hiç hak etmediği bir şekilde vahşice öldürülen genç kız. bu tanım içindi.
aylar sonra sözlüğüe giriş yaptım çünkü öfkem boğuyor beni, nefes alamıyorum... bir şeyler yazarsam belki iyi gelir dedim ama yazacak bir şey de bulamıyorum. aklıma sadece tek bir şey geliyor. insan canlılar aleminde en dengesiz olanı, sınırı yok, iyi ve kötü açısından. şimdi bunu yapan da insan, bunu yaşayan da...
az önce bir yerlerde bir şeyler okudum bu namussuz, aşağılık katillerin muhtemel düşeceği koğuşlar ve burda böylelerine uygulananlar ile ilgili az da olsa biraz yüreğim soğudu "öldürün beni" diye kadın gibi hıçkıranlar var diyordu yazan bu kapsihanede ama tabii ne yapılırsa yapılsın ne özgecan geri gelecek ne de böyle bir haksızlıktan hak doğacak...
şu an için yapılacak en iyi şey malasef sadece, böyle olayların bir daha olmamasını sağlamak. çok utopik oldu belki ama en azından en aza indirmek için bu olayın arkasındaki psikolojik ve sosyolojik sebepleri araştırmak, bunlar üzerinden eğitimler, seminerler, kamu spotları, türküler, filmler aklınaza gelen ne varsa bu toplumun iliklerine işletmek...
içi boş, anlamsız ve kelimenin tersi anlam taşıyan "erkeklik" yerine "adamlığı" öğretmek. kadının da erkek gibi bir insan olduğunu mesela çok basit gibi değil mi ? vs vs uzatmayacağım son diyeceğim şudur ki
günümüzde yani günümüzün getirdiği koşullar açısından, siyaset yapmayı en az siyasetçiler kadar anlamsız ve yersiz buluyorum ama söylemeden edemeyeceğim, ülke olarak ilgimizin olmadığı, insan ortlama ömrünü aşarak eceliyle ölmüş, bir insan için "milli yas" ilan ederken; daha hayata yeni başlamış, belli ki temiz, eğitimli ve bu topluma bir şeyler katacak, fayda sağlayacak bir insanın, vahşice öldürülmesi üzerine tek bir kelime bile edilmiyor, milli yası bırakın. işte tam da burdan başlanmalı yukarıda bahsettiğim "sosyolojik ve psikolojik nedenler"'e
neyse tahmin ettiğimden fazla konuştum, umarım böyle olayları eski bir kabus olarak hatırlayacağımız günler gelir....
gösterimine şahit olduğumuz için çok şanslı bir nesil olduğumuzu düşündüren film, eser.
bir sürü bilimsel teori, hayal gücü ve tabii bunların harmanı ile oluşan bilim kurgu şahaseri, ince ama derin bir dram ayrıca. zeka dolu kurgusu, oyunculuğu ve hans zimmer'ı es geçmemek gerek tabii.
zaten, bir filmi de özel ve güzel yapan şeylerin en başında, hayatta var olan tüm soyut durum ve varlıkların ne kadadırını içerdiği ile ilgilidir. ki böylece filmle genel anlamda seyirci kendini bağdaşlaştırsın ve içselleştirsin.
o değil de ben hep derim, diyeceğim, sevgi her birimizi ve yaşadığımız dünyayı kurtaracak ve/veya güzelleştirecek en gerçek ve en güçlü bağ, "boyut", duygu ve olgu.
birinin, bir "insana" yaşayışı ve seçimlerinden dolayı, kendini hiç ilgilendirmemesine rağmen takacağı tüm sıfat ve yaftalamalar gibi ahlaki olmayan sıfatlardır.
Hazır konu açılmışken söylenmesi gerekir; birinin bakirelik durumunu değerlendirirken(bunu neden değerlendiriyor, gerek duyuyorsak) ahlaki veya bırakın ahlaki yönden, doğru olanı, kadının ve erkeğin (bakirelik sadece kadın cinsine has bir durum değildir, her ne kadar yaratılış/varoluşta bunun belli olmasında böyle adaletsiz bir durum olsa dahi) bakireliğini kaybetmesi değil, bakireliğini nasıl ve hangi şartlar altında kaybettiği önemlidir.
bakireliğini, her önüne gelenle birlikte olan bir sürece girme niyetine ve o sürecin başında kaybetmiş biri ile, sevdiği, aşık olduğu kişi ile birlikte olmuş biri veya çok absürd, tecavüze uğrayıp bakireliğini kaybetmiş biri. (örnekler çoğaltılabilir) bunların üçü de bakireliğini kaybetmiştir ama üçü de, her insan zihninde, farklı ahlaki konumlara oturacaktır.
"her şey" bittiğinde kollarının arasında iken, alnına ve/veya burnuna kondurduğun öpücük ve sonrasında beraber sarılarak uyumanın verdiği hazın çürüttüğü iddaa.
tabii bahsettiklerim, belden aşağıya çekim yapan kızın malasef dahil olmayacağıdır.
sadece ve sadece (eğer ergen değilsen) nasıl bir çekim olur o bel altına çalışan, o da kavranılması çoğu zaman güçtür.
sözlükte siyaset konuşmayı sevmiyorum çünkü buranın siyaset için uygun bir ortam olduğunu düşünmüyorum ama bu konu hakkında söylemek istiyorum yine de bir kaç cümle.
