performansıyla dreambox'la kafa kafaya olan, ancak fiyatıyla onun eline verebilen* hd uydu alıcısı, nam-ı diğer receiver. optik ses çıkışı, usb ve hdd girişi neyin de vardır. kanalları hızlı geçer, uçar açar. tavsiye olunur.
not: konu ile ilgili "daha fazla bilgi" isteyen mesajlar atmayın cevap vermiyorum. google bana öğrettiklerini sizden esirgeyecek değil ya...
Her yıl Aralık ayının 19'unda dünyanın değişik noktalarında yaşayan karşıyakalılar tarafından kutlanan gün. bir ara kafsinkaf.org bir organizasyon yapmıştı da, millet yok çin seddinden, yok arjantin'den 19 Aralıkta formalarla çektirdikleri fotoğraflarını yollamıştı.
Neden 19 Aralık derseniz, size "Devlet Bahçeli hesabı" derim. şöyle ki Karşıyaka Spor Klübü 1912 senesinde kurulmuştur. 19 Aralık da, 19.12 şeklinde yazıldığında ne eder? 1912 eder. Dünya Karşıyakalılar Günü kutlu olsun!*
adnan hocamızın richard dawkins'e karşı kuracağı olası sevgi sözcüğü. Richard dawkins'in sünnet düğünü sırasında, üzerinde sünnetliği ile ortalıkta hoppidi hoppidi zıplamasına binaen söylenecek sözdür.
Kanımca iş ahlakına sığmayan bir halt etmiş hoca tipidir. Ayrıca çoktur üniversitelerde bu türlerden. Bütün genellemeler yanlıştır elbet ama, bunların çoğunluğu da tipsiz, iki kelimeyi bir araya getiremeyen, akademik anlamda da pek parlak olmayan tiplerdir.
O kadar çaresizdirler ki, karşı cinsi etkileme konusundaki tek şansları, öğrencileri karşısında büründükleri "hocalık" kimliği olmuştur. Öğrencisi iken "hocalık" imajına hasta olup bu vatandaşlarla evlenenlerin, evliliğin ilerleyen dönemlerinde beklediklerini bulamamaları çok muhtemeldir.
matrix games'ten yarın itibariyle çıkacak olan oyun. Monster game olarak tarif edilen bu bilgisayar oyunu Gary Grigsby tarafından tasarlanmıştır, sıra-tabanlıdır ve hexagonal bir harita üzerinde oynanır. Konusu 2. sünya savaşı rus cephesi olan oyunda, tek tek birliklerin asker sayılarına ve daha bir sürü bokuna püsürüne kadar ayrıntı vardır. Bu nedenle oyun ile birlikte 400 sayfalık bir de manual yayınlanacaktır.
yaklaşık 100 tl olan ve torrentte falan bulmanızın mümkün olmadığı bu güzelliği oynamak isteyenlere, orta düzey bir ingilizce ve manual'ı bastırabileceği bir fotokopi merkezi tavsiye edilir.
not: matrix games oyunları internetten kredi kartıyla ödeme yapılıp, download edilerek oynanabiliyor.
Taha Parla'nın doktora tezi olan, yıllar önce yazlımış ve halen daha Türk Siyasi Hayatı'nı anlamada temel eser olarak saygı gören kitap.
Kitapta cumhuriyet ideolojisinin solidarist/korporatist temelleri Ziya Gökalp düşüncesi üzerinden açıklanıyor. Faşist olmamasına karşın, tek parti döneminde Türkiye'nin siyasal sisteminin neden italyan Faşizmine bu kadar benzediğini anlamak isteyenler için iyi bir kaynak. Bir de CHP'nin altı ok'undan "halkçılık" ilkesinin "halkı sevmek, halk için iyi olanı yapmak" olduğunu zannedenler, aslında bu ilkenin, sosyalizmin ve sosyal demokrasinin topluma yönelik sınıfsal bakışının bir reddi olduğunu, toplumu "sınıfsız imtiyazsız bir kitle" olarak hayal ederek toplumsal eşitsizlikleri göz ardı etmek anlamına geldiğini öğrenince şaşıracaklardır.
