3.5 yıl aranın ardından david haye'in ringlere dönüş maçı. dönüş maçı için seçilen rakip epey riskliydi. 30 maçın 24 'ünü nakavt ile kazanan bir rakibini bir dakika içinde nakavt etti. hazır klitschko kemeri kaybetmişken anlaşılan david haye kemerlere talip olacak. fakat bu kemerleri onun kadar isteyen bir insan azmanı var, antony joshua. david haye bu maçta epey güçlü göründü. fakat joshua da az öküz değil. en azından furry denilen gulyabani kemerleri yakında ya joshua ' ya ya da haye'e kaptıracağı için içim rahat. tabi deontay wilder konusunu hiç açmıyorum bile.
sinirlerimi zıplatan eblehtir. muhakkak bu uyuz reklama ve barındırdığı elemana denk gelmişsinizdir. hani şu 'cebime göre bir kredi bulsam...vs' diyen herif. hangi ajans bu reklamı bankaya kalaladı bilmiyorum ama tebrik etmek gerekir. Bu reklamı kabul ettirmek ve eşşek yüküyle para almak kesinlikle ticari bir başarıdır.
Ekşisözkük'te başlatılan ve desteklediğim kampanya. ortada spiker ve futbol adamı olarak gezen yüzlerce zirzop varken sabri ugan'a gereken değerin verilmediğini düşünüyorum. Lig tv'de lig maçlarını anlatsa fena mı olur?
kadife sesli müzisyen. delicately yours adında süper egzotik bir şarkısı vardır.
Ayrıca maserati quattroporte quattroporte reklamlarında kullanılmış olan let me love you adında bir başka muhteşem şarkının vokalistliğini yapmıştır. şarkının düzenlemesi schiller kırosuna aittir.
ankara katliamını yapan şerefsizlerin onlarca insanı katletmeden önce kahvaltı yapmasıdır. nasıl bir psikoloji, nasıl bir inanmışlık ve nasıl bir soğuk kanlılıktır anlamak mümkün değil.
prof. dr. kemal sayar'a ait harikulade bir deneme yıllar önce ilk okuduğumda nasıl içim sızladıysa bu gün yine aynı şiddette yüreğimi yakmıştır. yanmak isteyenler için yazının tamamı;
bir odada dokuz on psikiyatri hekimiyiz. hepimiz genç bir adamı dinliyoruz. genç adam ağlıyor. içinden taşan bir isyanla, sözü gözyaşına katık ederek konuşuyor. sadece bu topraklarda tesadüf edilebilecek kadar sahici, sadece bu topraklarda dile getirilebilecek kadar içten bir aşk ıstırabını, sevdiğinin etrafında sema eden bir derviş gibi anlatıyor. ona sorular soruyoruz. o ise başka bir zamandan haberler getiren bir yalvaç gibi, bizi o zamanın içine çekerek, bizi başka bir dünyanın ve başka bir varoluşun mümkün olduğuna ikna ederek anlatıyor. doktorların gözleri usul usul buğulanıyor. az sonra teker teker odanın dışına çıkıyor, ıslanmış gözlerini suyla avutup geri dönüyorlar. kimilerinin takati gözyaşlarını saklamaya yetmiyor. odada herkes ağlıyor. bir gözyaşı ayini yaşanıyor o sırada. modern dünyada eşine az rastlayabileceğiniz bir arınma zamanı, başkasının ıstırabına yüreğin kapılarının sonuna kadar açıldığı bir melek sofrası. genç adam ağlıyor, anlatıyor ve ağlatıyor. arkadaki bakımsız bahçenin ağaçları, otları ve böcekleri ağlıyor. istırap, gözyaşlarının ipek halısıyla akıl hastanesinin uzun koridorlarında dolaşıyor, kalbi olan kim varsa ona değiyor, avlunun 'küskün kral'ları olan kronik şizofrenler ağlıyor.
aynı fabrikada asgari ücretle çalışan birbirine aşık iki gencin öyküsüdür bu. bu ülkede mülksüzlerin en büyük mülkünün aşk olduğunu, dünyaya otağ kuramayanların aşkın harcıyla karılmış köşklerde yaşayabildiğini anlatan bir öykü. ancak aşkın var ettiği bir imlayla konuşup yazan, dünyanın kirinden pasından arınmış, hal ilmini izleyerek sözün duraklarını geçmiş, hayatın hay huyunda oyalanmamış, birbirini melek kalbiyle seven çocukların öyküsü. aşk, insana bir melek kanadının değip geçişinden başka nedir ki zaten?
