kafamdaki şeydir. yazarlar isterlerse özelden numara verebilirler. bir grup kurup euro 2016 maçlarını tartışabiliriz. milli takımı falan konuşuruz. can sıkıntısına iyi gelir belki...
kapitalist düzenin hayatımızın her köşesinde, biz farkına bile varmadan bizi hizmet etmeye sürüklediğinin açıklanacağı yazıdır.
herhangi bir süpermarkette kendi ülkende ürettiğin (ki ülkemiz hala "gelişmekte olan bir ülke" olduğundan dolayı baya baya senin kendi ürettiğin ekmeği alıyorsun 1.25 tl'ye ve kimsenin sesi çıkmıyor. lan sen üretiyorsun bunu sen...
elin almanyalı'sı çin üretimi olan bir telefonu 450 dolara alıp üstüne birde 1400 euro asgari maaş alıp mis gibi hayat sürerken biz sefalet çekeriz. bir maaşıyla üç tane telefon alabilen asgari ücretli alman bir yana, iki maaşıyla bir telefon alabilen biz bir yana.
batmış olan yunanistan'da 600 euro asgari ücret varken, "batı'nın kıskandığı türkiye'de" 400 euro asgari ücret var.
güzel kardeşlerim kendimize gelelim. bunun yanında japonlar teknolojide çok çok ilerde olmalarına rağmen kitap okumayı o bizim son modelini kaçırmamak için elimizin ayağımızın titrediği telefonlara tercih ediyorlar. önemli olan toplumun bir şeylerin farkında olmasıdır. amacım konuyu siyasete bağlamak değil o parti veya şu parti önemli olan toplumun neler istediği ve önüne konulan şeyin ne kadar yararına veya zararına olduğunu farketmesidir.
demin yoldan yürürken iki amca şunu konuşuyor. "kime verelim başka parti mi var sanki?" "mhp'ye verin" diyor genç bir adam. yaşlı amca dönüp şunu söyledi "mhp'yi sevmiyoruz biz" artık millet öyle bir kafaya gelmiş ki olan düzenden vazgeçemiyor. yani başka seçenek bile düşünemez hale gelmiş insanlar. tamam senin siyasi görüşün budur başkasınınki odur fakat kendi oy verdiğiniz partilerinize futbol takımıymış gibi bağlanmayın. körü körüne bir şeyleri savunup peşine düşmeyin. kapitalist düzenin ve o "gavur" dediklerinizin oyunlarına gelmeyin.
biliyorsunuz hızlı trenler günümüzde oldukça yaygınlaşıyor ve yurdun dört bir yanına yayılıyor. artık şehirler arası mesafeler her ne kadar aynı olsa da bu mesafeyi çok daha kısa bir zamanda gidebiliyoruz. eskiden toprak yollar vardı, şimdi duble yollar var. eskiden bir köprü vardı şimdi üç köprü var. eskiden trenler vardı, şimdi hızlı trenler var...
bu gelişimin yanı sıra eskiden daha yavaş olan trenlerin öküzler tarafından hayranlıkla seyredilmesi daha kolay ve eğlenceliydi. fakat hiç düşündünüz mü? siz bir şehirden başka bir şehire daha kısa sürede gideceksiniz diye bu hayvanlar belkide tek eğlenceleri olan bu güzellikten mahrum kalacak.
sevgili hayvanseverleri bu başlık altında toplanmaya davet ediyorum. öküzlerimiz daha fazla monoton bir hayat yaşamaya devam etmesin, eğlencelerinden mahrum kalmasın.
ayrıca sayın milliyetçi kardeşlerimizide bekliyorum... biliyorsunuz bir deyimimiz var "öküzün trene baktığı gibi bakmak" diye. yurt genelinde sıkça kullanılan bu deyim oldukça fazla şey ifade etmektedir ve gelecek nesillerimiz bu deyimi unutmaya mahkum kalacaktır. kendimize gelmemiz ve halkımızı öküzlerimizle birlikte bir direnişe kalkındırmamız gerekmektedir.
not: hızlı trenler hayatımızı kolaylaştırsa bile, öküzlerimizin olmadığı alanlardan geçmelidirler.
"allah yok, din yalan" diyene küfür ederek, ana bacı söverek allah'ın varlığını ispat etmiyor hatta varsa da umrumuzda değil diye bir izlenim yaratıyorsunuz. ya bir insan insandığı kutsal şeylere inanmayana neden küfür eder ki? üstelik inandığı tanrı ve dini küfür etmeyi yasaklamışken...
tanım: küfürü yasaklamış dine inanan insanların, dinine inanmayanlara küfür etmesi durumudur.
okulda görülmüş, bütün insanların dikkatini çekmeyi başarmış ama artık nasıl başarmış bilemem, böyle bir erkektir. ama okulun cool çocuğu olması vesilesiyle sanırım pekte yadırganmamıştır. mesela ben sürsem o ruju, anamın karnında az daha kalsam zenci olacakmışım galiba o kadar esmer bir insan olarak, bütün dikkati çekerdim ama harbiden çekerdim. yani her gün okulda dudakları parlayan orangutan görmüyorsunuz değil mi?
her tarafta arapça okunan, türkçe'sinin okunması neredeyse haram olarak görünen dini kavramları, hala arapça olarak okuyup ispat etmeye çalışan, anlamayınca da hala göremiyor musun? hala anlamıyor musun? diye tavır takınan değişik tiplere içten içe söylenen sözdür...
biraz kendi dilinizde araştırıp okuyunda en azından neye inandığınızın bilincinde olun...
otobüslerde özellikle hır çıkartan, bir otobüse 200 kişi binmiş olmanın verdiği zorunluluktan dolayı oraya buraya sıkışan erkek cinsinin istemeden bile olsa kadının arkasında dayıyor pozisyonda olmasına bağırarak tepki veren, şoförlere her zaman kendilerinin "kaptan havalandırmayı açar mısın?" diye bağırıp çağırmalarına sebep olan yaşlı teyzelerle her zaman kendi cinslerinin kavga etmesine sebebiyet veren ve bu saydıklarımın sadece küçücük bir iett otobüsünde gerçekleşmesine olanak sağlayan "kadın özgüveni" karşısında bahsi bile açılamayacak olan eşitliktir kadın-erkek eşitliği. (yazının devamını okumanızı şiddetle taviye ediyorum)
şimdi baktığımız zaman kadınların totosuna pempe eşofmanını çekip, triplenmesini hizmet beklemesini normal karşılar hale gelmiş bir erkek topluluğu ile karşı karşıyayız. aynı kadınlar okul sınıflarında pencereyi açan erkekzadelere "üşüyorum kapat şunu" dediklerinin akabininde erkek cinsinin kendisiyle alay etmesini çekemeyip, "kapat şunu hastayım salak" diye çıkıştıklarını görürüz. kadın öğretmenler feminist olmalarından, erkek öğretmenler abazalıklarından dolayı bunlara ayrıcalık verir. küçüklükten beri ilgi içinde büyütülüp şımartılan kız çocuğu büyüdüğünde kezbanlaşmaya, adeta erkeksavar özellik geliştirmeye mahkumdur.
bu saydıklarımız sadece küçük çaplı sosyal alanlarda gerçekleşmektedir. koca dünyada neler neler bulunmaktadır. bu şekilde büyüyen ve davranmaya meyilli olan kız ve kadınlarımız, son dönemde kadını ön plana çıkartan reklam sektörününde etkisiyle iyice tepeye çıkmaya başlamıştır.
böyle bir insan toplumunda kadın-erkek eşitliğinden bahsedilemez.
