ahmet hakan o kadar coşar ki yazılarını burada yayınlar sanarsınız. onun yanında birçok ünlü de burada yazar. şahnaz çakıralp fotoğraflarıyla renk katar, vs. vs.
sonuçta çok basit bir fikirle dünya üzerinde inanılmaz bir popülariteye ulaşan mikro blogdur.
http://www.uzunpaslar.com adresinde ikâmet eden "futbol blogu"dur. tsl konusundaki detaylı yazıları, haftanın panoraması ve sezon öncesi incelemeleriyle tanınır. son zamanlarda murat demiryas, hilal gülyurt, ege görgün, mehmet ak ve ali deniz'le röportajlar blogda yer almıştır.
kısacası tsl özeline eğilen nadir bloglardan biridir.
zamanın ünlü oyun konsoluydu. bükülebilen başlığı, gameboy gibi çiple çalışan oyunları bir döneme damga vurmuştu. nintendo'nun gameboy'u ile ayrı bir yarışları vardı ama sonraları supervision bu yarıştan koptu.
suç aslında kaka'da değil ona dünyanın şu vaziyetinde 150 milyon avro verenlerde.
bence dünyadaki hiçbir futbolcu bu kadar etmez, etmemelidir de zaten ve futbol, futboldan başka bir şey de değildir.
ferhat güzel'i seven(!) ve nickinden dolayı çok müzdarip olan yazardır. kendisine edebiyatçı kazım yetiş'in bir muzdarip, mehmet akif ersoy adlı eserini önerip sahneden çekiliyorum.
obs'nin canıdır, kanıdır kendisi. hani bazı insanlar vardır, birşey kurarlar ardından orayı geliştirirler ve o kuran, geliştiren insan orada olmaya devam ettiği sürece o kurup geliştirdiği şey serpilmeye, gelişmeye devam eder işte obeldesakini raku da böyle biridir bence.
burger king tavsiyedaşıdır, bowlingin -kimi zaman- felaket derecede uzmanıdır, yazardır ve google'da obs üyelerini arattığımızda hakkında en çok bilgi çıkandır. tüm bu şeylerden önemlisi sevilendir, sayılandır!
birkaç transfer sitesine göre artık gürcistan milli takımının antrenörü olmuş bence başarılı teknik direktör.
türkiye'ye gittikçe yaklaşması da beni kıllandırmıyor değil hani!
hemen hemen her dönem gördüğümüz bazı vakitler konu bulamayan köşecilerin yaptıklarıdır.
bunları mevsimlere göre de ayırabiliriz.
ilkbahardan başlayalım;
mayıs ayları tam bir eurovision şenliğidir, tüm köşeciler bu konuya bir bir değinir. özellikle eurovision'dan sonra hafif sivri dilli yazarlar bu konuya balıklama atlarlar ve bu olayın aslında ne kadar komik bir şey olduğu üstünde uzun uzun kafa yorarlar. her yıl buna benzer yazılar bulabiliriz.
yaz;
mehmet öz dönemidir. haberlerde konu pek fazla olmadığından tüm haber bültenleri onu tek tek çağırırlar. o da görevi olarak kalple ilgili bilgiler verir. işte bundan sonra köşeciler devreye girer. mehmet öz'ün her söylediğinin altından girer üstünden çıkarlar. onu yererler ama kendilerine bakıp "ya biz neden hep aynı şeyleri yazıyoruz" demezler.
sonbahar;
siyaset mevsimidir. yeni umutlar ortaya konur, bu minvalde eserler köşeciler tarafından bir bir kaleme alınırlar.
kış;
kış mevsiminin yaşattıkları tam bir köşe konusudur. romantizmden girer havana göre spordan bile çıkabilirsin bu mevsimi anlatırken. böylece köşeler tek tek dolar. kar yağarken derin düşünceler(!) de yazıya yağar.
ekstralar:
barajlardaki su bitiyor dikkat,
ah şu çılgın konserler,
şu kendi kendimizi övme huyumuz yok mu!.. ahh ahh
Olayın hemen ertesinde büyük gazetemiz Güngören;deki patlamaları hangi örgütün gerçekleştirdiğine karar vermiş ve manşete çıkarmıştı.
Oysa polis açıklama yapmamıştı.
Bombanın karakteri hakkında kesin belirlemeler bir yana sadece havada uçuşan yalan yanlış tahminler vardı.
Söz konusu örgüt iddiaları yalanlıyordu.
Bombaların patlama biçimi hakkında ilk gelen bilgiler o örgütü olduğu kadar çok karanlık başka odakları da işaret ediyordu.
Durum hâlâ böyle!
Peki neden bu tavrı seçmişti o gazetemizin yazı işleri?
Bugün oturup yaptıklarının ertesi gün sokaktaki adamın zihninde ve sokakta ne kadar tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini düşünüyor, yanlış yaptık; diyorlar mı acaba?
