hastalığın 10. yılını yaşadığım geçen şubat ayında, yaşadığım felaket ötesi 2. amip kaynaklı atak sonucu hastanede yatarken şu makaleyi tesadüfen gördüm...
ms hastalığının çaresi... ms hastalığı ile ülseratif kolit hastalığı eş değerdir. savunma mekanizması otosinir sistemine saldırırsa adı ms olur. eğer kalın bağırsağa saldırırsa adı ülseratif kolit olur. saldırı 7 farklı organa yapılır. hepsi için sistem ve çözüm aynıdır...
bu makale, ülseratif kolit hastaları için umut ışığıdır, mucizedir.
ayrıca, ülseratif kolit hastaları için yazmak isterim, kanlı atım ve şiddetli karın ağrısı çekilirse, hastalığın direk aktive olduğu anlamını taşımaz. zaman kaybetmeden gayta testi ve amip taraması talep edilmesi gerekir. bu tarama siz talep etmezseniz yapılmaz... gaytada canlı amipe rastlarsanız, amip sebepli kanama ve kasılmalar olduğu ortaya çıkar.
yalnız.... derhal flagyl ve metronidazol türevi antibiyotik ile tepesine binilmesi gerekir. gayta testi için geç kalınan her bir gün hatta saat, amipin ülseratif koliti tetiklemesine sebep olur. işte bir ülseratif kolit hastasının yaşarken gördüğü en büyük kabus, bu olacaktır.
ülseratif kolit, steroid ve benzer ilaçlarla bloke edilebiliyor. ancak, amip canlı ve aktif olduğu için savunma mekanizmasını bloke edemezsiniz... yoksa ateş çıkar ve 40 a dayanır. felakete çevirir. bu olmaması için damardan ve ağızdan 2 antibiyotikle en az 1 hafta 10 gün gece gündüz amipe saldırı mecburidir. bu esnada bloke edilmeyen ve aşırı aktive olmuş savunma mekanizması ise kalın bağırsağı kan revan talan eder. acıdan hayat enerjisi doktorların gözleri önünde mum gibi erir. yani hem iç hem dış düşman aktivedir. sıralamaya göre önce canlı amipin 10 gün içinde yok edilmesi, ardından kişinin sancıya dayanma gücü daha fazla bitmeden mekanizmanın yüksek doz steroidle frene basılması gerekir.
bu kabus ile karşılaşılmaması için, kanama ve krampların başladığı gün, saatlerle yarışarak tahlile gidilmesi ve amip taraması talep edilmesi tek yoldur. çıkması durumunda derhal antibiyotik ile müdahaleye sabah öğlen akşam başlanması, ülseratif kolitin tetiklenmesinin önüne geçebilir.
bu esnada karnınızı soğuktan, soğuk içeceklerden sürekli korumalısınız. soğuk direk hastalığı tetikler.
talihsiz hastalığımızın naçizane tavsiyeleri bunlar olabilir.
hıristiyanlık kavramlarına bolca gönderme yapılmış dizidir. kadercilik, tanrının mucizeleri, siyah ve beyaz, yaşam ve ölüm gibi konuların, bilimsel kavramlarla olan çelişkilerine yer verilmiştir. adanın yer yüzü olduğu ve yeryüzünün bir koruyucu ile korumaya alındığı, önceki koruyucu jacob, yani yakup peygambere bir gönderme, sonraki koruyucu ise jack shephard, soyadı manası ile, çoban, yani muhtemelen tanrının çobanı, yani isa peygamber olarak nitelendirilişi, ki en son bölümde adanın koruyucusu olduğu ortaya çıkıyor, babasının ismi de christian sheppard, hıristiyan kelimesi ve çoban kelimesinin yan yana getirilişi, siyah dumanın yani muhtemel şeytanın adadaki kişileri kendi kurtuluşu için ayartma çabaları, şarap şişesi mantarının serbest bırakılma çabası, oceanic 8 15 sefer sayılı uçak numarasının fikrimce, incilin 8 15 yeşaya kısmı ayetine gönderme yapılması, yani 8 15, bir çokları sendeleyip düşecek ve parçalanacak. tuzağa düşüp ele geçecek.
sonuçta adaya düşen herkes tutsak kalmış, adadan çıkışları mümkün olmamıştı. 8 15, buraya, yani incile ithaf edildiğini düşünüyorum. benzer ifadeler gibi tonla sözcük, isim ve olaya yer verilmiştir.
