daha önce başkasına edilen küfür ve yaptırımı yüzünden hesabını sildirmiş ve kimseyle şahsi diyaloglara girmediği halde gelişen olayları gördükten sonra sözlükle işi bitmiş ben.
cokacayipsey denen terbiyesiz, kendisine en ufak bir cevap verilmediği halde özel mesaj yoluyla şahsıma hakaret edip çaylaklık aldıktan sonra 24 saat içinde çaylaklığı iptal edilmesinin üzerinden 1 hafta geçmemişken bu gece aynı sanatı tekrar icra etmiş, akabinde yine komik bir çaylaklık cezası almış. böylece moderasyon da görevini yapmış bulunuyor(!). 'engelle sen de' diyenler acaba ana avrat küfür yiyince kulaklarını mı tıkıyor, sosyal koşullar küfür yiyene bunu mu öneriyor? klavye başında ona buna söven inci bozması yazarlara bu muameleyi yapanlar yazsın efenim, küfürü hakareti normal sayanlar yazsındır, anasına avradına sövdürmekten zevk alan yazsındır. ama bu başlık altında ya da mesajlarında beyefendi takılıp yapılan haysiyetsizliği alkışlayanlar ve 'fenerbahçeli dostum' diyenler lütfen siktirsin gitsindir, bu kadar kansızlık midenin kaldıracağı iş değil. üç kuruşluk futbol muhabbetlerini bir kimseye ana avrat sövmeye kadar götüren bu ahlaksızlık, ahlaktan bahsedecek kişilerin kaldırabileceğinden daha ağır. bursa olmuş beşiktaş olmuş fener olmuş; bununla küfretme hakkı kazandığını düşünen ve bu düşünceye destek veren salça gibi -değil moderatör- simitçi olamayacak birinin yönetiminde olmak kabul edilemez. burada yazmayacak olmanın benim için tek sebebi kimsenin şahsına küfrü haketmediğini düşünmemdir, daha önce bunun için gittim, şimdi değişen bir şeyin olmadığını görüyorum, sanırsam bu kafayla hiçbir zaman da değişmeyecek.
cristian baroni'yi 1 sene boyunca izleyip fenerbahçe'ye alınması için aziz yıldırım ile büyük mücadelelere girişmiş ve sonunda rüyalarının defansif orta saha oyuncusuna kavuşmuş teknik adam.
ayrıca yukarıdaki tanım ne kadar doğruysa şampiyonluğun kaybedilmesinde de o kadar suçludur.
bu sezon sami yen'de kendine 'taraftar' diyen 20.000 kişiye 1.100 kişiyle taraftarlık dersi vermiş 'taraftarımsı'. git kendi başkanına sor bakalım, o maçta iki takım arasındaki farkı yaratan unsur neymiş acaba? maçtan sonra olduğu gibi sana da güzelce anlatır da ağzından çıkanı kulağının duymasına vesile olur bir ihtimal.
takımı için fedakarlık yapmak söz konusu olduğunda dünyanın en görkemli işlerine imza atan taraftar kitlesidir.
kaybetmiş bir kimseyle makara yapmayı bile beceremeyen acizlerin bolu tünelinde değil alex ile selçuk şahin'in bazılarının hassas uzuvlarında açtığı tünellerde araması gereken ben.
fenerbahçelilerin başarızlığıyla sevinecek kadar acınası hale düşmüşlerin dert ortağıdır, her daim buradadır. birkaç hafta önce üst üste tokmakladığımız takımın 'neredesin bey' taraftarları sözlükte yolumuzu gözlermiş. buradayım hayatım geldim, sakin ol.
gelin canlarım, içerde dışarda size koyan fenerbahçe'nin şampiyon olamamasını beraber kutlayalım, ama hiç düşünmeyelim sizin bu rezilliğinizi, sakın ha. bunu alışkanlık haline getirin, türkiye'de sizin yarattığınız 'tek büyük' kavramını hep beraber biraz daha geliştirelim.
tebrikler, demek ki bütün hepiniz üst üste koyulduğunda fenerbahçe ile mücadele edilebiliyormuşsunuz, vay yiğitler vay.
2009-2010 sezonu şampiyonluğunu trabzon maçında türk futbol tarihinde görülmemiş bir gol kaçırma rekoru kırarak kaybetmiş takımım.
ilk 10 hafta skorbordda süper bir start vardı ancak futbol yoktu. daha sonra gidişin ne olacağı görülüyor ve akabinde yaşanıyor, tamam devre arası yetişti diyoruz. devre arasında kazım ve roberto carlos takımdan gönderiliyor, deivid zaten yok, kadro takviye edilecek diyoruz, sonra? gökhan ünal fenerbahçe'de. ve ikinci yarı başlıyor.
bu takımda orta sahanın kanatlarında oynayacak oyuncu olmadığını görmek için capello mu olmak gerekiyordu? mehmet'ten sağ açık, özer'den sol açık yapan zihniyeti az mı tecrübe etmiştiniz? elinize geçen devre arası transfer fırsatını gökhan ünal'la kullanacak kadar az tecrübeniz mi vardı? 26 haftadır aklınız neredeydi de son 8 hafta kendinize geldiniz?
