türk televizyonculuk tarihinin en kaliteli, en güzel, en mükemmel, en olağanüstü en birinci yapımıdır. o değil de fena sikti attı beni, kendime gelebilir miyim bilmiyorum. vay be, bence ihraç edelim biz bu diziyi, amerikalılar görsün dizi nasıl çekilir, final nasıl yapılır.
türk televizyonculuk tarihinin en kaliteli, en güzel, en mükemmel, en olağanüstü en birinci yapımına yapılan hakarettir. beğenmeyen siktirsin gitsin akasya durağı, küçük sırlar, arka sokaklar falan izlesin.
türkiye'de kurulmasına destek verdiğim şey. çünkü süper kahramanlar hep radyasyonla falan ortaya çıkıyo, bizim neden süper kahramanlarımız olmasın? bırakın bu toplumsal özgüvensizliği artık! ecnebinin ninja kaplumbağaları varsa bizim de pehlivan kangallarımız olur ne biliyim...
izlediğinizde "bu elijah muhammed ve topluluğu bana bi yerden tanıdık geliyor ama..." diyeceğiniz film. amerika başına gelenlerden ders almış ve başkasının başına iş açmış gibi sanki.
bir yandan vuvuzela adı verilen borazanların bir yandan da ömer üründül kişisinin çıkardıkları seslerle katlettiği turnuvadır. hadi üründül'e alışığız, katlanırız bi şekilde ama vuvuzela ne lan? olum manyak mısınız lan güney afrikalılar? ne bir melodi ne de bir harmoni... ne zevk alıyonuz bunu zart zurt öttürmekten? kafamızı siktiniz be, üç kuruşluk bi keyfimiz vardı onun da içine sıçtınız.
futbola dönersek, oynanan ilk maçlar zerre keyif vermedi. önümüzdeki maçlara bakacaz artık...
sana bir sırrımı anlatayım sokul da yanıma,
okumayı ilk ben sökmüştüm ilkokulda.
ama ondan sonra oturdum hep arka sırada,
bu böyle giderse giyemecem prada.
gözüm yok aslında pradada, parada, pulda,
yeter ki gel, yeter ki gel bir hatır sor arada.
tutulmuş her yanım, kolum kanadım,
geçen akşam fena kalmışım ceryanda.
umarsızca akıp giderken hayat ellerimden,
eniştem beni neden öptü bayram değilken.
hayat ne mutlu, ne güzel, ne masumdu çocukken,
herşey bir anda tarumar oldu, geçerken ergenlikten.
ben saklandım senin o okyanus gözlerinin pusunda,
bir güvercin ürkekliğinde, bir martı kanadında,
sen beni bulacaksın diye hayallere yelken açarken çılgınca,
seni başkaları ebeliyordu arka sokakta.
yaş 22, yolun aşaa yukarı eder üçte biri,
ellerimde var sadece üçün biri.
giderim yaz okuluna gider ff'in biri.
hayat bu, gider biri, gelir diğeri.
"tabi hacı, oradan da amerika'ya gider iki de onlara giydiririz, dönüşte de britanya adası'na uğrar oradan tıraşlayarak ineriz edirne'ye" şeklinde cevap vereceğim zihniyettir.
ordumuz ultra teknolojik f4 ve f16 uçakları, çok mükemmel leopard 1 A3 ve leopard 2 a5 tankları ve teknolojik olarak gurzden bir gomlek ustun yok edici g3'leri ile dümdüz eder dünyayı. çoğu israil modernizasyonlu bu eski amerikan silahları ile korksunlar bizden!
benim ben. ikt128 kodlu, 7.5 kredilik dersin finalinde boş kağıt vermenin haklı gururu içerisindeyim. bir rüzgar gibi esip geçtim. sınıftakiler arkamdan "vay be ne gözü kara, cesur, mert, karizmatik çocuk, keşke onun gibi olabilsek" demişlerdir. evet, kesin böyle demişlerdir..
