özellikle kadın erkek ilişkilerinde sahiplenmeci tutumun bir sonucu olarak ortaya çıkan itici duygudur.
toplum beklentilerine bir uyum oluştururken kişiler arası itici etkileşime sebep olmaktadır.
toplum erkekten ne bekler? kadınını kıskanmasını.
toplum kadını nasıl görmek ister? erkeğin güçlü kanatları altında kıskanılmaktan ezilmiş olduğunu.
oysa erkek neyi kıskanır, güç ve statüyü. çünkü bilir ki kadın güç ve statü anlamında daha çok tatmin edene meyillidir.
kıskançlığın duygusal boyutu ise hayvani arzularımızı şirin göstermek adına tercih ettiğimiz yaklaşımımızdır.
not: seven kıskanır diyenlere biraz olsun farkındalık kazandırmak adına..
o kadar samimi yazmış ki aylar oldu gideli hala sözlüğe girdiğimde yazılarına tekrar tekrar bakmadan çıkamıyorum. keşke tekrar geri gelse, yazsa yazsaa..
paranın yine adil olmayan ayrıcalıklarından biridir. aklından geçirse de demeye çekinir. hele de kız erkekten zenginse ne kadar kezban olursa olsun ilahtır artık erkeğin gözünde.
bu maddi ve çirkin sevgiden kendini ıraksayan erkeklerin aslında parayı kadınlardan daha çok sevdiğini gösterir.
not: bazı kendini bilen erkekleri tenzih etmezsem içim rahat etmez.
birbirlerinin kokularından tahrik olmaya çalışan yazarların parfüm isimlerinin paylaşımını içeren başlık. bir de bunun ayakkabı versiyonu vardı.
yakında bayan yazarların jartiyer renk ve markasını da bekliyoruz.
koku kültürünüz geliştiyse parfüm markalarının altına tatmin edici yorumlar yapabilirsiniz, 'sözlük yazarları' diye filtreleme yapmak hiç samimi değil. samimiyetsizler.
aylık masraflarını paylaşacak kadar canlarının sıkılıyor olması.
korkarım burda birbirinin aylık ne kadar harcama yaptığını merak edenler var.
bence direkt telefonlaşın, mesela ayda 7 binden aşağı geliri olmayanlarla sevgili olabilirsiniz.
muhafazakarlıkla dini inanç arasındaki farkı kavrayamamış olmak gerekiyor.
inanç sevgiden gelir yaratıya hatta insanlara duyduğun sevginin manevi birikimidir.
muhafazakarlık dinin obsesif boyutudur. mesela her sene hacca giderek ne kadar sevap biriktirdiğinin hesabını yapmak, insanları aslında hor görmek ama sevap alacağına inandığı için zekat vermek.
aynı zamanda başörtüyü inancından dolayı değil de takıntısından dolayı örtmek bir diğer karşılığı türbana bürünmekte muhafazakarlıktır.
saldırganlık dürtülerini fırsatını bulmuşken sonuna kadar hoyratça tatmin eden insandır.
yaratıcının emrini yerine getirmek bir yana insan canlıyı öldürürken iki damla göz yaşı döker.
hayvansever olmamama rağmen bu görüntüyle karşılaşınca ruhum hırpalanıyor kesen insanı kayıtsız gördüğümde.
para ile abazanlık arasındaki ilişkinin dramatik sonucu hepimizi hayrete düşürür cinstendir.
özel üniversitede okuyan genç erkekler kızlarla arkadaşlık kurabilme eğilimine sahip olabilirken devlet üniversitesinde okuyan fakir erkekler her tanışmaya bir yakınlık bir bağlılık akabinde gelişen seksüel anlamları yükleyebiliyorlar.
sözlük ortamında da görebilmek mümkündür bakın başlıklara fakir arkadaşlar bas bas teşhir ediyor kendilerini.
yaratıcının verdiği anlamlı duyguların bir karşılığı olarak insan düşünmeli demeli ki ben fakirim zaten bir de abazanlık yaparsam iyice sivrilir ve itici bir varlığa dönüşürüm, en azından asil görünmeye çabalayayım. insanları geç bu yaratıcına borcundur senin.
paranoid şizofrenisi olduğunu söyleyen yazar. fakat bilmiyor ki şizofrenlerin hiçbir çeşidinin hastalıklarına içgörüleri yoktur. şizofreni olsaydın bunun farkında olacağını mı sanıyorsun?
heveslencek kadar güzel seyri yoktur şizofreninin oldukça dramatik ilerler. kendine daha makul bir rahatsızlık seçmen dileğiyle.
bide düzgün kullansalar etrafa bakıp imrenen bakışları yakalayacağım derken trafiği keşmekeşe döndürüyorlar.
bu tüm cesaretsiz trafiğe çıkan kadınlar için geçerli. en az kaplumbağa kadar ağırsınız.
sahte zenginlikle bira içenleri fakir görme cesaretine bürünmektir.