Devletin resmi istatistiklerinde de apaçık görülebileceği gibi 1970'li yıllardır. Bu yıllarda DiSK şemsiyesi altında toplanan sendikalar güçlü, sol hareketler çok etkindir. Dolayısıyla 1970'li yılların türkiyesinde toplumsal eşitsizlikler görece düşüktür. Zengin ile fakir arasında geniş bir uçurum yoktur.
Her aklına estikçe 60'ların ve 70'lerin sol hareketine bok atan, solcuları kurşunlayan babalarını savunmaya girişenlerin az biraz Türkiye istatistik Kurumu verilerine bakmaları, veya bir Türkiye iktisat Tarihi kitabı okumaları gerekiyor.
hikayenin devamı kısaca şöyledir: 1980'lerde özal'ın neo-liberal politikaları ekonomi pastasının toplam büyüklüğünü arttırırken, gelir dağılımını daha da hızlı biçimde bozmuş, sol'un olmadığı ve sendikaların güçsüzleştiği bu dönemde geniş kitlelerin reel gelirleri düşerken, Uzan Grubu, Doğan grubu gibi inanılmaz ölçüde sermaye biriktiren yeni zengin bir zümre ortaya çıkmıştır. Bu duruma tepki olarak da 90'larda geniş kitleler refah partisi ekseninde dindar-eşitlikçi bir milli görüş vaadinin çekiciliğine kapılmıştır.
GMT Games tarafından 2008 yılındaq yayınlanmış bir "masaüstü oyunu" (boardgame).
masaüstü oyunu derken, böyle ortaya kocaman bir hariya açtığınız, elinize event kartlarını alıp, harita üzerinde kolordu ve bölükleri temsil eden ufak pulları oynatarak kapıştığınız savaş oyunlarını kastediyorum.**
neyse efenim, oyunumuz, 1. sünya savaşının batı cephesini konu alan bir başka oyunun ardından çıkan, serinin ikinci oyunu. Bu oyunda konu birinci dünya savaşında doğu cephesi: yani osmanlı'nın ingiltere-rusya ittifakına karşı verdiği mücadele. Oyun, card-driven-game denen bir sistem ile oynanıyor. Her oyuncu kendi destesinden belirli sayıda kart alarak tura başlıyor ve oyuncular (osmanlı'yı oynayan oyuncu ve ingiltere-rusya!yı oynayan oyuncu), sırayla ellerindenki kartları kullanıyor. BÖyle anlatınca bastmiş gibi gelse de oyunda çok ciddi anlamda stratejik derinlik var. Zira her bir kartın 4 olası kullanım şekli var ve duruma göre, bazen bir "tarihsel olay" gerçekleştirmek için (mesela Enver paşa'nın doğu cephesine gitmesi), bazen birliklerinizi hareket ettikrmek için, bazen yedekte bekleyen birlikleri cepheye sürmek için, bazen de birliklerinize asker takviyesi için kartları kullanabiliyorsunuz.
oyunu anlamak için iyi derecede ingilizce ve biraz sabır lazım*. ancak ik oyuncu da oyunu öğrenince, 5-6 saatte bir oyunu bitirebilirsiniz.
http://www.boargamegeek.com adresinden ulaşabileceğiniz ve uluslararası boardgame camiası ile tanışarak, boardgame denen dünyanın, milyoner-gizli hedef ikilisinden çook daha geniş olduğunun, ve PC oyunlarına mahkum olmadığınızın farkına varmanızı sağlayacak web sitesi.
ha uluslararası piyasada oyunlar minimum 50$+kargo, bi de üstüne ingilizce bilmeniz lazım ki oyunların kurallarını anlayıp öğrenebilesiniz.
ama yine de ingilizcesi olanlar için, örneğin bir pursuit of glory'i alıp, bir arkadaşınızla 1. dünya savaşında osmanlı-ingiltere mücadelesine girişmenizin tadına doyum olmaz...
giden kişi fenerbahçe taraftarıysa, kişinin kendisiyle barışık olduğunu, veya "ulen madem aldık, bari giyelim" diye düşündüğünü gösterir.
