gayrı resmi sıhhi işletmelerde, belediye, maliye, sağlık bakanlığı denetmenleri ve alacaklı geldiğinde, mekanın kaşar çalışanlarından duyması muhtemel ilk cümledir. kısa ve sert telaffuz edilen "patron yok" versiyonu ise dilenciler içindir.
Genellikle anne yada baba olmakla sonuçlanan doğum kontrol yöntemidir. Birçokları açısından tırt bir başlık gibi görünse de bir zamanlar bir çok sağlık ocağında bu başlık adı altında listelenmiş akademik bilgeler mevcuttu.
Listedenin ilk sırasında istisnasız "geri çekilme yöntemi"nin bulunması da, erkekteki irade zayıflığının yazılı kanıtı, belgesi gibidir.
hemen herkesin, yaptığı mantık ile bağdaşmayan bir davranıştan sonra, hala normal bir insan psikolojisine sahip miyim diye düşünme durumudur. kesinlikle aklı başında kişinin yapacağı bir davranıştır. Hiç yapmamışsanız emin olun en az bir davranış bozukluğunuz bulunmaktadır.
Ankara'ya bağlı küçük bir köy. 20-25 hane falandır nüfusu. orijin ismi aynen başlıktaki gibidir. yıldızlı cumhuriyet. o kadar arştırmama rağmen ismini nereden ve nasıl aldığını öğrenemedim. bilen biri vardır belki..
Tembelliktir kardeşim. iki satır yaratıcı, bağlayıcı ara cümle kurup cuk diye "bkz" oturtmak varken sadece tembelliği yüzünden bu güzel olgudan mahrum kalmaktır. kolaya kaçmaktır. Hazetmem. yapanı da sevmem. (hadi bu başlığa da girin bakayım)
Çekilmezdir. Günümüz popüler kültürü ile körüklenmiş yeni davranış biçimlerindendir. Aile terbiyesi ile çok erken yaşlarda yontulması gereken bu yanlış düşüncenin tek sığınma noktası ise arsız bir odak noktası olma arayışlarıdır.
kapalı operasyonlarda tekrarlama riski % 30, açık operasyonlarda (bunu olmak göt ister) tekrarlama riski %5 olan, genelde kıllı, kilolu, genç ve tosunumsu delikanlılarımızda, geç kızlarımızda daha sıkça görünen, hepsinden önemlisi kuyruk sokumundaki kılların dönmesi ile değil, ense ve sırtımızda bulunan, mikroskop altında incelendiğinde ucu yivli matkap ucuna benzeyen kılların dökülme gibi nedenlerle kıc deliğimizin 2-3 cm yukarısında, kuyruk sokumumuzun 1-2 cm aşağısındaki çukur bölgeye (öyle şaşırma! o bölge herkesde var, bi yokla istersen) yuvalanarak, zamanla oturma biçimimizin ve yürürken oluşturduğumuz sürtünmenin de etkisi ile, aynı zamanda bölgede bolca olan ter'in sağladığı avantajlarla, yuvalandıkları yerden derinin altına, ordan da etin içine doğru matkapvari döne döne ilerleyişiyle oluşmaya başlamış sağlık sorunudur. Kişi her zaman iş işten geçtikten sonra, yani pilonidal sinus oluşumunu tamamladıktan, yani bu bölgedeki yumuşak dokunun içi yüzlerce kıl ile dolduktan sonra problemin farkına varır. ilk kıllar yolu oluşturduktan sonra, diğerlerinin işi daha kolaydır. zorlukların üstesinden gelmiş ve deri altına inmiş ilk kıllar mecaz değil, gerçek anlamda bir yol oluştururlar. kimi zaman bi kola pipedinin girebileceği kadar geniş olan bu yol, aynı zamanda içeride yuvalanmış kılların oluşturduğu iltihabi dışarı atmaya yarar. Eğer bu kanal tıkanmamışsa hasta nispeten şanslıdır. sadece akıntı, kaşınma ve kokuyla mücedale eder ama eğer kanal tıkanırsa, işte o zaman allah kolaylık versin. iltihap akamadığı için bölge şişmeye başlar. kimi zamanlar o kadar şişer ki kıcınızın üzerinde yumruk büyüklüğünde bi kıçınız daha olur. Bu şişkinlik yüzünden bölgedeki deriniz gerginleşir ve zamanla acımaya başlar. Sorunun benim kanımca en büyük ve en kötü etkisi de tam bu sırada gösteriri kendisini. o da iltihabın kana karışması sorunudur. Eğer bu olursa, ateşler içindeyken titreme nöbetleri geçirmeye başlarsınız. Dikkat etmez, önemsemez de antibiyotik kullanmazsanız ölebilirsiniz. iltihabın kana karışması sorunu ile karşılaşmadıysanız hiçbir zamna hayati bir tehlike arzetmez. Fakat 15-20 yıl gibi süreler boyunca problemi ortadan kaldırmazsanız, akıntı dolayı ile bölgede cilt kanseri oluşabilir. Bence vakit kaybetmeden aşağıdaki operasyonlardan herhangi birini olun. Ben daha fırsat bulup olamadığım için ameliyatlarla ilgili izlenimlerimi aktaramayacağım.
