secret1907
-1384 (lanet olası federal)
beşinci nesil yazar 1 takipçi 119.20 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    babanın size sarılıp ağlaması

    1.
  1. içine işler. yıllarca görmediğiniz o halini görmek, onun güçlü görünümüne hiç uymaz. artık yaşlandığını, daha duygusal olduğunu ve bundan sonra sıranın size geldiğini, yıllarca sizin için yaşayan adamın, benim yaptıklarım, yapacaklarım bunlardı dercesine size sarılıp, ağlayarak yolcu etmesi...

    hayat geçiyor, çocuklar genç, gençler yaşlı oluyor. yanlışın da oldu olmadı değil ama o yanlışları dahi benim iyiliğimi düşünerek yaptın. daha iyi olabilir miydi, olabilirdi. fakat her şeye rağmen allah razı olsun senden, allah başımızdan eksik etmesin. belki maddesel olarak yapabileceğin çok bir şeyin kalmadı ama, bu zamana kadar yedirdin, içirdin, okuttun, gezdirdin. artık sıra bende inşallah, sen geçmişe bakıp hatalarına hayıflanma, benden yana hakkım helal olsun, çok zaman tartışsakta.
    4 ...
  2. adıyamanlı samet usta

    1.
  3. etsiz çiğ köfte sektöründe yeni yeni adını duyurmaya başlamış etsiz çiğ köfte üreticisidir.

    şu ana kadar tattığım en iyi etsiz çiğ köfte yapan işletmelerin sahibidir. merkezi ankara'da bulunmakla beraber, bayii sayısını hızla arttırmaktadır.
    0 ...
  4. büyüdükçe babanın sevgisinin azalması

    1.
  5. frikikçisi bruno alves olan takım

    1.
  6. insanın içini sızlatsa da, ne yazıkki fenerbahçedir.

    Edit: yazdıklarımdan, adamın defans futbolcusu olduğu için frikik kullanamayacağını idda ettiğimi düşünen onun bunun çocuklarını ortaya çıkaran başlıkta olmuştur ayrıca.
    2 ...
  7. ramazan ayını yalnız yaşamak

    1.
  8. birçok duyguyu eksik hissetmektir.
    annenin sahur için yaptığı hamur işi yiyeceklerinden mahrum kalmak. babanın iftar için aldığı tatlıyı yiyememek ve onunla birlikte teravih namazına gidememek...
    gün be gün büyüyen kardeşin öğlene kadar tuttuğu çocuk orucunu görememek. arkadaşların ile iftar yapamamak...

    gerçekten zor be...
    ramazanın bereketi daha bir farklı birlikken, birlikteyken. kıymetini bilmek lazım.
    0 ...
  9. kim lan bu system error

    1.
  10. gereksiz.
    ayrıca bu boş beleş yazar hala yazmaya çalışıyor mu burada yahu.
    0 ...
  11. bir türlü geçmek bilmeyen sebepsiz sıkıntı

    1.
  12. nedenini bilmediğin bu yüzdende bir türlü kurtulamadığın sıkıntı türüdür.
    Çileden çıkartır cinsten bir derttir.

    Edit: nasıl sıkkınsa canım başlığı bile yanlış açmışım. Biri düzeltsin şu başlığı la, ben bilmiyorum nasıl düzeltiliyor. *

    edit 2: türkçe hocaları başlığa gelmeden düzelttim çok şükür. Bu arada sınav stresi falan da değil ya. O günleri de geride bıraktım çok şükür.
    0 ...
  13. futbol teröristleri

    1.
  14. ne sevincini ne de üzüntüsünü insanca yaşayamayan teröristlerdir. Bunların takımı da yok. Her takımın bünyesinde vardır bu şerefsizler.

    Devletin malına, arabasına, polisine, rakip takım taraftarına vs vs zarar veren vatan hainleri, " allah belanızı versin."
    2 ...
  15. fenerbahçe galatasaray maçı için heyecan yapmak

    1.
  16. yersiz bir durumdur.