dizinin son sahnesinde, teknede bile namaz kılan koca müslüman sayidi hıristiyan kilisesine sokuşları inanılır gibi değildir.
hıristiyanlığın tarihi ve olayları fikrimce son derece zengin ve enteresandır. olumsuz alınmaması gerektiğini düşünüyorum. dizinin hıristiyanlık propagandası yaptığına inanmıyorum. sadece dini hikayelerini farklı bir konu ile anlatmışlar. izlerken rahatsız etmiyor, hatta fark edilmiyor. ön yargısız izleyip olayların ve maceranın keyfini çıkartın derim.
bbc nin auschwitz belgeselinde her bölüm başlangıcında çalınan parça. chopin ile handel abiler karanlık hüzün temasını derinden hissetmişler ve nefis yansıtmışlar. 2. dünya savaşı bile bu temayla ifade edilmiş çoğu kez..
dünden beri bana da dadanan numara. derhal polise bu numaranın kaynağı şikayet edilmeli. birazdan polise numarayı vereceğim. bu gün 5. kezdir arıyorlar.
Haso emmi: iş var emme, biraz para çalışii..
Bilo: o iş kolay canım, nasıl olsa avanta vermeye alıştık bu istanbulda. veririz..kime verecez?
Haso Emmi: kime olacak bilo, bana...
(banker bilo)
yamahanın elektrogitar model serisidir. başlangıç seviyesinden profesyonel seriye kadar uzayan bir yelpazesi vardır. pasifica 611 serinin an itibariyle en üst noktasıdır. akçaağaç gövdenin kazandırdığı ses karakteri funk ve blues tarzındadır. kulakçıklarda tel kilitleme sistemi vadır. köprü manyetiği paf humbucker, sap manyetik seymour duncandır. klavye gül ağacıdır ve oldukça keyifli çalımı vardır. bu kalitede bir gitar için fiyatı çok uygundur.
pasificanın üretimden kaldırılan prestij modeli ise pasifica 812v dir. gövde üzeri flame maple kaplama, vintage tremolo, 22 perde gül klavye, kilit sistemli alman marka kulakçıklar, HSS seymour duncan manyetikler ve humbucker-single coile çevirme özelliği. tremolo üzerinde hiç bir vidanın koyulmamış olması çalımı daha rahat kılmaktadır. üretimde olmadığı için 2. eli bulmak bile meseledir.
vergi vermeye devam edilsin diye olsa gerek, resmi rakamlara göre 18.000 kişinin altını çiziyorum, öldürüldüğü depremdir... toplu cinayet günüdür. suçluları ise, kumdan binalara onay veren, rant için çürük binalara sağlam diye satış izni veren mevcut ve önceki hükümetlerin ve müteahitlerin ta kendisidir. resmi olmayan rakamlar 30.000 kişiyi işaret eder. bu kadar insanın ölümünün altına imza atmış kişiler sorgulanmamış, katiller elini kolunu sallaya sallaya halkın arasında gezmeye devam etmiş, hatta yeni projelere imza atıp servetlerine servet katmışlardır... dünya tarihinin hüzün dolu sayılı kötü günlerinden birisidir.
1996 yılının rövanşı olarak ibm tarafından geliştirilip deeper blue ismiyle kasparovun karşısına 2. kez çıkarılmış buzdolabı büyüklüğünde bilgisayar hardware'i, programı. ilk seri kasparovun 4-2 lik üstünlüğüyle tamamlandı. insan, bilgisayarı yendi diye büyük sükse yaptı. 97 yılında ise ibm, kendi programını geliştirip kasparovu bir kez daha ringe davet etti...
97 yılı serisinin ilk maçı yine kasparovun fantastik ötesi bir fedayla oyunu domine ederek kazandığı, 1-0 lık üstünlüğü ile başladı. her ne olduysa 2. maçta oldu... dünya satranç tarihine geçen bir hadise yaşandı. bir seri hamle sonunda deep blue'nun, 1 net piyon kazanabilecek bir konumu oluştu. kasparov sıkışmıştı. daha doğrusu deep blue'yu sağ tarafından üzerine çekecek yine fantastik ötesi bir strateji sergiliyordu. o piyonu feda edip merkezden tamamen yorum isteyen bir hamle ile karşı atağa geçecek ve durumu 2-0 yapacak hamleleri bulabilecekti. maçı canlı izleyen dünyaca ünlü oyuncular ve yorumcular dahi kasparovun neden piyon fedası yaptığını kısa süre içinde anlamıştı. yalnız imkansız bir hadise yaşandı... 37. hamlede, çok ileri yorum isteyen merkezden karşı saldırı düşüncesini sezercesine deep blue, kasparovun piyon sürüşünü, kendi filiyle tıkadı. bu hamle, dünya satranç tarihine geçti...
