her ne kadar kendi ebedi huzurunu feda etse de çocuğunun ebediyetini riske atmayan, sonsuz ahiret hayatını cennette yaşasın diye çocuğunun karşısına çıkacak dünyevi riskleri göze alamayan insandır.
şimdi sen muhtemelen hassiktir diyorsun ama ben fedakarlığın böylesi diyorum. inancımız gereği ergenliğe ulaşamadan ölenler için cennet müjdelenmiştir, yanlış mı? 3 günlük dünyanın sikindirik eğlencesi için yanacağına sonsuz hayatın şarap akan çeşmelerinde, kımıl kımıl hurilerinde yaşasın eğlenceyi. bir insanın evladı için bunu istemesi suç mu? kendi ruhunu feda edip çocuğunun ruhunu kurtarması yeterince fedakar bir davranış değil mi? yaşama hakkıymış... ne hakkı be kanka, cennette sonsuz huzur diyorum sana, ne hakkından bahsediyorsun sen? mantıklı ol dostum, altı üstü 60 sene bir ömür, sonsuzluğun yanında nedir ki?
hazır elhamdülillah müslüman bir hükümetimiz varken açılımı yapılması gereken konudur. mevzuyu açsınlar ki biz de ona göre çoluğu çocuğu keselim değil mi?
''açım, evime ekmek götüremiyorum, devlet bana yardım etsin'' feryatlarından bir cacık olmayacağını hala anlamamış biz garibanların aklında tutması gereken slogan.
çevrene bir bak be kardeşim. seninle aynı sosyal çizgide bile olmayanlar sırf bu mottoya bağlı olmakla neler elde etti, nerelere geldi? seninle aynı teri akıtırtken nasıl oldu da sen kaldırımda yürüdüğünde üstüne bu hepimizden daha müslüman kimselerin araçlarından sıçradı üzerine o çamur?
ağlama artık. hem bu dünyada mal mülk sahibi ol, hem de cennette yerin garanti olsun be kardeşim, uyan artık. bırak oğlum şerefini gururunu onurunu; bunların para ettiği bir zaman değil yaşadığımız. kimin daha çok allah-peygamber deyip kimin minareye yakın durduğu bir zamandır seni rahata kavuşturacak; ağlama, uyan artık.
giovanni dos santos'un saçlarındaki berber işçiliği dolayısıyla bir adım önde olduğu karşılaştırma. hala lincoln diye bağıran galatasaray taraftarı kızmasın, gürhan da fena topçu değil hani. *
kurucusu olmaktan onur duyduğum yeni bir siyasi oluşum. uludağ sözlük bünyesinde gelişmiştir, büyüyüp çığ gibi memleketi saracaktır illa ki.
sloganımız 'muhalefet etmiyoruz, çözüm getiriyoruz' şeklindedir. iktidar olmak gibi bir niyetimiz yoktur, açıkçası sikimizde de değildir. bizler, ülkemizin yıllardır sıkıntısı olan bazı konularda şimdiye kadar düşünülemeyen mutlak çözümlere odaklıyız, amacımız ferah bir yaşam standardı sağlamak. laf değil icraat mottomuz gereği fikirlerimizi şimiden söylemeye başlayalım.
- her ne şartta olursa olsun mevcut hükümete bağlıyız. 'padişahım çok yaşa' şarkısı siyasi marşımızdır. höd denirse susacak, çüş denirse duracak, 'benim vatandaşım' ile başlayan bir cümle duyarsak alkışlayacağızdır. böylece başbakanımızın istediği sağduyu ve demokratik siyasi ortam sağlanacak, geleceğe daha umutlu bakacağızdır.
- adam başı 3 çocuk yapacağız. eşimizi de tçp'li yaptıktan sonra mecburen 6 rakamına gideceğiz. çocuk sayısını arttırarak, gayet bilimsel bir biçimde kişi başına düşen borcu azaltacağız.
