kanal yumuşak g de canlandırılan aşk-ı memnu dizisinden bihter isimli karakterin, dizi finalinde behlül 'e söylediği son birkaç cümleden biri böyle başlıyordu. beni beni bihterini ! sonra öldü falan. bitti bu kadar.
aşkları iki tarafın yaşaması lazım gelirken, aşıkların telefonları, bilgisayarları aşkı yaşar. bu yüzden teknoloji sürekli gelişmek zorundadır, aşk kutsaldır, güzeldir. bu duyguyu yaşayacak son model iletişim araçlarına ihtiyaç vardır.
ingiltere mitolojisinde yer alan perilere deniyormuş efenim.çok uzun süre yaşıyorlarmış ayrıca çok çevikmişler.öyle duyduk.
çoğu fantastik kitaplarda filmlerde hatta bilgisayar oyunlarında bile isimleri sıkça geçer. böyle değişik bir asalet sahibi olurlar bazı filmlerde ve kitaplarda, bazılarında ise çirkin mi çirkin, bataklıklarda yaşayan, kötülük düşkünü yaratıklar olmuşlardır. kişilik bozukluğu olan bu yaratıklar dünya üzerindeki yerlerini bir türlü bulamamışlardır.
sayılar dünyasında en son bulunan ifadedir ''0''. bir dolu aşırı zeki insan işlemler falan yapmışlar ama hep bir şeyler eksik kalmış, olmamış, uyduramamışlar. sonuç olarak bu anlamsal değerleri bu sayıya hapsetmişler. yazık.
değerli anne, ağlayan bebeğine ''bak bak abiye bak, abbiiiiiii, nerdeymiş abii, bak abi ne yapıyooo, bak bak!'' gibi cümleler kurma aşamasındayken kendinizi ister istemez bir ecceee!!! oyunu içinde bulursunuz. tamamen istemsizdir ve psikolojik olduğu rivayet edilir.*
iç ses: noluyo lan sana ? kaç kere yemin ettin yapmayacağım diye, yine tutamadın, püü kalıbına.
otobüste uykusuz bir gecenin, soğuk derin nefesinde boğulmana hatta hayat enerjinin tükenip ''allaam naağlıır otobüs ters dönsün de al canımı!!'' diye haykırmana sebep olacak uzun ve bayıltıcı konuşmaların başlangıç noktası.
bu görüşü saplantı hale gelirse insana ruhsuz materyalist denebilir. ne alaka ? demekte özgürsünüz, ama toplumda kavramları bilmeyen insan sayısı çok fazla.
sürekli bir mesaj kaygısı taşıyan ancak güzel ülkemin, bırak yeni bölümlerini bu dizinin tekrarlarına bile rağbette bulunduğu, atış - vuruş ilişkisinde ıskalamaya yer olmayan,* izledikçe karnıma ağrılar saplanıp sinir katsayımın tavan yaptığı aile dizisi.
bulaşık yıkamak. dağ gibi birikmiş bulaşığı bir gecede ortadan kaldırmak için ders çalışma şevkinin gelmesini bekleyin.kesin sonuç temizlik ve hijyendir.
manken hatunların kıçının bile pudralandığı, egzotik kokularla ortama seksilik verilen ancak bir tane erkeğin en çirkin mankeni bile götüremediği odalar barındırır. neden mi ? aşırı dozda östrojen aşılanmış bu odalarda erkek nesli, bir anda neye uğradığını şaşırıp kırılma eğilimi gösterirler.evet kesinlikle öyle. ne yazık ama değil mi ?
sürekli kendini tekrar eden şarkılarıyla ün yapabilmiş avustralya kökenli itici bayan, sanki bir kediyle leopar çiftleşmiş gibi mimikleriyle saf türk erkeği fantezilerine hitap eder. bir dönem kanseri yenip yeniden müzk piyasasına dönmüştür ama artık beklediği saygıyı bulamayacaktır.
filmi izlenmeden önce kitabının okunup sonra ''püü ulan bu kadar mı popularite düşkünüsünüz'' denebilen, sanat için yazılmış bir eserin filmiyle topluma mal edilmesi durumunun en kanıtlayıcı örneğidir.esere saygısızlıkta son nokta, sinirlendim şimdi valla billa.
haberlerde gördüğüm bir olay da şöyle diyordu. almanya'da bir şirket istiklal marşı için telif istiyor. bir iki dakika bekledikten sonra kafamdan gelen dank sesi ile birlikte ürperdim ve ayağa kalkarak ana avrat dümdüz yol aldım. sonuç: sanırım beni duydular ki şimdi kamusallaştırmaya çalışıyorlar. yada ben kendimi kandırıyorum.
antisosyallik uçurumu kıyısında veya melankolikler mezarlığında yalnız ölmeyi bekleyen, toplumda üstün zekasının sürekli azizliğine uğrayıp odasının bir köşesinde içten içe ağlayan ancak bir yandan da zihnindeki ütopyayı gerçekleştirmeyi arzulayan uzaydaki kara delikleri bile delice arzulayabilen yarı ergen grup.