    Fenerbahçe için, pendikspor maçından daha kolay bir maçtır ve herkesin sükunete ihtiyacı vardır bu sebepten ötürü.
    1 ...
  17. küstüm ben oynamıyorum diyen galatasaray lı

    1.
  18. anadolu'da bir deyim vardır: zıllımak.

    ''zıllıyon olum sen ben oynamıyom'' der, kaybedeceğini anlayan taraf.
    şu son günlerde, bazı galatasaray taraftarları da bu tarz tepkiler vermektedirler. ligin başında play off sistemi olacağı söylenmesine karşın, play off sürecinde aldıkları başarısız sonuçların akabinde; ama şöyle, ama böyle, ama biz daha iyi takımdık, ama biz aslında şampiyon olduk bile, ama federasyon, ama adalet, ama top sevmedi, ama, ama, ama diye ''ama''ları sıraladıktan sonra, yine de kalplerinde ki sızıyı dindiremediklerinden olsa gerek: '' küstüm ben oynamıyorum '' diyerek cümlelerini sonlandırırlar.
    1 ...
  19. lisans eğitiminde girilen son final sınavı

    1.
  20. insana değişik duygular yaşatan sınavdır.

    acaba bir aksilik olur mu endişesi ile hem heyecanlandırır, hem de eski sınav telaşelerinizi hatırlatarak tebessüm ettirir.

    sınavınız iyi bir şekilde geçmişse, artık mezun oldum galiba lafını ilk kez o sınav çıkışından sonra kullanırsınız. ***
    0 ...
  21. adaletsiz futbolun ateşini üfleyerek söndürememek

    ?.
  22. 22 nisan 2012 galatasaray fenerbahçe maçı sonrasında, sayın başkan ünal aysal'dan beklediğimiz yeni bir açıklamadır. şike soruşturması ile ilgili zamanında verdiği bu demeçte ne kadar haklı olduğu bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır.

    söz konusu maçın bitiminden beri, maçın adaletsizliğinden dem vuran galatasaray taraftarlarını da rahatlatıcı bir etkiye neden olacaktır bu olası demeç kuşkusuz.

    ayrıca bu ateşi üfleyerek söndüremiyorlarsa her şeye rağmen; kendilerine su topu takımına yönelmelerini tavsiye ederim. zira ateş mateş kalmaz, suyun içinde oynarsınız topunuzu ne güzel!!!
    0 ...
  23. sahi bir melo vardı ne oldu ona

    ?.
  24. gollerden sonra ilginç sevinmesi ile galatasaray taraftarının gönlünde taht kurmuş futbolcunun kayıplara karışmasıdır. *
    günlerdir basında; melo kendini fenere saklıyor, melo şöyle hazırlandı, melo böyle yapacak tarzı haberler çıkıyordu. ben bir köpek göremedim sahada bu defa. bir ara mehmet topuz taklit yaparak bu konuya değindi ama göremedik bu kez, o alışık olduğumuz fırtpull'a.*
    3 ...
  25. penaltı golü atan muslera vs maç kazandıran volkan

    ?.
  26. birinin muslera, fatih terim ve galatasaray camiasına, bir kalecinin asli görevinin ne olduğunu göstermesi gerekiyordu ve bu işi kendine görev sayan volkan demirel'de bunu layıkı ile gözler önüne serdi.

    karşılaştırmaya gelirsek: biri farkı bulunca, kazanılan penaltı ile gol sevinci yaşar,
    diğeri ise kalecilik o değil, budur diyerek yapması gerekeni yapar.
    18 ...
  27. saraçoğlunda kupa kaldırmayı hayal eden masum gsli

    1.
  28. etekleri tutuşmuştur bu maçtan sonra * fakat henüz gerçeklerle yüzleştiklerini söylemek yanlıştır.

    muhtemelen volkan tüm stada üçlü çektirirken anlayacaktır bu acı gerçeği. *
    5 ...
  29. asker yemeği

    1.
  30. askere gidecek olan kişinin ailesine, akrabalarına ve arkadaşlarına verdiği yemektir.

    yemekler, oyunlar ve en sonunda dualar eşliğinde helallik alınır bütün davetlilerden. sonrası malum; hafif bir özlem duygusu gitmeden başlamıştır bile.
    *
    0 ...
  31. gece uyandıracak kadar güçlü olan diş ağrısı

    1.
  32. acıyla ve sabırla sabah olmasını bekleten ağrıdır.

