, yılda bir kere, benden habersiz toplanıp aynı filmlerdeki gibi bana bir doğum günü kutlamasını hayal ettim. hiçbir zaman bu zevki tatmadım, o ayrı mesele. bazı şanslı popüler tipler okul zamanına denk geldiği için kutladılar doğum günlerini. yazın ortasında, herkes sıcaktan kavrulurken kimse hatırlamadı beni. facebook hesabım varken büyük bir samimiyetsizlikle herkes kutladı doğum günümü*, ama beni mutlu etmedi. artık bu konuda hissizleştim diyebilirim.
eskiden, çocukken bizim için doğum günü, yaş pasta yemek için bir vesileydi. başkasının doğum günü olduğu zaman da "allaaah, yaş pasta var" derdik. bir gün bundan birkaç yıl önce bir doğum günümde, annem ekmek aldırır gibi bana para uzatıp "hadi şurdan bir yaş pasta al" dediği zaman patladım artık. o kadar rutine bağlamıştı ki... kutlama yapmanın anlamı ne zaten? mutluluğu paylaşmak. ortada bir mutluluk yok ki. neyi paylaşıyorsun? yaş pastayı mı? eksik olsun efendim. hiç gerekliliği yok.
işte o günden sonra, durumu kabullendim. her yıl doğum günüm yaklaşırken heyecan yapmaktan, "acaba kimler hatırlayacak, kimler kutlayacak" diye düşünmekten vaz geçtim. zaten annemden başka seven yok ki. kimsenin sikinde değilim.
bugün de aynı şey oldu. ama benim için her şey aynıydı. mezuniyet belgesi almak için mezun olduğum liseye gittim, müdür yardımcısı bilgilerime bakarken doğum günüm olduğunu fark etti, teşekkür ettim, belgeyi aldım, eve geldim, annem babam sarılıp öptü, bense her zamanki gibi rutinime devam ettim. hayatım hala aynı, hala mutsuzum. ama artık boşuna umutlanmıyorum. kimsenin birden sürpriz yapıp beni sevindirecek hali yok çünkü.
trabzonspora olan nefretlerini belli etmeye çalışan fenerbahçelilerin benfica tabiri.
daha önce haberleri olmadığı kulübü böyle sahipleniyorlar ya, gülümsüyorum sadece...
bunlardan köy değil, kasaba bile olmaz. bunlar futbolsever değil, tam anlamıyla holigandır. bunlar türk futbolunun ilerlemesini engelleyen en büyük unsurdur. fenerbahçe şampiyonlar ligi'nde sevilla'yı elediği zaman nasıl hayacenlandığımı anlatamam. ama şimdi burdaki gerzekler böyle davranınca nefret ediyorum.
çoğu kez biz erkeklerin başını belaya sokan durumdur. halbuki sizin aklınızın ucundan bile geçmiyordur. birden kalkıverir. ne yapacağınızı, nasıl gizleyeceğinizi bilemezsiniz. eğer ki biri fark ederse adınız abazaya çıkar, durumu düzeltemezsiniz. ayağa kalkmış bir penisin telafisi yoktur. tek çözümü çabucak felaket senaryoları düşünüp (örnek olarak hatunun başını ısırması, taşaklara tekme yemek gibi) inmesini sağlamaktır.
ulan şimdi böyle atıp tutuyoruz ama umarım ilerde bu günleri aramayız.
