kişiye göre değişir ancak; istisnanın kaideyi bozmaması durumundan dolayı, doğruluğu su götrümez gercek. holdingler, yalılar, jeepler, milyon/milyar dolarlar, kim kiminle, ne nerede ve nasıllar, cesetler... liste uzar, ancak bu listede göze görülen tek bir gercek vardır ki o da, halkın değerlerine yabancı, halka yabancı yaşantıların pompalandığı gerceğidir.
ölen dokuz maden işcisine ise halen ulaşılamamıştır. tanıyoruz biz bu tavrı, yukardaki linki tıklayanlar, kum torbaları niyetine ölüme gönderilen tersane işçilerini akıllarına getirmeli.
bunun için de vatan haini dendi, şiirinde öyle diyor. sonra vatandaşlığı elinden alındı hani. amerika'nın yarı sömürgesiyiz dedi diye nazım, yıllarca yattı bu ülkenin hapishanelerinde. amerika'nın yarı sömürgesiyiz dedi nazım, birileri katletti, yok etti. amerika'nın yarı sömürgesiyiz dedi nazım, birileri çek defterlerini büyüttü, yarı smürgeyiz dedi nazım, birileri en işbirlikçi anlaşmalara imzalar attı...
ulusal onuru işbirlikçilik anlaşmalarında akıllarına gelmeyenler, kit'ler satılırken bönleşip tek kelime edemeyenler, semalarında işgal güçlerinin uçakları uçanlar sessizdirler. gelmez ulusal onurları o zaman akıllara. yoksuldurlar, hastane kapılarında ölürler, maaş kuyruklarında ölürler, çek defterleri büyük, sermayeye ardına kadar acılan kapılar, yoksula kapalıdır. şovenizm yok etmiştir o beyinleri, 12 eylül bunun için yapılmıştır, sorgulamasın büyük yoksul kitleler, ulusal onur ayaklar altındayken şovenist politikalarla uyusun da büyüsün bu kitleler, nenni...
boktan faydacı siyaseti gereği belki nemalanabilirmiyim anlayışı hakimdir. faşizmin anlamını anlamadan yaftalayabileceğini sanacak kadar da sığdır.
halbuki içinde yaşayan insanları üretirler, bir bahaneyle işsiz bırakılırlar, çeşitli milliyetler, hep birlikte aynı havayı solurlar, yoksulluğu iliklerine kadar yaşarlar. birilerinin yarattığı şovenizm ile dumura uğramış beyinler, aynı yoksulluk ile sefalete mahkum edilenler, şovenist politikalarla birbirine düşman edilirler.
emperyalizmin böl, parcala, yönet ifadesinin en yalın halini oluşturur. orta doğu'yu kana bulayanlar, ülkelerdeki açlık, sefalet politikalarının yaratıcıları, bu tabloyu ellerini ovuşturarak izler ve halkların birbirine yönelik kin ve intikam duygularını körükler. halbuki halklar ''o'' coğrafyalarda yüz yıllardır yaşamış, bir kültür oluşturmuşlardır. halkların yarattığı bu kültürün karşısına, emperyalist saldırganlık çıkmış, halkların gözünü kör etmiş, birbirlerine düşmanlık beslemesinin tüm maddi koşullarını sağlamıştır. suni gerekçelerle, sömürü politikalarını derinleştirmiştir. bu yeni bir politika olmadığı gibi, önemli olan, halkların bunu görebilmesi ve bu politikalara yüz vermemesidir.
başbakan'nın malatya gezisinde duyulmuş ''samimiyet'' ifadesi. hatta bu kadar samimisi ne duyulmuş, ne de görülmüştür, anlatalım.
başbakan'ın konuşması sırasında bir dinleyici, ''başbakan'ım emeklilerin hali harap, ne olacak emeklinin hali'' diye bağırmış, aynı dinleyici hemen arkasından, senin allah'ına kurban diye de eklemiştir. hemen cevabını başbakan'dan almıştır;
bir jargon. kendi yönetememe krizini de muhalefete yükleme araclarından en değerlisi. şimdi birçok şakirt ve ''tarafgir'' üşüşmeden başlığa yazalım, belirtelim. muhalafetten anlaşılan salt meclistekilerden ibaret değildir. birçok demokratik kitle örgütü bulunmaktadır ve toplumsal muhalefetlerini yükseltmelerine sözde fırsat tanınır. ancak her koşulda baskı, şiddet gibi bin bir çeşit yöntemlerle, toplumsal tepkiler ve doğalı itibariyle bir halk muhalefetinin önüne akla gelebilecek her yöntemle gecilmeye calışılır. sonra sırasıyla halk seviciliği üzerinden argümanlarla, muhalafet yok hezeyanları dört bir yanı kaplar. bunun özü ve gerceği, yönetememe krizinden başka bir şey değildir.
