insan bünyesinin dünyaya sağdan bakmaktan mütevellik tedavi edilemez bir şekilde yaşadığı beyin kıvrımlarını kaybetme hastalığıdır. gittikçe daha indirgemeci, gittikçe daha sığ yorum yapıcı olur bu kişiler.
memleketçek konuşmaktan çekinip, aman efendim yargıyı etkilemek istemediğimiz konulardır. bu konularda en siktiriğinden en ciddisine kimse konuşmak istemez. misal:
boşanma davası açmışsınız?
yargıya intikal etmiş bir konudur, hakkında konuşmak istemiyorum.
nedir derdin dostum senin? alt tarafı boşanıyorsun. sonu belli bir dava hakkında konuşsan ne olur, konuşmasan ne olur?
sen getir gaza milleti, feverana sevk et, demediğini bırakma, cumhuriyet savcıları uyuyor mu de, sonra da kalkıp abicim intikal etti yargıya bir şey diyemem de. ne kudretli kelimelerin varmış da sen konuşunca yer yerinden oynayacakmış. peh!
işkembe i kübra modifikasyonlu monitörlerinin başına geçip ordu yerine koydukları klavyeleri ile ahkam kesen insanlara verilen sibernetik postmodern vatan sever insanlardır.
yekpare yaşantı sever insan evladı methiyesidir. her şey tek parça olsun, temiz olsun, pak olsun, zor yontulur, zor şekil verilir olsun. pürüzlü yüzeyleri zımparalayalım, kendimize benzetelim, ötekine yaşam hakkı tanımayalım, tanrı dağı kadar türk, hira dağı kadar müslüman olalım serzenişidir. *
sandman serisinin dördüncü ve belki de en güzel bölümüdür.
--spoiler--
kaderin bahçesinde bir araya gelen endless ailesi ve dream nada için yeniden cehennemde. bütün kapıları açık, tüm tutsakları ve zebanileri serbest bırakılmış bir cehennemde lucifer anahtarı dream'e veriyor.
--spoiler--
susurluk devlettir kazasından sonra amerikalı bacımız tansu çiller kişisinin çıkıp 'vatan için kurşun atan da yiyen de şereflidir' demesi üzerine 'e ama bu adamlar bir dizi bir seri cinayetin ortağı' demek isteyen demokrat insanların söylemidir.
-alıntıdır-
1962 yılında izmir'in alaçatı kasabası'nda doğan mine bademci’ydi. buca eğitim fakültesi’ni kazanmış, ünü ondan önce okula ulaşmıştı. okula fırtına gibi gelen mine, yine fırtına hızıyla okuldan ayrılıp kendisini devrimci mücadeleye adamıştı. urla’daki tütüncüleri yalnız bırakması mümkün değildi. ailesi de tütünden sağlıyordu geçimini. hal bilir, dert bilir, yol bilirdi. dermanın kimde olduğunu anlatmak kalıyordu geriye. bunun için okulda değil, tütünde olmalıydı. kendisinden önce abisi düşmüştü toprağa. mine o sıralarda 18 yaşındaydı. 12 eylül mine bademci’yi yoksul tütün işçilerinin yanında yakaladı. kentlerde, köylerde barınmalarının mümkün olmadığına karar veren grubun arasındaydı mine. yaklaşık bir ay kırlarda saklanan, yerleşik düzen almaya çalışanlardan birisiydi mine. 15 ekim 1980’de 20 kişilik arkadaş grubu bir bağ evinde kuşatıldığında, aralarındaki tek kadındı mine. kuşatmayı çatışarak yarmaya karar verdiklerinde, ‘ilk ben çıkarım’ diyendi mine. ilk o çıktı. çıkar çıkmaz da, kuşatanların yüzlerce silahından yüzlerce mermi aktı gencecik bedenine. fırtına gibiydi; vücudunda mermi isabet etmedik hiç bir nokta kalmayana kadar karşılık vermeye, kuşatmayı yarmaya çalıştı. çatışmaya tanık olanlar, yüzündeki tebessümü tarihe not olarak düştüler.
susurluk kazasından sonra ortaya atılan derin devlet kavramına eleştiridir. zira susurluğun sorumlusu derinde falan değildir. bilakis devlettir. devletin içinde derinleştirişmiş bir başka devlet olduğunu beyan etmek aslında 'türkiye cumhuriyeti devleti masumdu, bunlar derinlerden gelen işlerdir' diyerek devleti temize çıkarmaktır. bir nevi ben işemedim miki işedi savunmasıdır, ki yemiyoruz uzay eriklerini.
