an itibariyle http://www.tinychat.com/90larturkce adresinden yayına başlamış olan program. eskilere dair ne varsa (eski klipler, çizgi filmler, diziler vs.) hepsi canlı yayında.
Sıkıldım sizden. Çok samimiyim artık gına geldi. Yani be adam/kadın, sen şimdi üniversitede öğretmenlik eğitimi alıyorsun ve biter bitmez zılgıt çalmaya başlıyorsun, devlet atama yapsın! bilmem ne... sosyal medyada orda burda olabildiğince enerjini harcıyorsun, yahu devlet neden öğretmenleri atamak zorunda? ben onu anlamıyorum. Devletin böyle bir zorunluluğu olabilir mi ? O zaman mühendisler, fen edebiyattan mezunlar, uluslararası ilişkilerden mezun olanlar da çıksın devlet bize iş versin! diye bağırsın?
Seni özelliğin ne arkadaşım? Yani "öğretmenlik" gibi tamamiyle kişisel yetkinlik ve yeteneğe bağlı bir mesleği sırf öss'de puanın tuttu diye git oku, 4 sene takıl kafana göre mezun ol. Sonra devlet baba bize boğmir.
Yani tamam mezun oldun. Özel sektörde çalışabileceğin zilyon tane alan var? Dershaneler var? Özel kolejler var? Özel eğitim verebileceğin alanlar var? Neden devlet diğerlerine vermediği imtiyazı sana vermek zorunda?
Ama senin derdin farklı tabi.. "Devlete yaslanmak" değil mi? Öğretici bir insan yeteneğine sahip misin değil misin? diye sorgulanmadan, seni atasınlar ve ömrünün sonuna kadar garanti işin olsun öyle mi ? Mühendisin suçu ne? O neden devlet bizi kendi bünyesine alsın demiyor?
Bu öğreticilik işi tıpkı güzel sanatlarda olduğu gibi ön yetenek sınavlarıyla alınması gerektiğine inanıyorum. iki cümleyi bir araya getiremeyen, öğreticilik yetkinliği sıfır, toplum arasında bile konuşmaktan biçare insanlar mümkünse eğitim fakültelerine alınmasın.
Yani kimse kusura bakmasın ama ben ödediğim vergilerden, daha faydalı ve konusuna hakim olan öğretmenlerin faydalanmasından yanayım.
Yoksa okulu 6 sene de anca okuyup bir şekilde mezun olduktan sonra devlet bizi atasın! diye yırtınanlar bi gitsinler çay koysunlar...
edit: eksileyin öğretmenlerim eksileyin. iki cümle yazamıyorsunuz bari eksileyin. aslansınız siz!
1986 ve öncesinde hayata merhaba diyen, mahalle kültüründe büyümüş, kames/mikase toplarla mahalle maçları yapmış, sokakta ip atlamış, sokaklara tebeşirle sayılar çizip seksek oynamış, sobalı evde ateşin tavana yansımasıyla büyümüş olan tüm bünyeleri geçmişe ait resimlerinde eşlik edeceği pazar gecesini renklendirmeyi planladığımız özel 90lar gecesi yayınımız başlamıştır.
1986 ve öncesi doğumluları yakından ilgilendiren an itibariyle başlamış gecedir. Bu gecede, geçmişe hızlı bir yolculuk yapıyorken hem 90'lı yıllara ait görsel resimleri, hem de o yıllara ait müzikleri aynı anda sizlere sunuyor olacağız.
son zamanlarda çıkmış en süper internet olayı. mesala eve geldiniz diziniz 10 dk. önce başlamış hemen açıyorsunuz yıldız.tv yi o anda yayında olan kanalı geriye sarabiliyor ya da ileri alabiliyorsunuz.
1-deli gibi entry sayısını arttırmak adına, sol frame'nin ebesiyle ilişkiye girmeyelim.(entry girerken 25 sn. kuralı gibi bir kural konulmasına sebebiyet vermiyelim birileri kıçıyla gülmesin bize)(#284227)
2-az kişiyiz, az ve öz entryleri okuma sansımız olsun yazılan bir entryi 2-3 dakika içerisinde bir sonraki sayfaya ucuyor.Ayrıca sürekli aynı tarz entryler okumak başlığa ön yargıyla yaklaştığımızdan dolayı bazen kaliteli entryleri bile görmemize engel oluyor. (bkz: samanlıkta iğne aramak) **
size farklı bir bakış açısından nedense hiç kimsenin dile getirmediği islam ve mantığın hatta yaşam kalitesinin birbirinin bütünü olduğundan bahsetmek istiyorum. bugün türkiye'de islam üzerine yapılan tüm din yorumlarında, dini anlatmakla uğraş veren insanların içerisinde hep bir kural ve bu kurallara uyulması gerekliliğinden bahsediliyor. islamın yasaklandığı haram kıldığı tüm unsurların neden haram olabileceği?, haram olmasındaki asıl sebeplerin neler olabileceği? yada emrettiği şeyler insan ve insan psikolojisinde ne gibi etkiler uyandırdığı üzerine bir argüman ortaya konulmuyor. islamın "dinin direği" olarak gördüğü namaz, allah'ın değil, tamamiyle insanların ihtiyacı olan bir ibadettir. namaz, günün 5 noktasında insanlara emredilen bir ibadet olmasının sebebi, insanların örneğin; sabah namazından sonra öğle namazına kadar olan süre içerisinde bir önceki namazın insan üzerindeki huzur ve rahatlama etkisinden dolayı kötü bir eylemde bulunma, insanlar hakkında nefret suçu işleme vb gibi bütün olumsuz düşünce ve aksiyonlardan uzak tutan bir ibadet olduğundan neden hiç bahsedilmez?