ev içinde başınıza gelebilecek ufak ama çok hasar bırakan kazalardan biri. aslında taban derisi kalın ve serttir, yaradan çok etkilenmezsiniz ama bütün ağırlığıyla basınca insan kırık cama, çok fena oluyor. içerde kırılması ise ayrı bir facia. siz camı çıkarmaya çalışırken çıtırtılar gelmesi, etin içinde camın oynaşması... bunlar çok kötü şeyler. siz siz olun, evin içinde cam kırmamaya özen gösterin. zaten kırılan camı tam anlamıyla temizlemek mümkün değil. illa bir yerlerden çıkar cam parçaları. aylar, hatta belki yıllar sonra. bir yerde kırılan camın binlerce kilometre hızla saçıldığını okumuştum, eğer doğruysa az bile yapıyor camlar. konu çok dağıldı efendim biliyorum ama başlığı açmışken konuyla ilgili her şeyi yazayım dedim. şu an ise ayağım fena değil. başlarda üstüne bastıkça biraz kanıyordu ama şimdi iyileşti. **
seksenlerin meşhur duvar yazısı. feminizm türkiye'de patladıktan sonra birsürü kadın duvar yazısı kitapları çıkmıştı. bizim evde de birkaç tane vardı. okumayı söktüğüm dönemlerde* resimleri hoşuma gittiği için okurdum bu duvar yazılarını. o zamanlar pek anlam veremesem de, kafama yer etmiş bu slogan. daha niceleri var da net hatırlamıyorum.
küçükken pis şeylere elimi sürmememi tembihleyen anneme karşı öne sürülen argüman. ya babam ya da mustafa dayım derdi. en büyük çocukluk klişelerinden biridir esasen.
ilk ciddi platonik aşkımın durumu anladığında bana sarf ettiği söz öbeği. cidden de öyle ama. bir insanın hayatına neler sığmıyor ki.. neler geçmiyor başımızdan... geçiyor ama işte... iz bırakıp gidiyor.
aradığım halde böyle bir başlık olmamasına çok şaşırdım. fotbol ve nostalji deyince en çok bizi duygulandıran şeylerden biridir efendim bu husus. türkiye deyince aklımıza ilk olarak galatasaray'ın marshall'ı ve beşiktaş'ın beko'su gelir. diğer güzide örnekleri için bkz:
babamın arkadaşı ramazan abi'nin inanılmaz tespiti.
seçimin ertesi günü malum konu hakkında konuşurken duramadı, girdi mevzuya.
"yahu babo bu adam balkona çıktı da bir konuşmaya başladı ya, orda ben mest oldum" dedi.
babam balkon konuşması başladığında bir film kanalı açtı, dinlemedi yani.
ramazan abi devam etti: "o balkon konuşmasında bu adama daha bir içim ısındı gardaş" dedi, "adam yarısını sokmuş millete, açıkta kalan diğer yarısını nasıl sokabilirim acaba diye o kadar güzel, o kadar tatlı konuşuyordu ki, az kalsın verecektim vallahi" diye gülerek sözünü bitirdi. biz de rahat üç dakika güldük sözlerine.
diyecek hiçbir şey yok. seçimden önce susuyorlardı, şimdi de gözümüze bakıp kıs kıs gülüyorlar. millet tadını almış ki hepsi girene kadar bırakmayacak belli...
nasıl ki gazetelerde bir magazin kültürü varsa, nasıl ki birileri eğlence adı altında örnek olarak ajdar denen bir soytarının zırvalarını dinlemek için para döküyorsa, sözlükteki troller de yönetim elemanları tarfından aynı şekilde kayrılıyorlar. adamın yazdıklarına bakıyorum, hiçbir tutulur tarafı yok. hiçbir yani. ama sanki delidir ne yapsa yeridir düşüncesiyle kimse yazdıklarına dokunmuyor. hatta belki bakıp okuyup gülüp geçiyorlar. burda tek mesele karma'nın eksilere vurmuş olması değil. bir insanın düşünceleri herkes tarafından onaylanmak zorunda değil. ama görüyorsunuz, ortada bir düşünce olması gerekiyor en azından. bu tip şeyler gördükçe sözlüğe olan saygımı yitiriyorum. "siktir lan ordan götünün bokuyla bir aydır yazıyorsun diye götün mü kalktı" diyebilirsiniz. haklısınızdır da. belki aranızdan sözlüklerin sağlığı için troll şarttır diyenler de çıkabilir. hayır. dikkat çekmenin, reklam yapmanın yolu bu değildir. ben dışarı çırılçıplak fırlayarak da dikkat çekebilirim. ama doğru olan, fikirlerimle dikkat çekebilmektir.