çünkü hiçbir makine, bu gün dahi böylesi bir hamle yapamamaktadır. yorum ve sezgi isteyen bir insan hamlesidir. kasparov o saniye izleyen herkesle beraber büyük bir şok yaşadı... maç boyunca tasarladığı o piyon sürüşü ve muazzam tasarlanmış karşı imha saldırı hamlesi, tamamen yok oldu. yalnız kasparov bu hamleden 7-8 hamle sonra terk etmeden hemen önce deep blue, bir bilgisayardan beklenmeyecek inanılmaz bir hata yaptı. ama kasparov o moral bozukluğu ve sinir harbi içerisinde bu hatayı göremedi. maçı kaybetti, durum 1-1 oldu.
kasparov, maç sonu analizi sonrası her iki hamlenin de deep blue'ya ait olamayacağını, perde arkasında ibm'e ait bir satranç oyuncusunun 37. hamleyi gördüğünü, stratejisinin sabote edildiğini, ibm'in hile yaptığını iddia etti. bu iddia haksız değildi...
çünkü bilgisayar algoritmasına göre 1 piyon kazanç dahi varsa, program o kazancı mutlaka sağlar. kasparov bilgisayarın bu zaafını bildiği için faydalanmak, insanın bilgisayardan üstün kısmını ortaya koymak istemişti.
bu moral bozukluğu ve perde arkasında bu tür kritik sezgisel durumları kazanca çevirebilecek bir kişinin varlığı düşüncesinin etkisiyle seriyi 3.5-2.5 kaybetti.
o günden hemen sonra sebebi bilinmeyen bir şekilde, belki de bu tezat daha fazla irdelenmemesi amacıyla bile olabilir, ibm deep blue bilgisayarını emekliye ayırdı. bir daha hiç bir insan onunla karşılaşamadı ve halen tartışılan soru cevapsız kaldı.
insanlığın 2855 raiting gücüne sahip bu süper yeteneği şunu demiştir... bir bilgisayar belki saniyede 100 milyon hamleyi hesaplayabilir. ama hiç bir zaman bir insan gibi strateji kuramaz, kendi doğrusunu reddedip insan sezgisine önlem alamaz. işte insanın makineden farkı, üstünlüğü budur...
2002 yılında kramnik'in deep fritzle 4-4 beraberliğini de, insanın makineye karşı verdiği mücadele daha yeni başlıyor diyerek, biz ölümlüleri onore etmiştir...
multiprosesör satranç programı. fritz'e kıyasla çift çekirdekli çalıştığı için %60 daha hızlı analiz yapar, daha güçlü bir makinedir.
saniyede 3 milyonun üzerinde hamle üretebilen 2002 yılının en güçlü satranç programı deep fritz 7, dönemin dünya şampiyonu satranç oyuncusu vlademir kramnik ile 8 maç yapmıştır. deep blue-kasparov serisinden sonraki en çok ilgi görmüş insan-bilgisayar maçı olarak tarihe geçmiştir.
maç 1: df7 kramnik : 1/2
maç 2: kramnik df7 : 1-0
maç 3: df7 kramnik : 0-1
maç 4: kramnik df7 : 1/2
maç 5: df7 kramnik : 1-0
maç 6: kramnik df7 : 0-1
maç 7: df7 kramnik : 1/2
maç 8: kramnik df7 : 1/2
galip tarafın 1.000.000 dolar kazanacağı seri 4-4 beraberlikle sonuçlanmıştır.
ilk 4 maçın 3-1 kramnik üstünlüğüyle tamamlanmasının ardından deep fritz 7'nin yaratıcıları çok önemli bir şey fark ettiler... df7, kramnike karşı her seferinde vezir takasına giriyor, tarafların vezirsiz oynadığı maçlar ise kramnik üstünlüğüyle tamamlanıyordu. bu takaslar sonunda deep fritz piyon çiftlemeleri yaşıyor ve önemli ölçüde tempo kaybediyordu. kramnik doğal olarak bu zayıflığı görmüş ve vezir takasına özellikle girmeyi tercih etmişti yalnız deep fritz yaratıcıları bu zayıflığı geç farkettiler. 4. oyun sonunda df7'yi vezir takasına girmemesi için programın o kısmını yeniden tasarladılar. df7, bu geç müdahale sonunda hiç maç kaybetmedi ve durumu 4-4 e getirmeyi başardı.