- baktık işler kötü gidiyor, gündem değiştirmek için memlekette darbe yapıp bizi öldürecekler diye yaygara koparacağız. birlik beraberlik nasıl olur cümle aleme göstereceğiz.
- çember sakal bırakıp belediye kadroları sıramızı bekleyeceğiz. kimbilir, belki uslu bir çocuk olursak metrobüs şöförü bile olabiliriz.
- bir kısım medyanın yayınlarını izlemeyecek ve okumayacağız. bu bir kısım medyanın kim olduğunu atv haber de bize söyleyecekler, oradan öğreneceğiz.
- kıçımıza kadar özelleştirmeye gideceğiz. milletin gelirini akıttığı tüm iktisadi teşebbüsleri iyileştirmek yerine satıp günü kurtaracağız; ''gelecek nesillere koyim bize bişey olmasın'' dimi ama?
- bize kim odun kömür dağıtırsa bunun karşılığında ona oy vereceğiz. hele bulgur pirinç koparırsak şükür namazı kılacağız.
- elinde mikrofon halk pazarında dolaşan bir muhabir bize soru sorarsa 'valla her şey süper, bir elim yağda bir elim balda' diyeceğiz. arkasından 'hamdolsun'u eklemeyi unutmayacağız.
bütün bu çözüm önerileri, uludağ sözlük yazarlarının partimize katılımlarıyla gelişecek ve sesimizi duyuracağız yetkililere. artık bir umudumuz var, sizin de katılımınızla neden daha büyük bir umudumuz olmasın?
televizyondan sikindirik suratını göstermek uğruna, en az 25 senedir (zaten nadiren estetik olan) futbolumuzun seyir zevkini katleden trt'nin yalakalığını utanmadan yapan adamdır. para için vücudunu satan orospudan aşağıdır benim astigmatlı gözümde; kökü kurutulsundur bir an evvel.
anlaşıldığı kadarıyla turkcell super ligde bulunmayan babayiğittir. bazılarının üstüne sonbahar yaprakları dökülse beyaz noktaya koşan kiralıklar, görevlerini icra ederken elbette böyle bir işe kalkışmayacaktır, ancak bizim gibi bu durumu yadırgayanların düştüğü yanlıştır bunları konuşmak.
inglorious basterds filminin, shosanna ile alman askerin projeksiyon odasında birbirini vurduğu sahnesinde çalmaya başlayan, ennio morricone isimli müzik tanrısının armağanı olan şarkı.
being jonh malkovic 2'yi çekmek üzere olan amerikan film endüstrisinin son anda vazgeçip başladığı film projesi. interaktif sözlüklerin aşağı yukarı 10 yıldır okunabildiği bir türkiye'de selda balamir nickli kimsenin bir sözlüğe yazar olmaya karar verdikten sonra yazdıkları, yaşadıkları ve gelişen diğer trajediler ele alınıyor. neil jordan'ın yönetmenliğini yapacağı film 2011 yılında gösterime girecek. filmi izlemeden önce uludağ sözlükten filmin kahramanı ve girdiği entryler hususlarında ön bilgi alınması faydalı olacaktır. kısa bir özet almak isteyenlerin yazarımızın kendi yazdıklarından bir parça okuması daha da faydalı olacaktır;
ara butonuna inanmış biri olarak gözlerime inanamıyorum, bu kadar tespit insanı varken bana mı düştü bunu tespit etmek?
genelde yorgunsunuzdur, o berbere gidilirken çoğunlukla yorgun vakitler seçilir; ya bir mesai bitiminde ya da sıkıntıdan yapacak bir şey bulunamayıp aynaya bakıldığında karar verilir, berber koltuğu görülür görünmez psikolojik açıdan yorgun olduğumuza karar verir zihnimiz. bir berber koltuğundan beklenecek ilk şey sessizliktir, sükut içinde makasın çıkardığı ritmik seslerle mayışmaktır. berber bir iki yoklar muhabbet için, kısa cevaplarla gereken mesjı veririz kendisine. anlar, tamam abi gibisinden aynada bulur gözlerinizi, işine koyulur.