takım bursa'nın gerisinde olmasına rağmen şampiyonluğa koşarken bu sezon fenerbahçe şampiyon olmamalıdır dediğimiz için zılgıtı yedik renkdaşlardan. 'sen nasıl fenerbahçelisin?' sorusundan tutun da tuhaf saçmalıklara varan şeylere cevap vermeye çalıştım, olmadı, anlatamadım. elbette bu noktaya gelmişken bu şampiyonluğun kaybedilmesini ben de kabul edemezdim, bu takımın hakkı 3 hafta kala havlu atmaktı lakin çıldırıp 8 haftalık seri yaptılar.
gelinen noktada yıkım daha büyük oldu, aslında 'çok güzel oldu'. cristian gibilerini süperstar diye yutturanlar, ali bilgin gibilerine verilen paralarla altına porsche çekenler, daniel güiza'yı devre arasında değiştirmeye cesaret edemeyenler, lille'i elemeyi bile hayal edemeyen bir teknik direktörü başımıza getirenler, bu takıma bek olmayan bir kanat oyuncusu alamayacak beceriksizliğe mazhar olmuşlar, fenerbahçe gibi bir takımı deivid gibilerinin yaşadığı brezilyalı sığınma evine çevirenlerin eseridir geldiğimiz nokta, bu gurur onlarındır. bugün sorumluluğu alması gereken ne daum ne de oyuncular; yapılacak her şeyi denemişlerdir, oyuncularla gurur duymamız gerekir. ama birilerinin bu aziz yıldırım zihniyetine dur demesi gerekliliği artık aşikardır, kaçınılmazdır, fenerbahçelilik gereğidir.
adı everton ile anılan leeds'in süper strikeri. gerizekalı bir santrafora 10 milyon bonservis ödeyip turnayı gözünden vurmaya(!) hazırlanan fenerbahçe yönetimi acaba bu harika oyuncunun leeds ile kontratının bittiğini ve bonservis bedeli ödenmeden transfer edilebileceğini biliyor mu? ''figger kimi uygun görürse o'' zihniyeti gereği buna gerek yoktur, aynı kafa ile devamdır.
anderson varejao gibi tiksinç birinin oynadığı ligde çirkef ilan edilmiş altın ispanyol. 'nba tarihinin' gelmiş geçmiş en iyi fundamental yeteneklere sahip uzunlarından biridir. ölü balık gibi bakan suratında tehlike yoktur ancak oyun içinde usulca zerkettiği zehir maç bittiğinde skorbordda kendini gösterecektir. istikrar kelimesinin tam karşılığıdır; savunmayı sanat icra edercesine uygular. hücumda olması gerektiği yerdedir, alması gereken sorumluluğu bilir ve gerekeni yapar. ne korkunç bir smaç ne jeneriklik bir alley hoop; onu izlerken seyirciyi coşturmanın peşindeki şovmen bir gladyatörü değil, sahadan eninde sonunda başı dik ayrılacak sakin ve akıllı bir gladyatörü görürüz. şahsi fikrim aslında 100 yaşında olduğu yönündedir ve en az 80 yıllık bir basketbol tecrübesine sahiptir.
fenerbahçelilerin 'türkiyenin en çok şampiyon olan kulübün taraftarı' ünvanına kavuşacağı gündür.
şimdiden otuz araca ulaşan konvoyumuza katılmak isteyenler saat 22:30da zeytinburnu sahilinde olmalılardır. güzergahımız zeytinburnu-bakırköy sahil yolu, florya metin oktay tesisleri ve civarı, terse dönerek dolmabahçe ve son olarak şükrü saracoğlu'ndan caddeye iniş şeklinde gelişen bir mini istanbul turu olacaktır. gece uzundur ve depo dolu olmalıdır, meşale ve sprey boya ile sarı lacivert renk isteyenlere gereken yardım zeytinburnu sahili çıkışından önce yapılacaktır.
ps: ey 'kırmızıya gönül verenler', lütfen hayal bile etmeyiniz.
transfer edeni pişman etmeyecek oyuncu. şahsen garanti veriyorum, herhangi bir büyük takımın formasını giydiği andan itibaren rahatlıkla türkiye'nin en çok gol atan oyuncusu olacaktır. söylenenlere göre galatasaray'ın bu transfere yakın olduğunu düşünürsek fenerbahçe, hakan şükür'den sonra 2. tarihi hatasını yapmak üzeredir.
21. yüzyılda yaşamakla ilgili olan eksikliktir. sosyal statünün para değil şovalyelik*, yiğidin ortaya çıktığı yerin er meydanı, sevdanın bacakların arasında değil göğüs kafesinde olduğu zamanların eksikliğidir. lütfen kendinizde sorun aramayınız, zamanı eğip bükememek en çaresiz eksikliğimiz.
sadece ibrahim toraman alındığı için bile şükürlere vesile olan kadro.
ibrahim toraman, gökdeniz, fatih tekke gibi isimlerin en formda olduğu zamanlarda kadroya alınmayıp bir ulusun desteklediği takıma en ufak bir tecrübesi ya da üst düzey yeteneği bulunmayan ceyhun gülselam gibi süt kokan bebeleri koyarak ülkenin kaderiyle oynayan imparator çakmaları utansın, ne diyelim.
sözlüğün köy kahvesi kıvamını yakalamaktan bile aciz olduğunu en güzel açıklayan savlardan biri. 20. yüzyılın en büyük kasabı neredeyse şirin baba oldu; bize de bu yakışır.