https://galeri.uludagsozluk.com/r/1565356/+
Bursanın iznik ilçesinde 1.murat sadrazamı çandarlı halil paşa tarafından 1378’de dönemin mimarı hacı musaya yaptırılmış yapımı 1392 tamamlanmış. Bir diğer ismi de yeşil cami olarak bilinen osmanlı mimarisine sahip ibadethane.
Görsel de göründüğü üzere turkuaz ağırlıklı çinilerden yapılma minaresinden ötürü camii bu adı almıştır.
Zarif bir yorum olduğu çok aşikar ama naçizane bir merakım; caminin dış mimarisini çini detaylarıyla kaplamak ne kadar estetiktir. Burası galiba tartışılır Çünkü klasik osmanlı mimarisinde bunun örneği çok azdır hatta bu camiiyle sınırlı kalmıştır desek yanlış olmaz.
Nasıl bir ihtiyaç ya da istekten ortaya çıktı bu fikir orasını bilemeyiz.
Ayrıca son cemaat kısmı yunan işgali sırasında zarar görmüş bir camiidir.
Zamanında dr. Ramazan uçarın istiklal marşı için önerilen on beş civarı beste arasında bestelemiş olduğu bestelerden biridir.
Daha bir mehteran tarzındadır diğer bestelerin geneli daha çok batı marş besteleri formundayken şahsen bu bana hep daha coşkulu gelir.
Dinlemek için: https://m.youtube.com/watch?v=8JVJ6fRtpL0
Ana yazıma geçmeden Öncelikle bahsetmek isterim ki, bir iki gün önce bir tarih dergisinde Gönül Tekin'in elli yılı aşkındır yazmakta olduğu edebi ve mitolojik makalelerinden bahseden bir yazıya denk geldim.
Yazıda Tekin'in tüm edebiyat ve mitolojik araştırmalardan oluşan eserlerinin Hayat Ağacı adında bir kitapta toplandığı belirtiliyordu.
Evet kitabın ismi Tekin'in eserlerinde sıkça kullandığı bir imgeymiş ve derleyen şahıslar kitap ismini bulmak için fazla uğraşmamış anlaşılan.
Yazının devamında yazarla olan röportajdan birkaç kesit sunulmuştu ve yazar bu konularda oldukça birikimli ve kültürel anlamda olgun görünüyordu.
Anlaşıldığı üzere neredeyse hayatının büyük bir kısmını mitolojik araştırmalara adamıştı.
Bereket tanrıçasından giriyor musanın asasından çıkıyor bitki tanrısına, su tanrısına değiniyordu.
Tekin'in araştırmalarına göre antik muhtelif topluluklar genelde tarım ve hayvancılıkla uğraştığından su ve bitkiler onlar için kutsalmış. Gerçi bunu neredeyse 21. YY'da aktüel bir tarih birikimine
sahip çoğu insan bilir artık.
Şimdi yazıma geçmeden belirtmek zorundayım: sayın tekin'in araştırmalarına hürmet gösteriyor büyük bir saygı duyuyorum.
Fakat aslında bu mitolojik anlayışlara inanma anlamında, teyit anlamında sanırım bir edebiyatçı olarak aynı hassasiyetle yaklaşmıyor yaklaşamıyorum.
Öncelikle çağımızda hala mitler ve dinler arasındaki ayrım farkedilmiyor. Oysa örnek verecek olursak: Türklerin hem mitolojisi vardır hem de din anlayışları.. bunlar anlayacağınız ayrı şeylerdir. Fakat tarihte eskiye gidildikçe bunlar bazı noktalarda çokça kesişiyor iç içe geçiyor ve karmaşık bir hal alıyor.
Bu sebepten ötürü de insanları suçlayamayız tabi çünkü aslında bu kadar eski tarihler çok aydınlık bilgiler sunmuyor bize. Ama tabiki sadece tarihle yetinmezsek... bunun yanında insan psikolojisi, toplum psikolojisi, edebiyat alanında da araştırmalar kesinlikle sentez edilmelidir.