    Ah o sabah gelse de " senin yapacağın dişi si....." desem doktora diye umutla zamanın geçmesini istersiniz.

    Ooofff!!!
    1 ...
  33. babanın yaşlandığını kabullenememek

    1.
  34. babayı hep o dinç hali ile hatırlamaktır.

    benim babam gencecik adamdı...
    simsiyah ve kıvırcık saçları vardı benim babamın.
    bana ilk pilli araba aldığında, ''benden çok oynuyor anne yeteeeeer'' diye ağlardım. ilk ışıklı kamyonetimde ise, tüm odaların ışığını kapatır, ''bak oğlum ne güzel'' diye söylerdi bana. kendi çocukluğunda sahip olamadığı o oyuncakları, bana almakla gurur duyardı kendisiyle.

    benim babam gencecik adamdı...
    iki kanepe arasını kendime kale edinir, babamdan gelen şutları kurtarmak için çaba harcardım. hep ben kaleci olurdum. babamsa; çocukluğunda, üniversite hayatında ve askerliğinde yaptığı futbol maçlarını anlatır. kendisini keşfedilememiş bir forvet olarak hissedip bana öyle şut çeker, bir yandan da anlatmaya devam ederdi. bense dinlemezdim fazla, ya da öyle zannederdim. kimi zaman tutamazdım topu ve televizyonun üstündeki vazo kırılır. kimi zaman o kötü şut çeker ve duvar saatini yere düşürürdü. annemse, tedirgin ama bir şey diyemezdi. şutun sahibi evin babasıydı sonuçta. bir çok defa, alt kattan gelen oklavayla karışık tavana vurma sesi ile son verdik, günlük şut çalışmalarımıza.

    benim babam gencecik adamdı...
    ilk arabası toros'ta, beni ön koltuğa oturtmaz. ''geç arkaya'' dediğinde, bir hışımla hemen arabanın sağ ön tekerleğini kendime hedef belirler ve tekmeler savururdum. o ise gelir yanıma, yüzünde hafif bir tebessüm ve beni kulağımdan tuttuğu gibi arka koltuğa oturturdu. sonrası malum, gideceğimiz yere kadar, ayağımın sızısı ile başbaşa bir yolculuk. babamın toros'u vardı be.

    benim babam gencecik adamdı...
    sürekli hastalanırdım ve doktora götürürdü beni. doktor ne zaman reçeteye iğne yazsa, benden önce davranır ve '' bu iğne yerine verebileceğiniz bir şurup ya da hap yok mu doktor bey '' derdi. kimi zaman bu sorusuna olumlu cevap alır ve beni büyük bir korkumdan kurtarır, kimi zamanda ise olumsuz cevap alır ve yüzünde üzgün bir ifade ile ''peki'' derdi. peki...
    daha ilkokul'a bile gitmediğim günlerden bir gün, iğne vurunmak için hastaneye gittiğimizde, henüz hastaneye girecekken, '' babaaaaa, bacaklarım tutmuyor babaaaaa '' diye sana yalvarırcasına senden yardım istediğim o günü, hala anlatırsın bana. kendinle gurur duyarak anlatırsın bunu. ben son çare yine sana sığınmış ve senden beni kurtarmanı istemiştim çünkü. eminim ki çocukluğum aklına geldiğinde, ilk hatırladığı şeylerden bir tanesi o andı babamın.

    benim babam gencecik adamdı...
    her haftasonu ya ailecek bizi bir restorana götürür ya da benzini doldurur, eti alır, mangalı alır ve bindirirdi bizi broadway'ine, götürürdü kafasına esen yere. sonra buldu mu güzel, yeşilliği bol ve ağaçlık bir ortam. çekerdi arabasını, yakardı sigarasını önce, daha sonra vakit kaybetmeden mangal işi ile uğraşırdı. arada bir yanıma gelir, orda devam ederdi bana şut çalıştırmaya. bu sefer iki ağaç arası kale.