özet olarak yetki sahibi olanları sağduyuya davet ediyorum. kafanızın estiği yazıları silmektense sözlüğü kirleten unsurlara yeniden bakın.
eğer evde sucuk, yumurta veya ekmek yoksa insanın canını son derece sıkan, internetten sucuklu yumurta fotoğraflarına bakıp bakıp ağzının suyunu silmesine sebep veren durum. eğer gerekli malzemeler var ise sevinebilirsiniz; yedikleriniz verdiği zevkin yanında göbek olarak size geri dönecektir.
efendim bundan birkaç yıl evvel, henüz hayatımda her şey siyah veya beyaz iken, hiçbir şeyin ortası yokken yani, şu tip bir kız ister idim:
* tamamen doğal (örnek olarak saçını boyatmayan, makyaj yapmayan, hatta kaşını almayan vs.)
* insanın iç güzelliğine önem veren bikbikbik
* mantık sahibi olan, gereksiz hareketlerden kaçınan
* türkçeyi düzgün kullanan
* aşkım kelimesini kullanmayan falan filan...
* tabii bunların yanında güzel, en azından suratına bakılmayacak kadar çirkin olmayan biri olması gerekiyor.
şimdi düşünüyorum da, biraz aklı başında olan bir erkek zaten böyle bir kızı kaçırmaz. bulmak mümkün değil yani. şimdi ise yavaş yavaş bazı kriterlerimden ödün vermeye başladım. çünkü kendime bakıyorum, öyle bütün kızların isteyebileceği bir tip değilim. elim yüzüm düzgün, çirkin değilim ama yakışıklı sayılmam. en azından bana şu ana kadar yakışıklı olduğumu söyleyen bir kız çıkmadı (annem dışında).
e ben bu durumdayken kusursuz bir kız istemem de abesle iştigal oluyor haliyle. hepsinden olmasa da bazılarından ödün vermeye başladım ben de...
sözlükte fikirlerini belirten, trollük yapmayan, genelde açtığı başlıklarla seri beğenilen bir insan olduğunuzu varsayalım. bir başlığa fikrinizi yazarsınız ve son iyi oylanan entrylerde ardarda onu görürsünüz. buraya kadar sorun yok. fakat sözlükte 4 saat kadar bişeyler yazmadan takıldıktan sonra yeniden son beğenilen entrylere baktığınızda daha önceden yazdığınız yazıların birer ikişer beğenildiğini görürsünüz. halbuki o başlıkları sol çerçeve'de görmemişsinizdir. yani yazdığınız şeyler gündeme gelmediği halde birisi onları okuyup beğenmiştir.
bu durumda insan ister istemez gizli hayranını merak ediyor. naçizane tavsiyem özel msj ile beğenisini dillendirmesidir ama tabii kendi bileceği şey. *
sözlükte avara avara gezerken birden görüp sevindiğim şey. cidden acayip mutlu oluyorum birileri yazdığım bişeyleri görüp yorum yaptığında, bişeyler sorduğunda. o yüzden birisine mesaj atarken düşünmeyin kardeşlerim. hatta birilerine rasgele mesajlar yollayın. konuşun. maksat muhabbet olsun.
arkadaş finaller bende stres, sıkıntıdan başka hiçbir şeye yaramıyor. işin garip kısmı, sadece stres yapıyorum, finale falan çalışmıyorum. özel bir hazırlığım yok yani. eski bilgilerle girip babayı alıyorum resmen. bu dönem de bir şeyler kalacak gibi duruyor ya, neyse...
eminim bana katılacak futbol severler olacaktır. bugünkü maçla bu olgu iyice ayyuka çıktı: barcelona futbolu artık keyif vermiyor arkadaş. önüne gelen adamı yoğun pas trafiğiyle piç gibi yenmek bence kaliteli oyun değil. geçen sene mourinho'nun inter'i bile daha onurlu oyun oynuyordu. artık birinin bunları durdurup havalarını indirmesi lazım. maçı izlerken farkettim ki istemsiz bir biçimde manchester'i tutuyorum. ki normalde ingilizleri hiç sevmem. ama bunun sebebi futbolu kirleten barcelona'dır. eksiyi basmadan önce bir daha düşünün.