ben 40.000 tane kitabı olan, evinde de yer bulamayıp araya tek kişilik yatak atan adamın kızıyım sen kiminle aşık atıyosun. bu ne ezik ezik hareketler *
kendisi 0,75 m^3'lük kitaplığındaki en temiz kitabı olan felsefeye girişi açmış karıştırmakta olan yazardır. kübizmi bakkal mahmut amcadan öğrenecek halin yok herhalde. kanıtlamaya çalışma, uygulamaya çalış. karamazov kardeşler bitince spinoza candır temalı bir fotoğraf bekliyorum. haydi hayırlı işler.
felsefik, determinist, donanımlı aynı zamanda insanlarla nasıl konuşacağını öğrenememiş, tartışma ve düşünüp sorgulama yetilerinden bihaber yazardır. felsefeyi en son lisede almış olup hocası da parası olduğu halde beleşten diye lojmanlarda oturan fehmi isimli bir akplidir. lojmanların bahçesinden erik çalıp eteğimde toplayayım da arkadaşlarıma da götüreyim diye ağaçta uğraştığı sırada hocasının eşinin sesiyle irkilmiş okula kaçmıştır. felsefeyle ilişkisi böyle başlamıştır. paylaşmayı kopya çekmek olarak gören lise tayfasından olduğu için arkadan gelen kağıtta yazan determinizm cevabını yazacakken bu kez de hocaya yakalanmıştır. felsefeye dair içinde iz bırakan tek kelime olduğu için gelip gelip kullanır her yerde.
anketimde ismini göremeyince yıkıldığına dair mesajlar aldığım beni çok ciddiye almasıyla bilinen bir yazar. eğer kendisi kadınsa zaten o kullandığı kezo kelimesi falan götüne girsin. saygılar.
edit: buraya olacak. tam yerine.
edit2: kendisi başka biriyse de işsiz misin yahu akşam akşam. :)
şaka şaka. iyi bir kızdır. nickini yaratıcı kişiliğinden ötürü seçmiştir. kitabı okuması gerekir, böyle bir kitabı popülarist diye geçiştirmek haksızlık olur. kendisi de bunu gayet iyi bilen bir yazardır. okumak istemiştir ama vakti olmamıştır.
şaka şaka. severim kendisini, kırılgan, naif bir kızdır. ağlamıştır kesin. kendisi gayet taco cipsini avokado sosuna batırırken, internetten piyano notaları araştıran, bunu yaparken arada sırada kaşlarını çatıp burnuna dokunan bir yazardır.
pencereden baktım.
çocuklar koşuyordu.
küçük kız koşarken kırmızı terliği yerde kaldı
kızı seven çocuk terliği kaptı.
daireler çizdi durmadan.
çocuk bir arı gibiydi.
küçük bir çiçeğin etrafında döndü
yoldan bir sebzeci geçti
kabuuak domatooes sesleri
kadın başını uzattı
narin bileğini sarkıttı
dalı kıracak bir güvercin gibiydi
kolunda sallanan altın bilezik
şıkırtıları neşelendirdi insanları
dur bi sebzeci hele dedi
domatesleri süzdü derinden
dudağını büzdü
3 kiloya 7 lira
içi geçmiş bunların az düşür
bir domates ve bir terlik
insanlara aracı olan
bunlar kadar değerli miydim
ben kimim ve ne olacağım
kimdim ben ve ne olacaktım
afyon çayımı demledim
benim çocuklar beni düşünüyor muydu
burda bir hapisteyim
eve asla gidemeyeceğim
benim çocuklar da beni düşünüyor muydu
çayımdan bir yudum aldım ve gülümsedim
entrylerini okumadığım halde popüler olma çabasını binlerce metre öteden görebildiğim yazar. hislerime göre kendisini zeki ama çalışmıyor olarak nitelendiren bu yüzden kendini başarılı insanlardan daha iyi görebilme gafletine düşüp işini hakkıyla yapan fakir insanlara burun kıvıran on kuruşluk parasıyla tanınmış markaların indirimlerini kovalayan, aldığı düşük bel yırtık dizli pantolonuyla ilgi budalası tavırlarıyla dikkat çekmeye çalışan, hayatını 3 kelimeyle anlat desek erkekler ve para diyebilecek, erkeğin yavşağını gurur kaynağı edinmiş, parasını da bulduğu en fazla şahinli bebelerin babalarından aldığı parayla tanımlayabilen acınası yazar.
çok donanımlı bir yazarmış gibi 15 yaşında aldığı nickle tekrar tekrar istenmediği bir yere gelme sebebini anlamadığım yazar. mümkünse hem kendini hem de nickini yenilemelidir.
hep farklı olduğunu düşündüğü için herkes okumuş diye okumadığı kitap üzerinden espri yapmaya çalışan, okusa da kafasındaki ön yargılar neticesinde kitabın ifade ettiği duyguları anlayamayacak olan, şahsı ve kibiri üzerine üzüldüğüm yazar.
şişirilmiş bir balondur. aklına yemek yemenin sadece orta ikiden beri kullandığı kahverengi hırkasıyla dünden kalmış şekerli kolasını yudumlarken üstüne sigara içip ağzında kalan acı tada küfretmesiyle geldiği, sonra yerdeki kutuda bulduğu ısırılmış pizzasını yerken kimi bulsam da benliğime duyduğum saygıyı bana hatırlatsa diye düşünmeye başladığı aşikar bir yazar.
sözlükteki bir yazarın yazmayı çok sevdiği başlık.
bugün böyle hissetmemin sebebi çektiğim acılar olsa gerekti. acılardı beni bir nilüfer çiçeği gibi hissettiren. hiçbiri yaşanmamış olsa ben kendim olamaz, yosun bağlamış suların derinliklerinde hiç suyun yüzünü göremeden yaşardım. geçmişime dönüp bakınca bana bahşedilmiş acıların ihtişamlı yansımasını görüyorum, acı denen hissin hayatıma teferruatlı yansıması bir başkasına göre dünyanın ve kendimin ihtişamına kapılmış nilüfere dönüşmeye yüz tutmuş sudaki aksıma bakıyorum ve tüm bu güzellikleri acıyla karışık derin haz içinde seyreyliyorum. Yaşandığında göremediğimi yakaladığımdan beri tıpkı Narcissus gibi eriyip gidiyorum...
yazarın kendini hapsettiği bu küçücük yerde, sınırlanamayacak hislerini ifade etmek istediği başlıktır.
Nefret duygusunu çocukluğumdan kalan bir yanım olarak alan benliğimde bunların hiçbirine rastlayamamış, bu tür duyguların eksikliğiyle hayrete kapılmıştım. Herhangi bir insanın kendini beğendirmek karşı cinsiyle yakınlaşabilmek için attığı o şuh kahkahaları yapmacıklığına rağmen insanı kınamamaya kendimi alıştırmış yanım bir nebze de olsun gerçek bulmaya çabalamıyor muydu her an? Bende eksik olanın sadece nefret olmadığını fark edince her şeyin gerçekliğinden şüphe duymaya başladım. işte gerçeğin ardındaki o gerçek burada kendini gösterdi. Bahsettiğim gerçeklik hayatımızın o en derinden hissettiğimiz duygularını bizimle birlikte birkaç prosedüre bağlı kalarak bunları anlamaya çabalayan bir psikoloğun koltuğunda aktardıklarım değildir. Bunlar bahsettiğim tesadüflerin asıl dayanaklarını bulma isteğimle başladı ve benim gerçeğim olmanın içimde yarattığı ızdıraplara rağmen aradığım şey olduğuna kanaat getirmem onu bir nebze olsun elle tutulur bir dayanak yaptı...
yazarın yazma isteğiyle girilerine devam edeceği başlık.
Tesadüfen denk geldiğim insanlar günde8-10 saat aynı koridorlarda gezinip aynı ihtimalleri düşlediğimiz insanlar. Binanın ihtişamına kapılıp diğer her şeyi unutmak istediklerinde bahçesine çıktığını bildiğim insanlar. yazın güneşiyle, çimenlere uzanan her görüşten insanı gözlemlediğim, insanlardan nefret etmemeyi öğrendiğim kışın ayazıyla hala oraya ayak basmaya can atan insanlar olduğunu görünce insanların içindeki ortak yanları düşünerek tebessüm ettiğim yerde artık onları kabullendiğim dönemlerin başlamasından duyduğum mutluluğu geçici olsa da yaşayabildiğim insanlar. Belki dışardan bakan bir insanın duyamayacağı hazları onların da duyduğunu bilmem, penceresine bakınca antik yunanın rönesansa yansımasına hayret eden, içinde bulunduğu bu ortamın izahatini kestiremeyen, burada bulunmanın belki de başlarına gelen en güzel şey olduğunu bilen insanlar. insanı insana yaklaştıran şeyin sadece içlerinde olduğunu düşündüğüm yıllara acıyıp, ortak bir varoluşun ne denli kuvvetlere mukabil olduğunu gördüğüm günler, bana öğretti ki sessiz sedasız sevdikleriyle bahçelerde dolaşan filozoflar, baharın gidişine üzüldüğü için çevreye bakamayan sevgilileri aynı şeyleri düşünüyordu...
Korkutmak gibi olmasın bu bir hayat hikayesi değildir. Hangimiz bu yaşımıza kadar duygularını birine açmaya karar verdi? Dün bunlar üzerinde bir hayli düşünüp uykumdan vermiş olsam da insanların yanında hiçbir şey olmamış gibi davranmayı içgüdüsel bir yanım olarak kabul ediyorum ve tüm o kendimle yaptığım acı dolu konuşmalar belki dünya üzerinde bir insanla dahi yapılamadan hayatım son bulacak diye korkmak yaşadığım yıllara ve kendi irademe duyduğum saygıya ihanet olurdu...
bir yazarın sözlüğün işleyişini bilmesi ve bunların işleyişini akla mantığa uygun bulmamasının sonucudur. bu yazar, her türlü saygısızlığı birbirine müstahak gören yazarların, kendi kendine yazan bir yazarın sözlükten atılmasını isteyebileceğine şahit olup kuralların insanları nasıl acizleştirebildiğini görmüştür.
işte böyle bir günde yine tesadüf eseri insanlara denk geldim hangisine denk geldiğimi fark edemeden. Her şey bir tesadüften ibaret değil miydi zaten? Bugün bahsi açıldı tesadüfen. Yeme alışkanlığımı nerede kaybettim, içme alışkanlığımı nerde kazandım derken. Her şey yıllar boyu annemin sütünden faydalandığım için beni sütten tiksindirme çabalarından veya anaokuluna boyum uzunmuş diye bir miktar parayla alınmamamla başlamamıştı. Aynı apartmandakiler yanyana oturamazmış dedi öğretmen diyen kızla, yanlışlıkla düşürdüğüm için bir daha benim yanıma yaklaşma diyen kızla, benim yanıma oturma diyen o kızla veya volki gel o piçlerle oynama diyen geniş vücutlu, boyum genişliğindeki poposuyla yanına gidince ağır kokular gelen kadının beş yaşındaki kızının babamı pezevenk olarak çağırmasıyla da başlamadı. Her şey babamın hala onları sevdiğini anladığımda da son bulmadı. işte bu tesadüfler silsilesinin içinde hangimiz tesadüf eseri daha güzel olduk, hangimiz tesadüf eseri nerede doğduk, hangimiz tesadüfen hangi ismi alıp hangi dine mensup olduk, hangimizin kişiliğini hangi faktörler belirledi bilemeden geçip gitti yıllar. Tesadüfen sorgulayanlarımızdan bazıları chikowskilikle geçen çocukluklarını unutamadılar. Bir yağ tulumuna duyulabilecek en masum nefretleri, birkaç sokak bebesinin kafasını kırma senaryolarıyla geçen yılları sineye çektiysek de sokakta rastladığım küçüğün sözleri yankılanır kulaklarımda. Seni de üzecekler tatlı kız. Umarım sen üzülmezsin, daha küçücüksün.
Bir yazarın sözlükte duyduğu sıkıntıyı dile getirme biçimidir.
Modern zaman hastalığı klavye elimize geçince hepimiz bir chikowski kesiliriz. Ben de bunlardan biri olmaya çalışıyorum diyeyim. insanları 3 delikleri var diye hiçbir zaman basite indirgediğimi hatırlamam. Aksine herkesin içinde bir raif bey yatıyor, bundan eminim. işte bu günümüzün raif beyleri türlü hesaplar peşine düşmüşler, birbirlerine bakarken bile bilmem hangi arzularını tatmin ediyorlar…
Kafalar trilyon maşallah. Daha dökeceğiniz bir şey var mı ortaya? Her bokunuzu paylaşın lütfen acayip merak ediyoruz. Hadi uykum var. Sizinle uğraşmam. Bb.
El-Kanun Fi't-Tıbb adlı tıp ansiklopedisinde şunlardan bahseder.
"Phrenitis, Lethargie, bir çeşit uyku hastalığı gibi gözüken Coma vigil, kuduz köpek ısırmalarından sonra doğan Rabies veya Hydrophobie ve Epilepsi denilen sar'a da ibn Sina tarafından symptomatik psikozlar olarak zikredilmektedir. ibn Sina çocuklarda da rih as-sibyân adını verdiği epilepsinin (sara'nın) görüldüğünü belirterek, buna karşı ilaç olarak şu karışımı vermektedir: Aynı miktarda yabani Tymian (sa'tar) Castoreum (Cund-bidastar) ve Kümmel (kammun) alınarak toz haline getirilir ve 3 gram dozunda çocuğa verilir. hastalıklara birçok maddeler sebep olduğu gibi, cinnin hâsıl ettiği hastalıklar da vardır ve meşhurdur, der.
ibn Sina psişik hastalıklar arasında, passiv Pâderastie ve homoseksüelliği de zikretmektedir. Homoseksüelliği doğuştan ve sonradan edinilen anormallikler olarak ikiye ayırmaktadır. ibn Sina, bugün bir çok genetikçilerin de iddia ettiği gibi doğuştan homoseksüelliğin tedavisinin başarılı olamayacağını da belirtmektedir."
Eserin üzerine Arslan terzioğlu'nun makalesinden alıntıdır.