Asıl olarak sorunun benim bildiğim 3 çözümü var:
1- açık ameliyat
2- kapalı ameliyat
3- kimyasal müdahale
piknikten dönen bir ailenin, topluca ve biraz topuzu kaçırıcasına aldıkları alkolün etkisi ile yavaş ve yumuşak bir şekilde şarampole girmesi. Aile bireylerinin, yan yatmakta olan arabadan çıkarken girdikleri gülme krizi çevredekilerin de siniri bozmuş olmalı ki hep beraber gülüşmeye başladık. adrenalin patlamasından kaynaklanan şokun da etkisiyle oldukça keyifliydiler. "hahahhahaha kaza yaptık uleeen" nidaları ortalığı inletirken insaniyet namına sorduk bir ihtiyacınız var mı diye. yoktu. ne yaralanan. ne ölen. tatlı tatlı, usul usul kaza yapmışlardı sadece. hepsini araçtan çıktırdıktan sonra yürüyerek ve gülerek uzaklaştılar olay mahalinden.
özerkliği terör ve provakasyon oyunları ile kazandıktan sonra, tam bağımsızlıği amaç edinip buna ulaşmak için top yekün mücadeleye girişmemiş tek bir toplum yada coğrafi bölge malesef ki yok dünya üzerinde. Devekuşu beyni kadar tarih bilgisi olan, aynı zamanda düşünme kabiliyetini kaybetmemiş insanlar, bu ataktan sonra neler olacağını bilir. Konuyu hafife alanlar için söylüyorum. Şöyle bi göz atalım yakın çağ tarihine. Bağımsızlığını mücadele ile kazanmış devletler arasında kongre-bildirge eşgüdümünü, ülkelerinin kuruluş başlangıcı olarak kabul etmemiş tek bir oluşum var mı?. Amerika Birleşik Devletleri: bağımsızlık bildirgesi. Türkiye Cumhuriyeti: amasya genelgesi, erzurum, sivas kongreleri. Biraz daha yakından baktığınızda iki resmin arasındaki farkların 7den az olduğunu anlarsınız.
Şu anda söylenecek yada düşünülecek şeyler geleceğe yön verecek. Laf olsun diye fikir yürütmek hem tehlikeli, hem de tahmin edilenden çok daha zararlı olur. odaklanılması gereken tek nokta olmadığı için tüm bakış açılarıyla yaklaşmak lazım. Bir yaraya yokmuş gibi davranmak, yaranın büyümesinden başka işe yaramaz.
adına demokratik toplum örgütü denen bir oluşum istediği kararı istediği gibi verebilir, aslen pek de mühim değildir. Amaç gündem yaratmak ve bazı radikal fikirlere sahip kişilerin, akıllarındaki düşüncelere toplumu alıştırma çabasıdır. kısaca istedikleri gibi atıp tutabilirler ama bu konuda asıl söz sahibi taraflar olan türk ve kürt toplumları, öncelikle aşağıdaki soruları kendilerine sormalıdır:
- Meydana gelecek bir bölünmede Türkiye Cumhuriyeti içindeki kürtler ne olacak. Sınırdışı? Tehcir? Şartlı vatandaşlık?