2006 yılında ise kramnik bu kez deep fritz 10 ile maç yaptı. deep fritz serisinin en güçlü makinesine karşı kramnik mücadelesi, dünya basınında yine çok geniş yer buldu. insanlığın bilgisayarlara karşı en son kazanma şansı olarak duyurulan bu seri, deep frtiz'in 4-2 lik üstünlüğü ile tamamlandı.
deep fritzin an itibariyle en son sürümü ise deep fritz 13'tür.
hindistan cevizini kesip delmek için kullandığı siyah taşlar, kırıldığında keskin kenarlı taşlara bölünebildiği için taş bilimi uzmanlarının araştırmaları ile özellikle filme alınmıştır. tom hanks'in adada geçirdiği süre boyunca kesinlikle fon müziği kullanılmamıştır. ta ki sal ile adadan ayrıldığı, adanın 4 yıl sonra ilk kez karşıdan gözüktüğü sahneye kadar... adanın bir gözüküp bir kaybolduğu o sahne de zaten final...
gizemli kanatları ve kanat heykellerini yapan filmin karizmatik kadın oyuncusu da lari white'dır. country tarzında söylediği şarkıları ve albümü vardır.
Danimarkalı bir grup vatanseverin nazilere ve vatanını satmış nazi üniformalı danimarkalılara karşı gösterdiği gizli direniş harekatını anlatan, dinsizin hakkından anca böyle gelinir dedirten filmdir.
Bent Faurschou-Hviid (Ateş) ve Jørgen Haagen Schmith (limon) savaş sonunda halk kahramanı ilan edilir ve 2. dünya savaşının en önemli kahramanları arasında yer alırlar. nefis bir hikayedir...
auschwitz kampında bu kimyasalı yahudilerin tepesine boşaltan kişilere ve nazi görgü tanıklarının savaş sonrası anlattıklarına göre atıldığı an zehir etkileşime geçiyor, tene nüfus eder etmez kan deriden dışarı çıkmaya başlıyor, 20 dakika boyunca akıl almaz acıların ve feryatların sonunda ölüm gerçekleşiyor.
uygulanan krematoryum zyklon b odalarından çıkan sesler dışardaki yahudileri ürkütmesin diye 2 askeri kamyon ve motorsiklet tam gaz çalıştırılarak gürültü yapılıyor, ama içerdeki insanların feryat seslerini bastıramaya yetmiyor diye raporlarında yazılı olduğu bbc auschwitz belgeselinde detaylarıyla anlatılmıştır.
gerçek bir vahşet, ruh hastalığının vardığı en son noktadır...
savatage grubuna dead winter dead albümü ile katılmıştır. slow parçalarda attığı soloları ile gönüllerde taht kurmuştur. bir sonraki savatage albümü the wake of magellan'ın ruhunu olduğu gibi verirken özellikle turns to me parçasındaki final solosu ile fırtınaları kopartmış, bana göre yüzyılın sololarından birini atmıştır.
savatage'den sonra megadeth'in gitar koltuğuna geçmiştir. bu birliktelik uzun sürmemiştir zira jazz/blues tarzı ile gibson gitar çalan bir kişinin megadeth'de ne işi olduğunu da anlayamamışımdır. yerini criss broderic'e bırakarak megadeth'den ayrılmıştır.
sololarındaki harmonik/kromatik jazz ve blues yürüyüşleri ile çok zengin müzik bilgisi ve dikkat çekici bir tarzı vardır. kendisini tekrar etmeyen, limitsiz gitaristlerdendir.
yassı haddelenmiş çelik sacın sarıldığı mekanizmadır. çeliğin ucu bu mekanizmaya önce tutturulur ardından rulo olarak sarılmaya başlanır. rulo sacın göbeğinde kalan mandrel sarım yapmaya başladığında açılarak genişler, bobinin merkezini sıkı ve gergin tutar. bobin sarımı tamamlandığında mandrel mekanizması daraltılır ve rulo sac, bobin, mandrelden çıkartılır.
sarımın teleskobik olmaması için sacın hat üzerinde düzgün akması gerekmektedir. bunu da merkezleme ünitesi, cpc yaptırır.
