"Bizler ve Türkleri bağlayan sadece din kalmıştı, Türk Hükümeti dini de kaldırdı ve artık bizi birbirimize bağlayan hiçbir şey kalmadı.”
şöyle bir şey söylemiş. iyi o zaman, madem bu söz öbeği bazılarımızın hoşuna gitmiş. bir ırak'da yaşananlara bakıverelim yorulmazsak. ha gayret, badem gözlü olmasına ramak kaldı... ayrıca lozan'da ingilizlerin baskısıyla hilafet kalkmış da denmiş ya, dünyadan soğutursunuz lan insanı.
160 ülke gezmiş bir memurun dünya barışına adadığı bir ömrün yanında nedir ki.
- nasıl komik lan, aile sigortası falan...
- bırak mirim, en son 160 mı diyordun?
kurtuluş savaşı öncesi ve sonrası içersinde biçilen rollerin en iyi icracılarından sadece biri olan vatan haini. bunun kürt olmayla bir ilgisi yoktur, şimdiden duyuralım. nitekim dönemin mandacı aydıncıkları, muhipler derneklerinde örgütlendiklerinde de türk idiler..
hımm kesk'in doğru politikalarından bahsedilmiş. ne mesela, özgürlükçü anayasa istiyoruz deyip meydanalara dökülmek mi? dur lan bu kadar değil, kimden istedin sen özgürlükçü anaysayı, akp'den... sınıf temelli politik iddia üzerine bir şeyler söylensin de kesk'in geldiği hal için bir susunuz reca edeyim.
yeni isminin ne getireceği merakla beklenen takım. gerci isminde galatasaray yazıyor olması yeterli olmalıydı bu takım için; fakat içler acısı sponsor rezaletleriyle pota rekabetini efes pilsen - fenerbahçe ülker'e bırakmıştır. son araştırmalara göre en çok taraftarı bulunan bir spor kulübünün, sponsor konusunda bu kadar basiretsiz kalması anlaşılır değil. ikinciliğin başarısızlık olarak gösterildiği galatasaray gibi türkiye'nin en büyük kulübünden galatasaraylılar gercek anlamda ve ciddi bir atılım bekliyor. görelim, neler olacak?
hem devrimci hemide sosyalistmişler. troçkist olduklarını öğrendiğinizde ufak bir tebessümle yanlarından ayrılınız, ya da stalin deyin kısaca, buharlaşanı var bunların.
edit: yazmayı unutmuşuz, liberal soslu sol argümanları da pek severler ve evet, gereksizdirler.
20 mart 2010 karabük maçını kendi sahasında kaybetmiş, önemli bir fırsatı tepmiştir. neyse ki en yakın rakibiyle puan rakı yine de beştir ve lig ikinciliği adına kredisi bulunmaktadır. izmir'in sürprizlerinden olarak gösterilen bucaspor, aslında pek de öyle bir sürprize imza atmamıştır. izmir takımları içersinde en iyi tesislere ve alt yapıya sahip olan bucaspor, alt yapısıyla da katıldığı tüm organizasyonlarda da yıllardır ya şampiyonluklar ya da ciddi dereceler elde etmektedir.
kısacası süper lig yolundaki mücadelesi, ilgiyle izlenmelidir.
malumun ilanından öte ekonomi politikaları bile varmış. tekel işcisi kadro değişikliğine uğradığında, ekonomi politikaları arşa ulaşacakmış meğer, haberimiz yokmuş(ne demekse, ne anlatmışsa). öyle ya, özelleştirmeler ve milyonlarca işsiz de norm fazlasıydı zaten. devleti soyutlaştırıp, patronların zeval gelmeyen kıymetlerine ise yakın tarih notu düşerek toz kondurmuyor dumurlar ötesi. sen de olmasan zaten kim diyecekti padişahım çok yaşa diye.