Oysa ki 2010-2011 sezonu Türkiye Kupasında Fenerbahçe finale çıkar ve finalde rakip takım taraftarları toplu halde bu t-shirtü giyerlerse, yıllarca unutulmayacak bir tribün efsanesi yaşarız. Tadından yenmez...
iddiaya göre kürt nüfusunun türk nüfusundan daha hızlı artışının sebebi, pkk'nin bu yöndeki telkinleridir.
bu iddia çok basit bir sosyolojik gerçeği göz ardı etmektedir: kırsal kültüre sahip topluluklarda çocuk sayısı* her zaman daha fazla olur. Zira tarımsal üretim yapılan topluluklarda çocuk demek üretime katılacak hazır işgücü demektir. Kırsal nüfus kentlileştikten bir kaç nesil sonra, kırsala ait "çok çocuk yapma" kültürü de yok olacaktır.
şimdi gündüz aktan, kürt nüfusun daha hızlı artışının arkasında bu basit sosyolojik gerçeğin değil, fakat bilinçli bir siyasal tercihin olduğunu neye dayanarak iddia etmektedir? tüm kürt kütlelerine yönelik bu derece kapsamlı bir propaganda yürütülüyorsa, gerek pkk'ya yakın tv/radyo kanallarında, gerekse de yayın organlarında bu yönde yüzlerce yazı/yayın görmemiz gerekmez mi?
yunanlıların istanbul'a konstantinopolis demesinden huylanan, ve* istanbul kelimesinin konstantinopolis kelimesinden daha türkçe olduğunu sanan insanlardır. bu geceki paok-fenerbahçe maçı öncesi tribünlerde görülmüşler, paok'lu futbolcuları görünce bu şekilde 'tepki koymuşlardır'.*
"istanbul kelimesi islambol'dan gelir" diyen evliya çelebi hikayelerine inanmayı yeğleyen bu insan, istanbul'un "şehir, büyük şehir" anlamındaki stanpoli kelimesinden geldiğini, ve hem bizaans hem de osmanlı dönemlerinde, konstantinopolis ile birlikte kullanımda olduğunu bilmez. tutar "istanbul since 1453" diye pankart yaptırır.
bugün istanbul ve konstantinopolis arasındaki garip kavga, aslında türk ve yunan milliyetçilerinin tamamen afaki tercihler ile bu iki isimden birisini "türk" diğerini ise "yunan" kabul etmesinden kaynaklanmaktadır.
protestan akımlara karşı kendini savunan katolik kilisesinin kullanmış olduğu argümanları akıllara getiren bir betimleme. manası kabaca şudur: "herkes kutsal kitabı, dini kaynaklara göre okur, kendi kafasına göre yarım yamalak yorumlarsa olmaz. insanlar günaha girer, yanlışa düşer, üstelik herkes kendi yorumunu getirirse cemaat bölünür. öyleyse siz XX şahısların sözüne kulak verin."
birisi takımda kalarak, ötekisi ise takımdan ayrılarak klüplerine önemli kazançlar sağlamış iki isim adına yaptırılabilecek olan stadyumlar arasındaki bir karşılaştırmaya verilecek isim.
ha diyeceksiniz ki "lan bırak yapılmasını, projesi bile olmayan iki stadın nesini karşılaştıralım!". Siz de haklısınız da, ortam sanal olunca, sanal stadlar da karşılaştırılabilir belki diye şeettim ben.