ya da alkolün haram olma sebebinin dinin beyin ile kalp arasındaki bağlantısının kopmasını engellemek için olabileceğinden, alkol alan bir insanın o sırada alkol almadan önce kesinlikle yapmayacağı eylemleri yapabilecek düzeye gelmesinden dolayı haram kılınmış olabileceğinden neden hiç bahsedilmez? islamın hayat içerisinde koyduğu kurallardan zinanın haram olma sebebinin aslında insan psikolojisini mahveden, insanların merhamet ve acıma duygularından yoksun bırakan bir eylem olduğu için haram olabileceğinden de neden hiç bahsedilmez?
bugünkü nesil artık sorgulayıcı bir nesil, nedenlerini ve sebeplerini anlatmak onlara mantık üzerinden bir yolculukla çıkarak islamın anlatılmasının daha etkili olabileceğini düşünüyorum. islamın bir mutlu ve huzurlu insan olmak için kurallarının olduğunu, islam kelimesinin mealindeki gibi insanların hayat içerisinde "terbiye"li ve ahlaklı olmasının ince formüllerinin verildiğini, en önemlisi de islamın insanlara salt olarak "iyilik" yapmayı emreden bir din olduğunun daha ön plana çıkartılarak anlatılmasının taraftarıyım.
ama bugün islamı anlatan insanların bu kuralları anlatırken neden ve niçinlerinden hiç bahsetmediklerini görüyorum. bugün yabancı bir insana hristiyan olduğu için "sen cehenneme gideceksin ben cennette olacağım" şeklinde bir yaklaşımla islamın çizgisine yaklaştıramayacağımızı düşünüyorum. bakara suresi 62. ayet der ki "iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar, sabiîler... her kim allah'a ve âhiret gününe (gerçekten) iman eder ve amel-i salih işlerse, elbette onların rab'leri yanında mükafatları vardır. onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi kendilerini üzecek bir şeyle de karşılaşmazlar." bu ayette islamın yeni doğduğu zamanlarda bile (kimi kişilere göre tüm zamanlarda) yahudi ve hristiyanları dahi cennette müjdeleyerek rahmet şemsiyesi altına alan bir perspektiften bakılması gereken bir din olduğunu düşünüyorum. islam doğduğu günden bu yana gayri müslim insanların ibadethanelerine sahip çıkan onların haklarına saygılı olan bir anlayış sergilemiştir. ama bugün bakıyoruz ki sırf müslüman doğmuş olmasından dolayı 1-0 önde başladığına inanan insanların var olduğunu, islamın insanlığa gönderilmiş bir din olduğunu tüm insanlara hoşgörüyü emreden bir din olduğu algısından hızla uzaklaşıldığını görüyoruz.
yaşam kalitemizi ve mutlu bir insan olmamız için islam şemsiyesi altında bulunmanın farkedilmesi, allah'ın insanlığa bunları emrederken tüm dünya toplumlarında "huzur" için emrettiğini her daim düşünmemiz dileğiyle..
diyelim ki uyku düzeniniz bozuldu. sabaha karşı yatıp öğleden sonra uyanıyorsunuz o zaman yapmanız gereken durum. yani 24 saat hiç uyumayarak akşam vakti yattığınızda sabah kalkabiliyorsunuz. hiç deneyeniniz var mı bilmiyorum ama işe yarıyor
ihsan dağı'nın bugün zaman gazetesindeki köşesinde talep ettiği durum.
alıntı;
"ama bence asıl önemli ve acil olan, kürtçeyi türklerin öğrenmesi... bu nedenle kürtçe seçmeli falan değil 'zorunlu ders' olmalı, ingilizce, fransızca gibi bütün türkiye'de... altyapı hazır değildir, öğretmen yoktur, bahane çoktur; ama başka türlü de 'türk'ü 'kürt'e katmak zordur. genç siviller'in bir kampanya sloganında dedikleri gibi, 'biraz da biz kürt olalım', yıllardır onları türk yapmaya çalışıyoruz. biz türkler, kürtlerin türk oldukları kadar kürt olmazsak eşit kardeşlik iddiamız ciddiye alınmaz, birlikte yaşama irademizin varlığı anlaşılmaz"
2 - panik bozukluğu ölüme yol açan bir hastalık değildir.
3 - panik bozukluğu bir akıl hastalığı değildir.
