özellikle kadın erkek ilişkilerinde sahiplenmeci tutumun bir sonucu olarak ortaya çıkan itici duygudur.
toplum beklentilerine bir uyum oluştururken kişiler arası itici etkileşime sebep olmaktadır.
toplum erkekten ne bekler? kadınını kıskanmasını.
toplum kadını nasıl görmek ister? erkeğin güçlü kanatları altında kıskanılmaktan ezilmiş olduğunu.
oysa erkek neyi kıskanır, güç ve statüyü. çünkü bilir ki kadın güç ve statü anlamında daha çok tatmin edene meyillidir.
kıskançlığın duygusal boyutu ise hayvani arzularımızı şirin göstermek adına tercih ettiğimiz yaklaşımımızdır.
not: seven kıskanır diyenlere biraz olsun farkındalık kazandırmak adına..
paranın yine adil olmayan ayrıcalıklarından biridir. aklından geçirse de demeye çekinir. hele de kız erkekten zenginse ne kadar kezban olursa olsun ilahtır artık erkeğin gözünde.
bu maddi ve çirkin sevgiden kendini ıraksayan erkeklerin aslında parayı kadınlardan daha çok sevdiğini gösterir.
not: bazı kendini bilen erkekleri tenzih etmezsem içim rahat etmez.
aylık masraflarını paylaşacak kadar canlarının sıkılıyor olması.
korkarım burda birbirinin aylık ne kadar harcama yaptığını merak edenler var.
bence direkt telefonlaşın, mesela ayda 7 binden aşağı geliri olmayanlarla sevgili olabilirsiniz.
saldırganlık dürtülerini fırsatını bulmuşken sonuna kadar hoyratça tatmin eden insandır.
yaratıcının emrini yerine getirmek bir yana insan canlıyı öldürürken iki damla göz yaşı döker.
hayvansever olmamama rağmen bu görüntüyle karşılaşınca ruhum hırpalanıyor kesen insanı kayıtsız gördüğümde.
para ile abazanlık arasındaki ilişkinin dramatik sonucu hepimizi hayrete düşürür cinstendir.
özel üniversitede okuyan genç erkekler kızlarla arkadaşlık kurabilme eğilimine sahip olabilirken devlet üniversitesinde okuyan fakir erkekler her tanışmaya bir yakınlık bir bağlılık akabinde gelişen seksüel anlamları yükleyebiliyorlar.
sözlük ortamında da görebilmek mümkündür bakın başlıklara fakir arkadaşlar bas bas teşhir ediyor kendilerini.
yaratıcının verdiği anlamlı duyguların bir karşılığı olarak insan düşünmeli demeli ki ben fakirim zaten bir de abazanlık yaparsam iyice sivrilir ve itici bir varlığa dönüşürüm, en azından asil görünmeye çabalayayım. insanları geç bu yaratıcına borcundur senin.
havaların gittikçe ılıklaşmaya başladığı şu zamanlarda hala açık ayakkabılar ince giysiler tercih ederek kışın gelecek olmasını reddetmektir.
üşümeyi zihinsel yöntemlerle geciktirebiliyorsunuz ayrıca, mesela kış günleri sonbahar kıvamında kıyafetler kullanan biri olarak bu yeteneğimden dolayı tekrardan hayran kalıyorum kendime. boğazlı kazaklar, hantal botlar, kalın hırkalar koyun gibi eldiven şapka atkılar, tamamen giysilerden medet ummaktır üşümemek için ve onları taşımak eminim ne kadar yorucudur.
üşümenin insanları birbirine yakınlaştıran yanının da olması kışla mücadele etmek için bir diğer sebeptir. üşümek yakınlık süreklilik bağlılık.
gördünüz mü ne büyük bir tuzak.
standartlarından uzaklaştırılmış şahsi sermayesine yabancılaştırılmış zenginler tamamen toplum baskısına maruz kaldığından mutsuz ve mütevazi yaşam tarzını benimsemek zorunda kalıyor.
halk ve yakın çevre şöyle fısıldıyor, potansiyelini bastır çünkü sen ve senin gibileri sindiremiyoruz senin günlük masrafın benim 3 aylık maaşıma denk geliyor, paranı ben ve benim gibilerle paylaşma cesaretini gösteremeyeceğin için standartlarını düşürmek zorundasın ' seni sevmemizi istiyorsan' da geçerli. hem bak allah gösteriş yapmayan zengini daha çok sever, şimdi düşün ve kararını ver.
vicdanı ve imkanlarının arasına sıkışmış çoğu zenginin farkında dahi olamadıkları trajedisidir.