najdorf varyantıdır. kasparovun en çok oynadığı ve sevdiği varyanttır. yarı kapalı gözüken son derece agresif bir siyah açılışıdır. beyaz bu noktadan sonra bir çok devam yolu ile oynayabilir. siyahlar açık diyagonallarla ve açılmaya her zaman hazır bir d hattı ile potansiyel saldırı makinesine dönüşmüştür. mucidi arjantinli miguel najdorftur.
ancak e6 karesi sicilya sisteminin tek zayıflığıdır. öyle bir zayıflıktır ki, bu kare çökerse, sicilya sistemi tamamen çöker. alttan çekilen bir tuğla gibi tüm duvar yıkılır. o sebeple bu kareye yapılacak potansiyel fil-at saldırıları sürekli takip edilmeli, koruma verilmeli gerekli ölemler alınmalıdır.
deep fritz 12 gibi raiting 2800 üstü süper makinelerin de kullandığı açılışlardan biridir. siyahı oynatmamak üzerine kurulu beyaz açılışların aksine italyan açılışı, siyahla açık kora kor bir merkez mücadelesi verir.
siyah 1...e5 oynadığı için zayıflayan f7 piyonu artık e6 piyonu ile korunamaz. 3.fc4 ile italyan açılışına bu sebeple gidilir. siyahlar açılışta bir handikap vermiş olur. ancak siyah 3...fc5 ile karşı atağa geçer, aynı handikapı beyaza vurur. kora kor bir merkez mücadelesi başlar.
1000 yıllık satranç tarihinin en eski ve popüler açılışı olduğu için çoğu kişi bu açılışı iyi bilir. dolayısıyla siyahların vereceği cevaplar da sağlam cevaplar olacaktır. ancak herhangi bir varyantın en fazla 7-8 hamle sonrası 1000 yıllık tecrube, ezber sona erecek ve satranç başlayacaktır...
italyan tercihi, tamamen tarzla ilgili bir konudur. hem 1 adım önde başlayıp hem de açık saldırgan oynamayı tercih eden kişilerin keyifle oynadıkları bir açılıştır.
nigel mansel, gerard berger, prost gibi devlerle girdiği mücadeleler sonunda ayrton senna, 6 birincilik ile halen kırılamayan rekorun tek sahibidir.
1988 yılında 2. prosta 50 saniye fark atmışken anlamsız bir şekilde daha da hızlanmak istedi. fransız alain prostun takım arkadaşı senna için kendi takım yöneticilerine yaptığı dedikodular, kulisler senna için muhakkak can sıkıcıydı. muhtemelen prostu en hızlı tur zamanını kıra kıra daha da ezmek istedi. mc laren sennayı daha sakin olması için sürekli uyarıyordu. yarışı domine ederek kazanmak üzereyken tünel girişindeki bariyerlere çarparak yarış dışı kaldı.
o yarış sakin olabilseydi ya kazandığı 7 yarıştan biri olacaktı, ya da o kazanın getirdiği tecrube, sennaya 6 yarış birden kazandırmış oldu.
özellikle '92 senna-mansel çekişmesinin son 4 turu tam bir monaco şehir efsanesi olarak tarihe geçmiştir.
yoğun yağış altında başlayan 1998 spa gp yarışının ilk turunda, eau rouge virajına doğru ilerlerken 13 araç birbirine girmişti. yarış çok uzun süre durduruldu. her yer araba hurdasıydı. yedek aracı olmayan gariban markalar yarıştan çekilmek zorunda kalırken yedek aracı olan markaların pilotları pite koşar adım geri dönmüştü.
o kaza esnasında kopan dev tekerlekler havalarda uçuşmuş, pilotlar için hayati tehlike arzetmişti. bu kaza sonrası f1 güvenlik konseyi, f1 araç lastiklerini şasiye çelik halatlarla sabitleme kararı aldı. sonraki yıllarda gerçekleşen kazalarda lastikler yerinden fırlıyor, ama yarım metre uzunluğundaki çelik halatın ucunda aracın dibinde sürükleniyordu. bu uygulama, 1998 spa gp kazası neticesinde getirilmiştir.
1 yıl sonra jacques villeneuve eau rouge'a doğal olarak frensiz girerken araç kontrolden çıktı ve viraja paralel giden 2 metrelik duvarın üzerine kadar çıkıp taklalar atarak piste gerisin geri uçarak çakıldı. böylesine felaket bir kazadan sonra 1997 dünya şampiyonu, burnu bile kanamadan araçtan çıktı.
schumacher, eau rouge virajı için bir jet uçağıyla dağın içine girer gibi oluyorsunuz ve birden bire gökyüzüne fırlıyorsunuz tanımını yapmıştır.
