Belirli sebeplerden, belki mutluluktan, belki aşktan, belki yalnızlıktan gözüne uyku girmeyen insan kişisidir, iki duble rakıyla tsm eşliğinde unutmak istiyordur.
Ulan insanın canı yandıkça yarasına tuz basan şarkıları niye dinler ki? Niye içer yani unutamayacağını bile bile, sıçayım böyle ironiye...
Enfes bir mavi sakal parçasıdır, bu parçayla ilgili bir anımı paylaşayım sizinle sevgili sözlük...
Çok küsür yıl sevdiğim bi' arkadaşım vardı, yıllarca peşinden koştum... Beren diyelim bu arkadaşa. Lise yıllarım boyunca, -ki bereni liseden önce tanıyordum- belki de hala salak gibi, sevdim ben bereni... Bir ara bi' ilişkim olmuştu kendisiyle, kısa sürdü, bitti. Ama ben öyle böyle sevmemiştim, o kadar zaman geçti hala görsem kalbimin farklı attığını hissederim. Mevsimler geldi geçti, unutamadığımdan, tamamen saf duygularımla tekrardan beraber olmak istedim, bi' bahane buldu. Yıllar geçti tekrardan istedim, başka bahaneler... Ama nasıl parçalanıyordu içim yanımda olmayınca. Ona karşı bir şeyler hissetmeden önce de arkadaştık çünkü, sonra bok oldu her şey, çok zaman "keşke sadece arkadaş olarak görebilseydim onu..." diye iç geçirmişimdir. Baktım bu mesafeler beni öldürüyor, uzunca bi' süre arkadaşı ayağına yattım... Öyle bi' boyuta geldi ki bu arkadaşlık, beren'e olan hislerimi kendisine söylesem bi' daha görüşmek istememesinden korkar bi' vaziyet almıştı...
Velhasıl-ı kelam, bir gün bir şekilde öğrendi beren benim hala onu sevdiğimi. Beraber geçirdiğimiz bunca zamandan sonra kendimi sevdirdiğimi düşünüyorum ki, bu seferki çabalarım bi' sonuç verecek gibi duruyordu. Tabii çok uğraştım, ilk defa hislerimi her yanıyla anlattım ona. Yıllarca nasıl beklediğimi, ona olan sevgimi, içimdeki umudu. Ve ona dedim ki, "bu kez son, ya bu çabalarım sonuç verir ve seninle güzel günlerimiz olur, ya da sonsuza dek hayatından çıkarım..."
Bazı durumları oturup düşünmüş olmalı ki, bu kez her şey iyi gitmeye başlamıştı. Beren'i ilk defa öpmüştüm, beraber çok güzel bir hafta geçirdik ve beni mezuniyetine kavalyesi olarak çağırdı. Demiştik ki, bu da ilk buluşmamız olsun...
Mezuniyete gittik sevgili sözlük, içim kıpır kıpır, otelin dışında bir yerde arkadaşımla sigara içiyorum, beren'in gelmesini bekliyorum. Onu karşılarken söyleyeceğim güzel sözler düşünüyorum. Tabi hiç bir şey planlandığı gibi gitmez ya, doğaçlama takılıyorum o an espirili bi' tavırla. Beren koluma giriyor, çok güzel göründüğünü söylememe gerek yok... Salona giriyoruz, kulağımda Clapton'dan wonderful tonight çalıyor adeta, öyle bir ruh hali içerisindeyim...
Gece ilerliyor dans ediyoruz, eğleniyoruz, beren'in yakın arkadaşları geliyorlar tanışıyorum, bazıları masaya oturuyor sohbet ediyorum. Yine Beren'in arkadaşlarından bazılarının geldiği bi' sırada, masada soğuk bi hava esiyor. Sonra bi' ara beren lavaboya gideceğim diyor, onunla gitmek istiyorum, sen gelme diyor. Bir saat boyunca gelmiyor sevgili sözlük. Aynı zamanda bir saat önce muhabbet ettiğimiz çocuk -ismi Ahmet olsun- ortadan kayboluyor, hani şu soğuk rüzgarlar estiren çocuk, ben safım tabi ahmet'le geleceğe dair planlarından filan konuşuyorum...
Tedirgin oluyorum, bir saat masada tek başıma oturuyorum, bereni arıyorum, lavabodayım diye geçiştiriyor. Geliyor sonunda, geçiştiriyor yine bi' şekilde, tamam diyorum. Dans ediyoruz, takılıyoruz. Beren lavaboya kaçıyor ikide bir, her gidişinde 15 dakika gelmiyor. Bir şeyler olduğunu biliyorum tabi, lavabolara giriyorum kimse yok, salonda kimse yok, dışarı çıkıyorum en sonunda. Biliyorum ki dışarıdan gelecek, kaç sigara içtiğimi ben bile hatırlamıyorum sözlük onu beklerken...
Ve Beren, Ahmet'le otelin arkasından bir yerden geliyor sözlük. Sigarayı yiyeceğim adeta, sanıyorum ki ne kadar duman çekersem, o kadar sahte olacak bu görüntü... Beren geliyor yanıma, yavaş yavaş, bitmiyor o yol, bitmesin istiyorum, bitiyor...
