Tesadüf eseri karşıma çıkan, sonunda iyi ki çıkmış dediğim, belki de yılın en iyilerinden... Süsten arınmış güçlü diyaloglar, tek planda çekilmiş uzun sahneler, abartıdan uzak harika oyunculuklar ve basit bir hikâyenin etkili anlatımı... Üstelik yönetmenin ilk uzun metraj filmi. K-Pax ve The Man From Earth filmlerinden hoşlananlar buna bayılacaktır. Bu kadar etkisinde kalacağımı tahmin etmiyordum ama sıcağı sıcağına bir şeyler yazınca böyle oluyor demek. insan abartıya kaçmadan kendini ifade edemiyor. Bu film bir insan olsaydı ona sarılıp iyi ki varsın derdim. Neyse ki tüm iyi hikayeler abartılmayı hak eder. o yüzden mazur görün abartıyı. izleyin.
erkek adam şaka ve komiklik yapmaz. kahkaha atmaz. bulunduğu ortamda biri şaka yaptığında tokadı yapıştırır ve şakacı kişiyi ciddiyete davet eder. ciddiyet erkek adamın süsüdür.
Issa Lôpes'in yönettiği 2017 Meksika yapımı fantastik korku türünde filmi.
filmin merkezinde 5 çocuk var. şiddetten ve uyuşturucu kartellerinden kaçarak hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. karanlık bir peri masalı onların hikayesi. terk edilmiş karanlık binalar, ıssız sokaklar, tehlikeli caddeler ve daha pek çok şey.
iyiliğini görmezden geldiğimiz, masumiyetiyle alay ettiğimiz, sevgisiz bırakıp yalnızlığa ittiğimiz, acıya ve açlığa terk ettiğimiz bir insan hayata geri çağrılabilir elbet:
her şey gibi sevmek de zaman işidir...
irfan yalçın'a ait fareyi öldürmek isimli kitabın arka kapağında böyle yazar.
sabri'nin hikayesidir anlatılmakta olan. yalnızlığa itilmiş, sevgi görmediği insanlara sımsıkı sarılmıştır. iyiliği ve iyiliğe karşı masum tavrı alaya alınmıştır. ama o kimselere karşı kin gütmemiş, alınmamış, efendiliğinden taviz vermemiştir. çünkü o sabri'dir. kimselere benzemeyen bir insandır.
sabri'nin durgun, suya sabuna karışmayan sessiz tavrı, tehlikeye açık ve kendini savunamaz zayıf yanı bana raif efendiyi hatırlattı. hayata boş gözlerle bakan, yaşamak ve bu hareketli akıntıya dahil olmak için hiçbir çaba göstermeyen nihilist bir duruş belki de onların ki... raif efendiye karşı duyduğum merhamet karışımı sevgiyi, hikayesini okurken sabri'ye karşı da hissettiğimi fark ettim. sanki ikisi de aynı dairede çalışmış, aynı binada kapı komşusu olmuş, aynı sokaklardan yürüyüp geçmiş, aynı vitrinlerin önünde durmuş, aynı bakkaldan alışveriş yapmış gibiler. onları birbirine neden bu kadar çok benzettim bilemiyorum. belki de ikisi bir başka kitapta arkadaş olsa hayat onlar için daha güzel olurdu.
fareyi öldürmek 2015 yılında içimdeki insan adıyla filme uyarlandı ayrıca. filmi izlemedim henüz. büyük ihtimalle de izlemem. bu tercihim, sabri'nin ilk okuduğum haliyle kafamın içinde yaşamasını istememle alâkalı, başkasının gösterdiği bir yüzle değil.
yeni evlenen kuzenim dışarı çıktıkları zaman eşi ona 'giydiğin elbiseler benimkilerle uyumlu olsun' diyor. Kaç defa bu yüzden üzerini değiştirdiğini duydum. çanta gibi, kolye gibi bir şey kendisi.
umarım eskiyen, modası geçen aksesuarlara ne yapıldığını biliyordur.
nefret ettiğim ne kadar insan varsa son damlasına kadar hepsinin kanını içer, onları kuruturdum. böylece onlara gönül rahatlığıyla kansız diyebilirdim.
