ilkokul birinci sınıfta ninja kaplumbağalardan leanordaya özenip, cetvelimi leonardonun kılıcı gibi sırtıma koymuştum. sonra o cetvel önlüğün içinden belime kadar inmişti. çaktırmadan çıkarmaya çalışmama rağmen bir türlü çıkaramamış, bütün gün atletin içinde buz gibi cetvelle, kimsenin cetveli farketmediğini sanarak gezmiştim okulda. tuvalete gidip cetveli çıkarmak niye aklıma gelmediyse artık.
bunlardan sadece bir tanesi: hastayı veya hasta yakınlarını yeterince bilgilendirmemeleri. tamam çoğu kişiye, özellikle de yaşlı insanlara, laf anlatmak zor. fakat güzel bir dille, karşısındakini aşağılmadan, azarlamadan(bu iki kelimenin altını çiziyorum), hastanın ya da hasta yakınlarının bilgi düzeylerine göre basit cümlelerle insanlara hastalıklarının ne olduğunu anlatabilirler.
eğer anlat(a)mıyorsa ben o doktorun bilgi düzeyinden, samimiyetinden, yani işini layıkiyle yapmasından kuşku duyarım ve kendisine saygı duymam ve nefret etmeye başlarım.
2012- 2013 sezounun en iyi transferi olmaya adaydır. böyle giderse her sene en iyi transfer olmaya da adaydır.
edit: bu yıl transfer edilmediğini ben de bilmekteyim. yazar burada ironi yapmıştır.
cnbc-e de ekranın altında altyazı şeklinde geçen(özel bir ismi var mı bilmiyorum) şirketlerden herhangi bir şirket seçilir. gün boyu bu şirketin yanındaki değerler yeşil mi kırmızı diye bakılır. yeşilse sevinilir. kırmızıysa üzülünür. bundan pek bir farkı yoktur.
(bkz: ben bunu küçükken yaptım)
(bkz: adam olacak çocuk)
spor nankör değildir, ne kadar çalışırsan o kadar kendini fiziksel ve teknik(tenis gibi) açıdan geliştirsin. bu gelişimi sağladıkça daha bir motive olursun. yapabildiklerinin ve yapabileceklerinin farkına varırsın. bu motivasyon hayatının diğer alanlarına da sirayet eder. vücudunun dışında, beyninin de kontrolünü sağlamaya başlarsın. bu da seni kendinle barışık birisi olmaya iter ve mutlu olursun. kısaca yani sağlam kafam sağlam vücutta bulunur hesabı.
aşk ise nankördür. ilk başlarda iyi şeylere olan inancın artar. umutlanırsın, gelecekle ilgili hayal kurarsın. bu da insana bir mutluluk verir fakat muhtemelen aşkının karşılığını alamayacağından dolayı daha sonraları bu mutluluk ızdıraba dönüşmeye başlar. beyninin kontrolünü kaybetmeye başlarsın. o kişiyi düşünmeden duramazsın. buna engel olamazsın. bu kontrolü kaybediş hayatının diğer alanlarında da hissettirir kendini. kişide yetersizlik hissi oluşmaya başlar. ayrıca o kişinin yokluğu, kişide yoksunluk hissi oluşturmaya başlar. yani sonuç olarak mutsuz olursunuz.
kısaca spor uyarıcı etkiye sahiptir, aşk ise uyuşturucu etkiye sahiptir.
sonuç olarak doğru olan önermedir.
ama mutlaka aşkın da insana kazandırdıkları vardır. bir kere denemekte yarar vardır.(bu da başka bir başlığın konusu)
hele hele yazmanız gereken minimum sayfa sayısı diye bir sınır varsa ve minimum sayfa sayısı hiçte minimum olmayınca 40 derecede sıcakta kafayı sıyırmamak için elinden geleni yapmanız gerekir. arkadaş stajta ne yapıldığını zannediyorsunuz da tez yazdırır gibi staj defteri yazdırıyorsunuz. cern'de staj yapmıyoruz herhalde.
(bkz: lanet olsun dostum senin derdin ne ha)