aşkların en temiziyle, 'gökyüzüne sıçrayan' bir sevdayla severler birbirlerini. artık, 'zemin ateş, zaman ateş, bütün nakş ü nigar ateş'tir. kızın ailesi bu aşka razı olmaz, çocuk türkiyenin doğusundandır, o sana layık değil derler, bak üniversite bile okumamış derler. kahramanımız ferhad olup dağları delmeyi dener. öyle bir çalışır ki üniversite sınavına, iyi bir fakülteyi kazanır. ama 'insafın o yerde namı yok'tur, yine gerisin geri edilir. aile, nuh der, peygamber demez. sonra kızlarını bir akrabalarına nişanlamak isterler. o gece kız meleklerin kanatlarına tutunup uçar. o kadar koyu bir yeis içindedir ki kalbinin sızısını boynuna doladığı ilmekle yok eder. ruh göğe yükselirken melekler onunla alemi seyreder.
'onun ardından dua okumayacağım, namaz kılmayacağım' diye ağlıyor, 'madem o benim için kendisini öldürdü ve madem canına kıyanların yurdu cehennemdir, ben onsuz cenneti istemiyorum, ben onunla birlikte yanmak istiyorum'. ah, galip dede! kim derdi ki bir aşık çıkacak da asırlar sonra senin şiirini bağrı yanarak, feryat ederek, hal bilgisiyle terennüm edecek : 'ey ay, gül bahçeleri, bana, sensiz oldukça her solukta cehennemden dem vurur: ağaç ateş, fidan ateş, gül ateş, yaprak, meyve, ateş'. Şimdi bir psikiyatri kliniğinde, bir intiharın kucağından az önce alınmış, yeryüzünde divane dolaşmaya, ruhunun en ücrasına yürümeye ve hep sevdiğinin adını söylemeye yazgılı bir mecnun olarak tedavi edilecek. aşkı iyileştirebilir miyiz? aşk ıstırabından elektroşoklarla uyandırabilir miyiz onu? peki ya, sevebilecek mi uyandığı bu yeni dünyayı? sevgilinin yüzü olmadığında gün yine ışıyacak mı?
aşk, kimi insanlar için çiledir. aşkla yanarak kendimizi fark eder, ruhumuzun derinliklerine olta atarız. Çile çekerek, anlarız. genç adamın ruhu, bu çileyle pişecek. onun hikayesi bize başka bir dünyanın mümkün olduğunu anlatıyor. belki bir defa daha o odada hep beraber sessizce ağlamayacağız ama meleklerin bize görünür gibi olduğu o anı, hep hatırlayacağız. karşımıza ilk defa o gün çıkan genç adamın hüzünlü öyküsü, onun bulup bizim kaybettiğimiz bir şeyi bize daima hatırlatacak. onun sevişindeki saflık, çileyi göze alışındaki samimiyet, kalbin evine dönerken yolumuzu aydınlatacak.
shaktar donetsk maçı vesilesiyle digiturk'ün haksız kazanç sağladığı ve bu tavrından vazgeçmediği taktirde fenerbahçe nin maçlarının yayınlanmaması dahil hukuki olarak önlem almayı ifade eden açıklamadır.
---spoiler---
bugün oynanacak uefa Şampiyonlar ligi 3.ön eleme turu rövanş maçının digitürk tarafından başta fenerbahçeli taraftarlarımız olmak üzere tüm futbolseverlere 30 tl ücret karşılığı satılmasını şiddetle kınıyoruz.
digitürk’e üye olan ve spor paketi aboneliği satın alan tüm taraftarlarımızın ve de bütün futbolseverlerin bu mağduriyeti ile ilgili olarak söz konusu kurumun bu yanlıştan döneceği umuduyla maç saatine kadar bekledik.
ancak ilgili kurumun bu kararından taviz vermemesi üzerine işbu açıklama yapma zorunluluğu doğmuştur.
digitürk kurumu bilmelidir ki, profesyonel futbol takımımız’ın bundan sonra oynayacağı avrupa kupası maçlarında haksız kazanç içeren bu tarz uygulamaları sürdürdüğü taktirde her türlü tedbir ve yaptırım kulübümüz tarafından uygulanacaktır.
bu yaptırım ve tedbirlerimiz; bundan sonraki tüm karşılaşmalarımızın digitürk tarafından yayınlanmasını önlemeye yönelik yasal girişimlerimizi de kapsayacaktır.
ilgili kuruma öneri ve tavsiyemiz en kısa süre içinde bu tarz uygulamalardan vazgeçmeleri yönündedir.
Genel olarak yaşadığım durum. bir anlık değil. olmayanlar, özellikle olma ihtimali olup gerçekleşmeyenler yüzünden bazen aklımı oynatacak gibi oluyorum. en basit ifadeyle içim acıyor. ne anlatabilirim, ne dinletebilirim.
Yasını tutuyorum kararttığım düşlerin,
Yıpranmış divâneler gibiyim sokaklarda,
Amansız bir ütopya üfleyen pencereler
Lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi.
Önümde, haksızlığın hesaba çekildiği,
Hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer.
Arkamda, kare kare ömrümü belirleyen,
Hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler...
beni heyecanlandıran otomobillerdir. açıkçası peşine düşmüş durumdayım. alfa kullanıcısı olan, özellikle bu modelleri kullanan yazarlardan akıl, fikir ve tavsiyeler bekliyorum.
lakabı russian Hammer olan psikopat rus boksör. 17 maç, 17 galibiyet ve 17 nakavt'lık bir karnesi var. geçen gün bu abinin bir maçını izledim. rakibe ilk rauntta attığı etkili tek yumrukla herifi hastanelik etti. izleyenler bilirler; mike tyson'ın attığı en kıytırık yumruk bile rakiplerini çoğu zaman indirirdi. ha işte, bu adam tam olarak aynen öyle bir güce sahip.
wbc ağır şikayet unvan maçı. 32 maçta 32 nakavtı bulunan wilder kemeri alabilecek mi diye sabahın köründe bekliyoruz. maç başlamak üzere boks severler ekran başına!
edit: tahminler doğru çıktı ve wilder hayvanı Güle oynaya kemeri aldı.
dün başımıza gelen hadisedir. kız kardeşimin izmir de üniversite kazanmasıyla birlikte yurt kaydı için izmir yollarına düştük. kyk başvurumuzun olumsuz sonuçlanması ve yedek sıralamamızın iki bin küsür sırada bulunması sebebiyle özel yurtlara yöneldik. bir kaç özel yurda baktıktan sonra yeni açılan türgev yurduna da bir bakmamız tavsiye edildi. yurda gittiğimizde zebellah gibi bir bina ile karşılaştık. bırakın izmir'i, istanbul da bile böyle lüks bir bina sayısı bir elin parmaklarını geçmez. içeri girdiğimizde gayet güler yüzlü bir kaç hanım bizi karşıladı. kısa bir sohbetin ardından yurt müdürü ile görüşmeye geçtik. Samsundan izmir'e geldiğimiz için biraz tedirgindik. yurt müdürü sağ olsun gayet güzel yurdun reklamını yaptı. iş kuru fasulyenin faydalarına geldiğinde gerçek ortaya çıktı. iki kişilik odaların 1050 tl, üç ve dört kişilik odaların ise 750 ve 550 tl olduğunu öğrendik. açıkçası biraz hayal kırıklığına uğradık. mevcut meblağları karşılayacak olsak okulun yakınlarında bir yurt arardık. ayrıca söz konusu kuruluş bir vakıf! olduğundan fiyatların daha makul olacağını düşünmüştük. benim bildiğim vakıf dediğin yardım eder, bunlar bildiğin sadece yardım topluyor. yardım etme kısmını görmüyorlar galiba. sonuç olarak elimiz mahkum okulun yakınında bulunan bir yurda kaydımızı yaptırdık. teşekkürler türgev, yardımı bir tarafınızdan anladığınız için.
Her uzakta güneş yüzlü bir yakın
Her yakında bir uzak görüyorum
Kalbimin rengarenk kalelerinden
Bir yangının kalbinde yürüyorum
Onu arıyorum yollar içinde
Mahremini rüzgardan sakınan kullar içinde
Ruhumuza yazılanın adıyla
Bir tespihe dizilenin adıyla
Gözlerinin karasında bahtımı
Hıra'sında tahtımı arıyorum
Yeryüzünün saçlarında büyüyen
Bir yangının kalbinde yürüyorum
Bir mağara dört yanında gölgeler
Diyor ki:
Kapımda atlılar vardır
Bir ben değilim yüzyıllardır yokluğunda gül dalını koklayan
Gece gündüz kıyameti bekleyen
Bir örümcek; avuçlarında sukut diyor ki:
Bakıp da görmeyen gözler elbet bir zindanın kahrını özler
Bu ateş nasılda kavurdu beni
Ona yakın kılanın adıyla örüyorum ağlarımı
Bu aşk tenhalara savurdu beni
Taşları gözyaşı döken bir şehir diyor ki:
Kötürüm oldum ağrımdan hala kan akıyor duvarlarımdan
Bugün ona pervane olsa da düşlerim ve çocuklarım
Hep bir titreyiştir tenimi saran
Mutluluğum yarım, sevincim yarım
Bir dağ bir yiğidin şahadetiyle vurmuş kendisini dağlar üstüne
Diyor ki:
infilak etseydim o an başına düşseydim dokunanların
Bir yanımda okçuların sızısı, bir yanımda hüznün alınyazısı
Yıkılıp kalsaydım çağlar üstüne
Ve ölüm diyor ki:
Öylesine saf, berrak ve güzeldi;Gülümsüyordu
Giderdim en derin susuzluğumu
Bende ölümlüyüm bilsem de bunu
Kollarında buldum sonsuzluğumu
Birde şair ses çölünde bezirgan; Diyor:
Ne yok gibiyim nede ufkun ötesinde var gibi
Harfler ona doğru uçuyor kuşlar gibi, heceler ona doğru
Hangi hayalin sessizliğine saklasam ömrümün çığlıklarını
Ona doğru tükeniyor karanlık, geceler ona doğru
Tarih haykırıyor kim okur benden hayat kitabının sır yazısını
insan hangi yurdu arayıp durur
Yalnız onun izi kalır evrende, ev yıkılır su kurur
Çöküyor kibrinde çürüyen sanat
Gönlüme doluyor şimdi kainat
Durup durup ışıldayan sesleri boynu bükük duyuyorum
Aynalar beni bana gösteriyor yeniden
Ruhumuza yazılanın adıyla
Bir tespihe dizilenin adıyla
Diriliyor hücrelerimde bahar
Kalkıyor o kabus perdesi birden
Bembeyaz bir kapıdan giriyorum
Kalbimin rengarenk çiçeklerinden
Bir bahçenin kalbinde yürüyorum
Ruhumuza yazılanın adıyla
Bir tespihe dizilenin adıyla
Diriliyor hücrelerimde bahar
Kalkıyor o kabus perdesi birden
Bembeyaz bir kapıdan giriyorum
Kalbimin rengarenk çiçeklerinden
Bir bahçenin kalbinde yürüyorum.
ne zaman?!.. Çeşmelerden zehir aktığında mı
bir damla kıvılcımın çölü yaktığında mı
bir kartalın, burkulan bir yürekle uçarken
yıkılan yuvasına dönüp baktığında mı
uzak iklimlerde mi, havada mı, yerde mi
beni senden ayıran bu incecik perde mi
tünel kazmayı bile kolay kıldı yaratan
nedir beni acılar dergâhında çürüten
ölümün yolumuzdan çekildiği ânda mı
bu ırmağın denize döküldüğü ânda mı
ne zaman?!.. Fırtınalar koptuğunda mı, gülüm
her insanın doğruya taptığında mı, gülüm
göklerin alev alev kızarıp döküldüğü
dağların iplik iplik yerinden söküldüğü
kâinatın yeniden kurulduğu günde mi
dönüşü bulunmayan esrarlı düğünde mi
arıyı çiçeklerle buluşturan adına
görmeyeni gözüne kavuşturan adına
sende mi bir mum gibi eriyip söneceksin
söyle gülüm, ülkeme ne zaman döneceksin?
red in iç acıtan hançerlerinden biri. özlem duyarken dinlenilmemesi tavsiye edilir. sözleri basit de olsa, müzik ile birleşince öldürücü olabiliyor. sözlerini de yazayım tam ola.
I tried to walk together
But the night was growing dark
Thought you were beside me
But I reached and you were gone
Sometimes I hear you calling
From some lost and distant shore
I hear you crying softly for the way it was before
Where are you now?
Are you lost?
Will I find you again?
Are you alone?
Are you afraid?
Are you searching for me?
Why did you go? I had to stay
Now I\'m reaching for you
Will you wait? will you wait?
Will I see you again?
You took it with you when you left
These scars are just a trace
Now it wanders lost and wounded
This heart that I misplaced
Where are you now?
Are you lost?
Will I find you again?
Are you alone?
Are you afraid?
Are you searching for me?
Why did you go? I had to stay
Now I\'m reaching for you
Will you wait? will you wait?
Will I see you again?
ağlama, sonsuzluğun kapısıdır bu taşlar
ağlama ki, onlarda feryât etmeye başlar
neden toprak olduktan sonra geldin yanıma
bir ömür nerde idin od düşerken canıma
mâdem acı çekmemi istemiyordun gülüm
neden yandığım halde, acı çekiyor külüm
mahrumun olsam bile, ağlama, kabrimde ben
dayanamam kederlenmene, kahrına rağmen
eyvah, sende solmuşsun istilâ kıskacında
sonbahar rüzgarları sevişiyor saçında
gözlerinde, kırılgan tebessümü akşamın
nerde, esirgediğin o mağrur ihtişamın
dünya mı sarsılıyor, yoksa titriyor musun
ben sana tiryakiyim hâlâ, biliyor musun
toprağımda tütüyor hayalin, buhur gibi
her gece bekliyorum gelmeni, sahur gibi
komşularım soruyor: Kimdir bu nazlı sultan?
adını anacağım ânda ağarıyor tan
sen güneşe bakarken, uykuya dalıyorum
haberini her yani gelenden alıyorum
bu hayal hakikatin özüdür, rüya değil
sûretimi görürsün, mezarıma bir eğil
okursun kitâbemde vardığım son durağı
bulursun başucumda gülümseyen burağı
\'Hû\' sesini fısıldar kulağına taşlarım
ruhuna kâfur gibi yayılır gözyaşlarım.
Has bahçesinde ömrün yakın olmaz bana gül
Bîzârım ümidime kurulan her tuzaktan
Tutuştu o lâcivert hayâle düşen kâkûl
Bakanlar baktı sana; ben uzaktan uzaktan
Yandı birden korkuyla gözlerine uçan kuş
Bulutlar aynalara seni sordu ıraktan
Deniz sanki isyankâr bir rüyada boğulmuş
Nehirler aktı sana; ben uzaktan uzaktan
Peşimde her âşığın gölgesini taşırım
Alırım esrârını her devin bir dudaktan
Dağda haramilerle, kurtlarla ağlaşırım
Gökler sıcaktı sana; ben uzaktan uzaktan
Nerede bu çileyi çekenlerin tarihi
Kalbimin enkazına kan akıyor duvaktan
Çölde kalan ruhların bile döndü talihi
türküler yaktı sana; ben uzaktan uzaktan
En kâvi diken dahi murâd alır bağında
Bırakıp derde beni, kurtulursun firâktan
Gece- gündüz esridin bir kaktüs yaprağında
Gelmem yasaktı sana; ben uzaktan uzaktan
Simsiyah bir kıyamet tohumu filizlenir
Mezarıma isminle atacağın topraktan
Acılar sanki neden bu sevdada gizlenir
içim tutsaktı sana; ben uzaktan uzaktan.
tgb başkanı imiş. gezi parkı eylemlerinde amaçlarının hükümeti devirmek olduğunu ifade etmiş. dokuz taşı üst üste koyup deviremeyecek dangalakların hayaline bak hele. demokrasi mi? boşver. seçim mi? hiç önemli değil. önemli olan kendi arzuları. yazık.
sevgili milletvekilimiz provakenin tillahını kameralar önünde yapmıştır. ankara da parkta eylemciler çadır kurmuş eylem yaparken, polis yetkilisi gelip eylemcilerle konuşmaya başlıyor. polis, gençlerin kurduğu kütüphane ve gıda standına müdahale etmeyeceğini fakat parka kurulan çadırların sökülmesi gerektiğini anlatıyor. gençler tamam diyor. iş tatlıya bağlanmışken sevgili milletvekilimiz aylin hanım gelip gençlerle konuşmaya başlıyor. gençlerden biri aylin hanıma ne yapalım çadırları sökmeyelim mi? diyor. aylin hanım 'bence sökmeyin' diyor! yazıklar olsun. orada polis müdahale etse, eminim aylin hanım kenara çekilir. nasıl olsa gaz ve cop'un muhatabı gençlerdir değil mi sayın vekilim?