edit: sözlükte zihinsel ergenlik evresini tamamlama uğraşındaki yazar, yazdıklarının sindirilmesini istemiş. biz de, bu ekonomi politik canavarının, sindirim sistemine bir kolaylık sağlayalım. bakalım ne gibi bir zihinsel dahayla karşı karışayız, sözlük ahalisi bir görsün;
(#6798324)
malumun ilanında cığır acar bir nitelik kazanmıştır. daha yazılanlardan anlam cıkarmayıp, malumun mallığından, doruklara ulaşmak niyetindeki sığırcıklar meğer niyet de okuyorlarmış, mallara zeval gelmeye. meğer özelde calışanlar için neler denmiş de neler. dumur ötesi malumun ilanı, çığı acacak neredeyse, tutmayın küçük enişteyi, baksana hesabı nerede soruyor, sorumluyu bulmuş zaten, ''torpilli işçi''. halbuki, kraldan cok kralcı olma dedik biz, o ise yalakalık anlamış, sonuçta dedik malumun ilanı diye, tek kelime eklemeye gerek yok. kavramlardan bile habersiz cümle kurabilmek, kendi malumunun ilanınıu meşrulaştırıp kolaylaştırıyor, daha ötesi de yok. kaldı ki maluma mallığı mı anlatacağız, değmez.
neden ayrım var, neden haksızlık var, neden insanlar açlığa mahkum edilirken birileri haksız kazanç sağlıyor dersen yalı, konak sahibi para babası ilan edilirsin. elin oğlu da çıkar soyulan, içi boşaltılan kamu kurumlarından depolardan bahseder ki mal olduğunu anlamayalım. tabi biz zaten sonuna kadar destekliyoruz kamu kurumlarını soyanları! eşitsizliği, peşkeşi eleştiren herkes yiyici, herkes kapitalizm kölesi zaten. bugüne bugün işçilerin çalışma koşulları hakkında zerre kadar bilgisi olmayan, işten atılıp hakkını arayamadığı ve herhangi bir hukuk desteği alamadığı için tazminatı yanan onca emekçinin durumunu bilmeyen burjuva çocukları da sırf kendilerine dayanak yapmak için onun bunun yandaşı torpilli işçilerin kazandığı paranın hak olduğunu savunur.
(ozz le grand)
yazılanları okuyalım, okuduğumuzu anlayalım kavramları öyle kullanalım, öyle kullanalım ki,malumun ilanı olan mal beyanımızı kamuoyuyla paylaşmayalım. neden ayrım var, neden insanlar, torpilli işçi bik bik bik... mal olmak ve olmamak arasındaki ince çizgi, kes kopyala yapıştırda, kaçırmayın.
halkın malını babalar gibi satanları sorgulayamayanların, maaş sorgulamasına uğramıştır. birileri babalar gibi satarken, geri kalanlara ise maaş sorgusu kalmıştır. ülke işsizliğe ve sefalete mahkum edilirken, zenginlerimiz üçer beşer dünya zenginler listesine girer, hatta bu durumla övünmemizin gerektiği bile öğütlenir!... bu durum için en uygun bakınızı verelim;
düz mantık ve ötesi sevgi pıtırcıkları için gelsin;
asgari ücret karşılığı kimin kaç kat ne calıştığı üzerinden tahlile girişen portatif zihni yeti, dışarda yaratılmış milyonlarca işsizden de habersiz. ''kit''leri devlet üzerinde yük olarak gören bu analiz canavarlarının yalısı varmış meğer ondan sorguluyormuş, ne komik. yoksa bu ''kit'' ler halkınmış, devlet soyut değilmiş desek ''liseli solcu olacağız'' ama bu, portatif liberal olmaktan yeğdir neyseki, ya da öyle zannetmekten.
tekel'i peşkeş cekenlerin maaşlarından oldukça düşüktür. tekel'in son olarak getirildiği içler acısı hali sorgulamayıp, tekel işçilerinin maaşlarını sorgulamak son derece ilginç. ayrıca bu, nasıl bir alışkanlıksa, memur grev yapar, memurun maaşı sorgulanır, işçi eylem yapar işçinin maaşı sorgulanır. hayırdır gençler, tüm boğaz'da yalı sahipleri olarak toplaşıp sözlük yazarı mı oldunuz lan!...