Sıcağı sıcağına terörü ve teröristi adlandırmanın teröre karşı savaşta yarar değil zarar verdiğini söyleyen uzmanların sesine kulak vermeye niyetleri var mı acaba o arkadaşların?
Halka belki çaresizce ;lanetleme; imkânı veriyor ama aslında örgüt isimlerinin manşete çıkması örgütü sevindiriyor! Zaten terör bu medya pratiği ve pazarlaması üzerinde yükseliyor.
Bunu da mı bilmiyor bu gazetedeki arkadaşlar? Hiç sanmam.
Hepsi bir yana...
Tez elden dile getirilmiş enformatik kılıflı bir iddianın asıl faili koruyan bir dezenformasyon işlevi görebileceğini hiç mi düşünmüyorlar
Yoksa?.."
kendi grubuna yakın diğer yazarlar gibi istihbarat işlerini de öğrenmiş yazardır kendileri.
biz yukarıdaki yazıdan bunu öğreniyoruz.
gelecekte "taraftar" falan diye bir gazete kurmasını bekleyebiliriz.
muhtemelen yediği laflardan ötürü ormanlara dönmüş köşecimiz. ormanlar elbette ilgilenilecek olaylar ama sonradan sonraya ve zınk diye olunca insan şaşırıyor.
eniştesini savunmaya kalkması da tam bir komedi: hani nerede kadınlığınız, nerede insanla hakları savunuculuğunuz, nerede ota boka protesto eden kimliğiniz. yoksa sizin protestonuz sadece ot ve boka kadar mıydı?
yazılarında belirttiği özgürlükçü ve demokrat tavrı dışkıda göremedik maalesef.
bir de yazı oyununu anlamıyor diye aptal demiş okurlara, sorarım kim dışkıcı bir yazarı hatırlamak ister!
"ahmet altan uyuma taraf'a manşet bul" dediğim olay!
orada polislerimiz ölmüş, bir sürü zarar verilmiş kimin umurunda şimdi bütün dert olayın ergenekon'la bağlantısı olup olmadığı eğer yoksa da birkaç dandik belgeyle iş ahmet altan'a ve ülkenin tarafsız taraflı taraf gazetesine kalıyor demektir! sonra gelsin oradan hayal güçleri!
dünyadaki en zor işlerden biridir, gençliğinde en büyük problemi bale-sinema olan biri olabilmektir!*
bale mi sinema mı yapayım diye 2 yıl psikiyatriste giden bir kişidir bu ablamız sonuçta. şu durum gibidir de bu, akşam yemekten sonra supangle mi yiyeyim yoksa sufle mi yiyeyim!
aslında bu hanımefendiyi ben bir gruba daha benzetiyorum, hani hatırla sevgili'den sonra deniz gezmiş fun clubları açıldı ya işte lale mansur da bu işi o genç kızlardan biraz daha önce duyumsamış bence farkı o!
uzun uzun beklemelerden sonra deniz yıldızı isimli müthiş bayıcı albümü çıkarmış sanatçıdır. tabii bu baygınlığı kim ne kadar dile getirebilir o ayrı çünkü neredeyse tüm müzik camiası göbeğinden ona bağlı ama bir yanda da gerçekler var ha bunlar kimin gerçekleri derseniz hemen "benim tabii ki" derim.
bir kere neredeyse şarkılar yavaşlıktan kendiliğinden stop düğmesine basacak seviyede ve müzkleri de birbirine baya baya benzemekte.
hızlı şarkılar da birkaçı hariç birbirinin aynısı menejer isimli laf sokma amaçlı bir şarkı var ki magazinlerde de baya duyuldu!
şimdi ben bu kaset hakkında köşecilerin yorumlarını bekliyorum, mesela şöyle bir şey olabilir mi?
arabamla egeye giderken o güzelim zeytinlerin kokusunu burnuma çekiyordum, sezen aksu şarkıları ise kendiliğinden kulağıma akıyordu! kimin böyle bir cümle yazabileceğine pek şüphe yok elbette!
göz altına alınan polisin büyük cesaretle(!) paraların üstünde atatürk resmi yok ama dediği insandır. iyidir, hoşdur da aynı polis kardeşten mısır satıcılarını, yumurtacıları, gemicileri, fuarcıları, futbol takımı kuran belediyecileri vs. araştırmasını da beklerdik. ahh neler neler bekliyoruz!
ahmet altan'ın yine iç yüzünü öğrendiği olaydır evet o yine çözmüştür! zamanında romanlarında porno minvalli hikayeler anlatan, aileden gazeteci ve kendince ikinci cumhuriyetçi, kendisinin asla yapamayacağı şeyleri birinin kuyruğuna dolanarak asalak olarak yapmaya çalışan ahmet altan bunu yine çözmüştür. bugünkü "taraf"lı olmasıyla övünen taraf gazetesine bakın yeter! herhalde kendisi altan soyadının verdiği sınırsız güçle savcılığa da başlamış, iddianame de yazmaya başlamıştır!
yapamaz mı soruyoruyorum yapamaz mı? onun hakkı değil mi iddianame yazmak hem de bakın soyadına işte fena halde altan. taraflı gazeteciler on birine en çok oyuncu veren takımdan değil mi ki yazamasın böyle şeyler! savcı henüz bilmiyor herhalde o ayrı!