Banker Bilo filmindeki çiğ köfte rakı diyaloğu da unutulmazdır...
Maho: Ulan Bilo naapirsın?
Bilo: Buyur Maho, bir iş mi vardır?
Maho: Yok ulan, bu gün iş miş yok... sattarım anasını bu dünyanın vallaha...
Bilo: Buyur yemek ye...
Maho: Çiğ köfte yiyecez ulan kaldır şu süprüntüleri aç şu rakıyı allah allaah..
Bilo: Rakı mı içecez?
Maho: içecez tabi lan... hem de çi köfteyle... Cenabet karı. Yok ebenin, eve çiğ köfte sokmazmış. her yer et kokarmış. pohh ye. ula bak mis gibi ne var bunda? hihi...
Bilo: Hadi içek Maho.
Maho: Şerefe içek kurban...Ulan çiğ köfte sevmeyen karıya karı mı derim ben be...?
Bilo: Valla ben de demem...
aynı frekansta içmesini bilen kişilerin tadına doyum olmadığı muhabbetidir. din veya politika konusundan uzak durulduğu müddet keyifli geçer. bu konulara girilir de tartışma başlarsa gece kesin bok olur.
her bir kadeh, insanın önünde örülü bir duvarı kaldırır. duvar ve perdeler kalktıkça, günlük hayatta çok efendi gözüken birinin içindeki yaratık da ortaya çıkabilir, veya kendini çok göstermeyen birinin ne kadar espirili nefis muhabbet olduğu da gözükebilir. sarhoş muhabbeti de bu olgu üzerinde güzelleşir veya iğrençleşir.
o haftasonu, spor dünyası için kara haftasonu olarak tarihe geçti. cuma günü rubens barichello uçarak beton duvara vurmuş ölümden kılpayı dönmüştü. cumartesi günü sıralama turlarında avusturyalı pilot roland ratzenberger lastik bariyer önlemi alınmamış bir başka duvara vurarak hayatını kaybetti.
o yarış sezonun 4. yarışı olacaktı. renault'un sürekli arıza çıkarmasından dolayı senna 4. yarışa sıfır puanla girmişti. bu yarışı almak zorunda olmanın getirdiği baskı çok büyüktü ama, cuma ve cumartesi günleri gerçekleşen 2 şok kazayla beraber formula 1'i bırakma kararı aldı.
formula 1 insanların hayatlarını rahatlıkla kaybedebileceği bir platform olmamalıydı. sadece sarsıldığı için değil, bu skandalı protesto etmek için bu kararı almıştı. bu hareketi ilk değildi. sırf izleyenler eğlensin diye koyulan, pilotların hayatını hiçe sayan her kural ve detaya f1 toplantılarında 21 pilot sus pus otururken tek başına itiraz ettiği, mücadele verdiği zamanları da olmuştu.
yarıştan 1 gün önce, cumartesi akşamı kaldığı otele geri döndüğünde ise hayalet gibiydi. otel lobisinde sennayı gören hayranları, sennanın göz yaşlarını silerek otelden dışarı çıktığını ve saatlerce gelmediğini anlatmışlardı. çok uzun bir yürüyüş yapmıştı. geri döndüğünde lobide bulunan yeni evli bir çift senna ile bir fotoğraf çektirmişlerdi. durumun vehametine rağmen senna onları kırmamış kabul etmişti. ancak çiftin anlattıklarına göre senna orda değil, bambaşka bir yerlerdeydi.
ertesi sabah, 1 mayıs pazar günü yarışa lider başladı. yarışın hemen başında bir kaza oldu. güvenlik aracı pite girdi. 4 tur sonra yarış tekrar başladı. senna önde, schumacher tam arkasında diğer gruptan kopup farkı iyice açtılar. 6. turda start-finish düzlüğü geçildikten hemen sonra hızı 320 km/h ye kadar yükseldi. dışardan çeken kamera, sennanın aracının altından kıvılcımların çıktığını, schumacherin aracında ise bu sorunun olmadığını gösteriyordu. sennanın aracı daha iyi yol tutsun diye fazladan alçaltılmıştı. pist yamalıydı ve aracın altı yamaya çarparak ek darbe yaptırıyordu. frensiz dönülen tamburello virajına girildiğinde ise sennanın aracı birden düz gitmeye başladı. frenleyerek aracın hızını 220 km/h'e kadar düşürdü. direksyona 2 kez asıldı, ama araç dümdüz duvara yöneldi...