Olaya bu alanlar dahilinde yaklaşacak olursak şöyle açıklanabilir: antik çağ medeniyetlerinde hatta onlardan da öncesinde de pre-historik tarihlerde yaşamış insanlar, topluluklar tıpkı bizim gibi içsel ve güdüsel bir şekilde sanata ihtiyaç duydular ve bunların bir şekilde dışavurumu gerçekleşti.
Önce doğa tarafından uyarıldılar düşünsel anlamda becerilerini, tecrübelerini geliştirdikten sonra yani anlayacağınız az çok medenileşme sürecini tamamlayabildikten sonra tekrar doğaya yöneldiler ve ona çeşitli anlamlar yüklediler, imgesel değerler kurdular, sanat ihtiyaçlarını bu ve benzeri şekillerde karşılamış oldular.
Aslında bu onlar için dini bir nitelik taşımıyordu sadece bir tür avunaktı bir estetik kaygısıydı bir imgeden öte değildi aslında bunlar gerçek tanrının yansımalarıydı.*
Yunan medeniyetlerinde temmuz yağmur tanrısı ilan edildi çünkü su getiriyordu bereket getiriyordu ölen ekinleri canlandırıyordu kendileri ve hayvanları bu sayede yaşayabiliyordu.
bir de onun bir babası olmalıydı daha güçlü daha bilge bunu da yeraltı sularının tanrısı enkiye lutfettiler. iki tanrı arasında bir otorite bile mevcuttu artık.
Öyleki asıl büyük katkı onundu ve onu ağaçlara bakarak anacaklardı hep.
Onlar bu şekilde aslında edebi bir hassasiyetle hayatlarını sürdürüp dünyayı anlamlandırdılar sonra bu sayede sanatsal anlamda tatmin oldular.
Biz ise bugün binlerce onbinlerce yüzyıl ötesindeki bu yönelimlere yöneldik, bu anlamlandırmaları anlamdırdık olanı açıklama çabasıyla olanın üstüne bir de kendimizden kattık söz meclisten dışarı fakat bugün mitoloji araştırmaları yapan araştırmacıların yaptığı bunların ötesine gidemedi. Bir şeyleri hep özünden koparak aramaya çalıştık özünü göremeden, benimsemeden bulmayı hedefledik.
*islam dünyasında müslümanlarda da buna benzer bir anlayış mevcuttur ama onlar bunu çok sapmadan tefekkür mantığıyla özetlemişlerdir.
Evet arkadaşlar yüzlerce binlerce insanın yaşadığı mahallelerde sokaklarda bir tane kültür yoksunu ev çıkıp kapı önüne davulu zurnayı getirip düğün yapıyor bu tamamen görgüsüzlük cahillik dengesizliktir.
Böyle bir saygısızlık yapma hakkı yok kimsenin uyuyan bebeği var işe gideni var erken kalkanı var hastası var gerçi bunlar dahi olmazsa yine de masum bir yanı yok ama neyse. iki gündür susmadı insan çıldırıyor ve gerçekten tüm komşular helal etmezse bunların işi yaş ve bu yüzden diyorumki artık günümüz anadolusu saf değil cahildir.
Evet freud amca bastırılmış cinsel dürtülerin yasaksevilerin nevrozlara sebep olduğunu nevrotik rahatsızlıkların temelinde yatan ana etken olduğunu psikanalizinde savunmuştur. Ama ironik olan başka bir sebebi asla kabul etmemesidir kendini bilimden soyutlamak budur.
Charlie kaufman yönetmenliğini yaptığı stop motion animasyon filmi. Öncelikle başarısız bir stop motion olduğunu söylemek lazım gelir bunu yönetmenimizin kendisi de şimdi daha iyi anlıyordur ve farkındadır.
Konusu itibariyle de bir animeye göre çok olgun ve ciddi kalmış.
Uyandırılmak istenen düşünce verilmek istenen düşünce filmin hedeflediği başarıyı yakalayamamasıyla etkisini kaybetmiş.
ingiltere kraliçesi I. Elizabeth'in osmanlı topraklarına gönderdiği ikinci elçi.
Topkapıda bir mahallede evi olan şahıs biraz alemci bir tip olduğundan sürekli evinden cümbüş sesleri gelir ve osmanlı toplum kültürü buna müsaade göstermediğinden mahalle sakini şikayette bulunarak elçi sürgün edilmiştir.