    benim babam gencecik adamdı...
    işten gelme saati yaklaştığında, annem beni dışarı yollar, git babanı karşıla derdi. kendisi de balkondan bana bakardı tabi. aksilik bu ya, bir gün annem bana bakmak yerine yemekle ilgilenmek için mutfağa gitmiş. babamın da geç geleceği tutmuş. bense babamı beklemekten sıkılmışım ki, daha tanımadığım şehirde, sağım ile solum arasındaki farkı bilmezken, babamın yanına gitmek için düşmüşüm yollara. sonrası malum. emniyete gelen babam, yüzünde bir telaş ifadesi hakim ve koşa koşa geliyor yanıma. kucağına alıyor ve tek kelime etmeden eve getiriyor. koşuyordu benim babam. o keşfedilememiş bir forvetti demiştimya sana da.

    benim babam gencecik adamdı...
    yozgatspor o dönemlerde birinci ligde olmadığı için televizyondan takip ederdi takımını. ne zaman fenerbahçe, kayseri'ye, ankara'ya, konya'ya deplasmana gitse, babamda oraya giderdi. her seferinde baba beni de götür diye yalvaran gözlerle bakardım. ilk başta ''olmaz oğlum seni de sonra götürürüm'' der ama ben ısrar edince, ağlamaya başlayınca dayanamaz ve '' tamam '' derdi. o gün erken yatardım çünkü sabah babam beni erken kaldıracak ve deplasmana gidecektik. aykut'u, oğuz'u, okocha'yı izleme hayali ile yatardım yatağa. sabah ise hep hüsran. babamın '' hadi oğlum kalk maça gidiyoruz '' sözü yerine, '' oğlum kahvaltı hazır'' sesini duyardım annemden. sonrası yine malum... ağlama, kızma, ve protesto edilen bir kahvaltı. babamsa akşam geldiğinde aldığı konya şekeri, ile kandırmaya, gönlümü almaya çalışırdı. ha bir de o hafta kesin beni yozgatspor'un maçına götürürdü tabi. üçüncü lig maçı ama yine de yeterdi bana. bir şaban vardı o zamanlar. takımın en iyisi. hala aklımdadır o şaban. o golü atınca ben babamla beşlik çakardım.

    benim babam gencecik adamdı...
    ilkokul 5. sınıfta bilgisayar dersinin ilk haftasında, klavyedeki tuşları öğretmişti bilgisayar öğretmeni bizlere. bense akşam babam eve gelir gelmez, '' baba artık bilgisayar kullanmayı öğrendim'' demiş, babam bu sözüme çok gülmesine rağmen, o sözümün 1 ay sonrası kadar bana bilgisayar almıştı. o zaman başladı işte fifa'ya olan merakım. fenerbahçe yoktu oyunda ve bunu da babama şikayet ediyordum ben. nasıl olmazdı fenerbahçe.

    benim babam gencecik adamdı...
    şeker hastalığı çıkmıştı daha o genç yaşında. acaba yaşlanıyor muydu? çayı da şekersiz içmeye başlamıştı her yaşlı gibi. hayır, bu olamaz! babam gençti ama gençlerde şeker hastası olabilirdi. şeker hastalığı yaşlılara has bir hastalık değil, çayı şekersiz içmekte yaşlılara özgü değildi. hem artık ben de çayı şekersiz içiyordum. ben yaşlı değildim ve bu yüzden, çayı sadece yaşlılar şekersiz içer tezini çürütmeyi başarmıştım. ama şeker hastalığı yüzünden her gün kullanmak zorunda olduğu o ilaçlar canımı sıkmıyor değildi. gencecik adam, her gün niye ilaç almak zorundaydı ki. saçma!!!

    benim babam gencecik adamdı...
    başarısız bir öğrenci olmamdan ötürü kazanamamıştım hiçbir yeri ama biliyordum, babam vazgeçmezdi benden. ankara'ya özel bir okula yatılı gönderdi beni. işte o günden sonra, baba ile yaşanmışlıklar da azalmaya başladı haliyle. babamdan daha çok gördüğüm insanlarla tanıştım ve onlarla dostluklar kurmaya başladım. her şeye rağmen biliyordum ama: benim babam hala gençti. oğluyum sonuçta, sesinden bile anlardım bunu değil mi?