son on yıl itibariyle avrupa ülkeleri arasında doğal kaynaklarını en hızlı tüketen ülkenin türkiye olduğu gerceğidir. sözlükte yer alan küçük göğüslü kızlar ''sorunsalı'' kadar ilgi çekecek midir bilinmez; ancak konu başlı başına, en sade bir ifadeyle ayağımızdaki toprağın göz göre göre kayıyor olmasıyla eş değer bir önem taşıyor.
küçük bir örnek ile, bu ülkeyi sevdiklerini defaatle duyuranların, bu soruna nasıl ilgisiz kaldıklarını, sorunların mimarı olduklarını göstermek acısından faydalı olacaktır. söz konusu politikalar eşliğinde, türkiye'yi 2030 ve 2050 yılları arasında, önemli su sıkıntıları bekliyor.
''küçük'' bir örnek daha, Muğlanın Marmaris ilçesi Kent Konseyinin yaptığı bir araştırma sonunda, ilçenin yüzölçümünün yüzde 52`sini kapsayan bölümünde maden aramak için 41 şirkete ruhsat verildiği ortaya çıktı.
spor medyasının alkışla destek verdiği fenerbahçe mottosu. ne güzel değil mi. tribünleri nasıl bitirdiklerini ibretle gördük. bu sene de kafaları yarılan dördüncü hakem ve birkaç galatasaray taraftarı mı yine yoksa. tribünleri gectik, saha içindekileri ne yapacaklar. maç başlamadan daha, provokasyona başlayan, seyircisini selamlamaya giden oyuncuyu iten, sonra ''ayağıma bastı da ondan oldu'' diyen, maç ortasında rakip futbolcuların ensesine yapışanlardan behsediyoruz evet.
ilginç bir ruh hali. birçok cevre bunu bir kompleks olarak da belirtmektedir. galatasaray'ın her transferini neredeyse iyi bir galatasaray'lı dan daha cok takip ederler, galatasaray'ın yenildiği bir maç, fenerbahce'nin aldığı galibiyetlere oranla daha bir mutluluk kaynağı bile olabilir bu ruh hali için. teşhis konulabilmiş, çare konusunda ise değişik fikirler vardır.
bir zihniyeti eleştiriken kategorizasyona tabi tutulmak hoş değildir, nitekim bu ağızlardan cıkan bu sözler bir zihniyeti oluşturur. hem de onu, ülkeyi yönetenlerden birinden duyarsan. bu anlamda entelektüel derinliği karşı tarafta değil, sözü sarfeden de ararsak o zaman siyasette de fezaya ulasmış oluruz. belki sıkılmayız.
kaçınılmaz özgürlüktür. halkını fena halde seven yöneticilerin, sel felaketinde sucu halkta görmesiyle de doğru orantılıdır. versiyonları da mevcuttur hem. harc parasına kaşı cıkarsanız, densiz olursunuz muhterem. hem köylünün de gözünü toprak doyurmalıydı. birileri de anasını alıp gitmeli, üniversiteli diplomasına güvenip, iş hayallerine kapılmamalıydı da. tabi unutmadan, halkını cok severler(miş), yani öyle diyorlar, tabi herhangi bir densizlik yapmazlarsa.
güncel sorunlardan mütevellit, konjonktüreldir. bir ehven-i şer siyasetinden öte olmayandır. gelişmlelerin seyrini pragmatik siyasal kültürleri belirlemektedir.
gün itibariyle ımf başkanı bunu burnunun dibinde, canlı canlı, işitmiştir. ekonomilerine can gelmiş midir bilinmez; ancak başkanın yüzüne renk geldiği gayet net görülmüştür.
edit: Dominique Strauss-Kahn, sözlük yazarı lan. bu ne güzel eksiler böyle.