Nihayetinde bir tercihtir. Kaderdir, insanlardır, toplumdur, devlettir ve sair edilgen yaşamanın konfor alanında kalmak isteyen insan için bahane çoktur. Tercih etme hakkını yadsıyan kendini yadsımıştır. Her şeyin kendi tercihi olduğu zannına kapılanın kendini yadsıması gibi. Her an var olan yeni şartlara göre yeni tercihlerde bulunma zorunluluğu insanın kaderidir. Her şeyi tercihleri ile belirleyemese de yeni şartlarda yeni tercihlerini yadsımak, küsmek de tercihtir, yeni şartlarda yaptığı tercihlerin şartlara etkisini yadsımamak da bir tercihtir.
insanlar ikiye ayrılır, tercih ettiğinin farkında olanlar, farkında olmayanlar.
tercih edeyim, ama tercihlerimin sonuçları da olmasın diyen, tercihlerinin sonuçlarıyla yüzleşmeyi sevmeyen bırak oyunu. Oyunun kendine.
tercih etmemeyi tercih ederek ve sonra tercih etmediği zannına öcüsünü giydirmeyi de tercih ederek kısır döngüde savrulurken, bu fırtınayı besleyen şeyin nefesi olduğunu düşündüğü anlarda ağlarım gök boşalır, sonra yine güneş açar diye diye üretkenliğini hava durumuna müsavi kılarak uykuya dalıp güzel rüyalar görmeyi uman, Umma! Yadsıyorum.
Özellikle üç beş günlük veya net iki gün tatilden sonra, tatilin son günü pazar sabahına canı sıkkın uyanmak durumu. Geçmişiyle, geleceğiyle, kaygısıyla yaşamayı adet edindiği için bugünün de tadını çıkaramayan kimi insanların işidir bu.
Kaç iyi oyuncu senaristinin, yönetmeninin, yapımcısının ihtirası yüzünden gözlerimizin önünde yitip gitti böyle. Daha bölümlere doyamadan koparıldı o dünyadan. Timsahın gözyaşları gibi bir de duygusal sahnelerle veda ederler.
Eser kalemden çıktıktan sonra artık yazanın değil izleyenindir. Protesto.
sokrates ve talebesi platon'un bilginin insanın içinde saklı olduğu ve dıştan yeni bir bilgi edinme durumunun söz konusu olmayıp insanda saklı bilginin hatırlanması için bunu harekete geçirecek uyaranlara ihtiyaç olunduğu üzere kurulu idealist bir yaklaşım. bu nedenle bilgi aktarılmaz, bilginin açığa çıkarılması için sorular sorulur. sokratik yöntemin özü de budur.
yabani hayvanlar şehirlere indi, istanbul boğazında yunuslar göründü, kuşlar araba sesi azalınca daha bir cıvıldaşır oldular, hindistan'dan himalayalar görünür oldu, sular daha berrak aktılar, havada pis koku azaldı, sokaklar daha temiz, insanlar daha temiz...
covid-19 zaten olan oldu, artık dönüşü yok algısını kırdı kısa sürede doğanın yeniden dirilebileceğini gösterdi.
2050'li yıllarda brezilya yağmur ormanlarının üçte ikisinin yok olacağı öngörülen bir dünyada yaşıyoruz.
restaurant adını almak, vale bulundurmak, gösterişli bir mekan oluşturmanın yanında mutfak kısmında yeterli hijyene uymayan kimi yerlerin mutfağıdır. görünen resmin arka yüzüdür. maaleseftir, esefle kınanmalıdır.
garson siz diye hitap ederken sizli bizli şekilde mukabelede bulunmak adab-ı muaşerettendir.
ortaya konulan ilişki biçimi eşit bir şekilde hizmet alan ve veren ilişkisidir. nezaket karşılıklı güzeldir.
beyefendi veya hanımefendi şeklinde hitap edilmek insanları beyefendi ya da hanımefendi yapmaz, davranışları, inceliği, insaniyeti bu hitapların içini doldurur.