son 3 yarışta renault aracın ayarlarını sennanın istediği gibi yapmayı becerememişti. senna 4. yarışta direksyon milinin hala çok uzun olduğunu, milin kısa olanla değiştirilmesi gerektiğini söylemişti. renault mili değiştirmek yerine mili kesip kısaltarak uc uca kaynakla tutturdu.
kesilip kısaltılmış direksyon milinin tamburello virajının ve yamalı yol darbelerinin yükünü kaldıramaması neticesi kaynak yerinden kopması ile kontrolü kaybetti. araçtan çıkartılırken kopuk direksyon mili de direksyon simidi ile beraber aracın yanına koyulmuştu. kazanın en önemli delili o an ortaya çıktı.
ancak senna beton duvara çarptığı için değil, çarpma anında sol ön süspansyon milinin yerinden kopması ile kaskını mermi gibi delip kafa tasına saplanması sonucu hayatını kaybetmişti. kask, saplanan parçadan dolayı uzun süre çıkartılamadı. çıkartıldığında ise doktorlar yüzünün olmadığını söylemişler, son durumu ailesine dahi göstermemişlerdi.
durum trajedi ötesiydi...
senna fanlarına göre bu facianın bir sorumlusu renault iken, diğer sorumlusu 320 km/h hızla dönülen tamburello virajı içindeki dökme beton duvara hiç bir lastik bariyer yerleştirmeyen imola pisti yöneticileriydi. ortada çok büyük bir ihmal vardı.
ratzenbergerin ölümüne rağmen beton duvarlara hiç bir önlem alınmadı. olanlar apaçık bir skandaldı. senna ve ratzenberger fanları imola pisti yönetimi aleyhine 3 gün içinde 1 cinayete teşebbüs ve 2 kişiyi kasten öldürme, cinayet işleme gerekçesiyle dava açtı. ancak tüm davalar zaman aşımına uğratılarak düşürüldü.
sennanın ölümünden sonra f1 yönetimi pistlerde olağanüstü önlemler aldı. tamburello virajı bile şikana çevrildi, emniyeti sağlandı. o günden bu güne kadar formula 1'de hiç bir pilot hayatını kaybetmedi.
senna sadece bir süper yıldız değil, aynı zamanda yokluk içindeki brezilyada 40 binden fazla çocuğu okutmuş, bakımlarını üstlenmiş gerçek bir halk kahramanıdır. kaza yaptığı 1 mayıs 1994'ten bir kaç ay sonra baggionun kaçırdığı penaltı sonrası brezilya futbol takımı dünya kupasını kazanmış, tezahuratlarla kupayı sennaya itaf etmişlerdir.
gitarlarımdan biridir. tünelden aldığım 1980 model gibson için adam 40 yıllık gibson fiyatlarını katalogdan açıp göstermişti. 40.000, 50.000, 55.000 dolar diye gidiyordu. 40-50 yıllık iyi bir gibsonun bu fiyatlarda olduğunu orda gördüm.
gövdesi maundur ama ince bir akçaağaç kaplaması vardır. maun sustain kazandırırken akçaağaç katmanı sesin parlamasına sebep olur. maundan dolayı clean tonları çok iddialı değildir. ama drive da hikaye anlatabilir. özellikle afrika maunu kullanılanlar çok ağır gitarlardır. bel ağrısı olan birisinin konserlere bu gitarla çıkması sağlıksız olur. humbucker veya paf humbucker manyetikleri vardır. modifiye edenler genelde seymour duncan alnico 2 veya pearly gates tercih eder. yine ruhane ses verir... marshall amfi ile akrabadırlar.
kalorifer tesisatı, klima, havalandırma, yağmursuyu tesisatı ve sıhhi tesisat, mekanik tesisat başlığı altında toplanır. tse standartlarına göre ts-825 koduna sahiptir. sadece makine mühendisleri mekanik tesisat hesap ve proje hazırlama imza yetkisine sahiptir. son derece keyifli bir branştır. gel gör ki makine mühendisliğinde standart dersler içinde mekanik tesisat dersi bulunmamaktadır.
