cümle kurmaya üşeniyorum bazen
düşünmek ,kafa yormak falan hep yorucu şeyler , düşünmeden savuruyoruz insanları ve gücü yetenler de bizi. hırsımız ,öfkemiz ,hezeyanlarımız var hepsinden önemlisi mazeretlerimiz.ardına sığındığımız duvarların kuvveti değil önemli olan biz sadece saklanmak istiyoruz.gölgesine sığınabileceğimiz her ağacı heybetli bir çınar sanmamız da bu yüzden.
gururumu aldım da ayaklarımın altına, yetmedi bir kez daha yenildim hırsıma. istemedim bir çınarın gölgesinde yaşamayı ,kabuğumdan çıkardım kafamı ve savruldum. rüzgar çatılardan kiremit uçurmuyordu ama insanların amansız hırsına kapıldım. bilmediğim oyunlara dahil oldum, oynamaya kalktım ,elimdeki oyuncaklar da gitti .
bildiğim karamsarlıklar bana kalırken hüzün kovan kuşu kanat çırpıp gitti.
ve sen, eğer o güzel bal rengi gözlerinle takip ediyorsan şu an bu satırları,şunları iyi bil ;
gençliğimin en güzel yıllarını, bilmeden sebebi olduğum bir kıvılcım yüzüne yangın yerine çevirmek istemezdim. senin ellerine bu yangından korlar bırakmayı da hiç istemezdim. bir anlık kontrol kaybıyla yazdığım 5-6 incitici satırla koca bir ömrüm değişsin, seni üzeyim istemezdim. kendi çektiğim acı bir yana,en çok senin ellerine bıraktığım bu kor yüzden nefret ediyorum kendimden. şimdi ben sana angıt kuşu gibi aşık oldum diye senin en güzel yıllarının kafa karışıklığıyla geçmesine sebep olmaya hakkım yok. bu benim için çok acı ama gerçek olanda bu ne yazık ki. biliyor musun kafam alabildiğince ağır, inanılmaz yorgun ve dökük bir bilinçaltına sahibim artık, ulaşamadığım ve kaldığım yerde uzaktan izlediğim hayallerimden, kırgınlığımdan, üzüntümden ve kırdığımdan..
üzgünüm, yetişemediğim için çok üzgünüm.
sabit kalacak düşünceyi merak etmiştin en son, onuda ekleyeyim ; hiç bir durumda seni aklımdan atamayacağım bunu iyi biliyorum,sen gelene kadar kimse için çözmediğim ipleri senin için çözmüştüm çünkü hak ediyordun sen, her şeyi hak ediyordun,hala ediyorsun. iplerim bazen yetersiz geldi biliyorum. şimdi ben aynı ipleri bir başkasının eline veremem, başkası için asla çözemem.artık bende korkuyorum senin gibi. çünkü bundan sonrasını yalnız yaşamak ciddi ciddi yeğ geliyor bana. olayın sıcaklığı değil bu düşüncem inan. ki zaten olay sıcak değil, ben ezelden böyle düşündüm,böyle yetiştim, benim kontenjanım hep bir kişi içindi böyle ciddi işlerde. dostumda bir kişi, sevdiğimde. ben o bir kişilik kısımı seninle doldurdum ve pişman değilim bundan. değiştirmek istemem istesem de değiştiremem. sana aralık kalan kapım artık dışarıya çift kilitli.
nasıl korkmasın insan, hayat bana bir tane daha sen çıkartacak kadar ne uzun ne de adil değil demiştim, yanılmamışım yanılmadığımı çok daha iyi anlıyorum son 5-6 aydır. şu son haftaların tek tutar yanı var ki o da beni andığında o saçmalıklarla değil de son sarılışımla anarsın belki diye düşünebilecek bir imkanın oluşması. sarıldıktan sonra o otobüse binmeyi de hiç istememiştim, demek ki indiğimde kötü şeyler olacağını hissetmişim.
o sınavında iyi geçecektir merak etme,şimdiden başarılar dilerim.
cümle kurmaya üşeniyorum bazen
göz göze geldiğim insanlar düşüyor aklıma.
birlikte baş koyduğumuz yastıkta uyumak
düşünmek ,kafa yormak falan hep yorucu şeyler.
son yazım ve son itirafımdır ;
bir çınar olamadım ,
bir çınar bulamadım,
suskun kaldım.