    benim babam gencecik adamdı...
    üniversiteye kayıt olurken yanımda gelmiş, ama ben kayıt sırasındayken bile eşyalarını bana verip, ben şurada bekliyorum, sen işini halledince gelirsin demişti. biraz üşengeçti babam. eskiden böyle miydi? koşardı, arabayı hızlı kullanır, deplasmana maça giderdi. kendi başıma gelsem kayıt olmaya sanki çok bir farkı olacaktı diye düşüne düşüne kaydımı yaptırdım üniversiteye. o zaman düşünmemiştim ama yine de iyi ki gelmiş, iyi ki görmüş nereyi kazandığımı, nerelerde yıllarımı geçireceğimi.

    benim babam gencecik adamdı...
    ama artık gözlük takmaya başlamıştı. hiç alışamadım o gözlüklere. o da alışamadı eminim. ilk başlarda, doktorun verdiği o gözlüklere inat, gazetesini eskisi gibi okumaya çabaladı. eliyle gözünü ovuşturdu, gözünü kısarak baktı, gazeteyi bir yakın bir uzak tuttu ama başaramadı. en sonunda aldı gözlüğü eline ve başladı onu kullanmaya. bir daha çıkarmayacaktı. hatta sonraları, dışarıda farklı, televizyon izlerken farklı, gazete okurken farklı gözlükler kullanacak kadar bağımlı olacaktı bu nesneye.

    benim babam........
    kıvırcık ve simsiyah saçlardan eser yok. 3'de 2'si gitmiş, kalanlarsa bembeyaz. koşarken göremiyorum artık. arabayı yavaş kullanıyor, geçmişte yaptıklarını daha bir zor hatırlayarak anlatıyor. bazen bu böyle miydi acaba diye soruyor. doktor rejimi de daha katı uygulaması gerektiğini söyledi geçenlerde. kimi zaman gözlerinden, kimi zaman sözlerinden anlıyorum: '' yoruldum artık oğlum diyor '' bana o gözler, o sözler.

    yüzüne karşı hiçbir zaman seni çok seviyorum demedim. bundan pişmanlıkta duymuyorum çünkü ben senin gençliğinim. ben senin oğlunum. ama hani küçükken bir yalan söyleyip anneme yakalandığımda, anneme '' nerden öğrendin '' diye sorduğumda, annemin cevabı '' anneler bilir, kuşlar söyledi'' olurduya.
    sana da kuşlar mı söyler, ya da babalar da bilir mi, bilmem ama; seni seviyorum... zamanında sen bunu söylememene rağmen, benim bildiğim gibi, sen de bunu bil, başka bir şey istemem.
    baba...
    6 ...
  35. arka sokaklar dizisinin kazandırdıkları

    1.
  36. tanım başlıkta gizli sizi zeki yazarlar.

    şahsen ben yarın bir polis meslektaşımızın yerine görev yapsam, hiç sırıtmam bu meslekte. Rıza baba gibi de bir komiserim oldu mu tadından yenmez.
    0 ...
  37. adaletin bekçileri olarak galatasaray

    1.
  38. http://spor.milliyet.com.....2012/1494122/default.htm

    fenerbahçe asbaşkanı ali koç'un, galatasaray'lı yöneticilere söylediği iddia edilen söz.

    kendi tarihlerini şikesiz olarak görmelerinden kaynaklı olarak, 3 temmuzdan bu yana takındıkları tavır ve sergiledikleri hal ve hareketlerinden ötürü, galatasaray'lılara karşı ali koç'un ironi içeren karşılama hareketi olarak da nitelendirilebilir.

    --spoiler--
    Türkiye Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı, Ankara Sheraton Oteli'nde başladı. Genel Kurul Toplantısı'na ilk olarak Ali Koç'un Galatasaray yöneticilerine söylediği sözler damgasını vurdu.
    TRTSPOR'un haberine göre; Ali Koç, Galatasaraylı yöneticilerle selamlaşırken "Adaletin bekçileri hoşgeldiniz" demesi dikkati çekti.

