http://www.uzunpaslar.com adresinde ikâmet eden "futbol blogu"dur. tsl konusundaki detaylı yazıları, haftanın panoraması ve sezon öncesi incelemeleriyle tanınır. son zamanlarda murat demiryas, hilal gülyurt, ege görgün, mehmet ak ve ali deniz'le röportajlar blogda yer almıştır.
kısacası tsl özeline eğilen nadir bloglardan biridir.
zamanın ünlü oyun konsoluydu. bükülebilen başlığı, gameboy gibi çiple çalışan oyunları bir döneme damga vurmuştu. nintendo'nun gameboy'u ile ayrı bir yarışları vardı ama sonraları supervision bu yarıştan koptu.
hemen hemen her dönem gördüğümüz bazı vakitler konu bulamayan köşecilerin yaptıklarıdır.
bunları mevsimlere göre de ayırabiliriz.
ilkbahardan başlayalım;
mayıs ayları tam bir eurovision şenliğidir, tüm köşeciler bu konuya bir bir değinir. özellikle eurovision'dan sonra hafif sivri dilli yazarlar bu konuya balıklama atlarlar ve bu olayın aslında ne kadar komik bir şey olduğu üstünde uzun uzun kafa yorarlar. her yıl buna benzer yazılar bulabiliriz.
yaz;
mehmet öz dönemidir. haberlerde konu pek fazla olmadığından tüm haber bültenleri onu tek tek çağırırlar. o da görevi olarak kalple ilgili bilgiler verir. işte bundan sonra köşeciler devreye girer. mehmet öz'ün her söylediğinin altından girer üstünden çıkarlar. onu yererler ama kendilerine bakıp "ya biz neden hep aynı şeyleri yazıyoruz" demezler.
sonbahar;
siyaset mevsimidir. yeni umutlar ortaya konur, bu minvalde eserler köşeciler tarafından bir bir kaleme alınırlar.
kış;
kış mevsiminin yaşattıkları tam bir köşe konusudur. romantizmden girer havana göre spordan bile çıkabilirsin bu mevsimi anlatırken. böylece köşeler tek tek dolar. kar yağarken derin düşünceler(!) de yazıya yağar.
ekstralar:
barajlardaki su bitiyor dikkat,
ah şu çılgın konserler,
şu kendi kendimizi övme huyumuz yok mu!.. ahh ahh
dünyadaki en zor işlerden biridir, gençliğinde en büyük problemi bale-sinema olan biri olabilmektir!*
bale mi sinema mı yapayım diye 2 yıl psikiyatriste giden bir kişidir bu ablamız sonuçta. şu durum gibidir de bu, akşam yemekten sonra supangle mi yiyeyim yoksa sufle mi yiyeyim!
aslında bu hanımefendiyi ben bir gruba daha benzetiyorum, hani hatırla sevgili'den sonra deniz gezmiş fun clubları açıldı ya işte lale mansur da bu işi o genç kızlardan biraz daha önce duyumsamış bence farkı o!
bayanların kullandığı şişme oyuncaktır, bunların amacı farklı yerlerde meslek icra etmek değil kadınların gün, düğün, ne bileyim yemektir gibi zamanlarında onlara yardımcı olmaktır!
erkeklerin eline geçtiği an kendisi pısss diye söner ve başka bir ses çıkartmamaya özen gösterir. yanlış kişilerin elinde çok tehlikeli bir oyuncak olabilme tehlikesi vardır.
sıklıkla rastlanılan bir yanlış düşüncedir.
öyle ki forumlar da sözlükler de aslında birbirlerine çok benzerler, sözlükler de forumlardan sonra ortaya çıktığı için etkileşim bile söz konusudur. bu iki kavram şundan bir 10 sene evveline kadar* kardeş kardeş geçinirken internetin yaygınlaşması ile birlikte herkesin forumlara doluşması ile anlam değiştirdi.
forumlar herkesin girebildiği bir yer belki sıradan bir gazino sözlüklerse sadece bazılarının girebildiği bir nevi papermoon haline aldılar.
ikisinin de amacı belli aslında bilgi paylaşmak ama forum bunu biraz daha halk dilinde yapıyor ve sonuna +rep falan yazıyor, sözlüklerse daha düzgün Türkçe'yle kaleme alınıyor.
sonuçta yok aslında birbirimizden farkımız, görünen görünmeyen bütün amaçlar birbirinin aynısı.
tembel kişinin mottosu olan özlü sözdür.
neresinden bakarsan bak birşey yapmayı öğrenmek 1 aydır o da en iyi ihtimalle ama diğer yönden bakarsan birşeyi vermek 10 dk.dır. sonuç olarak günümüz hayatında zamandan tasarruf önemli olduğundan balık vermek daha delikanlıcadır.
perihan mağden ablanın atatürk'le ilgili yazdığı yazı başlığının elvis presley'e uyarlamasıdır.
nedeni de çok açıktır bence.
çünkü elvis presley de ölmüştür atatürk de ama tek benzerlik bu değildir.
ikisi de hala seviliyordur çünkü mesela bir diğer benzerlik olarak.
ve bu durum bizzat perihan mağden tarafından ölmüş insanın suçu olarak gösterilir. onun muhafazakarlık ve düşünce anlayışına uyar.
araya i-pod sıkıştırılarak kendi çapında ironi de yapılır.
evet kendisi son dönemin en muhafazakar kişisidir. büyük bir muhafazakardır. düşündüğü şeye aykırı hiçbir şeyi beynine sokmaz fakat buna rağmen hala ileri görüşlü, çağdaş bir yazar olarak değer alır ve çoğu yerde övülür.