epeydir dinlemiyordum. en son bir albüm çıkarmış herhalde sonra başka icraat var mı bilmiyorum araştırmadım pek. son albümün ismi gözden uzak. bir dedim bakayım ne yapmış melankolik abimiz. yine ne anlatmış. üşenmedim tüm parçalarını baştan sona dinledim.
uzatmayalım tam bir cacık albüm. taladro kim hacı ? hadi burak alkın falan tamam da o kim ? allame var birde,zaten bambaşka tarzınız var onla. çok saçma bana göre. neyse 9 şarkılık albümden 3 sağlam şarkı çıkmıştır benim için.
seni son anlatışım
bunu kime yazmış bilmiyorum, ya ölen birisine yazmış ya da kafasında öldürdüğü birine. lakin sağlam yapmış. rakıya meze tadında.
her aşk için bir şehir
bunun düeti sokratla. sokrat tam bir psikopat edasıyla söylemiş. belli ki birine kızmış, hissettirmek istediği duyguyu çok iyi hissettirdiği için (bkz: sana puanım dokuz kanka)
çok daha iyilerini yapmıştı ama işte kötülerin arasında gözüme bu çarptı. dinlenebilitesi var.
albümün teneke üçlüsü bunlar nazarımda. zaten normal ve dingin kafaya dinlebilecek şarkılar pek yapmıyordu. bunlarla iyice tribe bağlatayım demiş, yüzde yüz melankolik parçalar çıkarmış, "merhaba ben yeni nesil cengiz kurtoğlu buyrun damardan alın" demiş resmen ve yer yer kabak tadı vermiş ama ne yapacaksın elde olan bu.
18 mart tarihine denk gelmesi güzel olan karşılaşma. fakat üzülerek söylüyorum ki stamford bridge bu gece dar gelebilir. son karabük maçına baktığımda hislerim bana handikap olabilir demekte. gerçi galatasaray için durum ne olursa olsun avrupada her zaman ümit vardır. umarım elersiniz ve güzel bir gece yaşatırsınız. fenerbahçe'ye gönül vermiş biri olarak elimde bira ve bilimum alkoller ile bende tv başında olacağım 21:45de.
teknik kısıma gelecek olursak ;
4-3-1-2 klasik düzen. şu hajrovic'den verim alabilseydiniz eğer onların sağ ve sol bekleri çok çıkamazdı. lakin burak kenar çizgiye yakın oynadığında sadece geziyo sahada. takımınızda çizgide oynamayı seven adam pek yok. sneijder forvet arkası çizgiye o da uymamakta.son karabük maçında bariz belliydi, adam çizgide oynamayı sevmiyor ki haklı zaten. onu rakip kaleye yakın tutmak lazım. iş yine sneijer'de biter. drogba'ya kafa topu indirtmeyeceklerdir çünkü ilk maçta mourinho bunun sıkıntısını çok yaşadı. ne diyelim allah yardım etsin.
(bkz: #22940288) kesinlikle velveleci yazar. entrysini yeni gördüm buralardayım eskisi kadar olmasa da yazarı. mesaj kutusuna da baktım ama göremedim gözümden kaçmış sanırım. ayrıca sitenin işi oldu sayılır ufak tefek pürüzler kaldı haberi olsun yazarı.
kendimi oya-bora ikilisinin saraylı şarkısı gibi hissediyorum. saçma ve anlamsız olduğu halde dışarıdan matrak bilinen, sözleri fazla irdelenmeyen, eski, nostaljik belki bi parça sevimli ama unutulmuş bir şarkı vesselam.
o değilde oya-bora bi ara ne esti piyasada be. en son incesaza katılmışlardı sonra naptılar acep. neyse lan tamam,konu bu değildi.
ortalığın çok sağlam karışacağı bir miting olacağından emin olabileceğiniz bir mitingdir. artık ne kadar gaz yeriz kaç polis darp eder,geceyi karakolda mı geçiririz bilemiyorum belkide hiç bir sıkıntı olmadan evlerimize geri döneriz belki ben yanılıyorumdur ve umarım yanılıyorumdur.. belli mi olur kader bu,ne de olsa ülkemiz kağıt üzerinde de olsa demokratik bir ülke.
neyse efendim ; fakat benim tavsiyem protesto için gelecekseniz eğer kız arkadaşlarınızla gelmemeniz ola ki geldiniz kesinlikle yanınızda maske bulundurmanızdır. çünkü amaçları izmirde ki köpekleriyle buluşmak değil, amaçları onlardan olmayanları kışkırtmak olacak her zamanki gibi. destek için geliyorsanız sorun yok zaten. hele ki seçim arefesi olması tansiyonu kat kat artıracaktır. neyse gündoğduda görüşürüz.
lisedeyken beğenmezdim hiç bunu. ama demek ki zaman geçtikçe her şey gibi zevklerde değişebiliyor. bazı sözleri tecrübeyle sabit şekilde anlam kazanabilip, beyninize ağır bir taş vurabiliyor.
