anadolu üniversitesi iletişim bilimleri fakültesi mezunu, 'gasteci kız' olma hayallerini yeşil tutmayı başarabilen, gün geçtikçe de adımlarını sağlam atan gazeteci-adayı. berkin elvan'ın ölümünün birinci yılında kaleme aldığı duygusal yazısı bianet üzerinden şu linkte yayınlanmış : http://bianet.org/bianet/...a-ve-kuslarla-uyusun-diye
eskişehir'in aralık ayına sekizinci kez hayat veren film organizasyonudur. bugün sesime gel isimli filmle açılışı gerçekleşmiştir. festivalde fatih akın'ın the cut'ı, tony gatlif'in geronimo'su izleyiciyle buluşacak filmler arasında. detaylı bilgiye ise şu adresten ulaşılır : http://www.paltofilmgunleri.com/
sabriyle dalga geçilmesi konusunda;
rıdavan dilmen : bu adam futbol emekçisidir, dalga geçilmesi çok ayıp, milli oyuncudur bu adam.
erman toroğlu : klasik sabri ortası işte ehehehhe.
o ses türkiye'de yarışan bir yarışmacıya sözlükteki arkadaşlarımızın duydukları büyük sevgi sonrası hakkında yüzlerce başlık açmalarından sıkılmaktır.
güzeldir birader, belki hayatınızın aşkını buldunuz, belki bacakları tam istediğiniz gibi, sesi de güzel eyvallah ama biz de insanız be, ortalığın amınakoydunuz bu başlıklarla.
tahmin ettiğim bir durum daha var ki, tuğçe gendigelen'in çok yakın arkadaşları ya da bir ajans gerçekten sözlük aracılığıyla reklam kampanyası yürütüyor olabilir. her gün bir ünlüyle versus edilmesine ben başka anlam veremiyorum çünkü. yarışmayı izlemeyen her bünye sol frame'de gördükten sonra bir soruyor kendine "kimmiş lan bu tuğçe gendigelen" diye. ben öyle tanıdım kendisini mesela.
alkol oranı %12'ye varan belçika birası. bira içmekten keyif alan insanlar için tavsiye edilmemekle birlikte, çabuk kafa olmak için bire birdir. markette yaklaşık 1.5 euro üzerinden satışa sunulmaktadır.
aylık kültür sanat yayınıdır. internet üzerinden dijital yayıncılık yapan dergi, basılı olarak da ayda bir kez okuyucusuyla buluşur.mutlaka takip etmeli, röportajlar özenle okunmalı. bant mag. ekibi, internet sitelerinde kendilerini şöyle tanıtıyorlar :
"2004 Eylül ve 2011 Temmuz tarihleri arasında yayın yapmış olan Bant, Türkiye'de ve dünyada olup biten müzik, sinema ve sanat olaylarını, haberlerini, etkinliklerini ve bu işlerin bizzat kendileri ile arkasındaki isimleri merkez alan içeriğini, birbirinden yetenekli illüstratörlerin işleriyle tamamlayan bir kültür-sanat dergisidir. Boyutları ve tasarımıyla benzerlerinden ayrılan ve içeriğini çoğunlukla, dergiyi hazırlayan arkadaş ekibinin radarına giren iş ve meselelerden seçen Bant Dergisi, günışığına çıkmamış taze sanatçıları, hak ettikleri kadar güçlü spotlarla aydınlatılmamış işleri sayfalarına taşımayı huy edinmiş bir yayın olmasından mütevellit, kısa sürede kendine has bir kitle edinmiş ve bu kitlenin gücüyle, ayakta kalmanın son derece zor olduğu bir mecrada 6 yılı aşkın süredir yayında kalmıştır.
Temmuz 2011de 65. ve son sayısını yayımlayan Bant Dergisi bundan böyle Bant Mag. adıyla hem online hem de basılı bir dergi olarak yoluna devam etmektedir.
