bazılarının gözden kaçırmaya çalıştığı gerçek. zaten adolf öyle tanrı'ya falan da inanmaz. evrimcidir. yani bildiğin sosyalisttir işte. madem günah yazan bir tanrı yok, madem güçlü olan sürdürüyor yaşamını; keserim o zaman yahudileri demiş, dediğini de yapmıştır.
bugün yaptığım müthiş tespit. şimdi isim vermeyeceğim bir adam çıkmış: gün allah'a şükr... şimdi ben bunu modern türkiye cumhuriyeti'ne yakıştıramıyorum. kardeşim sen bedevi misin? öyleysen git çölüne geri. mesela deveye bin, dört karı al. sen nasıl insansın ekmeğini yediğin ülkeye ihanet ediyorsun. ama bir de bunun hakan abisi vardı. namaz filan kılıyordu, oruç tutuyordu. kesin o öğretmiştir buna öyle lafları. adam sanki avrupa'nın göbeğine 7. yüzyıldan fırlamış gibi. utanıyorum ya. atam mezarında rahat değildir. şimdi avrupalılar etrafımızda el ele çember oluşturup 'barbar, ilkel' diye tempo tutacak. gitti cumhuriyet kazanımları.
burnuna kadar siyasete batmış sözlüğe nefes aldıracak yenilik. mesela boktan bir entry var; fakat siyasi görüşü sizinkiyle aynı. genelde buna şukela verilir. yaklaşma-uzaklaşma çatışmasını yaşamamanız ve ideolojik gruplaşmaların engellenmesi için bu yenilik bire bir.
ergen bireyin gerçek hayatla ilk yüzleşmesi. kapakta orgy partiler, 90-60-90 sarışın hatunlar olan film hemen alınır. eve fişek gibi gidilir. ancak acı gerçek tokat gibi patlar yüzde; zira filmin kahramanları göbekli bir adam ve yaşlı bir cowboydur.
cemaatin sağlam adamlarından birinden öğrendim. diyaloğuda yazıyım ki şukelalar aksın:
- abi siz heryere okul dikiyorsunuz ne olacak işin sonu?
+ amacımız dünya barışı.
- türkiye'de rejim filan?
+ yok yav türkiye küçük bir ülke. teksas kadar.
- yapma be abi. sıkıyosun?
+ ya yavrum bak daha geçen ay iki üniversite açtım.
- vayss be.
+ bi de obama'yı başkan yapabilsek.
- abi beni aşar bunlar kaçayım. mossad, cia tehlikeli işler.
fark etmişsinizdir ki nazım hikmet'in bir tarzı var. şimdi o tarzda şiir yazmayı öğreneceğiz.
1) doğadan herhangi bir sesi seçin, bol bol tekrar edin.
2) biraz duygusallık
3) bir çorba kaşığı devrimcilik
4) şiirlerin dibine nazım hikmet yazmak, tabi ki zaman da yazılacak (en önemli madde bu, yoksa taşşak geçer millet.)
zum beispiel; (faşistim ya onun için almanca)
bam bam bam bam
nerde sevgili bernam!
ah o şevişmelerimiz,
devrim kadar sıcaktı
votka kadar yakıcı.
nazım hikmet / 1953 moskova / özel arşiv
(adamı 1951' de sürgüne yolluyolar, sıçmayın aman diyim.)
imam efendinin son bombası. babayla birlikte iki sene üstüne cumaya gidilir. hemen hacılara ayrılmış protokol bölümüne geçilir. saolsun imam efendi hemen bize yaklaşır.
- s.a. hocam
+ a.s. cemaati büyütüyorsun!
- artık yaş kemale erdi. çocukları alıştırmak lazım.
+ (oha bu çocuk mu bakışı) doğru doğru da ben bunu hiç görmedim buralarda.
şimdi hocam tamam din adamısın, devlet memurusun da 'bu' nedir? insanlar terrierlerine bile 'bu' demiyor a.k.
- benim camiyle aram pek iyi değil.
+ niye sen müslüman değil misin? (evet desem babam kalpten gidicek)
- öyle de şeytan peşimi bırakmıyor. (ne münafığım be)
+ ohoo olmadı şimdi, müslümansan camiye hristiyansan kiliseye! (akıl yürütmeye bak a.k.)
fetullahçıların son şakası. kanaaat önderi abilerimizden birinin bombası. abi muhammed döneminin güzelliğinden bahsetmektedir, kenarda maklube yiyebilmek için onu dinleyen eleman atılır; 'abi peki efendimiz nasıl yönetiyordu mekke'yi?' diye. abi düşünüyormuş ayağına yatıp; 'aslında bir cumhuriyetti, halifeler seçimle iş başına gelmişler' dedi.
yahu ben ortamın münafıkı olarak direk gülmeye başladım, adamın lafına bakar mısınız? önce; 'kabinede kimler vardı peki?' diye sordum, cevap gelmedi. tabi hala gülüyorum. sonra elemanlar pis pis bakınca linç korkusuyla kapattım düşük çenemi. o değil de bu islamcılar 'demokrasi, cumhuriyet' filan iyi alıştılar. he olayı bilmeyenlere not; muhammed o devirde yaşayan her normal insan oğlu gibi hükümdarlıkta tekti. halife sırasını da kendi seçmiştir. yahu bir insan neden o devirdeki bir devletin demokrasiyle yönetildiği yalanını söyler, aklım almıyor.