Aşağıya iliştirdiğim sözleriyle çoğu insana hayatının bir döneminde " ulan beni görüp mü yazdın bunları " dedirtmiş veya dedirtebilecek bir şarkıdır.
"Çığlıkların hakimiyetindeki bu haykırışlar aleminde,kaç dizeyle tanımı yapılacaktır mutluluk senaryolarının?
Aklım alsın şeytanım,alaca bir karanlık çarşafın.vur desem de öldürme,geri kalanlar sağlarım
sağlık olsun, günler bana kırmızı güller getiremez oldu.
sanki mahkumum ve arada birse sorgumum.
ve bazı bazı kendimle şebekleşen bir maymunum.
benim modum nedir?
salla durum ne olursa olsun.
ah çocuk ne seyredersin olan bitenleri, ölmemeli umutların.
gel ve elimi tut!
ben bir yarınım kapını kapama, tek dayanmaz hiç bir bünye yaşama.
kapalı kutu da güneşi görmek ister.
aç kapılarını!
onca yıldır yalnızım, dostum postum yüzdü geçti,
onca gündür gamsızım, bir tek cümle yetemedi
ve bunca kadere dargınım, nerde kötü gün yardımım?
gençliğimde bir kareydi, pek tabiki bir kereydi."
"romantizma ahalime son mektubum olsun gerekirse
ölü cevaplar kırgın sorular ardına ünlem olsun gereğimse.
pimi zedeli kulağımdan yüreğime varan derin acılar, sancılar..
bir gaddar dar vicdanına balta saplar.
ifadeleri somutlaştıran kırgın diyaloglar,beynimin ortasında ateş yakar.
kalbim iltihap salgılar, tansiyon düşe kalkar.
her acıda sevgim mikrop kapar."
"Salağa yattım uyuyakaldım,ikincilere tövbeliydim.
Aslında kendi elimin kiriydim kendi lekemi çözemedim.
Aynalarınızın yansımaları gözlerimi kamaştırmakta.
Aklım karmakarışıklaşmakta.
Şeytan en güzel sözleriyle sırnaşmakta.
Yaşlı çocuk telaşta,göçebe aşklarınızın hatıraları duvarlarda.
Dudaklarım yalpalar,tekerrür kapını ısrarla çalar.
Aç ya da açma en iyi sen bilir,unutma her kapıyı açar elbet çilingir.
Hayat arabamla 2005 mil ,kulaklarımda hep aynı şiir."
arada bir yerde de sanırım "gayrete mecbur edilen ben için yaşam kabirden selamlı." gibi sarsıcı bir cümle var. tam olarak nerede olduğunu hatırlamadım şimdi fakat pes doğrusu.
yazmayacaktım ama duramadım. madem öyle bundan sonra nadir gireceğim enrty olayını bir tespit ile taçlandırayım bari. tapeye gelirsek eğer ;
halka ağır küfürler ve hakaretler içeren kayıt. muammer, zengin para babası cemal'e gezi parkında "sen terör mağdurusun, kulübeni yakmışlar, dilekçe ver karşılayalım" diyor. tabi zengin olunca mağduriyetin bir anlamı var. gözü çıkan gençler ya da çocukları ölen anne babalar muammer'e ne verebilir? paraları da yok ki doyursunlar muammer'i...doymazsın değil mi muammer?
ayrıca şimdiye kadar yayınlanan en önemli tapedir bu. şöyle ki ;
bu olaylar bir kaç günde kimse ölmeden bir basın açıklamasıyla dinebilecek iken, hırsız ve yolsuz bakan muammer bile bozuk bir ağızla da olsa uzlaşmadan yana iken bir başbakanın kendi ülkesini nasıl kaosa sürüklediğini , asıl provokatörün başbakan olduğunu belgeleyen tapedir. öyle ki hırsız muammer şöyle der ;
"yalvardım yalvardım yakardım ya en sonunda... abi nuh diyor peygamber demiyor."
ee ne de olsa adam dik durdu eğilmedi değil mi ? çünkü ileri demokrasi başbakanı olmak bunu gerektirir. koskoca rte nasıl izin versin basın açıklamasına, sonra onun egosu ne hale düşer ?