Bant Mag. online ve basılı bir dergi olmasının yanı sıra çeşitli etkinlikler de düzenlemektedir. 2004'ten bu yana Babylon, Arkaoda, Indigo ve Ghetto başta olmak üzere -yurtiçi ve yurtdışı- pek çok mekanda konserler, sergiler, workshoplar düzenleyen ve bunların organizasyon işlerini üstlenen Bant Mag., City Star Nights by Converse ve Kulaktan Kulağa konser serileriyle de dünya çapında ün kazanmış ve Türkiye'de de kendine ait bir kitlesi bulunan sayısı elliyi aşan grup ve müzisyeni yerli dinleyiciyle buluşturmuştur.
Bant Mag. ekibi aynı zamanda, 2009 Eylül ayından itibaren üç ayda bir yayınlanan Babylon Dergi'yi de hazırlamaktadır."
polisin ve özel güvenliklerin yaptığı insanlık dışı hareketleri ' ama onlar da emir kulu' diye savunanların yaptığı eylemdir.
her seferinde kişilerin niteliksizlerini, donanımsızlıklarını, düşük ücretle çalıştıkları için mutsuz bir hayat sürdüklerini falan konuşmuyoruz. eline jopu, gazı alan veriyor ayarı, sonra neymiş efendim, emir kulu. mesele kulluktan ziyade insanlıkta.
hüsnü arkan'ın yalnız değiliz albümünün birinci şarkısıdır. söz ve müzik hüsnü arkan'a ait.
sözleri ise şu şekilde ve şarkının sözleri internette ilk kez paylaşılan bir içerik olacak, dinleyerek yazıyorum.
yarın yok, vazgeç,
bizden sonra gelenler toplar masayı,
belki yağmur yağar, siler,
vazgeç, bu sevdadan vazgeç
her hikaye bitebilir ansızın
bazen tam alışmışken vazgeç,
vazgeçme gönül bu hançer yarası,
zamanın tortusu gibi, yağmurun kokusu gibi,
kan gibi, kanar gibi
vazgeçme gönül, bu sevda şarkısı;
gülerken ağlamak gibi,
gideni anlamak gibi,
kor gibi, yanar gibi,
yarın yok, vazgeç..
boş masası gecenin,
bizden arta kalanlar;
yarım bir kadeh, yalnızlığın şarabı
iç, vazgeç;
bu sevdadan vazgeç..
boş masası gecenin,
sabahın kimsesizi yalnızlığın sesi, bana neler öğretti.
-baba çok sıkılıyorum babaa.. babaa.. babaaaa yaaa offf!
+ kafka, dostoyevski de çok sıkılıyo, biz de sıkılıyoruz. bir eser yazmadan kuru kuru sıkıldık lan şu dünyada.. off elektrikler gelse artık..
fatih altaylı'nın programında tartışma yaşayan levent kırca'nın sarf ettiği cümledir. öyle komik bir edayla söylüyor ki fenomen olabileceği inancındayım. ben o kadar fazla güldüm ki sözlük, gülün istedim.
videoda 4:58'de görülebilir.
aşıldıktan sonra genelde hayli uzun devam edilmesini sağlayan eşiktir. ancak insan ya beşinci yıldan korkar, ya da ilişkinin sonu gelmiştir. sözlük yazarlarının en uzun ilişkisi başlığı incelendiğinde durum gün yüzü gibi karşınıza çıkacaktır.
insanın derdini anlatamadığı kişilere, topluluklara, yönetimlere içten içe sesleniş sözüdür. başkaları adına utanma duygusu içerir, biraz üzüntü.. gelir öyle bazen..
anadolu üniversitesi bünyesinde sinema kulübü ve iletişim bilimleri fakültesinin ortak çalışmasıyla düzenlenen, kusursuz film etkinliğin altıncı yılındaki versiyonu.
eskişehir'de öğrenci olan ve 'uzun metajlı film' çekebilmek için tasarımlar yaparak para biriktirmeyi hedefleyen stüdyo. gecenin bir yarısı bir arkadaştan öğrenip incelediğimde hayli ilgimi çekti ve hevesli adamlara inanılmaz bir saygı duydum. çok da güzel tasarımlar yapıp çok da güzel fotoğraflamışlar. bir internet siteleri yok henüz ama facebook sayfaları bunun eksikliğini hissettirmiyor . kaliteli adamlar sözlük bir bak derim.
zombiye mi ölümü gör diyoruz, yoksa cümle önce zombi ye sonra ölümü gör anlamına gelen zombi ye ölümü gör müdür bunu pek anlamasam da , zaten neyini anladım ki diyip cümlemi bitiriyorum.