- kürt kesimindeki türk yatırımlarının (gap, petrol kuyuları ve boru hattı gibi) durumu ne olacak?
- Türkiye Cumhuriyeti'nin gayrı safi milli hasılası kaç dolara yükselecek?
- bölünme meşrulaştığında, abdullah öcalanın serbet bırakılması da kesinlik kazanacak. bu olduğunda ülke içindeki kaosu hangi güç durduracak?
- ülke içinde doruğa çıkacak olan türk-kürt düşmanlığı sonucunda, vatan olarak tüm türkiye'yi benimsemiş, sayıları hiç de azınsanmayacak sayılarda olan asimile kürtler de saldırılara maruz kalacaklardır. (bu daha önce, kıbrıs türklerine uygulanan baskılar sonucu meydana gelen "6-7 eylül" olayları olarak tarihe geçmiştir. çok da değil günümüzden 55 yıl önce istanbuldaki azınlık rumlar bu tepkiyle karşılaşmak zorunda kaldı) Bu saldırılar sonucu yıkıma uğrayan insanların vebalini kim ödeyecek?
NOt: vikipedi'den alıntı 1955 saldırılarından bir kesit:
ilk saldırı saat 19.00 sıralarında Şişli'deki Haylayf Pastanesi'ne yapıldı. Ardından büyüyen kalabalık Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu'na geçerek gayrimüslimlerin toplu olarak yaşadığı birçok semtte önce Rumların, ardından da Ermeni, Yahudi ve hatta yanlışlıkla bazı Türklerin dükkânlarına saldırarak yağmaya başladı. istanbul'daki Rum azınlığın ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiledi. Rum vatandaşların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan, 20-30 kişilik organize birliklerin kent içindeki ulaşımı özel arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur gibi araçlar yardımıyla sağlandı. 7 Eylül 1955 sabahına kadar süren saldırılarda aralarında kilise ve havraların da bulunduğu "5.000'den fazla taşınmaz tahrip edildi ve milyonlarca dolarlık" mal sokaklara saçılıp, yağmalandı
- tüm dünya globalleşirken, ülkeler savunma masraflarından kurtulmak için mütemadiyen sınırları kaldırma girişimlerinde bulunup birleşme ve güçlenme yolunda kafa patlatırken, bizlerin özerkleşerek yada bölünerek küçücük parçalara ayrılma isteğimizden kimler rant sağlayacak?
- Sanayisi, tarımı, teknolojisi, düzenli ordusu, yerleşik bir devlet geleneği, eğitim sistemi, vergi sistemi, düzenli gelirleri olmayan, sadece bağımsızlık amacı ile aynı zamanda otorite altına tutmanın da bir o kadar zor oluğu güney doğu bölgesi, kürdistana dönüştürülünce kaçıncı dünya ülkesi olacak? Kimlerin sömürüsü olacak?
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Bu yazdıda fikir yoktur. fikir yürütülsün diye teşvik vardır. soru vardır...
Testisli bir modun açması gereken ve içinde güncel olarak üye, çaylak, başlık ve entry bilgi ve sayılarını vermesi gereken başlıktır. Niteliğe mi niceliğe mi öncelik verileceğinin tartışılacağı, sorunların deşileceği, acıyan yerlerimizin iyileştirileceği, hatta yer yer sözlüğe açılan davalardan bahsederek egomuzun tatminine ve mastırbasyon yapmamıza yarayacak başlıktır. Bi yönden kötü olmuştur, 7. nesil biti yeni kanlanmış bi yazar açmıştır başlığı ne yazık ki.
Hırsın amacı aştığı durum. Zengin olmak için çok çalışırken sağlığın kaybedilmesi buna örnek gösterilebilir ama benim aklıma gelen en iyi misal "0" (sıfır) bedenin moda olduğu yıllarda ajansı tarafından 40 kiloya düşmesi istenen 44 kiloluk 19 yaşındaki bir mankenin, diyetin 16. gününde açlıktan ölmesi. Norveçte olmuştu sanırım.