haber iş sendikası ile işveren arasında 29 mayıs 2007 tarihinde başlayan görüşmelerin bir sonuca bağlanamaması üzerine sendikanın 16 ekim tarhinde grev kararı almasıdır. işvereN, telekom bünyesinde çalışan sendikalı işçilerin maaşlarını teşoron işçiler seviyesine çekmeye çalışmaktadır. kazanılmış hakkın geri istenmesi anlamına gelen bu talebin kabul edilmesi mümkün değildir. özelleştirme karşısında direnen türk telekom emekçilerine medyada çirkin bir karalama kampanyası yürütülmekte ve teknik altyapının işçiler tarafından tahrip edildiği öne sürülmektedir. kapitalizmin vahşetinin son dönemdeki en güzel örneklerinden biri olan bu suçlama nedeni ile 72 telekom işçisi gözaltına alınmış, onlarcası hakkında soruşturma başlatılmıştır. kamuoyuna grevin telekomu uğrattığı zararlar yaldır yaldır anlatılırken, emekçilerin ne istediği, dertlerinin ne olduğu önemsenmemiştir. türk telekom işçisinin onurlu tavrı lekelenmeye çalışılmıştır. grev emekçinin yüzyıllar süren mücadelesi sonucu hak ettiği kazanımdır. özelleştirme ve taşeronlaştırma ile bu hakka tecavüz edilmektedir.
bir iyiliğe bir sevap, bir kötülüğü bir günah dinamiği içinde işliyor ise din ve diyanet işleri o zaman beş iyilik, beş kötülüğü götürür ve arafta kalırsınız. merak edilen kötülükler ve iyilikler arasında bir hiyerarşi olup olmadığıdır. misal ben zeus olarak bir köpeğe kemik verirsem kaç puanlık sevap almış olurum ve bir insanı öldürürsem kaç puanlık günah işlemiş olurum? bunu bilmek isterim. boşa yapılan iyilik iyilik değildir. zira amaç cennettir. kendi cennetimizi mi kursak elllerimizle mayakovski'nin koca elli işçi figürleri eşliğinde acaba?
sözlük aşıklarının yaşadığı bir ihanet, tespit ettiği bir yalan ya da benzeri düş kırıcı bilgilerden sonra klavyeye sarılıp 'ulan ben seni ne sevdim sense beni boynuzladın allahsız boynuzlarım arş u alaya erdi' deme yöntemidir. oysa her şey ne kadar da güzel başlamıştı değil mi? *
söyleniş tarzı kulağa 'ne alaka ne sınırı, ne ötesi ne sanrısı' şeklinde gelen sözdür. bir günde gireriz, bir günde çıkarız, taş üstünde taş komayız! ayrıca dam üstünde ün eler tombul tombul memeler.*
medya camiamızın aslan yürekli rişarı hürriyet gazetesi'nin askere gitmeden bir gece önce eline kına yakmış asker için uygun gördüğü tamlamadır. kırmızı kan lekesi şeklinde de 'bu millet sana kurban olsun' demiştir. sana kurban falan olmazlar aslan! muhtemelen cenazende evladını kaybetmiş içi yanan babanın yanıbaşında duran bir subay olur. pkk ye lanetler edilir, şehitler ölmez vatan bölünmez denir, gaz verilir, ama geri getirilmen imkansızdır. ölmez dense de sana, ölürsün, sonra layla reine takılınır, geceleri alemlere akılır, başbakanın oğlu testis kanserinden ölmez, unakıtan yumurtalarına yumurta katar, esir düşersen 'sevinilmezsin', mahkemeler açılır, vatan haini ilan edilirsin, millet de hayatına devam eder. ölen ölür kalan sağlar bizim olur. sana kıyarlar, gözündeki tebessümü yok ederler. sonra medyalamacıların ağzından 'feda' edebiyatları dökülür. ama bilir misin sen kandan kına yakılmaz! senin anan bilir ama. feda olmasın evladım derse de vatan haini olur be güzelim o ana.
bıngıldak denen ve sadece insan evladına mahsus kafatası açıklığının beklenenden ya da tasarlanandan önce kapanması sonucu evrimin bir halkasında takılıp kalmaya neden olacak süreçtir. bakınız: avcılar. bir canlıyı öldürerek ne gibi bir tatmin sağladıkları bingıldaksal gelişme süreçleri irdelenerek açıklanabilir.
1987 yapımı wim wenders filmidir. bir melek insan olmaya karar verir ve olaylar gelişir. özellikle kütüphane sahnelerinde onlarca meleğin insanları gözlemesi başarılıdır. luc besson kardeşimiz de angel a filminde bu filmden esinlenmiştir.