not: nike bak 'mesutcuk' kendini nasıl küçük gördün de aldın kim bilir bu niki.
mesutcuk mus tam bir fakir niki.
lösev adına ne yapıyorsun yoksa sadece pasif üyelik mi senin ki?
kime hangi gücünle acıyorsun da içi ahlaksızlıklarla dolu acıma duygularınla yazar silme kampanyası oluşturuyorsun.
silinmesi istenilen yazarın annesi ile 'münasebet' etmek isteyen birinin yüce acıma duygularını görmek istemiyorum. münasebet ne? neyden utanıyorsun da sansürlüyorsun kelimeleri yoksa erdemlerin mi var.
tanrım sen şahitsin ki tüm bu insanlar aciz duygularını kabul etmeyip zavallı insanlara acıyarak kendilerini büyük görüyorlar.
aaa olur mu bir taraf fakir olmadan duygular dramatize edilmeden nasıl aşk dersiniz?
zengin akıllı ve güzel çiftler seçimlerini hem duygulardan hem de realiteden yana kullandıklarında aşktan ziyade gerçek sevgiye doğru yol alıyorlar.
düşünün bir kere iki tarafında birbirine ihtiyacı yok ikisi de zengin ikisi de zeki ve güzel. çıkarlar azalıyor.
fakir zengin aşkı kadar heyecanlı olmaz bu pürüzsüzlükte.
havaların gittikçe ılıklaşmaya başladığı şu zamanlarda hala açık ayakkabılar ince giysiler tercih ederek kışın gelecek olmasını reddetmektir.
üşümeyi zihinsel yöntemlerle geciktirebiliyorsunuz ayrıca, mesela kış günleri sonbahar kıvamında kıyafetler kullanan biri olarak bu yeteneğimden dolayı tekrardan hayran kalıyorum kendime. boğazlı kazaklar, hantal botlar, kalın hırkalar koyun gibi eldiven şapka atkılar, tamamen giysilerden medet ummaktır üşümemek için ve onları taşımak eminim ne kadar yorucudur.
üşümenin insanları birbirine yakınlaştıran yanının da olması kışla mücadele etmek için bir diğer sebeptir. üşümek yakınlık süreklilik bağlılık.
gördünüz mü ne büyük bir tuzak.
kendi kendini hayata motive edebilen insanları ayakta alkışlayasım geliyor. gerçekte olsa görmezden gelerek motivasyonu doruklarda yaşayarak rahatlamak. akıllı insanlar böyle yapıyor. fakir ama olsun.
hastalığın tedavisi şu an için para görünüyor. neden dersen her rengi alabilmek için dolabın manidar düzeyde kalabalık olması gerekir ki uyum problemi yaşanmasın.
daha fazla alışveriş, daha az 'uyar mı' kaygısı.
iğrenç oyunlar yoktur. küçükken öğrendiği ' aman erkeklere yaklaşma şöyle yapar' cahilliği ile büyütülen kadınların hala saçma sapan yargıları aşamamasıdır.
bunlar nasıl değer yargılar. bu kadar cahil olmayı kimden öğrenir insan.
' ne seninle ne de sensiz' kişiliksizliğini yaşayan en dramatik bozukluktur bana göre. çoğu hastalık sabit anormallikte seyrederken bu uçlarda boğulup gider.
insana hayatı öğretirler henüz yaşamadan. tabii uzaklaşması da bir hayli zor hele de yakınınızdan biriyse. ilişkilerini dramatikleştirmek adına herşeyi yapıyorlar.
aynı zamanda hem seviliyor hem de nefret ediliyorsunuz.
hazin sonları ise yapayalnız kalmaları. dostsuz kalmaları.
dedim ki kendime bir gün sarah sen deli misin neyin mücadelesini veriyorsun tanrı mısın sen, acımak senin ne haddine. ve huzurlu daha anlamlı bir hayata kavuştum.
standartlarından uzaklaştırılmış şahsi sermayesine yabancılaştırılmış zenginler tamamen toplum baskısına maruz kaldığından mutsuz ve mütevazi yaşam tarzını benimsemek zorunda kalıyor.
halk ve yakın çevre şöyle fısıldıyor, potansiyelini bastır çünkü sen ve senin gibileri sindiremiyoruz senin günlük masrafın benim 3 aylık maaşıma denk geliyor, paranı ben ve benim gibilerle paylaşma cesaretini gösteremeyeceğin için standartlarını düşürmek zorundasın ' seni sevmemizi istiyorsan' da geçerli. hem bak allah gösteriş yapmayan zengini daha çok sever, şimdi düşün ve kararını ver.
vicdanı ve imkanlarının arasına sıkışmış çoğu zenginin farkında dahi olamadıkları trajedisidir.
benimsenen durumlar çoğunlukla gizil sancılar doğurur zavallı kişi mutsuzluğunun farkına varamadan tüm varlığını varislerine bırakarak ruhunun çığlıklarını susturamadan ölüp gider.