çok kısa bir sürede bir adet 70 lik rakının bitirilmesinden sonra arkadaşla kendimizden geçmemiz, arkadaşın ''ben tuvalete gidiyorum'' dedikten sonra yarım saat geri gelmemesi, gidip kontrol ettiğimde ise onu tuvalette yerde yatıyor olarak bulmam, niye böyle yaptığını sorduğumda ise ''tuvalete yakın'' demesi.
Tarih hakkında hiçbir bilgisi olmayan insancık söylemidir. Şu makale ile cevap vermek daha uygun olacaktır:
9 Ekim 1923 günü Malatya Milletvekili ismet inönü ve on dört arkadaşı, Meclis Başkanlığına sundukları bir önergeyle, Ankaranın yeni devlete başkent yapılmasını istediler. Çünkü Ankara, Kurtuluş Savaşının özeği, beyni ve simgesi olmaktan başka niteliklere de sahipti. Lozanda Boğazlar için kabul edilmiş olan ilkeler, ülkenin güçlenme ve gelişme kaynağını Anadolunun bağrında yaratmak gereği, iç ve dış güvenlik kaygılarıyla diğer zorunluluklar, Ankaraya yeni devletin doğal başkenti özelliğini kazandırıyordu. Ayrıca Kurtuluş Savaşına başından beri canla başla destek olan Anadolu halkı, Ankara başkent yapılarak, ödüllendirilmiş olacaktı. Bu nedenlerle bazı milletvekillerinin karşı çıkmaları etkili olmamış, öneri, 13 Ekim 1923te yasallaşmış ve 16 gün sonra da 29 Ekim 1923te Cumhuriyet ilân edilmiştir.
Hükümet merkezinin istanbuldan Ankaraya, büyük bir limandan bin türlü çıkarın çatıştığı, türlü tehdide açık bir kentten, Anadolunun ortasında yüksek bir yaylaya taşınması gerçekten üzerinde durulmaya değer bir olaydı. Bu yeni başkentte hükümetler tehditlerden uzak, memleket meselelerini sakin bir şekilde gözden geçirebilir, refah ve kalkınmanın koşullarını daha rahat bir şekilde hazırlayabilirlerdi. Ankara halkı da, tarihten gelen bir alışkanlık ve deneyimle büyük bir ticarî atılım yapabilirdi. Yaptı ve başardı.
Edit: başlığı açana insan demişim ilk entry de onu düzeltmek gerekiyordu.
ergen ergen hareketler sonucunda dershane binasına ve çevresine verilen zararlardır. kantin camından aşağı kola şişesi atmalar, dışarı uçak atmalar, camdan aşağı tükürmeler, duvarlara yazılar yazmalar etc. örnekleri verilebilir.
şehitleri, depremi bahane edip de törenleri yasaklıyorlar. bu ülke yeniden kurulurken ölen o kadar vatandaşı hiç umursamıyorlar. onlar olmasa kim bilir ne halde olurduk. fırsat bu fırsat deyip ertelediler, bakalım daha neler yapacaklar. maçlar yapılıyor, tv programları yapılıyor ama cumhuriyet bayramı kutlamaları erteleniyor. bu ülkenin rejiminin kurulduğu günü kutlamayacağız bu yıl arkadaşlar, uyanın artık. dini olan hiçbir şey ertelenmiyor, herhangi bir dini bayram olsaydı eminim ki güle oynaya kutlardık...padişah efendimiz...
alıyorum elime gökyüzünü, başlıyorum çizmeye. her zamanki gibi yıldızlardan başlıyorum, çiziyorum hepsini, 150 000 diyorum. bikaç tane de bulut yaptıktan sonra sıra güneşe geliyor.