4 - panik atağı sırasında insanların öldüklerine, delirdiklerine ya da kontrol dışı davranışlarda bulunduklarına ilişkin hiçbir tıbbi bilgi yoktur.
5 - panik atak kişiyi hem duygusal yönde hem de bedensel anlamda aşırı derecede zorlayan bir yaşantıdır, fakat bunu yine de sadece yaşayan bilir ve de dışardan anlaşılmaz.
6 - panik atak sırasında yaşanılan nefes alma sorununu aşmak için yapılan en büyük hata hızlı nefes alıp vermektir, oysa o daha da yorucudur, yapılması gereken derin ve sakin nefes almaktır.
7 - atak geçireceğim diye dışarı çıkmaktan, kalabalık yerlere girmekten korkmayınız. bu konudaki temel davranışınız hastalıktan önce neleri yapabilmekteyseniz, onları yapmayı sürdürmek olacaktır.
8 - ilaç tedavisi panik atakları azaltmak için etkilidir ama sadece ilaç yeterli değildir. bunun yanında eğer psikoterapi alırsanız sorunla başa çıkmayı öğrenmiş olursunuz.
9 - tedavi içerisinde bile atakları yaşamaya devam edebilirsiniz, ama nasıl engelleyebileceğinizi öğrenmiş olacağınız için çok daha hafif atlatacaksınızdır.
10 - atak başladığında belirtilerin en yoğun yaşandığı süre 10 dakikadır, dolayısıyla sağlık kuruluşuna gitmeye çalışsanız bile vardığınızda geçmiş olacaktır. unutmayın bu fizyolojik bir rahatsızlık değil tamamen psikolojiktir.
Bunları anlattıktan sonra peki panik atak geçiren birine nasıl davranmalıyız?
panik atak geçiren birine yardım ederken ilk önce gerçekten o kişinin panik atak geçirip geçirmediğinden emin olunması gerekir. eğer kişinin panik atak geçmişi varsa ve sizde o anda kişinin panik atak geçirdiğinden eminseniz ilk olarak o kişiyi rahat olabileceği ve etrafında onunla ilgilenen çok fazla kimsenin olmadığı bir yere götürün.
olabildiğince sakin ve serin kanlı olmalısınız, o kişi o anda çok kötü birşey olduğunu öleceğini düşünüyordur, sizde sanki o kişi ölecekmiş gibi panik bir şekilde hareket edersiniz kişiyi daha da kötü bir duruma sokabilirsiniz. panik atak geçiren kişiye bunun 10 dakika ile 20 dakika arasında geçeceğini söylemek, bunun yüzünden herhangi bir şey olmayacağını, sakinleşmesi gerektiğini söylemek ve nefes egzersizi yapmasını sağlamak çok yerinde ve rahatlatıcı bir davranış olacaktır.
Anti depresan ilacları ilk kez alıp kullanmaya başlayacak olanlara tavsiyelerdir.
1- anti depresan ilaçlar kesinlikle doktor kontrolünde ilk başta düşük mglarda başlayarak daha sonrasında doktorunuzun tavsiyesinde standart bir ölçekte kullanmanız gereken ilaçlardır.
2- anti depresan ilaçlarının kişisel olarak tüm bünyelerde etkileşimi ve etkisi kişiye özeldir. Dolayısıyla bir ilaç konusunda sözlükte, internette, arkadaş çevrenizde "hiç bir işe yaramıyor kullanma" gibi tamamen subjektif olan telkinlere kesinlikle itimat etmeyiniz.
3- anti depresan ilaçların ilk kullanımında ilk hafta sizi biraz zorlayabilir(işlerin daha kötüye gittiğini düşünebilirsiniz). ama ilk haftanın ardından etkisini göstermeye başlayacaktır.
4- anti depresan ilaçları kullanıyor iken, bu ilaçların kalıcı olumlu etki yaratma sürecinin en az 6 ay sürekli kullanmaktan geçtiğini unutmayınız. dolayısıyla ilacı kullanımı bırakmayınız.
5- Anti depresan ilaçlar uzun vadeli etki gösteren ilaçlardır. 6 aya kadar olumlu bir fayda sağlaması çok nadirdir. dolayısıyla sizin bu uzun vadeli süreçte doktorunuz kontrolünde bu ilacı kullanmanız gerekliliğini unutmayınız.
6- Anti depresan ilaç kullanımını aniden kesmek, doktor kontrolü dışında birden bire bırakmak bünyede yine olumsuz sonuçlar doğurur. Kesinlikle birden bire bırakmamanız gerekmektedir.
7- anti depresan ilaçlar bağımlılık (altını çiziyorum) yapmaz.
8- kişisel tecrübeler noktasında bir tavsiye almayınız. Çünkü bu ilaçları doğru düzgün ölçekte kullanıp devam ettiren insanlar çok nadirdir ve onların tecrübeleri de yine dediğimiz gibi yanlıştır.
9- psikologlara ve psikiyatrislere karşı anti duruşu olan insanlara itimat etmeyiniz. Unutmayın ki psikoloji bilimini hiçe saymak ancak cehaletle eş değerdir.