galatasaray'da bulunmaması gereken futbolcuları göstermiş karşılaşmadır. özellikle, ikinci yarıdaki sağ kanat takıntısını çözebilen varsa kamuoyuyla paylaşsın. antrenman havasından öteye gidemeyen karşılaşmada, oyuncuların, amaçsız pas trafiğinden öte şeyler de görülmemiştir. bir ara durum öyle abartılmıştır ki neredeyse izleyenler, paslardan nefret eder hale gelmiştir. isim de verelim, sıranın en başında caner olmak üzere, barış, aydın, linderoth gibi oyuncuların en kısa zamanda yol almasınının, her iki taraf için de hayırlı olacağını gördük dün.
bir de maçı anlatan spiker vardı ki, bir ara hayat hikayesini anlatıyor sandıydım...
kişiye göre değişir ancak; istisnanın kaideyi bozmaması durumundan dolayı, doğruluğu su götrümez gercek. holdingler, yalılar, jeepler, milyon/milyar dolarlar, kim kiminle, ne nerede ve nasıllar, cesetler... liste uzar, ancak bu listede göze görülen tek bir gercek vardır ki o da, halkın değerlerine yabancı, halka yabancı yaşantıların pompalandığı gerceğidir.
ölen dokuz maden işcisine ise halen ulaşılamamıştır. tanıyoruz biz bu tavrı, yukardaki linki tıklayanlar, kum torbaları niyetine ölüme gönderilen tersane işçilerini akıllarına getirmeli.
nihayet ulan! dedirtmiş, galatasaray defansı olduğu yönünde duyumlar alınan oyunculara laflar hazırladığım maçtır. arkadaş ne kaleciymiş be, yemin ederim direkler franco'dan daha cok iş yaptı, bir de sizin yerler ofsayt taktiğinizi, bu ne lan. öyle bir savunma var ki galatasaray'da, gol atmayanı döverler. allasen caner, yeminlen bez getir, bişey yap ama yol al bu takımdan, yok işin bu takımda. hakan balta bir var bir yok, uğur ucar ne iş, barış desen ayrı bir vak'a, hacılar unutmuş nerede oynadıklarını. son lafım da aydın'a, git aydın, kiralık git, satılık git, ama bir şekilde, sürekli forma giyeceğin bir takıma git, ama git illaki.
velhasılı kelam, galatasaray'ın azıcık kıpırdanması ile geri dönüş yaptığı maç olmuştur. ayrıca elano'nun en iyi performanslarından birini sergilediği maç oldu, keita'nın ise iki kişiyi sırtında taşıyarak yardırması macın habercisiydi falan ve filan ve harry kewell... profesyonelliğinin doruğunda bu adam, bizim ''genc yetenekler'' sahada ruhunu teslim ederken, macı cevirenlerin başında geliyordu kewell, ayrıca uzatın artık şu sözleşmeyi.
hayatlarının her alanında, ince, naif, çok çalışkan, bir fiil akıllı, dopdolu bünyelerin nedense pek bir sinirlendiği hede olmuş. aramızda 30. 000 lira toplayıp patroncuğa vereceğiz o kadar hüzünlüyüm, bilemezsin.
hukuk da neymiş, mahallece meşalaleri kapıp, yakalım yakalım nidalarıyla o işçinin evine yürünmeli. camını cercevesini indirmeli, gerekirse evini ateşe vermeli.
kimdir nedirine baktığımda -340'ı bulmuş bu yazar, ilginç. son yaşanan, yani serap eser'in katledilmesi olayıyla ilgili entry'sini de okudum. ki fırtına da burada kopmuş, buradan tahliller bile yürütülmüş. meğer bu yazar, kendi gibi düşünmeyenleri yakabilirmiş bile. tarafsızlık perdesine o kadar alıştırılmışlık var ki, yaşananları taraf olarak değerlendirmek ve yaşanan katliamı taraf olarak kınamak bile insanları çileden cıkarabiliyor. halbu ki, tersane işçilerini kum torbalarına yeğleyip, ölüme gönderenler de taraftı, göstermelik cezalarla olayın üstünü kapatanlar da taraftır. deperemzedelerin evlerinin üstüne konmaya çalışanlar taraftı mesela, bunu protesto eden depremzedeleri dövüp çöpe atanlar da taraftır. ''tarafsızlık'' listeleri uzar. önemli olanın ise kaç haksız ölümü sorguladığın, hesabı nerede sorduğundur.