"Sadece konuştuk", susuyorum, beren ahmet'le aşağı iniyor. Bunun üstüne salonda dans ediyorlar söylenenlere göre. Sigaramı bitirip iniyorum, beren'e gecenin başında çekilmiş oldugumuz fotografı veriyorum ve tam giderken soruyor:
BRN: "Nereye gidiyorsun?"
SYS: "Nereye gideyim?"
Ve çıktıktan sonra düşünüyorum sözlük, "bu kez son, ya bu çabalarım sonuç verir ve seninle güzel günlerimiz olur, ya da sonsuza dek hayatından çıkarım..."
O günden beri iki yol'u dinleyemezdim sözlük, ta ki bugüne kadar. Bir düğüne giderken paylaşmış olduğu olağanüstü güzel fotoğrafları görene kadar...
Müzik eğitim fakültesi masrafları için (yol, konaklama, sınav ücreti vs.) sevmediğim bir işte günde 14 saatimi harcayıp, mülakatlara hazırlanamamak. işi bıraksam sınavlara iyi hazırlanırım ama sınava gidemem, çalışmaya devam etsem sınava giderim ama sınavda bi' bok yapamam. Ben naabıcam ya **, naabıcam sözlük...
bu aşk öyle büyür ki, bir süre sonra "Acaba ne yapıyor? kiminle? nasıl?" sorularıyla kafayı yemeniz muhtemeldir.
Sevmiyor beni, hiç o gözle bakmıyor, yıllarca denedim, bakamadı be sözlük. Unutmaya çalıştıysam da olmadı. ben de onu görebileyim diye sürekli bir bahaneyle yanında olmaya çalışıyorum. Hah, yarın işte, buluşacağız yine...
doğum günümdür, ne arayanım, ne ipleyenim, ne soranım, ne de heyecanım kalmıştır... sadece gitarım, içinde bir dal kalmış sigara paketim, belki bir gün gerçek olur diye, beynimin derinliklerine kazınmış ve artık göz önüne getirmekten korktuğum birkaç hayalim vardır...
Kendi annesini şu an baba dediği adam dışında birinin sikmiş olmasını hazmedemeyip, ateistleri kötülemiş beyinsizlere hitap eden geri zekalı söylemidir.
Açıkçası bokuma benzeyen bu hayatımda, küçükken ağzıma sürmem dediğim şeyleri, "içince insan gülüyor, mutlu oluyor" laflarını duyduktan sonra denemişliğim vardır... Bahsettiğim şey bonzai değildir tabii ki (ki neyden bahsettiğimi bilenler bilir) ama insanın bu dünyadan kopma ihtiyacını intihar etmeden bastırabilmesi için bazı "şey"lere ihtiyaç duyması doğaldır. ha bunu bastırabilirsin (ki en iyisi budur) ama bu iradenin kuvveti, her zaman içini acıtan, çoğu zaman farkında olmadığın o sikik geçmişin, belki sevdiğin biri yüzünden çoğu zaman kırılgandır...
Velhasıl, benim birine acımam veya acımamam hiç bir şeyi değiştiremeyecek, ama insanlar birbirlerine karşı daha anlayışlı, saygılı olsa, belki onca gencin bu tip ne idüğü belirsiz maddelere ihtiyacı kalmazdı. anlayış gösterme kısmına gelirsek, bu tipte belirli bi' kesimi ezen başlıkların açılmaması, entry'lerin girilmemesi kötü bir başlangıç olmaz. Çözüm aslında çoğu zaman kin tutan tarafın ellerinde, ama insanlar bunun farkında değil... (bkz: empati)
(Amacım başlığı açan arkadaşı eleştirmek değil, hatta kendisinin başlığı, gençleri bu maddeden uzak tutmak için açtığı kanısındayım, bu yazı bir çeşit kamu spotudur...)
tam bıraktım bu işleri ayağına yatarken, tekrar görmenle eski anıları canlandırırsın duygularınla beraber. açılamazsın da tekrar kaybetme korkusundan, bari yanında bulunayım normal bi' arkadaş ayağına daha çok göreyim onu dersin, bir kere bulaştın ya, bırakamaz olursun işte. sonra ne mi olur, oradan ileri gidemezsin, bir şekilde o seviyede takılır kalırsın. sıkılırsın artık arkadaşı olmaktan, içinde ufak bi' umut vardır sadece, o tutar seni hayatta ama hiçbir zaman ulaşamazsın.. yıllar zorla unutturur, ama içinde hep bir burukluk vardır... (bkz: karşılıksız sevmek)
8-10 arkadaş toplanıp her birinin sırtına birer sandalye bağlanır, bu arkadaşlar çift sıra halinde arka arkaya dizilir ve sandalyede taşımacılık yapılırsa, en doğa dostu toplu taşıma sistemine dönüşecek olaydır. Hem dolmuşçular gördüğü yerde girişemez de, on kişi dolanıyorsun neticede. e biraz yavaş olur ama artıları kapatır bunu. (bkz: humanbus)