Emperyalist, para ve güç sebebiyle gözünü kan bürümüş siyaset düşüncesine sahip devletlerin, 100 yıl önce ezberini bozmuştur kurtuluş savaşı ile kazanılan özgür ve çağdaş ülke ile (sonraki kalkınma stratejileri mustafa kemal.
o yüzdendir 100 yıldır izini, yani düşünce ve ilkelerini tarihten ve toplumdan asılsız, saçma düşünce ve söylemlerle silmeye çalışırlar bu dış ve onlara bağımlı iç taraflar, lobiler. Yani işin özeti dünyanın adaletsiz, onursuz bir yer (siyasi var oluş ve yönetim açısından) olmasından dolayı sistemin kendine benzemiyeni fişlemesi.
bana çok denk gelmeyen, gelmemiş kaprisin sebepleridir.
Ya karşıma hep kalite, ondan önce karakterli insanlar, çıktı ya da ben diğerleri ile "merhaba" muhabbet düzeyinde kaldım iradem ile.
Umarım bundan sonra da böyle olur.
Bu arada insanlar üzerinden yapılan her türlü genelleme tutarsız ve sağlıksızdır. O kadar farklıyız ki birbirimizden... kardeşler arasında bile bu gözlemleniyor.
"ilk adım" gerektiren bir ilişkinin ilk adımı. oysa zamanla kendiliğinden, tanışma-arkadaşlık-samimiyet-duygusal yakınlık gibi evrelerle gelişen; sen ve o iken "siz" olduğunuz ilişkiler daha heyecanlı, doğal, haz verici ve sağlıklıdır.
inkilap ve ilkeleleri başlı başına büyük değerler olmasına rağmen en önemlisi, emperyalizme karşı gösterdiği ve halkı da aynı yönde örgütlediği irade/direniş/mücadele. atatürk emperyalizmin ezberini bozmuştur. o yüzdendir ki, 100 yıl sonra bile hala bu toprakları sömürmek için, onun miraslarını ve ismini tarihten, bilinçlerden silmeye çalışırlar.
sinan meydan der ki "en önemli kişisel özelliği de inattır. onda 'selanik inadı' vardır."
işte o inat, o iradeyi ve mücadeleyi beslemiştir bir çok şeyin yanında.
"neye göre kime göre güzel/yakışıklı ?" diye sorulması gereken durum.
dış görünüş, ilgi duyduğun kişide tekrar tanımlanır, kriterin o olur. ilgi duymak biraz iç güdüsel biraz da karşının, hal ve hareketleri, duruşu, davranış şekli hatta ses ve tonlaması ile ilgilidir. Bu mantığın dışında hareket ediyor olsaydık (istemsiz) bir erkek olarak sokakta her gördüğümüz güzele aşık olmamız gerekirdi veya tam tersi kızlar için.
güzellik balon gibidir, kimisi uçar gider aniden pff diye söner. kimisini eline dolar, gökyüzünde dolaştırırsın.
yakın zamana kadar havacılıkla uğraşıyordum uzun yıllardır, havalimanında. başka tecrübelerim de oldu ve söyleyebilirim ki türk kızları dünya ortalamasının üstünde güzelliğe sahip. rus diye övüp bitiremediğiniz kızlar çok rüküş, yarı sarhoş gezeler, ucuzlar. italyanlar çok erkeksi ispanyollar da öyle. iran'in kızları güzeldir, amerikanlar çok cana yakın, sempatik. tabii önemli nokta her milletten her insanın aynı olmayacağı, genellemeler çok da sağlıklı değildir bu yüzden.
Bölüm boyunca jack'in flashbacklerde eski karısının, yeni sevgilisinin kim olduğunu araştırması geçiyor. "Adı nedir ? O kim" diye kendini yiyip bitiriyor ve hatta bir ara babasından şüpheleniyor vs. Bölüm sonunda Juliet, jack'e "bütün hayatın burda yazılı (jack ile ilgili bilgilerin bulunduğu dosya) ne öğrenmek istiyorsun, jack ?" diye soruyor. "Eski karımla da ilgili her şey var mı" diyor, "evet" diye yanıt alıyor. izleyen herkes şu soruyu soracağını düşünmüştür "Adı nedir ? O kim ?"
"Evet jack, sor sorunu, ne öğrenmek istiyorsun" diye tekrarlıyor juliet. Jack'ten beklenen soru geliyor: "o(eski karısı) mutlu mu ?" "evet, hem de çok mutlu" diye yanıt verince juliet, jack gözyaşlarını tutamıyor.
Başıma gelmedi böyle bir şey ama jack'in sonda geldiği düşünce ve duygular en anlamlısı ve olması gerekeni. çünkü sevgili dediğin şeyin yanına "eski" ekliyorsan artık yoksunuz bir birinizin hayatınızda. böyle birinin hatırası anca onu mutlu düşündüğün zaman sana mutluluk verir. geri kalanı özlem acı ve belki öfke, nefret doğurur...