'belki güneş bi gün ikimiz için doğar' diyorum ve çok büyük çiziyorum güneşi, bi an önce doğsun diye. tam onları boyayacağım sırada bitiyor kalemim. anlıyorum o anda sensiz hayal
kurmanın ne kadar anlamsız olduğunu, 'sen uzaktayken hayallerim yüzmeyi öğrenmeli' diyorum içimden ve rahat bırakıyorum gökyüzünü.
yorgunluktan titreyen dizlerim daha fazla dayanamıyor, yığılıveriyorum yere. açtığımda gözlerimi oradalar, gökyüzünde. toplamalıyım diyorum, madem çizemedim adam akıllı, toplamalıyım onları.
cebimdeki son parayı beni oraya çıkaracak olan uzay aracına veriyorum ve uzayda da nefes almayı öğrendikten sonra ellerimle toplamaya başlıyorum şu yıldızları teker teker. yanımda yoksun ya hepsi anlamsız
nasıl olsa. gözlerim kamaşıyor birine yaklaşırken, en parlağı diyorum, giderken seni emanet ettiğim, onu da alıyorum elime, kuzey yıldızını. ama cebime koymuyorum bu defa diğerlerine yaptığım gibi. kalbimin
tam üzerine koyuyorum onu. artık kuzey yıldızına değil kalbime emanetsin sevgilim. ve kalbim her attığında biraz daha ayak uyduruyor yıldızım, kalbime. ben, sana.
gittikçe yoruluyorum, üşüyorum da biraz. gözüme kestirdiğim o tahta banka doğru cebimden yere dökülen yıldızlara aldırış etmeden yürüyorum, yavaş yavaş. aydınlatıyorlar yolu, bana geleceğin yolu.
oturunca banka, geliyor aklıma; sen yıldızlardan geliyorsun ya sevgilim bende ceplerimdeki tüm yıldızları etrafıma serpeyim o zaman. hep bana gelirsin o zaman, hiç gitmezsin o zaman. bi tanesi hariç tabi,
dediğim gibi kuzey yıldızı kalbim oldu ya artık, kalbim de sen.
param yok, hava soğuk. tüm bunlar yetmezmiş gibi yanımda da yoksun. kapıyorum bende gözlerimi, seninle her zaman yaptığımız gibi. hayal ediyorum, bu defa dünyamızı.
hani sen hayat koymuştun ya adımı, ben de kalp koymuştum adını. hayal et, sana hep ihtiyacım olan bi dünya, seninle hep sarılarak uyuyacağımız bi dünya. düşündükçe gevşiyorum
dudaklarıma bi gülümseme yayılıyor, onlar da gevşiyor sanırım. mutluluğun ilk ayak seslerini duyar gibiyim sevgilim. senin için yeni bi dünya
inşa ediyorum, hayalimde. pek de zor olmuyor aslında yanımda seni hissettikten sonra. hem biraz ısındım bile. ama diyorum -yazar her zamanki gibi şirindir-
yanımda olsan hiç üşümezdim ki, fırsat vermezdin buna. hem diyorum, kim demiş ki benim sana hiç ihtiyacım yok diye?
sen geldiğinden beri sayfaları karıştırıyorum, araştırıyorum masalları. tüm dünyadakileri, yazılmış olan 16 000 masalın hepsini okuyorum sevgilim.
hep başroldeki erkeğin yerine koymak istiyorum kendimi, başroldeki kadının yerine de seni. ama olmuyor, bi şeyler eksik kalıyor mutlaka. sonradan fark ediyorum,
sonradan dank ediyor kafama. bizimki çok farklı bi masal, bizimki gerçek bi masal, bizimki sonsuza bi masal. alıyorum elime bi kağıt, bi kalem. başlıyorum yazmaya. ''seni yanımda hissettikten sonra
hayallerim de, masallarım da yaşıyor'' diyorum. dünyam seninle güzel.
etrafıma serptiğim bu kadar yıldızla çok parlak göründüğüm için karanlıkta çabucak buluyorsun beni. gülümsüyorsun her zamanki gibi. sarılıyorum sana, kollarım kocaman sarıyor seni.
-yazar kalbini gösterir- sarılırken kalplerimiz değiyor birbirine. kalbime dokunuyorsun sevgilim, içimi ısıtıyorsun. yanımda hemen bi yer açıyorum sana, oturuyorsun. kapatıyoruz gözlerimizi,
başlıyoruz hayal etmeye, dünyamızı. anlatacak o kadar çok şeyin var ki, başlamadan önce durduruyorum seni yarıda kesmemek için. benim bile duyamayacağım kısık bi sesle en anlamlı cümlemi söylüyorum sana;
''seni çok seviyorum, seni sen yapan her şeyi çok seviyorum''. duyuyorsun, daha bi güzel gülümsüyorsun. ve şimdi hayal et sevgilim, hayal et, ben dinliyorum seni.