standart tıraş faslına giriş ve gelişmesi yukarıdaki gibidir, lakin bu huzurlu dakikaları kıyamete çevirecek bir an vardır ki berbere gittiğimiz gün yaşatmasın kurban olduğum yarabbim. berberin kapısını içeri doğru ittiğimizde (ki genelde içeri doğru itilir) bir feryad kulağımızı yırtarak beynimizi parçalar ki sanırız içerde sığır boğazlıyorlar. berber koltuğunun üstünde bir tahta, tahtanın üstünde boyu bir karış bir bit yavrusu, çarşının desibel muhabbetlerine posta koyacak bir ses... veledin etrafında 2 kişi, kollarını ve kafasını kıstırmış, zavallı berber bir boşluk arayıp makinayı gezdirmeye çalışıyor. ''tamam oğlum bitti, az kaldı bak, aa şu su fışkırtan şeye bak'' gibisinden baba düzenbazlıkları da cabası. söyleyecek hiçbir şey yoktur; 5 yaşındaki çocuğu etrafındaki kalabalığı yararak koltuktan alıp caddeye fırlatamazsın, deli derler, cani derler, üzerler seni. parasını verip ''allahını seversen al şu parayı piçini de al başka berbere git, hatta şu 5 lirayı da al bir dahaki sefere de gelmeyin'' diyemezsin, ayıptır, belki dayak bile yenir. başka berbere gidersen senin berber surat yapar, çekilmez, üstelik o yorgunlukla o yol yürünmez, yürünse bile sırada 5 kişi olan bir berberin kapısından içeri girmeyeceğiniz garanti değildir. kısacası o çileyi çekeğizdir, başka yolu yoktur.
şimdi sana gelelim çocuk. az önce beynimin tüm hücrelerini hiçbiri arasında ayrım yapmadan eşitlikçi bir tavırla sikip attın. çoluk çocuk hayallerimi gözden geçirmeme neden oldun, kimbilir belki de mutlu bir yuva kurmamı engelledin. sırf saçını kesiyorlar diye kafa derisi yüzmüş apaçi gibi götünü yırtarcasına bağırışın hala kulaklarımda, sanırım bu şoku uzun yıllar atlatamayacağım. tek dileğim, bir gün huzurlu bir berber koltuğu arayacağın günde tıpkı senin gibi 3 veledin o berberde aynı anda çığlık yarışması yapmasıdır, allahımdan dilerim o anda 6 yaşına geri dönüp taşıyabileceğin en büyük taşı o üçünden hangisinin beynine beynine indirmeyi seçmek için ne fedakarlıklar yapabileceğini sen de benim gibi düşünürsün. sana mute tuşu yapamamış teknolojinin de.. neyse lan, bişey demiyorum ben.
sevdicek her nasılsa basketbol izleyebilen bir bünye bile olsa kesinlikle düşülmemesi gereken hatadır. o ana kadar bir gram karizmamız varsa bile dwight howard yakın plan bir çekimde görüldüğünde biteceğizdir, elimizi tutan kız şöyle yarım metre kadar geriye çekilip ayağımızdan başlayarak pijamamızda devam eden ve suratımızda son bulan bir bakış attığında, dwight howard ile aynı dünyada yaşamak zorunda bırakılmış sefiller olarak yapılabilecek hiçbir şey yoktur o anda, otomatik devreye giren bir savunma psikolojisiyle 'ama benim de sesim güzel' diyip sezen aksu'dan romantik bir şarkı söylemeye başladığımız anda ise sevdicek çoktan bavulunu toplmaya başlayacaktır.