12 insan ölse daha iyi yeter ki başbakan dik durup eğilmesin(!)
velhasıl katilin recep tayyip erdoğan olduğunu gözler önüne serip kanıtlayan tapedir bu tape. zaten kafası çalışan adam biliyordu bunları, şimdi sadece belgelenmiş oldu, delil oldu. tabi bu deliller hukuk arenasında değerlendirlir mi ? keşke, ama hiç sanmam.
kafa basmadı ise şayet, baştan alıp bir daha dinleyin. anlamaması için biraz gerizekalı olması gerek insanın.
hava durumunu hepimiz elimizden geldiğince takip ederiz, özellikle mevsimlerin geçiş dönemlerinde.
biraz fizik ve matematik görmüş her insanın da bilebileceği gibi hava durumunu kesin olarak tahmin etmek imkansızdır. (ill conditioned functions) 5 günlük tahminlerde bile yanılmalar olabilirken, 20 gün sonrasının hava durumunu tahmin etmek mümkün değildir.
ama biz eğer hava durumu yarın yağışlı gösteriyorsa, sokağa çıkarken şemsiyemizi alırız. veya güneşli gösteriyorsa yanımıza şemsiye almayız. belki yağmur yağar, belki yağmaz. onu bilemeyiz. sadece hava durumunun gösterdiği şeyin olma ihtimalinin fazla olduğunu, ve ona göre davranmanın yerinde ve doğru olduğunu biliriz. sonra şemsiye aldığımızda yağmur yağmazsa veya şemsiye almadığımızda yağmur yağarsa da bundan pişman olmayız. ben niye şemsiye aldım veya almadım demeyiz. çünkü o zaman için doğru olanı yapmışızdır. gelecekte öyle olmayacağını nerden bilelim ki ?
kısaca demek istediğim, bugün için ilerde olma olasılığı fazla olan şeyleri yaparsanız, ileride öyle olmasa da asla pişman olmazsınız. benzer şekilde, bugün için ileride olma olasılığı az olan şeyleri yaparsanız, ileride bu yüzden çok pişmanlık duyarsınız.
şimdi daha direkt bir örnek vereyim pekişsin,
diyelim bir insan mimarlığı seviyor, mimarlık da onu. sınava giriyor ve istediği puanı alıyor. şimdi çocuğun bir seçim yapması lazım. mimarlık mı seçecek yoksa başka bir şey mi ? çocuk düşünüyor, ben mimarlığı çok seviyorum, ileride de mimar olmak istiyorum ama ya şartlar değişir de ben mimar olamazsam ? o zaman şimdi mimarlık seçtiğime pişman olurum, mimarlığı boşuna okumuş olurum.. insan sadece tek bir bölüm okumalı.. acaba ne yapmalıyım ?
şimdi bir düşünün. bu çocuk mimarlığı seçerse, mimarlığı çok sevdiği için ve yapabildiği için ileride iyi bir mimar olma ihtimali çok yüksek. hayatını da mimarlığa göre şekillendirecek ve ileride çok iyi bir mimar olacak. tabi ki hiç birimiz geleceği bilemeyiz.. belki de olamaz. ama şu anki şartlar gösteriyor ki çocuğun ilerde büyük bir mimar olma ihtimali çok fazla.
şimdi bu çocuğun, sırf ileride az da olsa mimar olamama ihtimali de olduğu için, mimarlık seçmemesi doğru bir şey mi ?
son cümleyi birkaç kez okuduğunuzu ve tam anlamıyla anladığınızı varsayarak devam ediyorum,
çocuğun ilerde mimar olamama ihtimali de olduğu için mimarlığı seçmemesi çok yanlış bir şey. öyle bir yanlış ki hayatını tamamen mahvedebilecek türden.
çocuk mimarlığı seviyor ve mimar olmak istiyorsa, mimarlığı seçmelidir. bugün için de gelecek için de doğru olan odur. olur da elinde olan veya olmayan nedenlerden dolayı mimar olamazsa, pişman olmaz. çünkü mimar olma ihtimali mimar olmama ihtimalinden çok fazladır. ve geçmişte mimarlığı seçerek doğru olanı yapmıştır. bu yüzden pişman olmaz.
ileride olma ihtimali fazla olan şeyi seçerek mantıklı ve doğru olanı yapmıştır.