bazı insanlar için rezalet dendiğinde o mercimek beyinlerinde sadece taciz, cinsellik, mastürbasyon vb. şeyler canlanıyor ne yazık ki! haksızlığa uğramak, mağdur olmak umurlarında değil. bu durumlar rezalet kavramıyla örtüşmüyor onlar için. beyin mercimek kadar olduğu için herhalde o dar alanda ezberleri dışında olan durumları bazı kavramlarla ilişkilendirmekte zorlanıyorlar. bu kimseler için en makul davranış biçimi o küçük beyinlerini yormamak.
siz bol bol yürüyün! ona yürüyün, buna yürüyün... yormayın kendinizi.
belki senaryo üzerinde daha çok çalışılsa, belki daha iyi bir yönetmen ve daha büyük bütçelerle çekilse çok daha iyi bir iş ortaya çıkardı. ama bu haliyle de çok sevdik.
Bizim garip yunus, hem yunus emre hem de yunus peygamber biraz. Henüz kemale ermemiş, henüz gerçek dünyayla tanışmamış.tekkede şeyhinin dizlerinin dibinde yetişmiştir. Duygusal ve iyi niyetle yaklaşır dışarıdaki ademoğluna hep. hapishaneye düşer bir iftirayla, bir yanlış anlaşılmayla. Yunus bu, sesini çıkarır mı hiç?! Vardır bir hikmeti der, boyun eğer. Çünkü çile çekeceği yer orasıdır, kemale ermek için o cendereden geçmesi gerekmektedir. Buna inanır. Böylece hapishane balığın karnına döner, derviş yunus'un çilehanesi olur.
yunus'un kendine yapılan eziyetler ve zulümler karşısındaki tavrı dikkat çekicidir. Ondaki peygamber olgunluğu hemen hissedersiniz. kendine eziyet edenlere karşı kin duymaz. yanlışın farkına varacaklarına inanır bu kötü niyetli insanların, kalplerinin yumuşayacağına, er geç hak olanın farkına varacaklarına inanır ve bu inancını daima korur.
iki gardiyan (cevdet ile cem) arasındaki çatışma ise filmin herhalde en önemli ayağı. iki gardiyanın mücadelesinde yunus zarar görür. yunus'u biraz da cem'in vicdanı gibi gördüm. Sadece vicdan da değil, onun yumuşak karnı, merhametli ve hakkaniyet istikametindeki kalbiydi ayrıca. Cevdet ise Cem'in kalbini, merhametini, vicdanını öldürmeye çalışan bir canavar... Cem'deki bu iyi hasletler öldüğü takdirde Cem kendilerine benzeyecek, onlar gibi olacaktır. Şeytanın, insanın iyi ve güzel taraflarını öldürüp onları kendine dönüştürmesi ve benzetmesi gibi. işte bu yüzden Cevdet biraz da şeytan gibidir.
zülfü livaneli'nin son romanı. ilk baskı ocak 2017.
mardinli hüseyin'in hikayesi. hüseyin'in gönül verdiği ezidi kızı meleknaz'ın acıyla, kanla, suskunluklarla yoğurulmuş hikayesi daha çok.
ışid'den kaçıp amerika'ya sığınan hüseyin bu yabancı topraklarda milliyetçi, faşist iki genç tarafından bıçaklanarak öldürülür.
çocukluk arkadaşı gazeteci ibrahim cenaze için mardin'e gelir ve ibrahim'in gazeteci merakıyla bu acıklı hikayenin arkasındaki dramı öğreniriz.
yavaş yavaş açılan, açıldıkça genişleyen, genişledikçe insanı hapseden, kahreden ve damakta kan tadı bırakan bir yolculuk başlıyor bu kitaba can veren insanların hayatına.
livaneli elimizden tutup acının merkezine doğru yolculuğa çıkarıyor bizi.
meleknaz'la ilgili bölümleri okurken göz yaşlarımı tutamadım.
okuyun, okutun. zulmü ciğerlerinde hisseden bu insanların hikayesine kulak verin.
devamlı iş konuşan insanlar dışarı çıktıklarında, bir yerlerde oturduklarında, yürüdüklerinde, her yerde her saniye aynı şeyi yaparlar. nedense ortam değişince farklı bir şeyler yaptıklarını sanırlar. kafalar değişmedikçe aya çıksan da aynısın. kafayı değiştirdin mi karanlık bir odayı bile rengarenk yaparsın.