evvel zaman içinde böyle bir manzaraya şahit olmuş ve dürümcüyü kırmızı listeme almıştım.
dürümcü dedim ki her dürümcüyü kapsasın. buradaki tavuk dürümcüydü ve paketleme işiyle uğraşan eleman dürümü sarıyor elini dilinde ıslatıp poşete koyuyor sonra diğer bir dürümü sarmaya koyuluyordu.
eldiven kullanılmamasını belki hoşgörebilirdim ama bu olmamalıydı.
buradan bu tür işlerle meşgul esnafa sesleniyorum:
hijyen konusundaki dikkatsizliğiniz kul hakkına girmektir.
köşeli şeyler keskinlik ve yerine göre daha ilgi alaka doğurmayla itme arasında salınımlıdır. yuvarlak hatlar daha az tehdit edici, daha az rekabet edici ve güven vericidir. gülümsendiğinde beliren yuvarlak yanaklar karşıdaki insanların kaygılarını süspanse edebilir. tombik insanlar bol bol gülerek hayatın tereyağına ve balına banar gibi yaşarlar. bebeklerin de çoğu tombik olduğundan bebeksi bir masumiyete dair bilinçaltı argümanları da andırırlar.
dertleşmenin işteş bir fiil olduğunu türkçe öğretmeninin öğretmemesi kaynaklı bir sıkıntı değildir bu.
onca anlattığı derdin arasına bir iki dert de ben sıkıştırayım, içimi dökeyim dersiniz ve "hayırlısı, her şey olacağına varır" gibisinden ifadelerle savuşturulursunuz. sadece dinleyip anlaması ve mümkünse ona hak vermesi gereken kişi pozisyonunda uzun süreli kalındığından uyuşur her yeriniz. siz dili ile tarifi budur. karşılıklı iyi niyetle çıkılan bu dertleşme oturumunda negatif bir devinim, bir isyan bünyeyi esir alır.
sözlüklerin asıl gayesi eğlenmek, arkadaşlıklar geliştirmek, can sıkıntısını gidermek, gündemi takip edip yorumlamak gibi şeyler olsa da ilim irfan yolunda bir rehber olabilirliğine dair de ümit taşımaktır.
diyorlar ki frengiden olmuştur. Halbuki sebebi sahibi tarafından kırbaçlanan zavallı bir attır, frengi bahanesidir.
Nietzsche, Tan Kızıllığı kitabında şunu diyordu:
“ Ahlakın boyunduruğunu karşı konulamaz bir şekilde kırıp yeni yasalar koymak isteyen tüm üstinsanlara, eğer gerçekten çılgın değillerdiyse, kendilerini çıldırtmak ya da çılgınmış gibi görünmekten başka çare kalmıyordu”
"aşiyan yollarından seslensem duyar mısın" diyerek devam eden şarkının girişi.
orda, emirgan'da, bir çılgınlık yapıp bebek'ten ortaköy'e waffle yemeye gidelim derken ki büyümüş gözbebeklerinin içinde ben yok muydum?
orda, aşiyan yolları işte şurdan yukarısı derken "bu şarkı bizim şarkımız olsun" dediğinde yanında yürür sandığın, fakat uçan ben değil miydim?
orda, sahaftan en güzel aşk romanını seçerken bu kitap artık hep seni hatırlatacak dediğimde, hatırlamana gerek kalmayacak kadar yakınında olacağım diye aşk sözleri veren sen değil miydin?
Yastığımı, nevresimimi serip de gövdemi üzerine uzatıp, bilincimin kaybolup, içimin geçmesini,hatta mümkünse güzel bir rüya görüp sabah sağ tarafımdan kalkmak isteyişim nasılsa tüm kalbimle dönüşüne hazırım ve uykum gibi gelmiyorsun.
Gelsen bir, bu ayrılık hissi ile saldıran düşüncelerimden tatlı bir uykuya dalar gibi dalsam gözlerinin en derin yerine, kıvrılıp uyusam orada.