22 kasım 2012 sabahı, fazıl say'ın kişisel facebook sayfasından yayınladığı, uzlaşma isteği içeren mektubudur.
metin şu şekilde :
fazıl say'dan sana mektup var,
Bana 2 dakikani ayırmak ve mektubumu okumak zorundasın;
Uzlaşabiliriz...
Evet hatalı bir laf ettim sana, evet öfkeliyim sana, çünkü sen beni hiç bir zaman anlamaya çalışmadın, çünkü sen beni hep "öteki" olarak gördün, "Batı uşagı" dedin, "Elitist" dedin, "Kâfir" dedin, "Bati kültürünün taklidi" dedin, "Bizden degil" dedin, , ya da hep kaçtın, hep sıyrıldın, yüzleşmedin..
Umurunda olmadı ne Nasreddin Hocanın danslarını bestelemem, ne Kara Toprağı, Veysel'i, Dede Efendi'yi, istanbul Senfonisini, Nazım Oratoryosunu, Altıok'u, Turgut Uyar'ı Yunus Emre'yi, Mezopotamya'yı, Hezarfen'i bestelemem.
Piyanoda "Dünya Birinciliği" almam, dunyanin her yerinde bir Türk olarak verdiğim konserlerim, Anadolu turnelerimm, sana hep elimi uzatmak istemem, hiç birisi umurunda olmadı.. Sen hep manipulasyonlar içindeki medyanı dinledin, bir kere bile gerçeği görmedin..
Vatan haini değilsin elbette.. Ama ben vatan hainiysem, ve halkı kin ve düşmanlığa teşvik suçundan yargılanıyorsam ve hiç bir suçum yoksa, tamamen yanlış ve güdümlü manipule edilmiş yalanların içinde sen de bu yalana kandırıldaysan, işin aslını bilmiyorsan ve hapis yatmamı istemekteysen, evet sen de hainsin... Vatanin haini olman gerekmiyor, insani duygulara ihanet etmen yeterli.
Bak; Kendi kültürümüzü, Itrî'yi,Veysel'i, Dede Efendi'yi ve evrenselliği savunup, iğrenç ticari müzikleri hala sana zararlı bulduğumu tüm samimiyetimle tekrarlıyorsam, ve sen yine de kaldığın yerde sayıklıyorsan, ilerlemek, keşfetmek, öğrenmek, ölüm kültüründen ayrılmak istemiyorsan, e o zaman, Nazım Hikmet haklıymış... "Suçun tamami değilse de çoğu sende" derken...
Türkiye'nin ekonomisi 2 kat büyümüş olabilir, 10 kat daha da büyüyebilir, dünyanın en zengin ülkesi de olabilirsin.. Ama şunu unutma ki senin, sana ait gerçek bir kültürün olmazsa, gerçek sanatın, sanatçıların olmazsa sen asla büyük bir memleket yaratamazsın... Gülünç ve vahim bir halde postmodern- yalakalıklara sanat der durursun... Ve bunu kimse yutmaz...
Uzlaşabiliriz... Uzlaşabiliriz ama, sen de artık bir adım at ki uzlaşalım..
1000 tane köşe yazarı, 10.000 tane "anti-Fazıl Say" köşe yazısı yazsa ne olacak? Mezopotamya senfonisi degersiz bir eser mi olacak? Ne olacak?...
Lütfen bir adım at, uzlaşabil benimle...
Ben sana elimi hep uzattim.. Hiç bir zaman görmedin.. Görmek istemedin...
Şimdi vaktidir.. Uzlaşabil...