benimsenen durumlar çoğunlukla gizil sancılar doğurur zavallı kişi mutsuzluğunun farkına varamadan tüm varlığını varislerine bırakarak ruhunun çığlıklarını susturamadan ölüp gider.
herkesin bildiği üzere psikologların tıbbi müdahale etme yetkileri yok. bunu bazı psikolog ve adayları komplike bir hale getiriyor ve kendi kabullenmeyişlerinin yarattığı sorundan kurtulmak için psikiyatristleri karalayarak rahatlama sağlıyorlar. bunun adı uzaktan da görüldüğü gibi 'kendisinden iyiyi kötüleme' sendromudur.
herkes terapiyle tedavi olacak diye genel geçer bir durum olabilir mi? kaldı ki çoğu psikopatolojiye ilk müdahale ilaçtır.
hastalara ilaç yazma ve beyaz önlük giyme hevesinin de aşağılık kompleksinden ileri geldiğini düşünmekteyim.
oysa ne güzeldir sadece freud u okumak bile. terapötik sürece sokar insanı.
şimdi aramızda olsaydı en çok beni severdi elbette.
hiç anlam veremem charles bukowski gibi bir adamın insanların gözünde nasıl ilahlaşabildiğine. yeraltı edebiyatı kahramanları hayata sıkı bir çığlık atabilen insanların iç sesi olur kimi zaman, insanoğlunun sahip olduğu haşin dürtülerin birer yansımasıdır, çıplaktır. 'hiçlik' varoluşun paranoyasıdır. öyle yaşıyorsan öylesindir fakat değerlerden oluşan bir insansan hiçliğe özenmekte neyin nesi.
üstelik hakan ural ile kızının dudaktan öpüşmesini provoke eden milletin charles bukowski yi sevebileceğine asla inanmam. neyini seviyorsun biliyor musun? yok sadece iş olsun diye..
şahsım adına charles bukowski kitapçıda gezinirken soluklanmak için raflardan herhangi bir kitabını alıp ortalarından iki sayfa okuduğum, ince mizah anlayışından kısa süreliğine etkilenip güldüğüm bir adamdır. edebiyata dair hiçbir ayrıntı göremiyorum oldukça basit bir dil. ucuz bir yaşam sevdalısı adamın hayatı karalamasından ibaret.
hiçbir tad yok yazılarında, öylesine sıradan ki..
bir sene sokak aralarında fahişelerle sevişip sabahlara kadar içki içseniz cebinizde beş kuruşunuz olmasa siz de bir charles bukowski olabilirsiniz. ne de olsa dil uslub kuvvetli değil.
adamı çekici kılan tek şey pejmürde bir hayatı yaşarken hala keyif alabiliyor olmasıydı.
bir insana cevap yazma demek ne ifade eder, acaba başka dillerde mi söylemek gerekiyor.
bu kadar sesli konuşman sözlüğün IQ sunu düşürüyor.
not: umarım utanıyorsundur rahatsız ettiğin için. çünkü amacım yaptığın şeyden ötürü seni endişelendirip mesajlarımın içinden yok olmanı sağlamak.
eğer entry üzerine tekrar dönersen seni hem fakir hem de hayatında hiç kız arkadaşı olmamış bir erkek olarak nitelendireceğim.
gördüğümde kendi vicdanımla mücadele etmek zorunda kaldığım tespitlerimden bir yenisi, aslına bakarsanız pek yeni sayılmaz uzun zamandır dikkatimi çekiyordu lakin böyle bir şeyi ifşa ederken huzurlu olduğumu söyleyemeyeceğim. bazı gerçekler toplum huzurundan ziyade kendi huzurunuzu kaçırır.
akabinde zihnimde ön plana çıkan değerli bir söz beni cesaretlendirdi. ' masalsı dünyalarda yaşamak kolaydır mühim olan bunaltıcı gerçeklerle yüzleşecek irade oluşturmaktır'
türbanlıların hepsinin dışarıdan görünen imajlarıyla bazı kaçamak zamanlarda çelişkiye düştüklerini söylemek şüphesiz haksızlık olacaktır. akla gelmesi merak edilen soru hangi grup türbanlılara atıfta bulunulduğu..
