toz tabakası, altındaki ahşabı korur.
hem toz tabakasının üzerine seni seviyorum yazmak paha biçilmez.
hem yalnızım gelen giden yok, zaten millet dışarda hayatını yaşıyor eğleniyor.
hem hayat kısa ben temizlik yapmaya mı geldim dünyaya aaa?
hem içilecek kahve, yüzülecek deniz, tırmanılacak dağ, dinlecenek müzik, okunacak kitaplar, dedikodu bıdı bıdı tırıvırı yapılacakken, arkadaşlar eğlenmek için beni beklerken, sürdürülecek bir hayat varkennn amaaaan.
tembel ve hijyen olmayan insan grubunun bahaneleridir işte.
iletişim çağında, iletişim platformunda ya da yaşantının herhangi bir kıyısında, ortasında yaşadığımız sorun.
sürü olmaya hayır deriz bazen direniriz, ya da boyun eğeriz koyun oluruz olun felan filan. Aslolan saygı, medeni olabilmek, tahammül edebilmek, hakaret etmeden aşağılamadan ifade edebilmek.
herkesin yaşam tarzı ayrı ayrı. kimimiz havai'ye gider, kimimiz mekke-medine'ye, bir diğeri Hindistan'a, kimimiz karanlık, kimimiz güneşli odalarında. Klasik müzik dinleyen insanın arabesk dinleyen birini küçümseme hakkı nereden geliyor mesela? eğer amaç, fikrimizdeki doğruları insanlara aktarmaksa ve bunda samimiysek, bunun yolu her düşündüğünü fütursuzca söylemek değil, anlayabileceği şekilde anlatmaya çabalamaktır. yani amaç üzüm yemekse üzümü doğru şekilde bağcıdan istemektir arkadaş, bağcıyı dövmeye gerek yok.
oldukça sesli olan bu platform aslında hayatın bir yüzüdür. yanlışıyla doğrusuyla çıkarımların elde edilmesini sağlar. ve buradaki görüşlerden, fikirlerden çok şey edinilebilir ayrı düşüncelere tolerans, nezaket, saygılı olma, haddini bilme gibi.
ya küçücük minicik 7 cüceyle yaşar, ya kurbağa öper, ya en sevdiği meyveden yer zehirlenir, ya kuleye kapatılır elin adamı tutunup tırmansın diye saçlarını uzatır. külkedisine dönüşür yırtık pırtık elbiselerle iş yapar. en kötüsü de sadece ayak numarasından tanıyan bi salağa aşık olur.
bazı kimseler, merdivenin sonuna kadar eriştikleri zaman, onun yanlış duvara dayanmış olduğunu anlarlar diye fısıldayan filozofun sözlerinin kulaklarımda çınlamasına neden olan durum.
biraz önce uludağ sözlük zannederek bi hışımla açtığım ekşi sayfasında kullanıcı adı ve şifremi ısrarla yazmama rağmen girememe sonucunda sanırım illuminati kehanetleri diye hayıflanmama neden olmuş, beni korkutmuş ancak bulunduğum sayfanın ekşi sözlük olduğunu gördüğümde içimin büyük bi huzura kavuşmasına sebep olmuştur.
okunulan bir kaç entrysinden sonra dikkatinizi çeken sözlük yazarının sayfasını ziyaret etmek. ve en berbatı, nickaltını okuduktan sonra hayata veda ettiğini öğrenmektir.
yazdığı her satırda yarım bıraktığı hayalleri, insanları ve hayatı; hayatın bomboş olduğunu gözler önüne seren satırlarıyla başbaşa kalıp, boş gözlerle uzaktaki ışıklara, tavanlara ve duvarlara dalıp gitmektir.
bazılarının egolarının tavan yapmasına neden olur. tahmin ediyorum bu tipler toplu taşım araçlarında, gerekse avm lerde felan da kendini sözlükte sanıp, insanlara tepeden bakıyorlar, g.tleri tavanda yürüyorlar.
edit: hey sana demedim ! üstüne alınma hemen. sen celebrity değilsin.
balet, dansçı. 99 depremini yaşamış sağ kurtulmuş, ancak daha sonrasında bir kaza sonucu ayak ve bacaklarının işlevini yitirmiş şanssız insan.
şimdi şu saatlerde tekerlekli sandalyesiyle van halkı için melike demirağ' ın arkadaş şarkısına dans ederek eşlik eden ulvi insan. yüeğine ellerine sağlık.
ingilizce satış. Satıcı ile alıcı arasında yapılan ve bir malın alıcıya verilmesi ve bunun karşılığında bir fiyat, bir değer alınması yoluyla yapılan işlem.