gel gelelim mimarlık sadece ufak örnek,doğru olan sevdiğiniz şeyin peşini bırakmamanızdır. tam tersi, asıl sevdiğiniz şeyin peşini bırakırsanız ileride pişman olursunuz. sakın ola ne olacak şimdi diye kafanızı hüzne gömerek uyumayın." çocuk mimarlık seçmezse ileride pişman olur. çünkü artık mimar olma gibi bir ihtimali kalmamıştır. ama mimarlığı seçseydi büyük ihtimal mimar olacaktı. çocuk hayatının fırsatını tepmiştir. ve insan, hayatının fırsatını teperse pişman olur. ayrıca çocuk sevdiği şeyi seçmediği için de ileride çok pişman olacaktır. insan sevdiği şeylerle yaşar, sevdiği şeyler ona mutluluk verir."
bu durumda açık ara en mantıklı ve doğru karar, takdir edersiniz ki çocuğun mimarlığı seçmesidir.
bakın tekrarlıyorum, (artık ilkokul çocuğu modeli) (bkz: repeat after me)
bugün için ilerde olma olasılığı fazla olan şeyleri yaparsanız, ileride öyle olmasa da asla pişman olmazsınız. an bu an, sonrası yok, mal gibi beklemeyin harekete geçin lan andavallılar ! neyse tamam sakinim devam edelim ;
bunu okuyan her kimsen sayın abicim,ablacım,dayıcım,kardeşim, canlarım, ballarım, ey romalılar! iyi okuyun bu satırları.
önemli kararlarınızı vermeden önce bir düşünün ve pişman olacağınızı düşündüğünüz bir kararsa bu yazıyı okuyun. belki sizin doğru diye düşündüğünüz şey aslında doğru değildir. belki pişman olacağınızı düşündüğünüz şeyden aslında pişman olmayacaksınızdır. bu her durum için böyle, aşk içinde yaşam içinde hepsi için geçerli. pişmanlık zor iş efendi gibi çeken insana saygım büyük çünkü gerçekten zor iş..
şimdi bu tongaya düşenlerin olası reaksiyonları şunlardır onları da bilin ki gözünüz korksun,bir şeyi yapmadan bin kere düşünün ;
"ah salak kafa ah, ah yolumu yordamımı sikselerdi de delirmeseydim, ah allah belamı verseydi de konuşmasaydım"
"elim kolum kopaydı da öyle yazmayaydım"
"bla bla.. bölümü yazdığım aklımı sikeyim" diye örnekleri çoğalır, akıllı olun.
sonra çetin tekindor'un efsane filminde ki gibi " Ağzım dilim lâl olaydıı " diye gezersiniz piyasada, çevrenizdeki hokkabazları geçtim onları siktir edin de kendi gözünüzde ve karşınızdakinin gözünde olmadığınız biri gibi görünmek,küçük düşüp onurunuzun kırılması ya da bir düşüncenin her gece içten içe sizi kemirmesi de cabası. neyse ben uyarayım da yine sizin bileceğiniz iş. "kaçak güreşme sen nereden biliyorsun" diyenler içinde bir arkadaşın başına gelmişti oradan diyeyim, siz anlayın.
akıllı olun oğlum hayat kısa, valla bak.. çok akıllı olun. şimdi sizleri "önceee dakikalara kırgınn, sonra saatlere ve günleree dargınnn..." edalarıyla selamlayıp, sözlerimi sonlandırıyorum. aptal olmayın.
1996 yazı, ağustos ayının başları. batı karadenizin bir ilinden ta antalya konyaaltı'na yolculuk var,amcalara. 1995 model doğan l marka arabamızla hemde. keyfe gel. sabah 8 civarı çıktık yola benim birader daha kundakta bende 5 yaşındayım. 3.5 dan 4 kişiyiz yani arabada. hava bunaltıcı sıcak, yol bitmez, sıkılıyorum delircem arabanın içinde. valide hanım sağolsun evden çıkarken bakmadan tuyumuna bir kaç kaset atmış çantasına eski model cd çaların alt rafından. birini taktılar teybe bozuk,ikincisi bozuk, üçüncüsü başladı çalmaya. nazan öncel. tabi çaldığında bilmiyorum nazan öncel olduğunu sorunca söylediler. yalnız kasette sıkıntı var. sadece bir parça çalıyor diğerlerini çalmıyor. nazan öncel " eveleme geveleme.." diye diye 1000 km gittik lan neredeyse. aynı şarkı aynı ritim , 1000 km dile kolay. şarkıyı bırak ezberlemeyi enstrümantallerini getirsen çalmaya başlarım kesin abartısız belki 50 belki 100 defa başa dönüp dönüp çaldı. neyse vardık eve yattım kafamdan gitmez şarkı, ulan nası işlediyse şarkı kafamın içinde dönüp duruyor.