çoğu varlıklı nüfusu geniş beyefendilerin- elbette muhafazakar olanlarından bahsediyorum- ev hanımı eşleri var olan çocuklarını sabahtan akşama kadar henüz kreş yaşı gelmemesine rağmen kreş eğitmenlerine teslim ettiklerini biliyoruz, bu türbanlı hanımefendiler sabahtan akşama kadar ayda kaç bin dolar kazandıklarını gösterebilecekleri - cemaat programları altın günlerin yedi yıldızlı tesettür otelleri - ortamlarda bulunmaktan keyif alıyorlar. geçenlerde şöyle bir diyaloğa şahit oldum, lüks bir otelin sahilinde iki türbanlı hanımefendi tanışıyorlar, birbirlerine yönelttikleri ikinci soru kocalarının ne işle meşgul oldukları.. düşünüyorsunuz flört arifesinde olamazlar ya.. markanın otelde tanışılan arkadaşlıkta bile bu denli ehemmiyetinin olmasına tanık oluşum ruhumu incitmedi değil.
arkadaş seçimlerindeki kriterleri hoş görmek türbanlı bir bayanın lüks mağazadaki soyunma kabininden başı açık kısa bir elbiseyle mağazanın içinde salına salına yürümesinden daha kolay geliyor. bahanelerinin arasında aile baskısının yaptırım gücünü göz önünde bulundurmak pek mümkün görünmüyor 25-45 yaş arası türbanlıları düşündüğümüzde..
mağazalardaki soyunma kabinlerinin onların kendilerini belkide en rahat hissettiği yer haline gelmiş olduğunu görmek ahlak anlayışıma iki kat ters düşüyor.
türban ile tesettür arasındaki farkı anlayabilmek herkese nasip olmuyor. tesettür edepten gelir edepten.
türban daha çok alışkanlığın ipek kumaşıdır türkiye de.
son zamanlarda çorap giyen insanların daha utangaç olduğunu gözlemliyorum, hatta çekingen kişilik bozukluğu olan bireylerin ayaklarına baktığımda kesinlikle çorap ve kapalı ayakkabı tercih ettiklerine şahit oldum.
ne tuhaf değil mi?
bazen parmaklarımız heyecanımızı muzdaripliğimizi ele verir ve el parmaklarını eldivenle kamufle etmek her mevsim kolay olmaz. fakat çorap muazzam bir kılıftır.
tüm çirkin kadınlar güzel kadınlara imrenir fakat doğal güzellik erkekten gelir.
duştan yeni çıkmış ıslak saçlı, ağlarken gözleri şişmiş, uzun saçlarından kurtulmuş yüzünü açan kısa saçlı kadın hala güzelse evet o kadın gerçekten güzeldir.
uzun saç kusurları kapatmak için vardır, romantik kelimelerle ifade edip yüceleştirmeye gerek yok.
kadınların makyajlı makyajsız ayrımı insanı hayrete düşürür, bir erkek hiçbir zaman bu kadar hayal kırıklığı yaşatmaz dış görünüşüyle.
bu kadar kısa saçlı olupta hala güzel olan kadınların sayısı pek azdır, ama erkeklere bakın salt yüz hattını konuşturur.
sanmıyorum güçlü kadınlar var. kadın hep ağlayan zavallı bir yaratıktır. fakat bazen erkeksi roller edinmiş kadınlara rastlanır. rollerin değişeceğini sezen fobik erkek hemen sıyrılır işin içinden. kim ağlayacak onun için arkasından.
bazen denk gelirsiniz, kadına güç katacak durumlardan hemen alıkoymak ister adam.
fakat bazılarının sonu tıpkı lüks arabayla yarış yapan şahincinin dramına benzer.
bazılarının da makus kaderi kezbanlardan başkası olamaz bu yüzden.
marka bir statü göstergesidir, mesela bir fendı, academıa, valentıno, guccı, moschıno. yerine göre yakışanı giyer takar ve farkınızı zevkinizi seçim ve alım gücünüzle ortaya koyarsınız.
markaya kimi insanda kabul görmek adına sahip olur, seçimini 'saygı görmek' ten yana kullanır, beğendiği için giymekten ziyade..
toplumda yeni yeni kabul görülen türbanlılar için marka bir silahtır.
alım güçleri gün geçtikçe artan 'türbanlı' kesim için marka takıntı haline gelerek şöyle anlam buldu:
' ben örtünüyorum, ama köylü kadınlar gibi değilim, ben medeni ve entelektüelim, dünya görüşüm var, sıradan değilim.'
regl sancısı: duygularını tanımayan çoğu kadının isyanıyla ağlamasıyla sona eren hormonel değişimin psikolojik yansımasıdır. klasik tanıma takılmamakta fayda var.
kadın regl döneminde bünyesinin çok kez aşina olduğu değişimi deformasyon gibi algılıyor. böyle algılamasında rol oynayan etken ikincil kazançlardır. bu ikincil kazancın en güçlüsü ilgi toplayacak olması.
duygularından oldukça uzak yaşayan kadın 'regl' fırsatını bulduğunda çevresindeki herkesi erkek kadın ayırt etmeden sömürüyor, maddi manevi.
duygularına yabancı olmayan insan asla ağrılarının arkasına saklanarak kendini ifade etmeye çalışmaz.
maddi anlamda hayatını minimal düzeyde devam ettiren insanlar için şükredilmesi gereken tek şey paradır. paranın ne denli hastalıklara yol açabileceğini kavrayacak zenginlikte olmadığı için bilmiş bilmiş beylik laflar eder.