başkalarının özgürlüğünü savunabilmek için, o insanların da kendisinin özgürlüğünü savunmalarını beklemeyen, özgürlüğü bir pazarlık aracına dönüştürmeyen ateisttir.
kişisel gözlemlerim, türbna konusunda ateistlerin, kendilerini "laik müslüman" olarak tanımlayanlardan daha özgürlükçü oldukları yönünde. Bu nedenle türbana özgürlük isteyen ateistlerin sayısının az olmadığını düşünüyorum. Keşke türban sorununu baş gündem maddesi haline getirenlerin çoğunluğu da başkalarının* haklarını içtenlikle savunsa.
amerikan ordusunu yıpratmak, ABD'nin birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu şu hassas günlerde ülke içinde huzursuzluk çıkarmaktır.
wikileaks'in arkasında, CIA, MOSSAD ve bilimum istihbarat örgütleriyle mason kuruluşlar bulunur. demokratikleşme adı altında, ABD'yi uluslarası alanda daha güçsüz bir konuma sokarlar. neymiş demokratikleşme ve insan haklarına saygı uzun vadede en gerçekçi ve olumlu politikaymış. peh...
resmi tarihi anlatan lise ders kitaplarında adları geçmeyen taburlardır.
anadolu'nun rum halkının, ingilizlerin istanbulu işgalini ve sonrasında gelen yunan ordularını* neden bu kadar sevinçle karşıladığını anlamamızı sağlayacak bir osmanlı uygulamasıdır bu taburlar.
bilindiği üzere yunanistan birinci dünya savaşında tarafsız kalmış, savaşan iki taraf arasında gidip gelmişse de hiç bir zaman savaşa girmemiştir. Buna rağmen ittihatçı kadro, savaşın başından itibaren amele taburları kurarak yunan erkeklerini zorla buralarda toplamış, ülke savaştayken bu adamlar savaşa falan götürülmeyip, çok çok az besin verilerek ölesiye çalıştırılmıştır. Bu tab urlara alınanların çoğu hastalıktan ve açlıktan ölmüş, kaçabilenn veya sonunda canlı kurtulanlar da osmanlının kendi devletleri değil de yalnızca ülkenin türk nüfusunun devleti olduğunu iyice idrak etmiştir.
ifade özgürlüğünü kısıtlamak için sık sık kullanılan, yararsız önerme. Önermeyi savunanlar çoğu kez, hakaretin 'yanlış ve kötü' bir eylem olmasını,* devletin hemen devreye girmesinin ve hapis veya para cezası ile cezalandırıp caydırmasının gerekçesi sayarlar.
Oysa ki bir şeyin yanlış ve kötü olması, o şeyin mutlaka devlet eliyle, siyasi iktidar eliyle engellenmesi gerektiğini göstermez. sabahları spor yapmamak da kötüdür, veya anne babaya saygı göstermemek de yanlıştır mesela...
ifadenin yararsızlığı ise 'hakaret' denen şeyin göreceli doğasında, karşıdakinin alınganlığında saklı olmasındadır. örneğin atatürk ile ilgili yapacağınız bir esprinin hakaret olup olmadığı, karşınızdakinin kemalist olup olmadığına, veya ne kadar tutucu bir kemalist olduğuna göre değişecektir. Durum bu iken hakareti, ifade özgürlüğünü bir suç kabul etmek, (en aleni ve objektif halleri istisna olmak üzere) sizin ifade özgürlüğünüzün karşınızdakinin hoşgörüsüne/hoşgörüsüzlüğüne göre sınırlanması anlamına gelecektir. insanların hakları ise kendilerine aittir, doğrudan bir başkasının aynı hakkını gaspetmediğiniz sürece,* sınırlanmaması da esastır.