    --spoiler--
    1 ...
  39. krasic bitti bitiyor

    1.
  40. fanatik gazetesinin haberine göre krasic'in başkanım beni al dediği söylenebilir.

    http://m.fanatik.com.tr/N...D=94801&CategoryIDs=9
    2 ...
  41. zall ın fake hesap kullanması

    1.
  42. sözlükte zall rumuzu ile rahat hareket edemeyen zall'ın, düşüncelerini daha açık ifade edebilmek için başvurmuş olabileceği yöntem.

    Ortada böyle bir söylenti var.*
    3 ...
  43. yazamayancocuk

    1.
  44. bu yazara da ben hoş geldin diyeyim bari.
    hoş geldin.*
    0 ...
  45. bedelli askerlikle dalga geçmek

    1.
  46. vadaa, dekont, banka kuyruğu gibi vs vs terimleri kullanarak eğlenme durumudur. Ya ne kadar komik yazar varmış burda. Gül gül ölüyoruz. Hepiniz mi cem yılmaz'mışsınız be mübarekler. Hey allah'ım yaa. Kih kih kih...
    3 ...
  47. 90 dk da kaleye bir şut çekemeyen süper forvet

    ?.
  48. kaleyi geçtim auta dahi bir şutu yoktur ayrica. Sadece türklere has forvet tipidir.

    Ama gökhan gönül, volkan demirel ve emre belezoğlu ile aynı takımda olmasaydı kesin şut çekerdi yeaa...
    8 ...
  49. kurdeleli öğrenci

    1.
  50. ilkokul birinci sınıfta, okumayı ilk öğrenenlere, öğretmenleri tarafından mükafat amaçlı verilen nesneye sahip olan öğrencilerdir. *
    aşağıda güzel bir olay anlatılmıştır, bu öğrenci ile alakalı; ***

    --spoiler--
    sınıfta okumayı ilk siz öğrenmiş,kurdela takmışsınızdır; alkışlarla. halbuki o çubuk çizmektedir daha...
    keratı ezberlemiş çatır çatır problem çözmektesinizdir, o fiş heceler ;a.li..top..oy.. na!
    öğretmen kim söyliycek diye sorduğunda parmağınız havadadır onun ise aklı havada.
    kızlar istihza ile bakar zavallıya, ''tembel tembel, tavuklara yem ver'' diye kıkırdar, alaya alırlar.
    ve bir gün... öğretmen babasını çeker kenara ''sen bunu tamirciye ver'' der, kibarca. çıraklık! korkunç bi şi, toptaşı cezaevine tıksalar bu kadar olur anca.
    sanayiye düşen çocuğun ilk günleri çilelidir, usta bir kere konuşur, ikincide çakar. emreder, ameliyata giren operatör edasıyla: kurbağacık! yıldız! 15 - 16 lokma!
    çay söyle, dükkân süpür, cam sil, para bozdur, bulaşık yıka!
    garibim kriko vurmaktan başlar, lastik söker, takar, kartelin altına tabla koyar. eski yağları varilde toplar, kışın bunu delikli bi alamette yakacaktırlar. sökülen parçaları fırçayla ovar, mazotla parlatır, itina ile kurular.
    çamur gören cıvatalar zamanla pas tutar. bunları açmak bilek ister. önceleri ustasının ''bitmedi mi len'' daha sorusunu sıkça duyar. lakin zamanla pazuları güçlenir, tuttuğunu koparmaya başlar.
    gözünü açmış işi kapmıştır. artık dükkânı ondan sorarlar. bitirim tavırlarla müşteri karşılar ''aç abijim kaputu, bas, bırak, pompala!.. çıkma mı bulalım, orijinal mi istersin yoksa?''
    ve pazarlığı öğrenir. aşşa olmaz... kurtarmaz... bi şi istemez... at bi siftah!

    fiyaka sizde ama...