normal durumdur. erkek çirkin fakat zeki, kültürlü, anlayışlı, hoşgörülü, iyi kalpli, şefkatli, entellektüel, espritüel , ıvır zıvır olabilir, bu durumda da hatun kişinin söz konusu çirkin erkeğe gönlünü vermesi olağan bir durumdur. "vay anasını manitaya bak süt gibi bide yanındaki tipsize bak" diyen abazan şahsiyetin bir an önce özeleştiri yapması, silkelenmesi, kendine gelmesi gerekir. çünkü bu kişiliğin elle tutulur herhangi bir yanı olsa ona da iyi kötü "aşkım" diyen bir hatun kişi olurdu, o da onun bunun ilişkisine bakıp bu tür cümleler sarf etmez, mutlu mesut yaşardı.
125 beygirlik ultra güçlü motoru ile sadece 13 saniyede evet yanlış okumadınız sadece 13 saniyede 100 km'e ulaşan harikuladenin fevkinde süper spor otomobil. oldu olacak tüplü yapsaydınız bari. standart donanım olarak "miras değil alın teri" yazısı, dikiz aynasına asılı cd, vites koluna geçirilmiş tesbih falan da koyun.
seri üretime geçildiğinde farklı motor seçenekleri olacakmış. motorları gevurdan alacaklarmış ama onuncu yıl marşı ve mehter marşı eşliğinde %100 yerli otomobil diye satacaklarmış.
ulan hiç mi aklınız yok? kim napsın sizin spor arabanızı? gidin önce renault clio, fiat albea, doblo gibi arabalar üretin, az bişey daha ucuza satın, yerli piyasaya tutunun, yavaştan asya pazarına açılın, biraz marka prestiji sağladıktan sonra spor otomobil de, 4x4 de üretir avrupa'ya da amerika'ya da satarsınız. uzak doğulu otomotiv üreticileri bugünlere nasıl geldi gözünüzün önünde.
önce anadolu lisesine gider bu kişilik, arkadaşlarının bazılarının sırf özel derse, ıvıra zıvıra verdiği para ile onlar ailecek geçinmektedirler, bunu farkeder. servise binemez hava iyiyse yürür, soğuksa dolmuşa biner, yemekhanede yemek yiyemez püsküüt yer, beden eğitimi dersinde adidas değil pazardan aldığı eşofmanları giyer. bunları gördükçe hırs yapar, okumalıyım hayat standartlarımı yükseltmeliyim der.
daha sonra zar zor bi dersaneye gider, sınava girer, alır iyice bi puan. başka şehirde okuyacak parası yoksa puanı ankara'da istanbul'daki iyi okullara yetse dahi kendi şehrinde kalır. burs alır yol parası, yemek parası yapar. başka bişey yapamaz zaten, kız arkadaşının olması bile lükstür onun için, "ya tatlım hiç bişey yapamıyoruz seninle, bak ayşe ile ahmet tatile gitmişler" cümlesini işitir, gururuna dokunur, üzülür. "keşke daha çok çalışsaydım gitseydim bi vakıf üniversitesine iyi de burs alırdım rahat ederdim" diye düşünür. ama belki de odası bile yoktur ders çalışacak, evde hasta ninesi vardır, devamlı huzursuzluk, geçim sıkıntısı vardır evinde. daha sonra staj zamanı gelir, zar zor sınıfı geçenler amcaları dayıları sayesinde sağlam şirketlerde staj yaparken o neresi olursa oraya gider.
çok sayıda örnek vardır böyle, bu ülkede.
neyse, bıkmadan yılmadan çalışmak lazım, elbet sarfedilen emeğin karşılığı alınır...
içinde bulunduğum yazarlar topluluğu. çevreciyim o yüzden otomobil kullanmıyorum, küresel ısınma, azalan enerji kaynakları falan önemsiyorum böyle şeyleri aşırı duyarlı, hümanist, aydın, entellektüel yaradılışım yüzünden. yoksa sorun değil alırım şöyle 80-90 bin avroluk orta karar bişey. *