genelde telefonu kapatırken, ayrılırken sorulan "bir isteğin var mı" sorusuna verilen "hayır,teşekkür ederim" cevabı yerine soran kişiyi muhtemelen şaşırtacak cevaplar vermektir.
-tamam yeğenim görüşürüz sonra var mı bi isteğin??
+var amca bi 100 lira versene ya
-ehhööhh..
ali kırca nın zamanında yazdığı enfes bir yazıdır. üşenmeyin okuyun
Yaşamak için daha ne kadar vaktiniz var, bir bilen var mı?
Daha kaç gece uykuya yatacağız? Daha kaç şafakta uyanacağız? Daha kaç kez okşayabileceğiz çocuklarımızın saçını?
Daha kaç kez sarılabileceğiz anamızın kollarına?
Daha kaç kez dost sofralarında kadeh kaldırabileceğiz?
Bir bilen var mı?
Kaç kez yurtdışına çıkabileceğiz, kaç ülke daha göreceğiz, hangi yabancı şehirlerin sokaklarında meraklı voltalar atacağız?
Kaç yeni şarkının hüzünlü yollarına revan olacağız, kaç şarkının kanatlarında gülüp oynayacağız?
Daha kaç yeni işiniz olacak, kaç yeni eşiniz? Kaç bulut dolanacak başınızın üstünde, kaç rüzgar savuracak bulutları güz vakitlerinde?
Kaç ezeli rekabet maçında sevineceğiz, kaç yenilgide dövüneceğiz, kaç Metin, kaç Lefter, kaç Turgay, kaç Bartu efsanemiz olacak?
Daha kaç seçimde oy vereceğiz, daha kaç seçim sonrasında yerineceğiz?
Daha kaç başbakan göreceğiz kim bilir, kaç hükümet, kaç Meclis, kaç yasa, kaç tasa?..
Bir bilen var mı?
Daha kaç savaş göreceğiz, daha kaç terörist, kaç şehit, kaç damla kan, hercai menekşeler gibi boynunu büken kaç can?..
Daha neler yapacağız bu vatan için, kaçımız öleceğiz, kaçımız nutuk söyleyeceğiz, kim bilir?..
Kaç dersten çakacak, kaç dersten geçeceğiz? Daha kaç saat televizyon seyredeceğiz, kaç kanaldan masal dinleyeceğiz kim bilir?
Bir bilen var mı?
Daha kaç ölüm haberi alacağız, uğursuz saatlerde çalan telefonlardan, kaç kez yanacak ciğerimiz? Kaç doğum haberinde kafesine sığmayacak yüreğimiz?
Kaç yalnızlık, kaç hasret, kaç ayrılık, kaç vuslat, kaç gönül yarası, kaç yaralı aşık narası?
Daha kaç kez sevişeceğiz ay ışıklarında pervasız, kan ter içinde?
Kaç kez bir öpüşte kesilecek nefesimiz, masum günahların ilk hevesinde?
Kaç yağmurda ıslanacağız sırılsıklam, kaç güneşte yanıp kavrulacağız?
Kaç kar örtecek ihanetlerimizi? Kaç kez diz çöküp, kaç kez direneceğiz? Bir bilen var mı?
Evet, yaşamak için daha ne kadar vaktimiz var? Daha kaç gece uykuya yatacağız?
Daha kaç şafakta uyanacağız? Daha kaç kez okşayabileceğiz çocuklarımızın saçını?
Kaç kez sarılabileceğiz anamızın kollarına? Bir bilen yok.
Ne biz biliyoruz, ne bir başkası.. Lakin yarınlar sonsuzmuş gibi yaşıyoruz hayatı.
Gelecek haftalar, gelecek aylar, gelecek yıllar sigortalı ya ömrümüze...
Hele bir akşam olsun da..
Sabah ola hayrola.. Günler sepete mi girdi? Kalsın bakalım haftaya?
Bu bağ bozumunda da olmadı üzümler... Seneye kısmet, seneye...
Biz ne zaman toplayacağız gönül bağımızın üzümlerini?
Ne zaman salkım salkım barış dereceğiz ülkemizin dağlarından?
Ne zaman dur diyeceğiz hırslarımızın dizginlerine?
Bu hırs, bu düşmanlık, bu nefret niye? Ne zaman seveceğiz, ne zaman bileceğiz kadrini kıymetini sevenlerimizin?
"Hadi abbas, vakit tamam", dediğinde o ses, çaresizdir zavallı bedenimiz.
Ölüme hükmetmenin mümkünü yoktur biliriz. Lakin hükmedebiliriz hayata.
'Bugün' avuçlarımızda bahşedilmiş kevser şarabıdır.
Ya bırakırız akar gider ellerimizden, ya yudumlarız, cennetle buluşuruz yaşarken.
Bugün cumartesi...
Siz hala pazartesiyi mi bekliyorsunuz?
çakıl taşı çikolatasını bilir misin? hani böyle taş şeklinde oluyor tadı da enfestir.elimde bir paket bu çikolatadan geziyordum.3 tane sokak çocuğu geldi yanıma, ellerindeki peçetelerden satın almam için.ben de peçete almayıp elimdeki bu çikolata paketini verdim.tabi çocuklar paketin içinde ne olduğunu bilmiyorlar.paketi verip biraz ilerde onları izlemek için bekledim.çocuklar paketi açtılar ve aynen şunu söyledi biri 'la kıza bak be taş vermiş bize anasını sikiyim' . sonra nedense bir diğeri taş şeklindeki bu çikolatayı ağzına götürdü. Tadını aldıktan sonra şaşırarak yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu ve 'ulan çikolataymış bu yiyin yiyin' dedi. hep birlikte gülümseyerek zevkle çikolatayı yediler. ben de yoluma devam ettim. çocukların o mutluluklarını görünce hem sevindim hem de müthiş öfkelendim.
onlar daha yaşları 7 bile olmayan minicik çocuklar.ayakları çıplak, yüzleri simsiyah, elleri kirli. evinde bilgisayarda oyun oynayıp özel okullara giden ve en önemlisi ilgi, sevgi, şevkat içinde büyüyen çocuklardan kaç sıfır geride başlıyorlar hayata?
yarın öbürgün bu çocuklar hırsız olup uyuşturucu kullandıklarında, peşlerinden tonlarca küfürle aşağılandıklarında biz kimi suçlayacağız?
bugün ben sıcacık evimde çayımı içip kitap okuyabilirken o çocuklar kimbilir ne yapıyor olacaklar..
gel de inan şu dünyanın adaletine..
askerlik anılarını en iyi bilen kişi askerden yeni gelmiş bir abinin, eve gelen her misafire bıkmadan usanmadan aynı anıları anlatırken artık ezberleyen ve abisi yokken kendisi anlatabilen kız kardeştir.
gösterilerinde hazırlanıp anlattıklarından çok doğaçlama çıkışlarıyla insanı güldüren zeki insan.
yalnız soru cevap dvdsini izledim de öğrencilerin üzerine biraz fazla mı gitmiş ne.