    siz liseye gitmektesinizdir. tiril tiril gömlekler, pırıl pırıl iskarpinler. ceket jilet, pantol ustura... onun bacağında yırtık kot, sırtında balıkçı yaka.
    ama vücudu oturmuş, daha bir adam olmuştur, cılız kalırsın yanında.
    rot rotil takabilmektedir artık, şanzıman da indirir icabında.
    saç sakal diye bir derdi yoktur. ne sözlü yazılı, ne sözel, sayısal.
    geçerken laf atar ''kurdelâlı gel çay söyliym sana.'' sataştığından değil ama size öyle gelir, baştan savarsın ''işim var, sonra!''
    mahalleden bir kıza talip olsanız tabii ki seni seçerler, o hırpaniye bakacak değillerdir ya.
    derken efeem üniversiteyi kazanırsın. kucağında teksirler, t cetvelleri, lügatler... taktığın gözlük yüzünü daha mı sivri göstermektedir ne? avurtların çökmüştür, suratın sararmış safra.
    o ise askerliğini yapmış gelmiş, küçük bir tezgâh açmıştır. sağlıklıdır, sıksan kan damlar yanağından.
    parça işine de girer, ne bileyim baskı, bilye balata... işi tıkırındadır, kalfa çırak çalıştırmaktadır yanında...

    emsalsiz meraklisina

    pazarları altunizade'ye takılır, beyazpapyon'a açılan aralıklardan az yorulmuş bi reno, murat bakar. şööle ağzını yüzünü toplar, biraz şekil, biraz maça... elini öpene satar, iki memur maaşı kârla.
    keyfi yerindedir ''kurdelalı, gel iki lafın belini kıralım'' diye çağırır ''bak bi kebapçı açılmış ki arka sokakta...''
    sen adı büyük üniversitenin sonu ''loji'' ile biten ekzantrik bölümünde okumaktasındır, mavi kartla gelip gidersin, kurşun sıkarsın mangıra.
    arkadaşın işi galeriye döktüğünde şaşırmazsın, artık albenili arabalar vardır elinin altında. yağlı tulum giydiği günler mazide kalmıştır, parfüm kokmaktadır kerata. üst baş kıranta, saat, telefon baktıran marka...
    kartını çıkarıp uzatır: tel, fax... alt alta bi sürü numara...
    bir gün imalat yaptığını duyarsın. bir gün ithalata girdiğini okursun ekonomi sayfalarında.
    ve bir gün uğrayıp adamına sorarsın ''ne o görünmüyor?''
    -kendileri mecidiyeköy ofisinde bulunuyorlar efendim. bi notunuz var mıydı acaba?
    -hiiç öölesine uğradım ''kurdelalı'' deyin hatırlar.
    aynı kıza talip olsanız hiiç şansınız yoktur, nitekim öyle de olur. sizin peylediğinizi o alır, kalakalırsınız ortalıkta.
    davetiyeyi yırtmanız neyi değiştirir ki? daha okulu bitireceksin de, askerliği yapacaksın da, iş bulacaksınız da... ölme eşeğim ölme... ulen kim baksın sana?

    ve günün birinde...

    mezuniyet tezini zor şer vermiş, diplomayı duvara asmışsınızdır sonunda. yurt dışına mı çıksam, master doktora mı yapsam? yüksek yüksek beklentiler... eriyip giden yıllar. devlet dairelerinden ümidi kesersin, firmalar zaten alâkadar olmaz. yüzüne bakan yoktur, istida yazmaktan canın çıkar.
    baba harçlığı ile dolanmak ağırına gitmektedir, iyi de ne yapabilirsin ki başka?
    bir gün semte dönmek için beklemektesindir durakta. önünde siyah bir araba durur, hani nikelajı göz alanlardan. kapı açılır, tanıdık bir ses duyarsın ''atla!''
    bakarsın o. napıyon, nediyon derken işsiz olduğunu öğrenir. ''hemen'' der ''hemen gel, bizde başla!''
    fikrini bile sormadan telefon açar. ''çocuklar yarın bir arkadaşım gelecek, girişini yapın, detayları konuşuruz sonra.'', ''hı hı avrupa'dan döneyim de, sakin kafayla... evet. ismi şeyy...'' telefonu eliyle kapatıp fısıldar, ''af edersin kurdelalı, ismini unuttum da.''
    ben böyle kurdelanın taaa... *
    --spoiler--
    0 ...
  51. her boka risk budur demek

    ?.
  52. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük