Özellikle türkiye'de yaşayan göçmenlerin ülkelerine turistik ziyarette bulunduğunuzda Türk'ün türkten başka dostu yoktur gerçeğini tekrar tekrar yaşıyorsunuz. Ve anlıyorsunuz ki Türkiye'de yaşayan göçmenler sadece mecbur oldukları için türkiye'de ikamet etmekteler ve türk halkı ile iyi ilişkiler geliştirmekteler. Oysaki siz onların ülkesine gittiğinizde sergiledikleri tavır içler acısı..
boşnaklar, bosna-hersek'i ziyaret ettiğinizde hiç yardımsever bir millet olmadıklarını kolayca anlayacağınız nankörlük timsali ketum insan topluluğu. türk ve müslüman bir insanın 'sen turistsin' diyerek gazi hüsrev bey camii'ne girmesine izin vermeyecek kadar saçma saplantıları olan insan tipidir boşnak. bosna-hersek'i gezip görmek isteyenler bunu gerçekleştirmeden önce oturup 2 kez düşünsünler. aksi takdirde sırbıstan başkenti belgrad'ta göremeyecekleri kötü muameleye "müslüman kardeşlerimizin" memleketi olan saraybosna'da maruz kalacaklardır. ve geriye ellerinde kalan tam bir 'hayal kırıklığı' olacaktır..tecrübeyle sabittir.
Boşnaklar, Bosna-Hersek'i ziyaret ettiğinizde hiç yardımsever bir millet olmadıklarını kolayca anlayacağınız nankörlük timsali ketum insan topluluğu. Türk ve müslüman bir insanın 'sen turistsin' diyerek Gazi Hüsrev Bey Camii'ne girmesine izin vermeyecek kadar saçma saplantıları olan insan tipidir Boşnak. Bosna-Hersek'i gezip görmek isteyenler bunu gerçekleştirmeden önce oturup 2 kez düşünsünler. Aksi takdirde Sırbıstan başkenti Belgrad'ta göremeyecekleri kötü muameleye "müslüman kardeşlerimizin" memleketi olan Saraybosna'da maruz kalacaklardır. Ve geriye ellerinde kalan tam bir 'hayal kırıklığı' olacaktır..Tecrübeyle sabittir.
bu durumda kalan kişilerin isimlerine bazı örnekler: Fazlı ( bu isim Fazıl olmaya mahkumdur), Hayrünisa ( Hayriye ), Simge (Sinem), ceylin (ceylan), ....
üzerine uzun uzadıya tartışmalar yapmayı gerektirecek derinlikte bir konu değildir. Her dilde olduğu gibi bizim dilimizde de bayan- kız - kadın (Ms/Lady - Girl - Mrs/Woman) ifadeleri mevcuttur, ve duruma göre, özellikle nezaket / kibarlık hallerinde, bayan kelimesi sıkça kullanılır. Bunda rahatsızlık duyacak bir durum söz konusu değildir. Konuyu 'bekaret' temelli dar perspektife hapseden zihniyetler kınanmalıdır.
aynı baba tarafına çekmişsin, egoist bencil seni.(sanki iki kelimenin anlamı farklıymış gibi)
10.000. defa gece geç vakitte dönülen gece klübü sonrası kapıda bekleyen annenin nidaları yine 10.000.defa şu şekilde yükselir: 'bi daha yok ha' (tiz bir sesle tabi)
Osmanlı tokatçıları, hamamlarda göbek taşını tokatlarlarmış ve böylelikle nasırlanan avuçları kılıcı sıksa dahi o avuçlar kanamazmış ve tokatladıkları adamlarda hem felç etkisi yaparlarmış buna rağmen kendilerinde hiç bir acı olmazmış. işte hüsran dolu aşkların bolca yaşandığı günümüzde aşk adamları birer birer nasırlanıyorlar, bu nasır ile tokatladıkları kimseler birer birer felç olurken, kendileri nasırlarını daha da derinleştirmeye devam ediyorlar, böylelikle aşk'ın kayıp olduğu kör noktaya doğru adım adım ilerliyorlar.
aşık olunan kişiye dair hiçbir fikrimiz yokken dahi, onun yüzündeki bütün mimikleri, kıvrımlari beynimize kaziyip, her göz açıp kapatışımızda o sadece bir kerede ezberlenen yüz haritasının her baktığımız yerde çakması ve bu duruma eşlik eden yüksek kalp ritim temposu ile midede uçuşmaya başlayan kelebeklerin mütamadiyen bulanti hissi vermesi.
"Osuruktan söz yüzüğü: Erkeğin 'bu kız kahrımı çok çekti, evlenmek gibi bir niyetim yok ama sevinsin garibim en azından'; kızın ise 'off tam da ayrılacakken, seviyor lan beni bu, bari bütün ömrümü adayayım. canım ya baksana söz bile taktı' diyerek taktığı yüzük." PUCCA'nın günlüğü.
"Olgun olduğu kadar dolgun kadınlar. yaşı kırka dayanmış, üçüncü kocayı eskitmiş, küt saçlı, kirpikleri alnından çenesine kadar uzanan, makyajsız asla göremeyeceğiniz, cinselliği sere serpe yaşayan, karşı cinsle konuşurken devamlı temas halinde bulunan, her konuyla ilgili mutlaka bir şeyi olan, kahkahası üç mahalle öteden duyulan, erkeklerle fazla mıç mıç, kadınlarla da iğreti bir şekilde dobra olan hatunlar." PUCCA'nın Günlüğü.
yemek içmek uyumak tuvalet ihtiyacını görmek gibi her türlü beşeri ihtiyacın devamı olan sevişmenin sadece bir kişiyle değil, hayatın akışının gerektirdiği şekilde ve sayıda gelişmesi durumudur. bunun bir erkek cinsinin cinsel ihtiyacını gidermesinden farklı bir durum değildir. insan sevdiğiyle ya da arzuladığı herhangi biriyle ( toplumsal yapıyı bozacak belli ciddi engeller yoksa ortada, örneğin: taraflardan birinin evli-barklı olması, evinde onu bekleyen karısı/kocası olması gibi bir durum)kadın olsun erkek olsun cinsel anlamda birlikte olunabilir. bu durum ne kadının o..spu olduğu anlamına gelir, ne de adamın 'erkeğin o..spusu' olduğu anlamına gelir. eğer ki böyle bir sav ortaya atılıyorsa altını toplumsal ya da dinsel dayanaklarla doldurup, objektif bir çerçevede konuyu irdelemek gerekir. aksi halde, tipik maço, dar bakışlı, sadece aklı iki bacak arasındaki organın ötesine geçemeyen bir canlı modeli çıkar ki bu da ormandaki 'düşünme' ve 'dile getirme' yetilerinden yoksun hayvanlardan farklı kılmaz bizi.nokta..
Türkiye'nin belki de politik kültürünün hamlık sürecini aşıp bir ileri seviyeye atlayamamasının temel sebeplerinden biri de Mustafa Kemal Atatürk'ü bu 'putlaştırıcı' / 'ilahlaştırıcı' yaklaşımdır. bu tür yaklaşımlar mozaik olmak yerine belli bir ideolojinin egemen olması halinde, o egemenliğin altında diğer mozaik parçalarının ona koşulsuz şartsız itaatini gerektirir ki bu durumda artık bir mozaik oluşumdan bahsetmek mümkün olamaz. çünkü mozaiklik yapısı gereği, onu oluşturan her bir katılımcının orjinalini sürdürmesine dayanır. Mustafa Kemal atatürk için peygamberlik sıfatı bir şekilde atfedildikten sonra toplumda halkalar çizilir, o halkalar gruplaşmaları kamplaşmaları, nefretleri doğurur. anti-atatürkçülere / anti-kemalizm hareketçilerine karşı onun varlığını korumaya çalışmanın yolu onu putlaştırmaktan geçmiyor. çünkü saf ulus devlet anlayışı / yapısı günümüz dünyasının verileriyle uyuşmuyor. içeride ve dışarıda tek gaye türkiye cumhuriyeti'nin bekası olmalı, ve bu amacın ışığında yekpare bir siyasi düşünce yapısı ya da etnik yapı yerine çizgileri ortadan kaldırıcı 'mozaik yapı' benimsenmelidir. Atatürk'te şu an hayatta olsaydı, bu putlaştırma eğiliminin ne kadar da siyasal rasyonalitenin uzağında olduğunu öğütlerdi 'milleti'ne.
1960'ların sonu ile 1970'lerin güney amerika'sından kıtaları aşmış kadife sesin sahibi romantik şarkıcı. onun sesini dünyaya duyuran başarısı ise 'cazone per te' şarkısı ile 1968'de San Remo festivalinde aldığı birinciliktir. işte buyurun, biraz kulaklarınız okşansın: http://www.youtube.com/watch?v=67zvl74qdtw&nr=1