- bir gün gelir ödenir firuzeeee. :( (süzgün bakış)
bazen durakta bekleyen kıza hali hazırda aşıksınızdır ve tesadüfen durakta görmüşsünüzdür. bu durumda da durakta bekleyen kıza aşık olunmuş olur teknik olarak, yani o anda olmasa bile yine de durum aynıdır. belki o anda bir daha aşık olursunuz, aynı kişiye sürekli aşık olabilme gibi bir yeteneğiniz falan vardır.
orjinalinden, olmadı çakmasından bir ugg sahibi olabilmek için kumbara günlerine dönüp hayallerinin rezilliğini almak için eyleme geçmektir. beyaz iphone kullanıp ödemeli arayan kezbanlar, sizinle de bir ara görüşeceğiz.
gs tv de izleyenlere ezeli rekabetin yüzyılını anlatacak olan programdır. yapımcı kerem canbulat simovic'ten hayrettin'e, mondragon'dan leo franco'ya kadar yaşanan trajediyi detaylı bir şekilde işleyecektir.
futbolcu yazıp arattığında önüne gelecek erkek tipler kadar normal durumdur. rabbine sorduğunda nasıl cleveland diyorsa google da en normal neticeyi verecektir, oysa kadın futbolcu diye bir icat vardır misal. tespit yapmak iyi hoş da hani içine biraz fikir, bir tutam zencefil...
brezilyalı efsane oyuncu sokrates'in zamanın spikerlerine söylettiğidir. sonunda '''vuuuuu ne koymuş lafı be''' noktası yoktur, o kadar kusur kadı kızında da olur.
liselilerin şairinden insanı liseli yapan bir şiir:
Kucağımda bir yığın
Meyvası ayrılığın,
Ben yine geleceğim
Benim küçük meleğim.
O ela gözlerinde
Parlayacak bir inci,
Ve bütün sözlerinde
Kavuşmanın sevinci.
Gönle hasret sinecek,
Islanacak mendilim.
Fakat bir gün dinecek
Kalbimizin özlemi,
Ve bu küçücük gemi,
Açılacak engine
Geleceğim ben yine,
Sen üzülme sevgilim.
Çekip bütün günleri
Bir uzun sicim gibi.
inan temiz meleğim
Böyle gittiğim gibi
Ben yine geleceğim.
Yalnız güzel çocuğum;
Dua et ki çok uzun
Sürmesin yolculuğum.
6 kasım 2002 tarihinde bu yana her sene yurt çapında büyük bir coşkuyla kutlanan, galatasaraylı olmak coşkusu ve bilincinin hatırlandığı, çeşitli şiir ve kompozisyon etkinlikleriyle ödüllü yarışmalar düzenlendiği sarı kırmızıdan ibaret bir bayram günüdür. kutlamalara 1 gün kala heyecan dorukta; geçtiğimiz günlerde fenerbahçe'den fark yememiş olmayı taksim'de kutlayan galatasaraylıların düzenlediği etkinliklere tüm halkımız davetlidir. *
hoşlanılan kızla konuşabilmek için yapılan iş değildir. o otobüse hoşlanılan kızla konuşabilmek imkanı doğması sebebiyle binilmiştir. sebep ortadadır.
tam olarak şöyle olmalı: yusufpaşa civarında yürürken aniden yanından geçilmekte olan durakta duran otobüse atlayıp eyüp'e doğru bir sebepsiz yolculuğa koyulmaktır. eyüp'te inildiğinde etrafa bakıp 'benim ne işim var lan burda' sorusunu kendimize sorabiliyorsak başarmışız demektir.
rijkaard'ın maç sonrası 'planlı provokasyon' ağlayışına cristoph daum'un yapıştırdığı tokat gibi cevaptır. bunu yapabilmenin kolay olmadığını belirtmiştir alman hoca.