önce muhafazakarlığın kelime anlamına bakalım:
muhafazakar: tutucu
görüşlerine bakınca ne alakası var diyebilirsiniz ama atatürk konusunda bence ülkenin en muhafazakar kişisidir. atatürk'ün ona göre yaptığı tek iyi şey yoktur, halkın bir kısmı ona güvendiği, saygı duyduğu için darbecidir, röfleli abladır, seçkincidir ama kendisi hiçbir vakit değişmeyen görüşüne rağmen asla bir tutucu değil üstüne üstlük saygıdeğer fikir ablasıdır, radikaldir. hep aynı yöne bakan radikal nasıl oluyorsa öyle bir radikaldir.
henüz pek bir şey bilemeyen bir gençtir kanımca.
henüz ilk oyunu kullanacak, haberleri yeni yeni takip etmeye başlamış biri nasıl olur da deniz baykal veya başka bir kişi hakkında böyle kesin yargılar kullanabilir asla anlayabilmiş değilim.* yani deniz baykal veya x lider o gence ne yapmış olabilir de bu kadar kesin konuşturabilir! bence bunun nedeni inanılmaz medya baskısıdır. bu baskı öyle büyüktür ki neredeyse bir trend haline gelmiştir ve böyle konuşanlar inanılmaz haklı ve inanılmaz bilgili görünürler ama mesela sorsak bunun nedeni ne diye açıkçası ben pek doyurucu cevaplar alınabileceği kanısında değilim.
alişan'ın urfalı sevdim adlı türküsünden esinle yapılmış uyduruk türküdür.
sözleri de şöyle:
"lost değil lost değil lost görünür feleğim
yaralı yaralı yaralıdır yüreğim
amerikalı sevdim doğrudur güzelim"
remixi yapılırsa araya rap sıkıştırılması tavsiyemdir.
genellikle güney amerikalı futbolcularda kendisini gösteren hastalıktır. malum güney amerikalıların isimleri uzundur ve sonda bir nevi takma ad türünde kısa isimleri bulunur, örneğin: alex,bobo.
ama küçük olan şeyleri genellikle beğenmeyen halkımız buna tepki gösterir ve futbolcunun tüm ismini hiç üşenmeden yazar. bu bir nevi o futbolcunun kaliteli olduğunun göstergesidir de.
adı uzun uzadıya yazılan futbolcu transfer edilesi yüksek futbolcudur.
ttnet'in yeni başlattığı wifi reklamlarında ekonomi deyince deniz gökçe; spor deyince burcu esmersoy'un kişinin karşısında belirivermesinden sonra ister istemez akla geliveren düşünce.
tabii bu meydana gelirse karşısına kim gelecek o konu o kadar çeşitli ki; seç, beğen, oynat!
ttnet için de muhteşem bir reklam fırsatı olur, adı duyulur, fena mı!
hem google'ın trends sayfasına bakınca görüyoruz ki milletimiz ekonomiden ve spordan önce bu dalı daha çok araştırıyor; bilginize.
kurulması halinde muhtelemelen ikinci cumhuriyetçilikten bir gün çatlayacak gazetedir.
tabii kurulabilir mi bilinmez çünkü bu ailenin fertleri daha ziyade birilerinin kanatlarının altında olmayı daha çok severler ama yine de belli olmaz.
bence bu gazetenin başyazarlığını ahmet ve mehmet altan biraderler beraber yapar, yarı yarıya sütunu bölüşürler.
spor sayfası sanem altan'a emanet olur.
romantik isyankar rolünde yine ahmet altan'ı görürüz ve tv eleştirmeni olarak da mehmet altan z raporu yazar.
babalarına da ufak da olsa bir yer verirler herhalde.
bir zamanlar leeds united'ta harikalar yaratan orada uefa yarı finali ve şampiyonlar ligi oynayan menajerdir. leeds battıktan sonra kendisini aston villa'da bulmuştur orada inişli çıkışlı bir performans sergilemiş ve nihayetinde oradan ayrılmıştır. şimdilerde adı pek anılmamakla birlikte yakında yeniden ortaya çıkma ihtimali yüksektir.
son zamanlarda şarkıları dışında çektikleri reklamlarla görülebilen kargo grubunun yeni sıfatıdır.
diğer çektikleri reklamlara da bakıldığında konu genellikle şöyle olur: kargo grubu konser verirken seyircilerden biri onlara reklamı yapılacak şeyi atar ve bu sırada kızların en güzeli koray candemir'in yanına gider, böylece reklam biter.
işlerine öyle geldiği için kimi yazarların savunduğu düşüncedir.
tabii ki her genelleme gibi bu da yanlıştır hem de büyük bir yanlıştır.
buna göre mesela her ilde bir şubesi olan kuyumcular halktan kimseler olur da oyunu sırf laikliği savunan partiye verdiği için gecekonduda oturan kişi elit olur. bu nasıl bir elitliktir ve bunu hala nasıl savunabilirler anlamakta güçlük çekiyorum.
2003-2004 civarı medyayı çok takip etmektir bir bakıma. zaga*, beyaz ya da bunların yanında o zamanki başka şovlara bakmaktır. zaten şarkılarda pek söz yok, müziği de aklında tutabildiğin zaman mucize olmayan bir şeydir.
mesela bir kuble bir şey söylemek isterim: dırıdırıdıııırıdırıdırıdı* kaldıramazsın kaldırırlar gülüm!