örneğin muhammed'in bir peygamber değil de bir yalancı olduğunu söylemek hakaret midir yoksa inancın bir ifadesi midir? buna karar verecek olan karşınızdaki kişi, ve o kişinin öznel nitelikleri olduğuna göre, hakaretin* nesnel bir şeymiş gibi suç kabul edilmesi makul değildir.
hakaretin suç kabul edilmesi, bu nedenle, çoğu kez ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının bir bahanesi haline gelir.
umut özkırımlı'nın meşhur kitabı. kitap, ingilizce baskısıyla yurtdışında da çokça tanınmıştır ve milliyetçilik çalışmalarına giriş niteliğindeki bir eser olarak sıkça tavsiye edilir.
Gandi Kemal'in seçimlerde başarısız olması ihtimaline karşılık olarak yedekte bekletilen CHP genel başkan adayıdır.* Önder Sav'ı başından savmadığı, türban ve kürt sorunu ile ilgili kafasındakileri rahat rahat söyleyemediği, veya her söylediğinde partisinin sağcı-milliyetçi vekillerince "o genel başkanın şahsi görüşüdür" şeklinde yamultulmaya devam ettiği sürece şansı olmayacaktır.
Türk silahlı kuvvetlerinin, zaman zaman oldukça bariz ve göze batar şekilde yapılan ve etkisinden şüphe dedilen çabalarıdır.
örneğin 11 şehit verilen günde 2 haber bülteninde, bir haber ajansınca servis edilen "komandoların yemini" videosu kullanılmıştır.*
Yine hatırlarım, 90'lar boyunca tek bir kez bile duymadığımız bir ifade olan "bölücübaşı, bebek katili" ifadesi, apo'nun yakalandığı gün bütün haber bültenlerinde ağız birliği edilmiş bir şekildekullanılmaya başlanmıştı apo için. kimse de o dönemde sormamıştı "oğlum aynı ifadeyi kullanmak hepinizin aklına aynı gün mü geldi, bu nasıl özgür basın, mantığıdır?" diye.
neyse, bana kalırsa böyle şehitlerin verildiği günlerde kabak gibi propaganda kokan bu gibi "komandı yemini" haberlerindense, sıradan günlerde "havakuvvetlerimiz şöyle şanlı" "sat komandolarımız böyle psikopat" "denizci subaylarımız aha böyle ağır eğitimden geçiyor" konulu haberlerin TV'lere servis edilmesi daha mantıklı bir stratejidir.
gerçi ppsikolojik harp dairesinin 90'lar boyunca veli küçük'ün işlediği cinayetlerin, köy boşaltmaların kürt taban üzerindeki psikolojik etkisi hesaplayamamış olduğu göz önüne alınırsa bu gibi 'ince teknikleri' şimdilik beklememek lazım bizim genelkurmaydan.
ne zaman üniversitelerin iletişim bölümlerinden destek alıp gerçek iletişimcileri kullanmaya başlarlar bu gibi çabalarında, o zaman öğrenirler bu işleri. o zamana kadar "dur ihtarına ateşle karşılık verilmesiyle çıkann çatışma" gibi kalıplardan ve "teröristler ölü ele geçirildi" gibi ifadelerden başka bir şey duyamayacağız. halbuki iyi psikolojik harekat, varlığının farkında olunmayan harekattır.
yunanistan'da kurulmuş bir devrimci örgüt. adını yunanistandaki cuntaya karşı başlayan bir öğrenci direnişinin tarihinden alır. Güneydoğu balkanlardaki emperyalist güçler ve onların işbirlikçileri oldukları gerekçesiyle yunan, ABD, ingiliz ve Türk hedeflerine saldırmışlardır. Bilinen kayıtlara göre 23 kişiyi öldürmüşlerdir.
Bizde, türk diplomatlarını da öldürdüğü gerekçesiyle yunan milliyetçisi sanılırlar, halbuki yanız türkleri değil yunanlıları da hedef alırlar. Gerekçeleri de yunanistan ve türkiyenin, bölgede ABD'nin maşalığını yapan iki ülke olmasıdır.
örgütün 2000'li yılların başında yapılan operasyonların ardından dağıldığı sanılmaktadır.