çok başarılı bir projedir en azından yıllardan beri rakibi gibi görülen sabancı'nın yaptıklarına bakılırsa misliyle öyledir çünkü holdindin patronunu bir masa üzerinde çekilmiş fotoğraflar hariç gazetelerde göremiyoruz!
bu gözaltıların sebeplerini çok çabuk açıklamalılar. mesela neden mustafa balbay? ne yapmıştır bu adam da gözaltına alınmıştır yoksa bizim ülkemizde düşünmek suç mudur? sadece kimileri beğenmiyor diye ADD'nin başkanını göz altına almak hangi anlayışa uyar, bunun açık sebebi nedir? neden bir mutlu tönbekici, şamil tayyar ya da perihan mağden ve altanların tümü gözaltına alınmaz da mustafa balbay gözaltına alınır, neden?
sinan aygün'ün gözaltına alınma sebebi siyasete atılma düşüncesi olabilir mi mesela?
bunlar açıklanmadan kamuoyuna mal olmuş kişiler gözaltına nasıl alınırlar, sebep nedir?
yoksa ilhan selçuk gibi sırf korkutma amacıyla 2 gün kalıp salınacak mıdır ki büyük ihtimalle öyledir.
avrupa'da futbol ekolü olan ülkeler bırakan teknik direktörün yerine onun yardımcılarından birini göreve getirir ve onlar bu işi yürütür, günümüzde en geçerli örneği almanya'da löw. daha önce de derwall bu yolla göreve getirilmişti. ingiltere'de de steve mclaren sven-goran'ın yardımcısıydı, sonra göreve o geldi. bence türkiye'de de artık bu yapılmalı hatta isveç'te olduğu gibi 2 hatta 3 antrenör milli takımdan sorumlu olmuştu. metin tekin-oğuz çetin-müfit erkasap(fatih terim'den ayrılmazsa) bu görevi yapabilir belki başta sıkıntılar yaşanır ama bir ekolümüz meydana gelmiş olur!
eğer ispanya avrupa şampiyonu olursa bu teknik direktör konusunda fenerbahçe'ye gün doğacaktır. o zaman biz avrupa şampiyonu teknik direktör aldık denecektir.
aragones aslında pek büyük başarısı olmayan ve genelde orta sıra takımlarını çalıştıran bir antrenör aslında ispanya'da düşünün ki yalnızca bir şampiyonluğu var o da hatırı sayılır bir miktar geride gerçekleşmiş. atl. madrid ve barcelona çalıştırdığı en büyük takımlar ama barcelona'da yalnızca bir sene durabilmiş. kariyerine bakıldığında neredeyse her sene bir takım çalıştırdığını görüyoruz bu da bence onun çalışkan bir antrenör olduğunu gözler önüne seriyor.
70 yaşında ilk yurtdışı(sanırım) tecrubesini yaşayacak bir antrenör için türkiye oldukça karmaşık bir lig olacaktır mesela adını muhtemelen ilk kez duyacağı oftaşspor'la maç yapacak ve onun nasıl futbol oynadığı konusunda hiçbir bilgisi olmayacaktır. sonuç olarak f.bahçe aragones'in başarılı olmasını istiyorsa yanına kaliteli bir yardımcı antrenör getirmek zorundadır, bu kim olur bilemem ama bu tür bir antrenör olmazsa aragones başarısız olur.
gitmesi haydi bir yere kadar normal karşılanabilir de neden hindistan diye sormadan edemiyor insan, işte ben edemedim!
acaba diyorum hindistan'da giydirilecek hostesler, postacılar, itfaiyeciler falan mı var da ipekçi buraya kaymak istiyor yavaştan. yoksa işte amerika orada!
yeditepe istanbul dizisi üzerine bir entrysini gördüğüm ve tamamdır dediğim yazar. bu dediğim tamamdırın hiçbir anlamı yok ama bir nevi kendimin onur ödülü diyelim.
cnbc e'de türkçe konuşulmasına gerek olmadığı için türkçe bilemeyen, beceremeyen spikerlerdir. öğrenmeleri gereken birkaç kelime vardır onların da çoğu zaten yabancı kökenlidir, diğerleri de yalakalık türü kelimelerdir. ee zaten akşamları da dizi işine girdiklerinden; yandı gülüm keten helva
bayanların kullandığı şişme oyuncaktır, bunların amacı farklı yerlerde meslek icra etmek değil kadınların gün, düğün, ne bileyim yemektir gibi zamanlarında onlara yardımcı olmaktır!
erkeklerin eline geçtiği an kendisi pısss diye söner ve başka bir ses çıkartmamaya özen gösterir. yanlış kişilerin elinde çok tehlikeli bir oyuncak olabilme tehlikesi vardır.