merak edip sağdan soldan öğrenmeye çalışılmamışsa, üni. den çıktığınızda sıhhi tesisat kelimesi bir makine mühendisi için sadece sifon ve klozet anlamını taşımaktadır. zorlanırsa klozet kapağı anlamına da gelebilir.
mesleki konumundan dolayı makine mühendisleri odası tarafından verilen eğitimlerin sonunda yetki belgesi almaya hak kazanılır. içeriğindeki hesaplar ise üniversite bilgisi gerektirir. hidrolik hesapları, akışkanlar mekaniği, ısı transferi, termodinamik, malzeme bilgisi... yani üniversitenin devamı niteliğindedir. komplikedir, ama keyiflidir.
rakıcılar için altınbaş, rakı ötesi bir içkidir. hababam sınıfında kemal sunalın kıymetli alkollere verdiği örnektir.
karizmatik şişesiyle görüntüsünü de katlamıştır.
bu rakı aromatik yapısından dolayı benim düşüncemdir ki, balıkla etle yemekle içilmemesi gerekir. bu rakı sadece kaliteli bir peynir ve aroması kuvvetli meyvelerle içilmesi durumunda maksimum lezzeti doğurur. örneğin yaz meyveleri tam bu rakı içindir. çok iyi bir kavun, karpuz, kiraz, şeftali... kara efeyle birleştiğinde ortaya inanılmaz bir lezzet çıkar.
önceden alo gürültü hattı varmış. şu an bu tür durumlarla belediyeler alakadar oluyor. örneğin, http://www.kadikoy.bel.tr/altsayfa.aspx?pid=774 kadıköy belediyesinin iç veya dış gürültü kirliliği ile ilgili yayınladığı sayfa.
komşudan şikayetçiyseniz belediyeler de polisi aratıyor. polis desibelmetre ile gelip titreşim ölçümleri alıyor. gürültüye şahit olduktan sonra uyarı yapılıyor veya gerekli yaptırımı uyguluyorlar.
1988 yılında hollanda-sscb avrupa futbol şampiyonasında rus milli takım kalesini kormuştur. van bastenin yüz yılın golü seçilmiş volesine engel olamamış ama o kare tüm dünyada spor programlarının jeneriği olarak defalarca gösterilmiştir. sscb o sene 2. olmasına rağmen dasayev 1988 de yılın kalecisi seçilmiştir.
lev yaşinden sonra dünyada en iyi 2. kaleci olarak anılır.
fuleli deparları sözü kendisi için söylenen futbolcudur. 1996 yılında rasim kara getirmiştir beşiktaşa. ilk beşiktaş formasını deplasmanda dinamo minsk karşılaşmasında giymiştir. uçakla maçın oynanacağı gün minske gelmiş, ve kara tarafından ilk 16 ya alınmıştır. maç öncesi basın toplantısında takım ile antreman yapmamış bir futbolcunun hemen sahaya sürülmesi doğru olurmu sorusuna, amokachi afrika kupasından yeni geldi ve formda. fizik kondüsyon eksiği yok. ayrıca aşkın ve futbolun dili birdir. sözünü söylemiştir. minsk karşısında başarılı bir futbol ortaya koymuştur.
premier ligde evertondan gelen amokachi bizim ligdeki ilk golünü 6. haftada atmış, topu ağlardan alıp öpüp çimlere bırakmıştır. fener maçında attığı gol kadar, valencia maçında çizginin 1 metre önünden topu üstten auta göndermesi de büyük talihsizliktir. o top gol olsaydı, şanslar eşitlenecek, çeyrek final için çok büyük avantaj yakalanacaktı.
yine de attığı kritik kurtarıcı golleri ve sempatisi ile hatırlanır kara boğa.
beşiktaş tarihinin heralde en iyi kalecisi. türk futbol tarihinde 8 maç gol yemeyen tek yabancı kaleci. 1996 sezonu başında rasim kara mrmici takıma aldığında hırvat milli takımının 3. yedek kalecisiydi. herkes büyük tepki gösterirken kara ona kefil olmuştu. türk futbol tarihine geçmeyi başardı. Bilic ile hırvat milli takımında yardımcı antrenörlük görevi yaptı.
1996 yılında ilker yasin'in unutulmaz gafının baş kahramanıydı. ilker yasin'in mrmic'e mistır mic demesi, muhtemelen futbol tarihimizde mançester, totennam, jüventus veya lugayno gibi takım, futbolcu isimlerini okuyamayan spikerler sıralamasında zirveyi parsellemiştir.