'parayla saadet' sanrısını topluma kazandıran yine onlardan başkası değildir.
insan hayvani içgüdülere sahip olduğunun farkında olmalıdır elbette. kotrol edildiğimiz mekanizmayı tanıdıktan sonra yaşamak erdeme yakınlaştırır insanı.
yani evet herkes bilir ki sevgiden sonra seks gelir. cinsel sevgidir ve mahremdir, kutsaldır her sevgi gibi.
bir kadının herkesin içinde iyi seviştiğini söylemekteki amacının doğallık olduğunu savunursak bu da bizim zavallılığımız olur.
sevgi başlı başına mahremdir zavallı kadın ' orospuluk' ile doğallığı karıştırmamak gerekir.
şişman kadın oyuna mağlup başlayacağı için erkek kendi egosunu kadınınkinden ön planda olacağını hep bilir aşık olduğu tüm safhalarda.
egonuz için yaşıyor olmalısınız ki şişman bir kadına aşık olabilesiniz.
bu durumda erkeğin tüm beklentisi olan egosunun pohpohlanması şişman kadın tarafından ilişkilerinin her deminde gerçekleştirilir.
güzelliğe ulaşmaktan egosu yüzünden korkan erkeğin kendisini avutmasıdır şişman bir kadına aşık olmak.
oto yıkamada tanık olduğum bir olaydan bahsedeceğim.
arabamı oto yıkamaya vermiştim, almaya gittiğimde siyah son model bir escalade gördüm, sahibi henüz teslim etmemiş. arabamı beklerken o sırada güneş gözlüğümün verdiği rahatlıkla escalade ın heybetini inceliyordum, beni büyülemiştir her zaman.
sahibi escalade ınden indi ve görevlilere tembihlerde bulunmaya başladı, 'fırça sürmeyin, dikkatli kullanın'. elbette bu uyarılar adamları sinirlendirmişti. her gün yüzlerce pahalı arabayı temizliyorlar.
akabinde tam 6 kere tekrar etti fırça sürmeyin i ve arabanın devasa ebatlarından bahsetti hassasiyeti artırmak için. hayır sanki koca dev belli etmiyor kendini.
adamın escalade den önceki arabası bir şahin olmalıydı ki böyle eziklensin. escalade gibi bir arabanın içine bu obsesif adam ne kadar eğreti duruyor.
uzun kırmızı ışıklarda arabadan inip çizik var mı yok mu diye kontrol ederken hayal ediyorum da.. gülünesi.
hiç görülmedi duyulmadı ki yakışıklı, kendine güvenen bir erkeğin duygularını gizlediği ve sürekli karşı tarafın verdiği ayara göre hareket ettiği.. beğenilme kaygısı birçok ilişkiyi harap eder, amacından şaşırtır. aslında siz sadece sevecektiniz sevişecektiniz fakat bir de bakmışsınız güç savaşı veriyorsunuz. beden imajının hayatında çok büyük bir öneme sahip olduğu kadınlar için güzel göründüğünü duymak bilmek ilişkinin en önemli motivasyonlarından biridir. aksini hisseden kadın huysuzlanır ve göstermesi gereken narin duyguların yerini öfke sitem alır, duygular yer değiştirir.
güzel insanlar sık sık ödüllendirildiği için duygularını cesurca gösterirler, ödüller somutta olsa kabul etmek gerek. insan sadece içinde derin anlamlar barındıran durumların peşinden gidiyor değil ya.
insan yaşadığı yeri kabullenmeyince pek komik duruyor dışardan doğrusu. gerizekalı seni sen nerdeyse arap kültürünü yansıtan bir ülkede yaşıyorsun gelmişsin hala eşcinsellik ensest bekaret açılımı yapmaya çalışıyorsun. ne demokrasisi modernizmi bu. ne kadar geride olduğumuzu algılayamıyor değil mi işlevsiz beynin. kendi kişisel hayatında eşcinsel ol ensesti doya doya yaşa yaşayabiliyorsan, sonra da gelip kitlelere seslen daha inandırıcı olur. sen yap sonra konuş.