ertesi gün oldu akşam saatleri dediler meydanda konser var, sanatçılar gelecekmiş. kokoş yenge hanım ve valide çekirdekleri falan yüklendiler ellerinde kundakta ki kardeşim, peder bey ve abisi de biraları falan çektiler,gittik. bir kadın çıktı sahneye, ama asalet var yani kadında belli her hareketinden. dedim baba bu kim, nazan öncel dedi. bir an duraksadım. sonra kolonlardan alkışlar arasından o ses yükselmeye başladı.. eveleme geveleme develeme.. gülsem mi ağlasam mı bilemedim. travmaya bakar mısın. bu vasıtayla tanıdım,önce nefret ettim illet ettim, sonra sevdim kendisini. ayrıca çok şarkıda payı vardır, yani kendisini sadece "aşkım baksana bana" ile tanıdığınız nazan öncel o şarkıyı sadece laf olsun torba dolsun diye çıkardı. asıl yaptığı güzel işler eski albümlerinde. bir de dillere düşeceğizi gülşen embesiline vermeyeydi iyiydi. orjinali bozulunca şarkının tadı çıkmıyor.
başlığı görünce gülümsedim. epeydir kaçıp saklanan bir kaç bir şey yazma isteği bir nebze olsun can buldu nedense. ayrıca evlenmemeye net olarak kararlı olan şahsım adına hiç olmayacak sevgiliye bir kaç paragraftır kendileri ;
içimden geçenler içimden geçip gidiyor uzun zamandır,ama bir sebebi var
zor günler yaşıyorum.
belki aynı anlama gelen farklı bir cümle de kurabilirdim,ama sonuç değişmiyor,her seferinde aynı cümleyi kurarak özetliyorum işte:
zor günler yaşıyorum.nasıl zor günler açıklamak gerekirse anlatmaya halimin kalmadığı kadar..
aslında önemli olan yaşadığımın "zor günler" olması değil, zor olması hiç değil,sonu umutsuzca biten her deneyimde hepimizin yaşadığı , görmek istemediğimiz kötü yanlarımızı görüşümüz,kendi çatışmalarımızla nasıl başa çıkamadığımızı fark edişimiz,kullandığımız savunma mekanizmalarının nasıl çöktüğünü,nasıl da ilkel,nasıl yardıma muhtaç,belki de içten bir dost omzuna ne kadar da ihtiyaç duyduğumuzu anlayışımız.
bir daha ki sefere böyle olmaz diye geçiştirip bir daha ki onlarca sefer de değişmediğimi üzülerek fark eden belli ki ben değilimdir sadece.sanki zorla bir araya getirilmiş puzzledan bir çerçeveymişcesine,olmayacak sorunlara gereğinden fazla önem verip,taşlarımı yerinden oynatacak en küçük sarsıntıda çöküyor hayata olan bağlılığım. öfke tekrar geliyor, öfke geri dönüyor, böylelikle geri dönülmez,sert,olağanüstü kararlar alıyorum; bu kararlara ihanet etmem,tıpkı insanlara etmediğim gibi. anca kafam da yaşarken belki bir kaç sadakat parçası eksilir, onu da bir kaç kadehle tamamlarım.
mutluluk pamuk ipliğine bağlıymış gibi geliyor bazen.mutlu olabildiğim zamanlarda durmadan gülen yüzüm,sanki bu kısa sürebilecek zaman dilimini sonuna kadar kullanabilme isteğimden.alnımda bulunan bir kaç kırışıklıkla çetin savaş halinde bu isteğim.
üzülerek fark ediyorum ki sen; hak ettiğinden çok daha fazlasını oluşturuyorsun hayatımın,haberin bile olmadan üstelik. demek ki diyorum hayatım boyunca okuduğum tüm kitaplarla, dinlediğim her şarkıyla, izlediğim eleştirdiğim her filmle sana hazırlanmışım ben,tüm deneyimlerimle bir gün karşına çıktığımda tüm biriktirdiklerimi beraber paylaşalım diye, ütopya olduğunu bile bile. senin öyle bir düşüncenin olmaması ne acı.