bir holywood klasiğidir, türk sinemasına da geçmiştir. yedi göbekten burjuva ailemiz akşam yemeği için masanın başındadır, fakat evin şımarık çocuğu yemek yememektedir. ha bu anda eller ya masanın altındadır ya da kaşıkla yemek karıştırılmaktadır. sonra ebeveynlerden biri mendil ile dudaklarını siler: 'neden yemeğini yemiyorsun john?' diye sorar ama sikleyen kim? john piç piç 'bir şey yok' der ve odasına çıkar. peki john'un derdi nedir? işte bu hiç bir filmde değişmez; kesinlikle ottan boktan bir şeydir. işte bu sahne yüzünden insanlar zengin çocuklarına kin besler.
mehmed paksu'nun çocuklara muhammed'i anlattığı eseri. ben kuran'ı baştan sona okumuş biri olarak muhammed'in mucizelerinin sınırlı olduğunu biliyorken, mehmed amca nerde yalan yanlış bilgi var toplamış. zaten maksat kitap daha çok satsın, böyle mistik olunca daha çok satılıyor. kitaptaki olaylara değinecek olursak, ağaçlar yürüyor, bir bardak süt yüz kişiye yetiyor, taşlar konuşuyor, ölüler canlanıyor. yani kuran'ı kerim'deki tüm mucizeler bir kitapta bir araya gelmiş, üstelik kısa bir zaman diliminde vuku buluyor. hem dili de sade, kaçırmayın bence.
başbakanımızın yapmak istediği icraatlerden biri. yahu kardeşim senin ülkende meslek lisesi kalmamış, iki milyon kişi üniversiteye girmeye çalışıyor sen hala günü kurtarmaya çalışıyorsun. bayburt'a yap, rize'ye de yap, merak etme gelir oylar. sonra türkiye neden seksen yıldır gelişmekte olan ülke. yahu italya, almanya, ingiltere, japonya'dan yüksek senin üniversiteli oranın. anlaşılan bir yüz yıl daha gelişmekte olan ülke olarak anılacağız.
az önce başıma gelen komik durum. şimdi bir şey söylemesem, her an stone abla bir kucağa oturabilir. yok söylemeye çalışsam, film erotik filan, o da olmaz. neyse efendim beklemedeyim, hadi hayırlısı...*
2. nesil hoş ge şey pardon stronghold'un devamı olan kale simülasyonu. özellikle multiplayerı tadından yenmez. campaigninin çok kısa olması, mancınıkların çıkarttıkları kulak tırmalayan ses oyunun eksileri.
an itibariyle mevzu bulan olay. tahmin edilebileceği gibi başlıkların yarısı ölmekle, diğer yarısı intihar etmekle ilgili. karanlığınıza dönün nietzsche'nin çocukları.*
genellikle kadınlarla ilgili ürünlerin reklamlarıdır bunlar. yok cilt bilmem nesi, kafa bilmem nesi, ebenin fesi filan fıstık... reklamlar klişedir, sanki bütün firmalar aynı reklamı yapmaya ant içmişlerdir. 1.80 den kısa olmayan, çoğunlukla germen veya slav, sarışın hatunlar oynar bu reklamlarda. hatunlar duşta filandır, olmadı bi yerlerini ovalıyolardır, o da olmadı tahrik edecek bakışlar atarlar. özellikle bu türün son örneği olan az önce izlediğim pantene bilmem ne reklamında oynayan hatun melek kadar güzeldi. dava açıcam şerefsizlere, halkı kin ve tahrike teşvikten. sonra bu reklamları izleyenler; türk kızları gitsin rus kızları gelsin! duygularımızla oynama pantene!
bir anadolu lisesi klasiğidir. adet olduğu üzere sınıfın yarısı kafeci gençliktir, ötekiler inektir. özellikle dönem sonlarında, ortak sınavlarda bu ayrım ortaya çıkar. bu ayrımı ortaya çıkaranlar ise şüphesiz ki, ders saatlerinde el işi yapan, gazete okuyan öğretmenlerdir. işin tuzu biberi ise bu öğretmenlerin, kendi yazılılarında kolay sorular sorup, bol bol not vermesidir. dolayısıyla öğretmenler kurulunun hazırlayacağı bir ortak sınavda sınıf sıçacaktır. yazılı sonuçları, söylenen tarihten bir hafta sonra açıklanır. (sanki kağıtlarda bi bok varmış gibi)
-ali 04
oleyyy... (tüm sınıf)
-melis 07
oleyyyy... (tüm sınıf)
-sapade 00
vauvvvv... (hayranlık efekti)
-pınar 85
vay anasını sikiyim. (bu notta herkes susar, arada bir aptal bu lafı ağzından kaçırır. kıskanan gözler kadrolu ineğimize döner.