2007de 5 maçlık cezaya sebep olan rezaletleri örgütleyen, o sahaya atılanları taraftarın eline ücretsiz olarak tutuşturup sahaya attıranlar, şimdi kalkmış roberto carlos'un karşısındaki rezilliğini 4. hakeme pet şişe taşıyarak örtmeye çalışan keita'dan, şovmenlikten başka üstün bir yeteneği olmayan arda'nın artistliklerinden, kendi sahasında yapılanların onda birini yapmayan tribünlerden bahsediyor utanmadan. sahi; maçtan önce durup dururken lugano'nun üstüne yürüyen hasan şaş'a ne oldu? en son ana avrat küfrediyordunuz o bir zamanların maradona'sına? fair play ruhundan en son bahsedecek takımın bu kadar ağlaması artık o kadar da tuhaf değil aslında; tuhaf olan bundan bıkmamış olmaları. 10 sene be kardeşim, ağlama artık yeter.
yenilgi sonrası büyüklük göstermek o kadar da zor değildir ve büyüklük iddiası olanların mutlaka düşünmesi gereken bir konudur.
25 ekim 2009 tarihli fanatik haberinde yer alan, galatasaray teknik direktörü frank rijkaard'a göre galatasaray'ın kadıköyde 10 senedir fenerbahçe'ye yenilmesi durumudur. futbolcularını 25 ekim kadıköy derbisine hazırlayan teknik adam 'son senelerdeki kadıköy derbilerini izledim, çok panik oluyorsunuz, siz değil onlar panik olacak, bu tarihi lekeyi sileceksiniz' şeklindeki motivasyon yöntemiyle nasıl da kurt bir hoca olduğunu kanıtlamış oldu böylelikle. *
yalnızlığa dayanırım da birbaşınalığa asla
yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka
bir dost göz arayışıyla
saat tıkırtısıyla
korkmam
geçinip gideriz biz mutluluğumla
ama
'günün aydın, akşamın iyi olsun' diyen biri olmalı
bir telefon sesi çalmalı arasıra kulağımda
yoksa
zor değil, hiç zor değil,
demli çayı bardakta
karıştırıp bir başına
yudumlamak doyasıya
ama
'çaya kaç şeker alırsın? '
diye soran bir ses
olmalı ya ara sıra.
türk dil kurumuna göre yazımı ve söylenişi yanlış olmayan sözcük.
ayrıyeten sarımsak kelimesine her türlü koyacak olandır. misal cümle alem keşmekeş derken biri çıkıp 'hayır, ona keşemkeş diyeceksin' dese ne yapardık? örnek spesifik ve -ne alakası var lan- tadında olabilir, peki hırsızın hiç mi suçu yok?
''aşçı bahçıvanı, bahçıvan şoförü, şoför uşağı sonra hepsi uşağı'' teoreminin irdelendiği dizidir; yeni başlayan biri için bu matematiksel sıralı diziye hakim olunması hayati önem taşır. kesinlikle kimin ırzına neden geçildiği anlamaya kasılmamalıdır, hypercube'da olduğu gibi amaç sadece küpten çıkmak olarak düşünülmelidir. ''ulan o evin penceresindeki muhteşem manzaraya bakıp rakı içmek varken hangi orospu çocuğu amcasının karısını çatır çatır...'' şeklinde yorumlanmamalı, konudan sapılmamalıdır. zihin tamamen boşaltılarak izlenmeli, boşalmak temalı bir sanat eserinin ruhuna uygun bir formata bürünülmelidir.
yediklerini içtiklerini sindirdikten sonra boşaltım ihtiyacı hisseden bir kişiden bahsederken kullanılabilecek en yanlış kalıplardan biri. nedendir bilinmez bu yanlışlığın memlekette bir hayli destekleyeni vardır ancak 'tuvalete gidiyorum' demek yerine kibar takılıp 'lavaboya gidiyorum' diyenlerden daha delikanlı kimseler oldukları da bir gerçektir; ''lavaboya mı sıçacaksın?'' gibi bir soruyla karşılaşma ihtimalleri olmamakla birlikte 'tuvaletim geldi' diyen bir kişiye de 'canım tuvaletin gelmedi, o sabit bir şekilde durduğu için sen ona gidiyorsun' demek de haktır, hukuktur, müstahaktır.