k.i.t.s'in 13 numaralı şarkısı. 13 uğurlu sayım olduğundan dolayı özel ilgi gösterdiğim şarkı. şakası bir yana albümün baş yapıtlarından.sözlerinden yeni bir kitabe oluşturabilir nitekim, şarkı gibi değil kitap gibi daha çok. güzel bir kitap ;
bal saçan dudak ısır, malum çirkeflik kısır
iblis kanıma girmeni üstelerse bil ki hile vardır
bir aftır ayıba örtü, çirkef koparır gürültü
binlerce süprüntü, ben şahidim ses var yok görüntü
sadece bana mahsus bu mapushane
beng-ü tütün yanında insan sarılır beyaz kefene
hakkın üçtür, kulağıma söyle insan kaç tür?
gördüğün halüsinasyonlar seni derinden ürkütür
günah, yalan, haram, adamın suratına tükürtür
yanardağlarının volkanlarını nefsim püskürtür
dudaklarım çarpıştıkça meftun yunus gazaplarda
tahammülüm ayaklar altında ezilen minik bir karınca
rüzgar şiddeti bilmez duvarın ardına saklananlar
gam bağından ayaklarımı kurtar canım feci yanar
güneş ışıldadıkça duvarlardan gölgem parlar
sözlerimin perişan saçlarını kalemim tarar
kader beter zengini duygu hazinem iflas
diline hakim ol bak sol elinde alyans
bir kan pıhtısından oldum yoktur bundan gayrım
bana sorduğun saçma soru için hem evet hem hayırım
dilsiz şairin dili çözülse kulak duymaz sağırım
güneşin küstüğü çöllere ben yağmurcasına yağarım
hey yabancı yolun yarısı 35 der sıtkı tarancı
korkarım 5 sene sonra saracak içini derin sancı
sadece bana bak bana yalan söyleyeceksen önce gözlerinle anlaş
ancak bu komplo beni yıkabilir dayandığım destekler devrilir
çirkef kaf kef deme nolur tek başınalığın yolcusu tek olur
beni boğmak için bin dereden su getirdiniz, hepsini içtim
felekle pençeleştim, anam babamla helalleştim
ve hiç bilmediğim savaşlar içine düşüp cenk ettim
harbettim, darbe aldım, hücum ettim, affettim
bu dağa ilk ben tırmandım, zirvede ciğerimi patlattım
üzerime çığlar yağdı, bak ben hala hayattayım
hiçbir tehdit tenime rüzgar kadar zarar veremedi
özgürlüğüme çılgınca koşarken görmüş komşum beni
aklındaki dev ekranda neler gördüğünü anlat bana
hediyem anahtarı sende olan şu kapalı kutuda
akıldır kutunun adı, tadından yenmez cümlelerimin balı
seferdeyim üzerimde bulutlar altımda uçan halı
bırak umudun yeniden doğsun, her yeni gün seni neden boğsun?
daha önceden yapmadığın hataları yapabilmekten mi korkuyorsun yoksa?
aram ol! (farsça ; rahat ol)
bu sağnak yağmurun ardından güneşin doğsun
konuştuğum duvarların dili olsa susmaz asla
kendini öldürdün ruhunu unuttun son intiharında
bu gece uykumda göreceğim farklı rüyalar var
yarın sabahki kalkışımda vereceğim yepyeni bir karar
kendime hatırlatıp sonra unutturduğum hatıralar
atacakları bol çamur, batacağım çok batak var
hoşuma gitmedi hayata kattıkları bu sert aroma
düzelebilmek için başvurduğum her tedavinin sonu koma
sadece bana bak bana yalan söyleyeceksen önce gözlerinle anlaş
ancak bu komplo beni yıkabilir dayandığım destekler devrilir
çirkef kaf kef deme nolur tek başınalığın yolcusu tek olur.
erkan can attığı tweet ile kendisini muhteşem özetlemiştir.
"Bu memleketten bir YILMAZ GÜNEY geldi geçti.
Ve 12 Şubat onun doğum günü. Memleket sevmek zor zenaat, bedeli ağır...
Kutlu olsun..."
yıllanmış şarap misali bir şarkı. bpg albümünde olması gerek. uyuyakalmışım kulağımda kulaklıkla, bu şarkının sesiyle uyandım bi yarım saat 45 dakika önce falan. şimdi de gözümü tek elimle bir mal edasıyla ovuştura ovuştura bu entryi giriyorum.
abi yer mi kalıyor da tutunalım. bir keresinde yine eshot hınca hınç. göz gözü görmüyor. eshotun ortasında arka bölümü döndüren çembere oturup balçovaya kadar mevlana gibi döne döne gitti kızın biri. utanmadan bana bir de gel sende otur dedi. hayatı sorguladım o an.siz ne tutunmasından bahsediyorsunuz.
Bir bilgisayarın bir şeyi öldürme olayı daha doğrusu olasılığı sadece 1970 yılında yaşandı ve bitti. 1970 yılında abd savunma ana bilgisayarının olmayan bir sovyet saldırısı bildirmesi ve karşı saldırıya geçilmesi için komut vermesi, ne olduğuna anlam veremeyen sovyetlerinde orduya harp ilanı verip seferberlik başlatmasıyla neredeyse 3. dünya savaşı kapılarını açıyordu. günümüzde hala nedeni bilinmeyen bu ufak teknik hata yüzünden olanlar bunlar. daha ileri gidilmiş olsa tabloyu sen hesap et.
yani demem o ki bilgisayarların bir şey öldürdüğü yok. insanı da muhabbeti de öldüren bizleriz. araca değil kullanana bakılmalı.
hem kaşif hem misyoner. afrika'nın bir çok yerini dolaşarak köleliğe karşı yaptığı konuşmalarla tanınır. Zambezi ırmağı'nı bulup batıda luanda'ya kadar gitmiş,daha sonra iç bölümlere geri dönüp 1856'da victoria çağlayanı'nı bulmuştur. 1860 yılında nyassa gölü'nü ve onun batı kıyılarını keşfetti. sonra tanganika gölü'ne doğru ilerlemiştir.
fakat bu 6. hissi kuvvetli olan abimiz kongo, zambei ve nil'in doğrultuları konusunda yanılmıştır. bu yüzden kongo ırmağı yoluyla ujiji'den nyangwe'ye gitmiş ve tanganika gölüne geri dönmüş. burada hastalanıp 1873 yılında ölmüş. livingstone tek başına ve yaya olarak 30.000 millik bir yolculuk yapmış. sıfırlara dikkat, dile kolay. bu vatandaşın yarım kalan gezisini ise kongo ırmağı'nın tümünü keşfeden henry morton stanley tamamlamıştır.
asılları cermen ırkıdır. barbar olarak bilinirler ama barbarlıklarından çok daha önemli bir dünya tarihine sahipler. kısaca bakalım ;
ilk keşif yolculukları 900 yıllarında yeni toprak ve kazançlar elde etmek için norveç, isveç ve danimarka'dan yola çıkan vikingler tarafından yapıldı. bu yolculuklarda yapımı basit olan ilkel gemiler kullanmışlar. çok uzaklara gidemeseler de vikinglerin ulaştıkları yerler oldukça etkileyici. Garip burunlu uzun gemileriyle avrupa ve kuzey rusya kıyılarında ve akdeniz yoluyla istanbul'a kadar dolaşmışlar.
kızıl eric ve oğlu leif ericsson yönetiminde olan vikingler newfoundland ve labrador'a kadar ulaşmışlar. bu sevimli vikingler avrupa'nın bir çok bölgesini yağmalamışlar fakat topraklardan daha kazançlı bir şekilde yararlanmayı başaramamışlar. bal yapmayan arı gibi bir ırk yani. şu an ki iskandinavlar'ın atası. yani şu an ki iskandinavlar'a da bakınca bunlar pek barbar gibi değilmiş ama hayırlısı diyelim.
he bir de viking deyince şu gözünüzün önüne gelen boynuzlu kaskları kafanızdan silin. yok lan öyle bir şey. o olay hurafe.
eğer ki melo bursa maçında ki gibi lakabına uygun oynarsa malesef galatasarayın alıp götüreceği maçtır. evet sevmiyorum kodumun köpeğini, keşke belediye zehirlese, ama adam işini iyi yapıyor. at ağızlı drogbada kart cezalısı, o yüzden galatasarayın tek forvet çıkması en mantıklısı. lakin umut+burak denerse kanatlara fazla inemez. kanatlara inemez ise geride açık verir. geride açık verildiğine eskişehirde ki erkan zengin isimli piç boş alanları topla birlikte dribling yaparak değerlendirecektir. yani umut yerine hajrovic ile başlardım ben olsam. sonuçta futbol blok halinde ofans, blok halinde defans sistemine geçeli çok oldu. kim sakattır kim değildir tam bakamadım ama manchini hakan balta'dan stoper yapma gayretine devam ederse sıkıntı baş gösterecektir. rakip takım taraftarı olarak analiz bu şekilde. edit : demiştim.